Mahmud Esad Coşan kitaplarından Mehmed Zahid Kotku kitap alıntıları sizlerle…
Mehmed Zahid Kotku Kitap Alıntıları
Bak ne diyor büyüklerimizden birisi;
“Bu devirde insana doğru düzgün kusurunu söyleyen bir sadık arkadaş da kalmadı.”
Hocamız rahmetulâhhi aleyh şeklen son derece güzel bir insandı. İlk görüşte kendisine sevgi ve hayranlık duyulan insanlardan, mübarek görünüşlü kimselerden idi. Yüzünün pembe, beyaz güzelliği gülleri hatırlatırdı. Sakalının aklığı, insanın hatırına en temiz duyguları getirirdi. Üzerinde Kafkasya’nın şehameti, heybeti vardı. Dedeleri Kafkasya’dan gelmiş olduğu kendisinden belli olurdu. Hutbeye çıktığı zaman düşmana hücum eden bir ordu kumandanı gibi olurdu. O halim selim, sessiz sedasız İnsan hutbede bir başka olurdu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in sıfatı da öyleydi. Biz başımızı kaldırmaya cesaret edemezdik. Hutbede konuşurken o kadar celâlli konuşurdu. Hususi sohbetlerinde ise son derece mûnis, son derece yumuşak, son derece sessiz idi.
İnsan Allah’ın yolunda yürüdüğü zaman, Allahu Teâlâ hazretleri yardım ediyor, koruyor, ona ezâ cefâ eden kimseleri cezalandırıyor.
Şüpheyi saygı ile karşılayan bir insanım. Çünkü şüphe insanı hakikate götüren bir anahtardır, onun da faydası var. Gerçekleri bulmak bakımından bilimsel şüphe gereklidir.
Allahu Teâlâ hazretlerinden niyazımız, bizi sevdiği yoldan ayırmamasıdır. Esas olan odur.
Kadir bilen milletlerin içinden, Kadri bilinecek büyük insanlar çıkar.
İslâm’ın kıymetini anlayan anlıyor. Fakat anlamayan da İslâm’ın aleyhinde. Her halde yediği haramlardan, işlediği zulüm ve günahlardan dolayı İslâm’ın nurunu göremediği, kör olduğu için aleyhinde konuşuyor.
Dünya arzusu gelirse âhiret arzusu gider.
Millet dünya deyince, meridyenli ve paralelli, çizgili yuvarlak küreyi hatırlıyor. Bilmiyor ki dünya dediğimiz işte şu bizim hayatımızdır.
Bir alimin ölümü bir kabilenin yok olmasından daha ağırdır. Bir alim öldüğü zaman İslâm surunda bir gedik açılır, sur yıkılır. Kocaman bir sur idi, yıkıldı.
Hani bir kamyonun arkasına insan kendisini iple bağlasa, yerde sürüklense, ne kadar fecî bir durum İşte azgın nefis öyle bir varlıktır. Onun hevâsının peşine takılmak da, öyle kamyonun arkasına takılıp da yerlerde sürüklenerek, çatır çutur, patır kütür, başı, ayağı, azaları taşlara çarpa çarpa, toprakta sürüne sürüne hızla gitmek gibidir. Cahil böyle yapar, nefsinin peşinde ömrünü geçirir.
Bir insan fıkıh bilgisi olmadan tasavvuf yoluna girerse, ayağı kayar, zındıklaşır.
Hocamız’dan sağlam yürümeyi, gevşememeyi, sünnet-i seniyeye sımsıkı sarılmayı; sapasağlam takva üzere yürümeyi öğrendik. Tasavvufun tâc, hırka, asâ ve sair dış formlardan ibaret olmadığını öğrendik.
Ölçü, şeriate bağlılıktır, sünnet-i seniyeye uygunluktur, Kur’ân-ı Kerîm’in yolunda olmaktır.
Kadir bilen milletlerin içinden, kadri bilinecek büyük insanlar çıkar.
Onun açtığı bir çığır var. Politikada bir çığırdır, sosyal hayatta bir çığırdır. Çok enteresan şeyler başlatmıştır. Türkiye’de ilk defa sanayileşmenin çok mühim, dev eserini, Gümuş Motor’u o kurdurmuştur. Bir hocaefendi oarak ilk defa çok mühim bir tesis kurma konusunda bizi irşat edip de, o çalışmaları yapması çok enteresan
Tasavvufî neş’eyi görmemiş, tatmamış insanlar bu sevgiyi anlayamıyor ve yadırgıyor. Garipsiyor, hatta şirktir diye ileri geri sözler de söylüyorlar. Allah bu güzel duyguya şirk damgasını vurmaya râzı olmaz. Bu güzel bir duygudur. Allah’u Teâlâ hazretleri insanların birbirlerini sevmesini emrediyor, ulemâya hürmet etmeyi emrediyor.
Bir kadına karşı bir aşk anlaşılıyor da, bir hocaya karşı bir talebenin sevgisi anlaşılmaz mı?..
Keramet, ikram kökünden gelen bir kelime Keramet sahibi bir adam Allah tarafından kendisine ikram olunmuş; bazı özel meziyet ve kabiliyetler veya bazı özel olaylarda olağanüstü birtakım imkânlar kendisine ikram olunmuş manâsınadır.
Allah’ın sevgili kulları devam edecektir; Allah’ın sevgili kullarına da Allah’ın ikramı elbette devam edecektir.
İslâm muhabbet dinidir, aşk dinidir, sevgi dinidir. Önce Allah’a, Resûlullah’a, Resûlullah’ın yeryüzünde hayatından sonra makamına varis kıldığı, ulûmuna varis kıldığı âlimlere
O ulemâ yani mürşitleri sevmek de Resûlullah’ı sevmenin, Allah’ı sevmenin gereği.
Ben o kulumu sevdiğim zaman, o kulumun gören gözü olurum, işittiği kulağı olurum. Tuttuğu eli olurum. İdrak ettiği, anlayışa erdiği, kalbi, gönlü olurum. Konuştuğu dili olurum.
Bunu Allah-u Teâlâ diyor.
Ben onun gören gözü olurum demek, O kul artık olağanüstü görüş kabiliyetine kavuşur. demektir. Çünkü Allah her şeyi görüyor. Her şeyi gördüğü için o kul artık her şeyi görebiliyor. Allah onun gören gözü oluyor. Allah her şeyi gördüğüne göre, o kul da her şeyi görüyor. Kulağı olduğu için her şeyi duyuyor. Tutan eli olurum demek, Allah bir şeyi istedi mi yapar, evliyâ da bir şeyi istediği zaman yapar. Allah’ın lütfuyla yapıyor. Yürüdüğü ayağı olurum. Çok uzak mesafeyi bir anda aşar. Bakarsın Mekke’de namaz kılar, gelir.
Aklettiği gönlü olurum. O zaman çok derin şeyleri akledecek bir hâle geliyor, irfanı muazzam genişliyor.
Söylediği dili olurum. O zaman dili de şâhane tatlı bir dil oluyor. Yunus Emre gibi, Mevlânâ gibi
Gönül âyinesin sûfi
Eğer kılar isen sâfî
Açılır sana bir kapı
Ayân olur Cemâlullah
Vefat tarihi olan 13 Kasım 1980 tarihli takvim yapraklarında tevâfukan çok mânidar ibareler yer alıyordu. Mesela bunların birindeki şu parça ne kadar şâyân-ı taaccübdür:
-Arkamdan Ağlama-
Öldüğüm gün tabutum yürüyünce
Bende bu dünya derdi var sanma.
Bana ağlama, yazık, yazık! , vah, vah deme
Şeytanın tuzağına düşersen vah vah ın sırası o zamandır.
Yazık yazık asıl o zaman denir.
Cenazemi gördüğün zaman elfirak, elfirak deme,
Benim buluşmam asıl o zamandır.
Beni mezara koyunca elvedâ demeye kalkışma!
Mezar cennet topluluğunun perdesidir.
Mezar hapis görünür amma,
Aslında canın hapisten kurtuluşudur.
Batmayı gördün ya, doğmayı seyret
Güneşle aya batmadan ne ziyan gelir ki?
Sana batma görünür amma
Aslında o doğmadır, parlamadır.
Yere hangi tohum ekildi de yetişmedi?
Neden insan tohumu için
Bitmeyecek, yetişmeyecek zannına düşüyorsun?
Hangi kova suya salındı da dolu olarak çekilmedi?
Can Yusuf’un kuyuya düşünce niye ağlarsın?
Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta aç!
Çünkü artık hay-huy’un,
Mekânsızlık aleminin boşluğundadır.
Yarın için azık biriktirme!
Allah’ın rızka kefil olduğuna güven.
Devlet adamlarının kapısından bir şey isteme!
Dünyadan soyulmuş ve pak ol ve tertemiz dışarı çık!
Çünkü yarın hangi taifeden olacağını bilemezsin.
Allah’ın celalinden daima kork ve
unutma ki bir gün hesap mahallinde ayakta durdurulacaksın.
Peygamberler mal mülk bırakmazlar; ilim miras bırakırlar.
O ilmi kim tevarüs ederse Peygamber Efendimiz’in mirasından nasibini almış olur.
İnsan Allah’ın yolunda yürüdüğü zaman, Allahu Teâlâ hazretleri yardım ediyor, koruyor, ona eza ve cefa eden kimseleri cezalandırıyor.
“ İki cihanda tasarruf ehlidir rûh-u velî,
deme kim bu mürdedir, bundan nice derman ola.“
Şüphe insanı hakikate götüren bir anahtardır, onun da faydası vardır. Gerçekleri bulmak bakımından bilimsel şüphe gereklidir.
“Râmûzü’l -ehâdîs kitabını tekrar tekrar okuyun!
Umarım ki bunu okursanız, kısa zamanda hakikatle bir alim olursunuz.“
Allahu Teâlâ hazretleri zahirde kalıp batının esrarını bilmeyen,
bir nevi cahil durumunda kalan insanlardan eylemesin…
“ Efendim, televizyon olsa evde, ne mânii vardır? İstemediğiniz sahneyi kapatırız.” Diyene Hocamız celallenmiş, şöyle aslan gibi doğrulmuş;
“ onu yapmak için evliya olmak lazım!“ demiş.
“ Kim sabah namazıyla arasını ihya ederek işrak namazını kılarsa,
Âfâkı dolaşıp rızık aramaktan daha büyük bir rızka mazhar olur.“
“Birbirlerini Allah için sevenlere,
benim sevmem, râzı olmam haktır,
vaciptir, muhakkaktır, tahakkuk eder.”
Vücûd cûd-I İlâhî
Hayât bahş-i kadîm.
Varlığınız Allah’ın cömertliğinin bir icabı,
Hayatta O’nun lütfu.
Allahu Teâlâ hazretleri kullarını kendisine itaat ettiği, İbadet ettiği, kendisini zikrettiği zaman seviyor.
Ondan sonra o sevgiden kulun gönlünde Allah’a karşı muhabbet hasıl oluyor…
Gönül âyînesin sûfî
Eğer kılur isen sâfî
Açılır sana bir kapı
Ayân olur cemâlullah.
Şems-i Tebrizi
Soyadının
“mütevazi“ manasına geldiği nüfus cüzdanının başında not edilmiş idi.
Güneşle aya batmadan ne ziyan gelir ki?
Sana batma görünür amma
Aslında o doğmadır, parlamadır.
Yönetmek de bir sanattır, zorluk ve zorbalıkla olmuyor.
İnsânın gönlü uyanık olsa, her şeyin Allâh dediğini duyar.
Susmanın da kıymetini bil Sen içinden Allâh de veya tefekkür et
Kendisinde şu beş hasleti bulmadığın kimseyi arkadaşlığa kabul etme;
1. Âhireti, dünyaya tercih etmeli.
2. İlmi, dünya ameline tercih etmeli.
3. Horluğu, rağbet görmeye tercih etmeli.
4. Gizli ve âşikar ameli, gözetici olmalı.
5. Ölüme hazırlıklı olmalı.
Yeme ve içmeyi azalt! Az uyu ve az söyle!
Gülmek gaflettendir ve gönlü öldürür.
Her bir hâlini Kur’ân’a döndür ve benzet!
İlim öğren, ilmin yanında tâkvâyı da öğren
Bir âlimin ölümü bir kabilenin yok olmasından daha ağırdır.
Bizim ahlâkımız, Ahlâk-ı Muhammed-î’ye uygun olacak.
İnsân okudukça, yeni şeyler öğreniyor.
Küçük yerlerde insânın kadrini kıymetini bilmezler.
Hocamız vefat ettikten sonra 1982’de profesör oldum.
Peygamber Efendimiz, Allâh’ın bize ne buyurduğunu hadîs-i şerîfi ile bildiriyorsa, bu hadîs-i şerîflere hadîs-i kudsî denir.
Çil veya çihil , Farsça’da kırk demektir. Çile, bir insânın kırk gün bir yerde durup ibâdet etmesi demektir. Araplar buna erbaîn der; erbaîn çıkarmak , çile çıkarmak , çile görmek demektir.
Peygamber Efendimiz kokuyu sol avucuna alırdı. Sonra oradan sağ elin işaret parmağı ile, sürmesi gereken yerlere sürerdi.
Allâh-u Teâlâ hazretleri (bizi), zahirde kalıp batının esrârını bilmeyen, bir nevî cahil durumunda kalan insanlardan eylemesin
Bir talebenin hocasını sevmesi ve sayması, dinimizin üzerinde çok durduğu bir edeptir.
Gümüş Motor’u kurmuştur.
(Türkiye’de tarımda ve teknelerde kullanılan küçük motorları ilk defa Gümüş Motor imâl etmiştir.)
Allâh-u Teâlâ hazretleri bir kulunu sevdi mi, başka insanlara da onu sevdiriyor.
Gaybî Allâh bilir ama Allâh’ın bildirdiği kimseler de bilir. Allâh, bir şeyi bir kuluna bildirdi mi, o da bilir.
Resûlullah’a tâbi olanı Allâh sever.
Zengilik de boş, mevki de boş, makam da boş İş, Allâh’ın sevgili kulu olmakta!..
Bizim bu dünyadaki asıl vazifemiz, asıl işimiz Allâh’a itaat etmek, ibâdet etmek, O’nun sevgisini, rızâsını kazanmak
Menfaati bozulacak olanlar veyahut liyâkati olmayanlar İslâm’ın kıymetini anlamıyor.
Tanıdığına tanımadığına selâm verir, güleryüz gösterir, gönül alırdı.
Cenaze namazı 14 Kasım 1980 Cuma günü İstanbul Süleymaniye Camii’nde (kılınıp) Kânûnî Süleyman Türbesi arkasında, kendisinden feyz aldığı hocaları ve üstadlarının yanındaki istirahâtgâhına defnolundu.
13 Kasım 1980’de (5 Muharrem 1401), Perşembe günü öğleye yakın, duâlar, Yâsin’ler, tesbih ve gözyaşları ile uyur gibi bir hâlde iken âhirete irtihâl eyledi.
01.10.1958 tarihinde Fatih İskenderpaşa Cami-î Şerîfi’ne nakloldu ve vefatına kadar bu vazifede (imam-hatiplikte) kaldı.
Annesi Sabire Hanım
Babası İbrahim Efendi Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem sülalesinden bir Seyyid’dir.
Tevellüdü 1315 Hicrî-Kamerî (Rûmî 1313, Milâdî 1897) yılında, Bursa şehrinde, kale içinde Türkmenzâde çıkmazındaki baba evinde vâki olmuştur.
Soyadının mütevâzî mânâsına geldiği