İçeriğe geç

Mektuplar: Abelard ve Heloise Kitap Alıntıları – Ronald Duncan

Ronald Duncan kitaplarından Mektuplar: Abelard ve Heloise kitap alıntıları sizlerle…

Mektuplar: Abelard ve Heloise Kitap Alıntıları

Sessizliğim kucaklasın seni, benim kucakladığım gibi.
Pek az insana nasip olmuştur, sevdiğimiz gibi sevmek.
Zarafetini gaddarlığını, inceliğini kabalığını,
olduğun şairi, olmadığın erkeği seviyorum.
Bir zamanlar çocuk olduğun
ve bir gün ceset olacağın için seviyorum.
Hem gövdeni, hem aklını seviyorum.
Yalnızca boynunun düzgün çizgilerini değil, koltuk
altının terini de seviyorum.
Şimdi dinle küfürümü:
Pişmanlık duymadan itiraf ediyorum.
Ben yalnızca seni seviyorum.
Su sözü yazan benim elim,
Elimi yöneten de kanıyla, canıyla ben’im.
Sevmek günahsa eğer, günahkarım ben; tövbe de etmem.
Daha da kötüsü: Günahkarlığı iyi becerdiğim için şükürler ediyorum.
Ne biçim bir Tanrı bu tapındığımız?
Hem bir bütün olarak yaratmış bizi,
hem de bir parçamızla yetinmemizi istiyor
Deli bir Tanrı değil mi bu Tanrı?
Hem kadın olarak yaratmış beni,
hem de dayatıyor yaradılışımı inkar edeyim diye.
Senin de inkara çlıştığın gibi. ..
Bana ettiğin tüm yeminlerden azat ediyorum seni.
Alnımın yazısı senin ellerinde
Ne yazılı olduğuna bakmaya korkuyor musun?
Bırak, ben okuyayım.
Bir şiir o. Senin ellerinde
Kalbimin gülü,
Al bu gülü eline.
Aşkın çiçeği bu.
Yapraklan hasretimle dolu.
Senin gibi incecik kokusu.

Kalbimin gülü
Al bu gülü eline.
Hemen solsa bile,
Aşkımız yaşayacak.
Çünkü güller sonsuza kadar açacak.

Senden sonra yaşamak ölümdür zaten.
kadınların tek sabit yanı sebatsızlıklarıdır.
Sadık kalmayı beceremeyiz biz.
Sadakatimizi yalnızca sadakatsizliğe gösteririz.
Kendim için öldüm madem, senin için de ölebilirim.
Onlar için de ölürüm.
Her şey için ölürüm.
Kendime daha şevkatli davranabilseydim,
sana da biraz merhamet duyabilirdim belki.
Aşkımı anlatmaya sözcükler yetmeyince,
sessizliğin anlamı artıyor.
Sessizliğim kucaklasın seni,
benim kucakladığım gibi
Metresin olmak benim için daha çekiciydi.
Çünkü özgürlüktü.
öğrenmeye çalışıyorum ben de,
bir zamanlar sana öğrettiklerimi
Bütün endişelerimizi, ürpertilerimizi kat hepsine.
Kıskançlığı, üzüntüyü hesaplamayı unutma.
Güvensizliği, korkuyu da kat o hesaba.
Şimdi topla bakalım hepsini, ne ediyor?
Aşkın kısacık hazzıyla karşılaşb.r. Değiyor mu?
Aptallar iflasını isterdi bu hesapla.
Peki biz ne demeye direndik,
elimize asla geçmeyecek bir şeyin hastalıklı bedelini
ödemekte?
Ömrümün yarısında kayboldum karanlık ormanlarda.
En tembel adam bile bir tohum ekebilir,
marifet bakmakta ektiğin tohuma.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bu gece sevdam hüzünlendi işte.
Erkek kadının karşısında ağladığında,
babası, kardeşi, sevgilisi kim olursa olsun,
çocuğu gibi oluverir kadının gözünde.
Ayrılık sevdanın türbesidir derler.
Derler ki, uzun ayrılıklarda ölür gidermiş sevdanın sıcaklığı.
Pek az insana nasip olmuştur,
sevdiğimiz gibi sevmek. Pek azına nasip olmuştur.
Sebebi sen olduğuna göre,
Başka kime dökecektim içimi?
Sana duyarlı olan yüreğimi yatıştırmaktı niyetim.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bazen düşünüyorum da, aşk varlığımızın doğum sancısı değil mi?
Düşünüyordum, hatta korkuyordum, uzun süren suskunluğun ya benden çalınmış huzursa, ya beni unutacak kadar güçlenmişsen
Sevdalılar gözleriyle tadarlar ızdırapları.
Bir tek yaşam biçimi tanırım ben; yaşam çok yönlü olabilir ama tektir. Tüm yönleriyle yaşanamiyorsa da yaşam değildir.
Sevgi hakkında ne çok konuştum ne çok yazdım
unut bütün söylediklerimi. Yazdığım hiçbir şeyi okuma!
Ondan mahrum kalmadan anlamıyoruz sevginin kıymetini.
Çünkü sevmek dediğin aşk oyunlarıyla olmaz.
Şiir yazarak olur, çiçek toplayarak olur.
Sanki duygularımız dizginlenip denetlenebilir şeylermiş gibi yazmışsın; neden?
Dizginleyebilseydik, duygu denmezdi onlara, düşünce denirdi.
Bir sürü sorunun yanıtını biliyormuş gibiydim.
Çünkü henüz o esas soruyla karşılaşmamıştım: Kendimle!
Seni kendi ruhumun yansıması gibi mi seviyorum?
Yokluğun durup dinlenmeden sevdamı hatırlatıyor sadece.
Düşünmüştüm ki, seni görmezsem eğer, bir anı olursun canım istedikçe belleğimde canlanan.
Başım göğe ererdi sana bakarken.
Sanki bende olmayan her şey sende vardı.
Sanıyordum ki, tüm acıları geride bırakacak kadar güçlüsün.
Yanılmışım. Zayıflıktan değil acıların.
Öyle güçlüsün ki, göz göze yaşıyorsun acılarla.
Değişen bir şey olmadı zaten, acı bile aynı acı.
Öldün diye sana olan sevgimin azalacağını
düşüneçek kadar saf mısın?
Ölümlü bir erkek olduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun?
Solucanlar göz çukurlarında yuvalansa da,
dilin dişlerinin arasından çıkıp sallansa da,
tiksinmeyeceğim senden, vazgeçmeyeceğim!
Etin kemiğin ne ilgisi var bizimle?
Bir parçasını kesip alan o kasap,
sana olan aşkımı biraz olsun azaltabildi mi?
Taptığım özüne indirgese de seni, ölüm bile azaltamaz sevgimi.
Sevmek günahsa eğer, günahkarım ben; tövbe de etmem. Daha da kötüsü: günahkarlığı iyi becerdiğim için şükürler ediyorum.
Suskunluk boğucu! Soluk alacağım biraz, elimdeki şu kalemle.
Kendime daha şefkatli davranabilseydim,
sana da biraz merhamet duyabilirdim belki.
Durup bir soluk almalı mıydık, o girdaplara dalıp apaçık felakete sürüklenmeden önce?
Küçücük bir kuş gibiyim.
Havam sensin, es üstüme.
Küçücük bir balık gibiyim.
Suyum sensin, ak üstüme.
Suskunluğun çöl olur bana.
Suskunluğunda boğulurum.
Sen olmayan her şey için ölüyüm ben.
Bazen düşünüyorum da, aşk varlığımızın doğum sancısı değil mi?
En tembel adam bile bir tohum ekebilir, marifet bakmakta ektiğin tohuma.
Çünkü sevmek dediğin aşk oyunlarıyla olmaz. Şiir yazarak olur, çiçek toplayarak olur.
Ne zalimdir şu erkekler! Bize aşkı öğretirler, sonra çeker giderler. Biz ise hâlâ
Zalimsin sen de!
Sevgi verdiklerimizde değil, alabilme yeteneğimizde gizlidir.
Aşk ya aşktır, ya değildir.
Ne amaca gerek duyar, ne hedefe.
Ama kendi kendine doğar; kendi kendine yeter.
Ne umuda yeri var, ne gerekçeye.
Insanlar iyimser define avcıları gibidirler, ruhlarında mücevher keşfeder dururlar.
Oysa çakıl taşlarından başka bir şey değildir mücevher dedikleri.
Birlikteyken kitaplarını saklardım, onları geri vermek bahanesiyle yeniden göreyim diye seni.
Beynini değil yüreğini dinlemek istiyorum. Kadınca
Erkek kadının karşısında ağladığında, babası, kardeşi, sevgilisi Kim olursa olsun, çocuğu gibi oluverir kadının gözünde.
Diyorum sana; düşmanımsın!
Gaddarlığına sığındığım, merhametsiz düşmanım.
Nefret ediyorum senden, sana aşığım.
Senden soğumak için bütün yakarışlarım.
Bazen düşünüyorum da, aşk varlığımızın doğum sancısı değil mi?
Ne beyhude, ne nafile arar dururlar aşkı, erkeklerle kadınlar. Sanırlar ki, huzura kavuşacaklar, mutlu olacaklar bulduklarında, ya da haz duyacaklar.
Karı lafından nefret ediyordum,
Kuşkuların yuvalandığı sevda öyle kırılgan yapıyor ki insanı, yara almaktan korkar oluyor.
Pek az insana nasip olmuştur, sevdiğimiz gibi sevmek. Pek azına nasip olmuştur
Değişen bir şey olmadı zaten, acı bile aynı acı.
Ömrümün yarısında kayboldum karanlık ormanlarda.
Evlilik bağları ticari bir anlaşma gibi, gereksiz yere bağlıyor insanları.
İkimiz de duygularımızın merhametine sığındık işte. Kafamızı çalıştıramıyoruz, paçavraya dönen ruhlarımıza sahip çıkamıyoruz. Kalan azıcık aklımızı da kullanamıyoruz.
“İnkar etme beni, kendini, ya da bizi.
Yaz bana, gizli düşüncelerini öğreneyim.
Yanımda gezdireyim mektuplarını, onları seni öptüğüm gibi öpeyim. Kıskanmaya gücün varsa, tek rakibini, öptüğüm mektupları kıskan.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir