İçeriğe geç

Mehmet’i Sakatlayan Serçe Parmağı Kitap Alıntıları – Güray Süngü

Güray Süngü kitaplarından Mehmet’i Sakatlayan Serçe Parmağı kitap alıntıları sizlerle…

Mehmet’i Sakatlayan Serçe Parmağı Kitap Alıntıları

Güldü kendine. Kendine teslim olan insanın yüzleştiği duygusal zaaflardan duyduğu utancı bastırmak için gülmekten başka bir şey yapmaması acıydı.
Aklıma kazınmış olan onun yokluğuydu. Yok olmak, bir kez olan bir şey sanılır. Değildir hâlbuki. Öldü. Ölümü bir andı. Yokluğu sürekli.
Köy onundu, yol onundu, dünya onundu. Çamaşırı kül ile ağartan bir ihtiyar kadını yenemezsiniz.
Aslında hiç kötü insan yoktur dünyada, hep istemeden olur.
Sen hiç şairi ağlarken gördün mü? Üzülme görmediysen, ben de görmedim. Çünkü şairler sadece yalnızken ağlar.
İnsan bir kez yaralandı mı, sonrasında bütün bıçak darbeleri o yaraya iner. O yara, o yara olarak kalamaz, büyür de büyür, sonra o yara açıkken, zihin durmaz yerinde, her şeyi oraya gönderir.
Dışarıya akmayan gözyaşı içeriye akar. İçeriye akarsa içeriyi zehirler.
Her tarafın diken,
Kim elini uzatsa delik deşik,
Üstelik sen de kan içindesin.
Her şey kusursuzdu. Kusurlu olan bendim.
Hiçbir şeye kızmamak öldüğüne kanıt
Neden insanın en büyük yarası en büyük yarası değildir biliyor musun, çünkü insan bir kez yaralandı mı, sonrasında bütün bıçak darbeleri o yaraya iner. O yara, o yara olarak kalamaz, büyürde büyür, sonra o yarı açıkken, zihin durmaz yerinde, her şeyi oraya gönderir.
Ona belki en büyük zenginliğin fakirlik olduğunu öğretirim. Derim ki; ne yersen lezzetli olur,bundan büyük zenginlik mi var. Güleriz. Ama içten içe idrak da ederiz.
İstanbul yalnızlıktı, ama sevmiştim, daha da sevecektim.
Neden insanın en büyük yarası, en büyük yarası değildir biliyor musun, çünkü insan bir kez yaralandı mı, sonrasında bütün bıçak darbeleri o yaraya iner. O yara, o yara olarak kalamaz, büyür de büyür, sonra o yara açıkken, zihin durmaz yerinde, her şeyi oraya gönderir.
Yasama uğraşının yanında esamisi mi okunur okulun? Okulda okunmaz zaten derdi babası. Okulda etiketlenirsin. Damga yani. O damgaya bakıp seni işe filan alırlar, para verirler.
İnsan hatırlarken daha çok acı çeker mi? Çekmez, hatırlarken başka bir şey olur. Sadece izlersin, içinde duyarak. İçinde duyarsın ama sadece izlersin.

Yalnız olduğumu biliyorum. Etrafta insanlar olduğunu ama hiç kimsenin bir şey ifade etmediğini Tuhaf zamanlar.

Köy onundu, yol onundu, dünya onundu.
Çamaşırı kül ile ağartan bir ihtiyar kadını yenemezsiniz siz.
Garip olan ne biliyor musun. Hani olur
ya, adam ya da kadın karşısındakine sorar içten bir edayla; ilk görüşte aşka inanır mısın? Saçmalık. Aptalca gelirdi bana. Filmlerde filan olur, romantik komedilerde. Aptalca gelirdi bana. Hala da öyle gelir. Ama sen derine işlemişsin.
Neden mutsuzsun? Mutsuz muyum? Değilim Faruk, bu, mutsuzluk değil. Bu adaletsizlik. Benim kalbim kendine takılmış bir devingenin burgacı değil, benim kalbim kin fabrikası. Kin? Sana yakışmıyor. Biliyorum, ama bilmek yetmiyor.
Hayat, yaşayamadıklarındır. Öyle sanırsın. Siktiret.
Bilinir, paylaşmak mutlu insanlara daha çok yakışır, kendisinden memnun olmayan insanlar ise gizlenmeyi tercih eder.
Vakit geldiğinde sen tekmele sandalyemi.
Bir başak yap benden. Eğilsin masumluğuna.
Benim kalbim kendine takılmış bir devingenin burgacı değil, benim kalbim kin fabrikası.
Yorgunsan koşmak istemezsin, iştahsızsan yemek istemezsin, mutsuzsan yaşamak sana yük gelir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bana geçmişle gelecek arasında bir köprü kur deseler, yüzlerden bahsederim onlara. Her gün gördüğüm, bir kere gördüğümü bir daha görmediğim ama her gördüğümü daha önce defalarca görmüş gibi olduğum yüzlerden. Geçmişte vardılar gelecekte de olacaklar. Ama aslında geçmişte var olanlar olmayacak gelecekte, hep değişecekler, başka birisi olacaklar, isimleriyle yüzleriyle. Ama aslında hep aynılar. Zamanı yadsırsın ya bazen bu sebeple. Ne geçmiştesin, ne gelecektesin. Şimdide bile değilsin. Görüyor ve tanımıyorsun ama biliyorsun da, görüp tanıdıklarından bir farkı yok görüp tanımadıklarının.
Hayat da diğer şeyler gibiydi öte yandan, bazı şeyleri güzel yapan kusurlarıydı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Merhaba, der insan, burada bir kahır varmış, hayır hayır, burada çekilecek bir çile varmış onu da ben çektim, hayır hayır, burası insanların yalnızlıktan öldüğü bir şehir olsaydı, ama değil, burası insanların yalnızlıktan bile ölemedikleri ve süründükçe süründükleri, süründükçe süründükleri bir şehir.
Ben çürüdüğümü fark ettiğim, anladığım için bir tercih yaptım. Nefes almayı seçtim. Bu kadar.
Biz şimdi seni ikna edeceğiz. Biz ikna edeceğiz seni şimdi. Biz edeceğiz şimdi ikna seni. Biz seni edeceğiz ikna şimdi.

Seni birisi mı zorluyor?

Neden Isa dedin burada? Ne diyeydim? O da benim değil mi?
Aklıma kazınmış olan onun yokluğuydu. Yok olmak, bir kez olan bir şey sanılır. Değildir halbuki. Öldü. Ölümü bir andı. Yokluğu sürekli.
Dedem ölmüş, dediğimi de. Oysa telefonda öyle bir şey söylenmemişti. Gerçi söylenmesi gerekmiyordu, bu işler böyle olurdu. Birisi arar ve gelmen gerekiyor derdi. Dedem hasta değildi ama, arayan da babam değildi.
Şanslısın ama görmez bunu gözün. Kimsenin gözü görmez. Hayat yaşayamadıklarındır. Öyle sanırsın.
Kirpi gibisin çocuk.
Her tarafın diken.
Kim elini uzatsa delik deşik.
Üstelik sen de kan içindesin..
Senin için kendime bile tahammül edebilirim. Kendime. Ben.
Senin kafan güzel Memedim. Kafası bu kadar güzel olanın kalbi bu kadar kara, olacak iş mi?
Yalnızlık bir odaya sığıyor, ama o odaya yalnızlık sığınca, o odadaki adam o odaya sığamıyor.
Dünya seni anlamıyor. Zaten çok büyük, zaten çok hain.
Ben şiir de yazıyorum.
Ben roman da okuyorum.
Ben ağaçları da seyrediyorum.
Ben, ben demeden cümle de kuruyorum.
Ben anneannemi de özlüyorum.
Ben yaylalarımı da özlüyorum.
Ben dağlarımı da özlüyorum.
Ben bu şehri de seviyorum.
Ben sizi de seviyorum.
Az seviyorum. Ama seviyorum.
Bakışların gözlerinden daha güzel sevgilim, demek geçiyor içinden. Ama korkutuyor bu bakışlar beni diye eklemeden.
Çünkü aşk korkuların gölgesinde ama onlar yokmuş gibi yaşamaya çalışmaya deniyor.
Kalbin inceldiğinde onu sarsmamalısın.
Neden? Kırılır çünkü.
Öldü.
Ölümü bir andı. Yokluğu sürekli.
Sonra..ne bileyim.
Sen güzel kal.. kimse görmese de olur..
..insan hatırlarken daha çok acı çeker mi?

Çekmez, hatırlarken başka bir şey olur. Sadece izlersin, içinde duyarak.
İçinde duyarsın ama sadece izlersin.

İnsan içinde uzun uzun anlatılacak şeyleri varsa mı kısa kısa kısa yazıyor?
Daha yeşerirken, daha yeşermeden ama yeşerirken kopartılan çiçekten, mesela orkide, mesela gül, mesela papatya, bunlar gibi bir çiçekten, daha yeşerirken kopartılan,
..çok kan akar mı?..
..bazı şeyleri güzel yapan kusurlarıydı.
Sevmesin beni, değil mi baba.
Benim kalbim acı.
Senden niye üretmiyorlar çok çok, fabrikasyon?
Neden kızlar pembeleşen yanaklarıyla genç adamlara acı çekme istidadın var mı diye sormuyor..
Her şeyi soruyor da neden bunu sormuyor?
Hep böyle başlar.
Birileri en bıçak olmayacak şeyi kınından çıkarıp..öldürmeyecek bir yara açar.
Seven güzeldir.
Yaralandın.
O yara geçmiyor..
Arkadaş, kahır çekene denir.
Dışarıya akmayan gözyaşı içeriye akar. İçeriye akarsa içeriyi zehirler. Çürütür insanı. Dışarıya akan gözyaşı, içini yıkar, temizler insanı
Annesiz büyüyen çocuklar ağlamayı bilmez.
Oldu olası soğuktu der dedem bir soran olsa benim için. Seni sevmediğim için sana soğuğum demem ben dedeme yine de. Ki eskiden dedemi sevmediğimi de bilmezdim. Sonradan öğrendim, yine de demedim.

Babamdan başka türlü öğrendim. Çok fazla saygı duyma oğlum ama buna rağmen asla saygısızlıkta etme. Sen güzel kal Kimse görmese de olur.

Ona belki en büyük zenginliğin fakirlik olduğunu öğretirim. Derim ki; ne yersen lezzetli olur.
İnsan en çok gerçeklerden mi korkar Mehmet. Gerçek ile hakikat farklı mıdır? İnsan en çok hakikatten mi korkar?
Toparladı kendisini. Hep toparlıyorsun, ara sıra bırak, koy ver gitsin.
Dünya seni anlamıyor. Zaten çok büyük, zaten çok hain. Yalnızlık bir odaya sığıyor, ama o odaya yalnızlık sığınca, o odadaki adam o odaya sığamıyor. Adam ve yalnızlık aynı anda aynı odada duramıyor. Nasıl duramıyor, duruyor işte. O değil. O, durmak değil. O durmak gibi görünen şey duramamak, sığamamak.
Bakışların, gözlerinden daha güzel sevgilim…
Çünkü aşk korkuların gölgesinde ama onlar yokmuş gibi yaşamaya çalışmaya deniyor.
Kelam kelime olduğunda ölüyordu
Ben ins
Ölüyordum yaşadıkça
Doğuyordum ölüyor olduğumu anladıkça
Sevdiklerin için korkunun sonuna gitmek istersin, hiç giz kalmasın.
bilinir, paylaşmak mutlu insanlara daha çok yakışır, kendisinden memnun olmayan insanlar ise gizlenmeyi tercih eder.
O gülümsedi kar gibi.

Çünkü seviyorum ben, dedi,

seni,dedi.

Seven güzeldir.

Yaralandın.

O yara geçmiyor.

susulur, düşünülmez sonrası.
Hayat, gözlerini kamaştırır. Çok güzel diye değil, çok çirkin diye değil. Hayat, böyle olduğu için, gözlerini kamaştırır. Ama yine de sevmez onu, hayatı yani…
Onu hatırımda tutmak bana güç verecek.
Çünkü insan bir kez yaralandı mı, sonrasında bütün bıçak darbeleri o yaraya iner. O yara o yara olarak kalamaz, büyür de büyür, sonra o yara açıkken, zihin durmaz yerinde, her şeyi oraya gönderir.
Dışarıya akmayan gözyaşı içeriye akar. İçeriye akarsa içeriyi zehirler. Çürütür insanı. Dışarıya akan gözyaşı, içini yıkar, temizler insanı.
Kirpi gibisin çocuk,
her tarafın diken,
kim elini uzatsa delik deşik,
üstelik sen de kan içindesin.
Kendine teslim olan insanın yüzleştiği duygusal zaaflardan duyduğu utancı bastırmak için gülmekten başka bir şey yapamaması acıydı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir