İçeriğe geç

Melankolinin Anatomisi 1. Fasikül Kitap Alıntıları – Robert Burton

Robert Burton kitaplarından Melankolinin Anatomisi 1. Fasikül kitap alıntıları sizlerle…

Melankolinin Anatomisi 1. Fasikül Kitap Alıntıları

&“&”

Tıpkı bir sarmaşığın ulu meşe ağacına dolanması gibi, acılar da hayatımızı kuşatır. Bir faninin hayatta daimi bir mutluluk araması kadar saçma ve gülünç bir şey yoktur. Hiçbir şey tamamen yararlı ve keyif verici değildir; mutlaka içinde bir burukluk, bir sızı, bir kin vardır.
Melankolik eğilimden, her ne kadar akıllı, mutlu, sabırlı, gamsız, cömert, dindar veya kendine güveni olursa olsun hiçbir insan kurtulamaz; illa ki hayatının bir bölümünde ya da anında kendisini melankolik hisseder.
Ah, zavallı ruh! Acıdım sana
Hangi yıldızlar getirdi seni bu hale?
Sevinçlerimizin ortasında bizi kederlendiren bir şeyler vardır.
Ben önemli biri değilim, küçük hırsları ve geleceği olan bir hiç kimseyim.
Toz toprakta ve çöplükte yaşayan yoksul için olsun, Soylu bir aileden gelip başına taç takan insan için olsun, çul giyen kişi için olsun, her şey taşkınlık ve kıskançlıktan, karışıklık ve huzursuzluktan, ölüm korkusundan, rekabetten ve didişmeden ibarettir.
Eğer benim alçakgönüllülüğümü ve samimiyetimi biliyorsanız, buradaki yanlışları ya da yanlış anladığınız şeyleri de bağışlar ve kusuruma bakmazsınız. Bu somurtkan ruh halimi teşrih ettikten sonra, olur da yeniyetme bir çırak gibi keskin bıçağı elimden kaydırıp derin bir yara açarsam derinizde ve farkında olmadan acıtırsam sizi, bu kaba elimi ve acemi bıçağımı mazur görün. Bazen hoşgörülü olmak, alt perdeden ses vermek ve öfkemi boşaltamamak bana çok zor geliyor.
Gerçeklere dayanan ağır bir şaka geride keskin bir acı bırakır.
Şimdi düşünüyorum da sanki bir rüyadan uyanmış gibiyim; bir delilik nöbeti geçirdim, hayali bir nöbet ve bir sürü şey zırvaladım.
İnsan başlı başına bir mucizedir," der Trismegistus fakat şöyle devam eder, "ama bilge insan bir keramettir."
Eğer Demokritos yaşasaydı da çağımızın batıl
inançlarını, din çılgınlığını, bu kadar çok Hıristiyan olup da gerçekten İsa’nın öğretilerini takip edenlerin azlığını görseydi; din ve bilimin bu kadar mevzubahis olup da, vicdandan hiç bahsedilmemesini; bu kadar çok bilgi ve o kadar da din adamı olmasını ama uygulamanın olmamasını; bu kadar çok tarikatın olmasını ama bu tarikatların saçma ve gülünç geleneklerinin ve törenlerinin olduğunu görseydi ne derdi?
Erasmus’un da dediği gibi, nihil morosius hominum judiciis, insanların yargıları kadar haşin bir şey yoktur. Neyse ki, insanların tenkitleri de aynı damak zevkleri gibi çeşit çeşit.
Acı verici deneyimlerimin bana öğrettiğini ben de diğerlerine yardım etmek için kullanacağım.
Kafamın içinde kurtulmaya can attığım bir çıban var ki ben bunu en iyi yazarak atabileceğimi düşünüyorum.
Razi’nin dediği gibi,
meşguliyetten daha iyi bir tedavi yoktur."
Nihil est, nihil deest, azla yetinirim, fazla da bir şey istemem; tüm zenginliğim Minerva’nın kulesindedir.
Bu serseri tabiatım nedeniyle, avını bırakıp ağaçtaki kuşlara havlayan bir köpek gibi, bana gerekli olanları bırakıp her türlü bilginin peşine düştüm.
Platon salık vermiş bunu, Lipsius da eklemiş: tüm meraklı akıllarda yer etmesi gerekir; çoğunluğun yaptığı gibi, sadece bir bilimin kölesi olmayın, sadece tek bir konu üzerine düşünmeyin. Her telden çalın, centum puer artium (on parmağında on marifet), her işe burnunu sokmalı, her çorbada tuzu bulunmalı."
Bir tek belam var, o da yalnızlık;
Bir yaratık oldum, koca bir canavar,
Ne ışığım var ne yoldaşım,
Anladım ki yalnızlık oldu benim sefaletim.
Hesap döndü, mutluluğum gitti,
Korku, huzursuzluk ve kederler geldi.
Tüm ıstıraplarım neşelidir,
Hiçbiri de keskin değil melankoli kadar.
Eş dost bırakın beni yalnız,
Benim arzumdur tek başıma kalmak;
Her zaman hoş olmasa da,
Düşüncelerim ve ben hükmederiz
Mahremiyetimizde.
Hiçbir cevher, hiçbir hazine denk olamaz buna,
Bu benim keyfim, benim zaferim, benim mutluluğum.
Tüm sevinçlerim budalalıktır,
Hiçbiri de tatlı değil melankoli kadar.
Hiçbir işkence aşk kadar feci değil,
Öyle acıtır ki ruhum buna şahittir.
Tüm ıstıraplarım neşelidir,
Bir faninin hayatta daimi bir mutluluk araması kadar saçma ve gülünç bir şey yoktur. Hiçbir şey tamamen yararlı ve keyif verici değildir; mutlaka içinde bir burukluk, bir sızı, bir kin vardır."
Çoğu kez kendimizi mahvetmeye uğraşıyoruz; Tanrı’nın bize armağan ettiği, sağlık, zenginlik, güç, zeka, eğitim, sanat ve hafıza gibi güzel şeyleri kendi sonumuz için kullanıyoruz. Kendi çöküşümüzü kendi silahlarımızla hızlandırıyoruz."
Hiçbir şey tamamen yararlı ve keyif verici değildir; mutlaka içinde bir burukluk, bir sızı, bir kin vardır.
Bir faninin hayatta daimi bir mutluluk ara­ması kadar saçma ve gülünç bir şey yoktur.
Çoğu zaman bu salgın hastalıkları öngörebili­riz ve onlardan sakınabiliriz.
Astrologlar bize kıtlık, fırtına ve vebayı önceden söyleyebilir; depremlerin, su baskınlarının, ev yıkımlarının , yangınların ge­lişlerini önceden ufak ufak ya da gürültü ile belli eder.
Ancak insanoğlunun yaptığı düzenbazlıktan, sahtekarlıktan ve kötülükten o kadar kolay sakına­mayız.
Hepimiz kardeşiz (ya da öyle olmalıyız), birbirimi­zin parçası ve tek Tanrı’nın kullarıyız. Ancak hiçbir iblis bir diğerini bizim yaptığımız gibi, aşağılamaz, ona zulüm etmez, onu sinirlendirmez. Davut’un de­ diği gibi, aman beni diğer insanların ellerine düşür­meyin.
İnsanoğlu kendinin ve diğerlerinin celladı, kurdu ve şeytanıdır.
Hepimiz ayı gibi homurdanıyor, güvercin gibi inim inim inliyoruz. Adalet bekliyoruz, ortada yok; kur­tuluş bekliyoruz, bizden uzak.
Görkemli bir tahtta oturan insan için olsun, Toz toprakta ve çöplükte yaşayan yoksul için olsun, Soylu bir aileden gelip başına taç takan insan için olsun, çul giyen kişi için olsun, her şey taşkınlık ve kıs­kançlıktan, karışılık ve huzursuzluktan, ölüm korkusun­dan, rekabetten ve didişmeden ibarettir.
Bütün gösterişine karşın anlayışsızdır insan/Ölüp giden hayvanlar gibi . Dehşet verici bir şekilde suret değiştiren bir cana­vardır; bir tilkiye, bir köpeğe, bir domuza ya da daha nicelerine dönüşebilir.
Tek başıma kalıp düşüncelere dalınca, Farklı şeyleri düşününce,
Havadan kaleler inşa ederim,
Kederden ve korkudan uzakta
Kendimi tatlı hayallerle keyiflendiririm, Düşünürüm geçer zaman çabukça.
Ama tanrıların bile gazapları ve tutkuları vardır.
insan bedenindeki uzuvların sayısından daha fazka işkence aleti icat ettik.
Vix sunt homines hoc nomine digni,
Quamque lupi, saevae plus feritatis habent.
(Suretleri insan ama hiç hak etmezler bu ismi,
Kurtları bile utandırır onların vahşiliği.)
Kimileri binbir çeşit zehrin varlığından bahsedip duruyor lakin bunlar bir bakıma ıvır zıvırdan ibarettir. İnsanın en büyük hasmı, şeytanın tahriklerine kanıp da hâlâ fenalık etmeye amade bulunan insandır, o kendi kendinin celladıdır hem kendisinin hem de başkalarının kurdudur, şeytanıdır.
Ateşin almadığı canı gelip de derya yutar;
Deryanın esirgediğini sâri hava gönderir toprağa;
Maraz kıyar, savaşın kaçtığı insanın hayatına.
O bizim kurtuluşumuzu arzuluyor ve sırf bu sebeptendir ki pek çok kez kulağımızdan çekip de bize vazifelerimizi hatırlatıyor.
Onlar bir hicivcinin zekasından korkarlar, hicivci ise onların hafızalarından korkar."
Asperae facetiae, ubi nimis ex vero traxere, acrem sui memoriam relinguunt, (acı bir şaka, hakikate çok yaklaştığı vakit sivri bir iğne bırakır ardında)
Meşru idi mazide ve meşru kalacak gelecekte,
Ahlaksızlıkları zikredip de ahlaksızı esirgemek.
Kötü kararlar aldığında bunak hükümdarlar,
Kamçı darbesini hisseder kullar.
sed vox ea sola reperta est
(dudaklarımızın arasından hayır" sözü çıkar lakin aslında bunu kastetmeyiz.)
Quis enim virtutem amplectitur ipsam,
Proemia si tollas?
(Zira ortadan kaldırırsanız mükâfatı, kim sorar faziletin hatrını?)
askerin işi bir asır boyunca, âlimin işi ilelebet daim olur.
desinent homines tum demum stultescere quando esse desinent, (İnsanlar ancak insan olmayı bıraktıkları vakit akılsızlıktan kurtulacaklar.) insanlar sakallarını sallaya sallaya gevezelik edebildikleri müddetçe, düzenbaz ve akılsız rolü oynamayı sürdürecekler.
Mısırlı Firavunlar Maria ve Sesostris’in, kullarını lüzumsuz piramitler, obeliskler, labirentler, kanallar, göller, devasa olan tüm eserleri inşa etmekle görevlendirerek, insanların dikkatini serkeşlikten, taşkınlıktan, sarhoşluktan başka yöne çevirmelerine vesile oldukları gibi, Quo scilicet alantur et ne vagando laborare desuescant, (Böylelikle geçimlerini sağlayabilirler, serseri veya avare olmazlar.) Romalılar da ahalileri avarelikten uzaklaştırıp çalıştırırdı.
Onlarsa balıklarla dolu bir denizin ortasında yaşıyorlar lakin o kadar avaredirler ki kendilerine kâfi gelecek kadar yakalayamıyorlar da gidip komşularından balık satın alıyorlar.
Toprak aynı topraktır lakin yönetimleri değişmiştir, ahalileri atıllaşmış, avareleşmiştir, layıkıyla yaptıkları çiftçilik, siyaset ve üretim zeval bulmuştur.
Zira," (der) "sen bir kadının ardından tıpkı eşek gibi tepinirken, at gibi kişnerken, bir boğa gibi şehvetten kudururken, bir ayı gibi saldırırken, bir akrep gibi sokarken, bir kurt gibi kaşınırken, bir tilki kadar kurnaz ve bir köpek kadar arsızken, senin bir insan olduğunu nerden bileceğim ben? Bir hayvanın tüm emarelerini taşıyan bir insan olduğunu mu söyleyeceğim? Senin bir insan olduğunu nerden bileceğim ben? Suretine bakarak mı? Ama ben daha çok korkarım, insan suretinde bir hayvan gördüğümde."
mortalis nemo est quem non attingat dolor, morbusve, hiçbir fani elemden ve marazdan sakınamaz ve elem, melankolinin canciğer ahbabıdır.
Plotinos’tan yola çıkarak, bir insanın kendi kanunları ile yaşamasının, Tanrı’yı gücendiren işler yapmasının ama yine de O’nun tarafından kurtarılacağını ümit etmesinin; kendi selametini gönül rızası ile ihmal ederken ve imkânları küçümserken, eline başka bir imkân geçeceğini düşünmesinin gülünç bir durum olduğu kanaatine varır." Bu insanların hikmet sahibi olduklarını kim söyleyebilir?
*Likantropi ise günümüzde psikiyatrik bir sendrom ve ileri derece şizofreni olarak değerlendirilmektedir: Kişinin kendini kurt ya da başka bir hayvan zannetmesi ve buna uygun olarak davranmasıdır.
Bizim memleketimiz ululaştırılmış canlarla, ulvi ruhlarla o kadar dolmuş ki, aramızda bir tanrı bulman, bir insan bulmandan daha az vakit alabilir,"
Pek çok insan," (der Seneca) "halihazırda bilgi yetkinliğine erişip erişmedikleri hususunda bir fikirleri olmamasına karşın, henüz yolun yarısına dahi varmadan, kendilerini sorgusuz sualsiz hikmet sahibi saymışlardı,"
“Herkesin deli olduğu çağda, herkesin mazlum göründüğü yerde, kim ayırt edebilir ki bir deliyi, diğerlerinden ?”
Siz zavallı taklitçiler, sizin düşkünlükleriniz,
Sıklıkla benim neşemin ve kinimin nesnesidir.
ve en budala eşekler, kulaklarını en çok saklayanlardır."
Katıksız birer kalın kafalı olan ihtiyarlar, bütün gençlere akılsız gözüyle bakıyorlar;
Peki ya görseydi ki bir alim, akşam yemeğinde et yemek için cahil bir köylünün önünde çömelip de baş eğerek sürünüyor; bir katip borç senedi yazınca daha fazla kazanç sağlıyor; bir doğancı, bir mektepliden daha fazla ücret alıyor: Bir feylesofun bir senede kazandığından fazlasını, bir hukukçu bir günde kazanıyor, bir alimin on iki aylık araştırma neticesinde aldığından daha iyi karşılığı o bir saatte alıyor; Thais’i resmedebilen, keman çalabilen, saç kıvırabilen vs. bir kimse, bir dilbilimciden veya ozandan daha erken mevki terfisi alıyor.
Peki ya görseydi ki bir insan tıpkı bir kartopu gibi yuvarlanıyor, itibar ve mevki meselelerine adaletsizce burnunu sokmak için kendisini rezil fakruzaruretten çıkarıp hakiki perestişkarlığa ve hakiki şerefli payelere taşıyor; öte yandan bir başkası, keyfini süremeyeceği, mirasyedisinin bir çırpıda eritip tüketeceği serveti biriktirmek maksadıyla dehasını açlıktan öldürüyor ve kendi ruhunu lanetliyor.
Ya en büyük suçlunun sıklıkla adalet işleri yürüttüğünü, en büyük dinsizin dinden mesul olduğunu, en kara cahilin ilim irfana, en büyük avarenin çalışmaya, en büyük kalpsizin ise sadaka dağıtmaya riyaset ettiğini görseydi! Bir kuzunun idam edildiğini ve ceza hükmünü bir kurdun verdiğini…
Başkaları için dehşet unsuru oluşturduğundan dolayı bir kimsenin darağacında sallanmasını gerektiren bir vaziyet, başkasının bir şövalye, bir lord, bir kont, büyük bir dük olmasını sağlıyor.
Prosperum et felix scelus virtus vocatur. (Ahlaksızlık başarı getirdiğinde fazilet olarak adlandırılır.)
(çünkü savaşlar Tanrı’nın günahlar karşılığında vurduğu kamçıdır, fanilerin huysuzluğunu ve akılsızlığı cezalandırması için bir araçtır)
düzgün ve çarpık çizgiler vs. çizebiliyorlar lakin quad in vita rectum sit, bu hayatta neyin doğru olduğunu bilmiyorlar
Ufacık bir dünyevi zevk için kendilerini ebedi cezaya çarptırmalarından daha delice ne olabilir ki?"
İnsanlar bu delilik ve akılsızlık unvanıyla ne de çok damgalanıyorlar! Kilise papazları ve ilahiyatçılar arasında başka hiçbir kelime bu kadar sık zikredilmiyordur; böylelikle onların cihana dair fikirlerini ve insan eylemlerine nasıl değer biçtiklerini görebiliyorsunuz.
Hakikaten de akılsız, melankolik, deli olmayan kim var? Qui nil molitur inepte, akıl hastası olmayan kim var? Akılsızlık, melankoli, delilik tek bir hastalıktır, hepsinin ortak adı hezeyandır.
Cihanın geri kalanını da aynı usulle incelerseniz göreceksiniz ki krallıklar ve vilayetler, kentler ve aileler, bitkisel, duygulu ve mantıklı tüm yaratıklar melankoliktir, bütün türler, cemaatler, çağlar, şartlar tıpkı Kebes’in eseri Tabula gibi ahenksizdir, bütün insanlar cihana konmadan önce omnes errorem bibunt, kabahat şerbeti içip sarhoş olmuşlardır, zirvedekinden tutum çukurdakine dek herkesin tıp bilimine ihtiyacı vardır.
yüksek bir dağın zirvesine götürülse ve orada durup bu mütereddit cihanın hengamesini ve felaketlerini seyre koyulsa, gülmekten veya acımaktan başka bir şey gelmez elimden."
İradenin eylemleri istemek ve arzu etmemektir.
Selam verir üç güzel ile dokuz ilham perisi,
Onları sevip de senin irfanına öykününe.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir