İçeriğe geç

Mektuplar Kitap Alıntıları – Cahit Zarifoğlu

Cahit Zarifoğlu kitaplarından Mektuplar kitap alıntıları sizlerle…

Mektuplar Kitap Alıntıları

Tanrı rızası için bizi böyle övmeyin.
Görüyorsun ki önemli olan insanın kendi kendiyle dirliği. Gerisi ikinci planda.
Şiirine bir “mücahit” kelimesi koyunca kendini belli bir cemaatin kabul eden kolları arasında kızağa çekiyorsun. Daha ilk mısradan itibaren şair tembelleşiyor ve ölüyor. Ama aslında ölen mücahit kelimesi ve onun taşıdığı bütün anlamlardır. Kötü şiir, kötü şair, aceleci ve atılımsız şair, mücahit kelimesini, cihat, mücadele, daha nice kelimelerimizi öldürdü, kendisi ise kötü bir hayat sürüyor. Çünkü dünyaya baktığı açı çok küçük.
Yani bazı şeyleri şartları olgunlaşmayınca kendisi de olgunlaşmıyor.
Aktörün kötüsü herhalde kendi hayatında da rol yapandır.
Yani bazı şeylerin şartları olgunlaşmayınca kendisi de olgunlaşmıyor.
Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir.
Tanışmamız benim için gerçek bir mutluluk olmuştur.
Tabiata yakınlık öyle kolay kolay ele geçmez. Geçiyor da onu kendimize maledemiyoruz.
Çünkü anlayışımız, kavrayışımız ilerliyor. Böyle olmuyorsa zarar ediyoruz demektir.
Bu nâme o yâr-ı cânâ gitsin
Bir âhtır asumâne gitsin
Gerçi gâm-ı dil beyan olunmaz
Bütün yazdıklarımızın içinde vazgeçilmeyecek bir cümlemiz var mıdır?
Yani alanı geniş bir yere baktın ama bu bakışta bile o darlık, o kapanma vardı.
(…) problemimiz devasa bir kaya kütlesi ise, bizim de elimizde küçücük bir çekiç var. Bununla o dev kütleyi parçalamak mümkün mü? Evet mümkündür! Durmadan ısrarla hep aynı noktaya vurarak mümkündür.
Mektupsuzluk, yalnızlığın adıdır.
Teşhir etmeyin, aksine örtün, ayıpları ortaya dökmeyin.
Sabırlı olunuz
Çocukları dövmeyiniz
Zinhar beddua etmeyiniz
Suizan değil, hüsnü zan ediniz.
İnsan kendi mutlu olabilme imkanını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan ”an ” dır.
Genç bir adamsın ama kullandığın dil hayli ihtiyar.
Açıkçası utanç içindeyiz. Hem kendi adımıza, hem de bütün dünya Müslümanları adına
Allah başımızdakilere hidayet nasip etsin ve Türk halkının temayülü ve arzuları doğrultusunda hareket edebilsinler.
Edebiyat alemi dedikodularla doludur da onun için yazıyorum bunları. Biz bunlardan uzak kalalım. Ama İslami ve güzel olan neredeyse oraya gidelim.
Yola çıktıktan sonra yine başladığımız noktaya geliyoruz. Yani kendimizden ve dostlarımızdan başka kimsenin bulunmadığı bir noktaya
Çağdaş insan, onca kalabalık içinde yalnızlığı yaşıyorsa bu durum, mektubun hayatımızdan çıkıp gitmesiyle de ilgilidir.
Çünkü mektupsuzluk, yalnızlığın adıdır.
Beraet’e,
Bana soruyorsun şu resimdekiler kim, diye.
Emin ol kim olduklarını çıkaramadım. Görünüşe bakılırsa mutlular. Fakat insanlara tavsiyem şudur ki, nasıl “zenginin parası, parasızın çenesini yorarsa”, başkalarının mutlu görünümü, insanı kendi mutlu olma imkanını, kabiliyetini görmekten alıkoymamalı. Filmler, resimler birer hayaldir. Başka insanların dış görünümleri de bizi aldatmasın. İnsan kendi mutlu olma imkanını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan “an”dır. Onu ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir. Yoksa deniz kenarında fotoğrafçılar tarafından düzenlenmiş bir mutluluk tablosu sahtedir ve bazı saf kimselerin duygularını istismar etmekten başka bir şey ifade etmez.
Acaba anlatabiliyor muyum?
kapımıza değil;
gönlümüze vuran buyursun.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Ey Berat Hanım
Otur şöyle nefes al dinlen
Ve anlat ne var ne yok halin nasıl
Eğer dersen “vaktim yok dilim yorgun
Çamaşır dağ gibi
Bulaşık bir ziyafet sonrası kadar çok
Ve çocuklar
Aç uykulu ve huysuz”
O vakit koştur didin işin bitince otur
Sonra anlat halin nice keyfîn nasıl
Ey Berat hanım dersen ki
“Bu ne zalim adam
Halimi bilmez halden anlamaz
Küçük bir şeyi mesele yapar”
– Ne büyük yalan –
Doğrusu var hakkın
N’etsem n’apsam
Kollarını bilezik
Boynunu kordon
Ayağını halhal donatsam
Yine hakkın kalır
Bizi hoş görünüz
Sabırlı olunuz
Çocukları dövmeyiniz
Zinhar beddua etmeyiniz
Sui zan değil hüsnü zan ediniz
Ve acaba ikaz ettik hata mı ettik
Şairi Garipcan (ACZ)
Filmler, resimler birer hayaldir. Başka insanların dış görünümleri de bizi aldatmasın. İnsan kendi mutlu olma imkanını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan “an”dır. Onu ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir.
İnsanlara tavsiyem şudur ki, nasıl “zenginin parası, parasızın çenesini yorarsa”, başkalarının mutlu görünümü, insanı kendi mutlu olma imkanını, kabiliyetini görmekten alıkoymamalı.
Yorulmasaydım ve yer olsaydı baştan beri söylediklerimi maddeler halinde yazacaktım. Bunu, bu mektubu okuduktan sonra sen yapar mısın? Hatta; bana da yazar mısın ne demek istediğimi?
Kişi birden bire uzun yıllar alıştığı kentten bin iki yüz, bin üç yüz kilometreye doğru ayrılıyorsa ve gittiği yeri hiç tanımıyorsa ve orada bir yıl kalma zorunluluğundaysa, bir şeye, bir hüzne belki bir mahkûmluğu beleniyor.
Görüyorsun ki önemli olan insanın kendi kendiyle dirliği. Gerisi ikinci planda.
Kapımıza değil;
Gönlümüze vuran buyursun.
Öpüşümüz gizli olmalı
Öpebilirsek uzanıp kaderlerimizden öpmeli
Sıcak gözyaşı ve şikayetle
Ağzı konuşmaz kılan
Ağzımızda
Dilimizi şişiren ayrılık bademi..
İyi ki geldin!
Yüreğimin zarif acısı..
Keşke vaktiyle, saçma da olsa iki laf etseymişim; susunca yok oluyormuş insan, çok sonra öğrendim.
İnsan sevmeli; bazen bir insanı, yahut da bir ağacı ya da kanadı kırık bir kuşu..Zaten sevmezse insan, insan mı olur?
Keşke vaktiyle , saçma da olsa iki laf etseymişim. .
Susunca yok oluyormuş insan , çok sonra öğrendim.
İşte böyle
Gözlerinizden öperim.
Bana soruyorsun şu resimdekiler kim, diye.
Emin ol kim olduklarını çıkaramadım. Görünüşe bakılırsa mutlular.
bundan böyle yazmam çok seyrekleşebilir Bundan sonrası sana kalıyor
Öyle yorgunum ki zihnen. Şu yazdıklarımı düşünüyor şu anda üretiyor olsam asla yazamam. Üzerinde düşünüp bildiğim şeyler olduğu için yazabiliyorum kendimi kelimelere cümlelere bırakarak.
Uçmayı öğrenemeden göçmeye mecbur kalmış bir kuş gibi kalbimiz
Yüreğimin zarif acısı…
Keşke vaktiyle , saçma da olsa iki laf etseymişim..
Susunca yok oluyormuş insan , çok sonra öğrendim.
Cömertçe, pervasızca yazdım, zira gönlüm öyle istiyor.
Oysa benim ne haddime.
Yabancılaşmanı istemiyorum.
Teşhir etmeyin, aksine örtün, ayıpları ortaya dökmeyin.
Sui zan değil hüsnü zan ediniz
Çünkü mektupsuzluk, yalnızlığın adıdır. Çağdaş insan, onca kalabalık içinde yalnız yaşıyorsa bu durum, mektubun hayatımızdan çıkıp gitmesiyle de ilgilidir.
Galiba bir parça geciktim.
Kapımıza değil;
Gönlümüze vuran buyursun.
Kapımıza değil;
Gönlümüze vuran buyursun.
Vazgeçecek kadar cesur olalım mı
_ ne dersin?
Öpüşümüz gizli olmalı
Öpebilirsek uzanıp kaderlerimizden öpmeli
Sıcak gözyaşı ve şikayetle
İyi ki geldin!
Yüreğimin zarif acısı..
Keşke vaktiyle , saçma da olsa iki laf etseymişim. .
Susunca yok oluyormuş insan , çok sonra öğrendim.
Berat’e

Ve önemli olan yaşanılan ‘’an’’dır.Onu ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir…

Acaba anlatabiliyor muyum ?

İnsan sevmeli; bazen bir insanı, yahut bir ağacı ya da kanadı kırık bir kuşu…Zaten sevmezse insan, insan mı olur?
Başka insanların dış görünümleri de bizi aldatmasın.İnsan kendi mutlu olma imkanını görebilmeli.
Görüyorsun ki önemli olan insanın kendi kendiyle dirliği. Gerisi ikinci planda.
İnsan kendi mutlu olma imkanını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan “an”dır.
Hoş olmayan şeyler duyarsanız yaymayın. Güzel olanları görün, bu ikinciler gizli ama daha çoktur.
“İmam-ı Azam Hazretleri biri yanıma girip de şöyle olmuş, böyle olmuş diye dedikoduya başladı mı, bırak bunları, şu meseleye ne dersin, diyerek sözünü keserdi. Ve insanların hoşlanmayacakları şeyleri nakletmekten sakının. Hakkımızda kötü söyleyenleri Allah affetsin. İyi söyleyenlerden de Allah razı olsun. Allah’ın dinini öğrenin. Halkın dedikodusunu ve özel hayatlarını bırakın. O zaman Allah onları size muhtaç eder, derdi.”
Başımızın üstüne bir çatı çatamazsak, nakışları nereye koysak ıslanacak harap olacak.
İnsan kendi mutlu olma ihtimalini görebilmeli.
İnsanlara tavsiyem şudur ki, nasıl ‘Zenginin parası, parasızın çenesini yorarsa’, başkalarının mutlu görünümü, insanı kendi mutlu olma imkanını görmekten alıkoymamalı.,,

Rahmet, minnet ve şükranla..

İnsan kendi mutlu olma imkanını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan “an”dır. Onu ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir.
Bir şiir aralığında diyordu;
“Gönlümün gördüğünü, gözümün gördüğüne değişmem.”
İnsan kendi mutlu olma imkanını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil , kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan an dır.
Şu söylemek istediklerimin kendisi yoksa bile kokusu var
Öyle yorgunum ki zihnen. Şu yazdıklarımı düşünüyor şu anda üretiyor olsam asla yazamam. Üzerinde düşünüp bildiğim şeyler olduğu için yazabiliyorum kendimi kelimelere cümlelere bırakarak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir