René Descartes kitaplarından Meditasyonlar kitap alıntıları sizlerle…
Meditasyonlar Kitap Alıntıları
&“&”
.
Duyular zaman zaman aldatır ve bizi bir kez bile aldatmış olanlara asla tamamen güvenmemek akıllıca olur.
Duyular zaman zaman aldatır ve bizi bir kez bile aldatmış olanlara asla tamamen güvenmemek akıllıca olur.
…
.
Bir zamanlar doğru olduğuna inandığım şeyler arasında şüphe edilmesi caiz olmayan hiçbir şey yoktu.
Bir zamanlar doğru olduğuna inandığım şeyler arasında şüphe edilmesi caiz olmayan hiçbir şey yoktu.
…
Tek başına ele alındığında mükemmellikten uzak, kusurlu görülebilecek bir şey, tüm Evren’in bir parçası olarak değerlendirildiğinde doğası gereği pekâlâ çok mükemmel bulunabilir.
Ve şu yaşamda çoğu kez erdemlerden çok kötülükler ödüllendirildiğinden, tanrı korkusu ya da ölümden sonra yaşam beklentisi ile dizginlenmese pek az insan doğru olanı, yarar gördüğüne yeğlerdi.
Sahiden de doğadan öğrendiğim her şeyin belirli ölçüde bir doğruluğu var.
Ama bu açık seçik algıladığım şeyler arasında ancak bazıları herkesin gözünde görünür, ama bazıları da var ki, onlar sadece kendilerine daha yakından bakanlar ve dikkatli bir şekilde inceleyenler tarafından keşfedilir.
Oysa Tanrı’yı varoluşsuz düşünemiyor olmam, varoluşun Tanrı’dan ayrı düşünülemeyeceğine ve bu yüzden de Tanrı’nın gerçekten varolduğunu gösterir.
O halde benim yanılgılarım nereden kaynaklanıyor? Sadece şundan kaynaklanabilir: İradenin alanı, aklın alanından daha geniş olduğu için, onu aynı şekilde sınırlandıramıyorum, tam tersine anlamadığım konulara da yayıyorum.
Daha doğrusu akıl bize yapılması ya da yapılmaması, hedef edinilmesi ya da sakınılması gereken bir yol gösterdiğinde, bizim o yola kendi dışımızdaki hiçbir gücün baskısını hizmet hissetmeksizin meyletmemizdir. Çünkü özgür olmak için, bu yolların birinden birini seçebilecek durumda olmam gerekmiyor. Ama ben bunların birine ne kadar çok meyledersem, onu seçmekte o kadar özgür olurum.
Tek başına ele alındığında belki haklı olarak çok eksik gördüğümüz bir şey, evrenin bir parçası olarak değerlendirildiğinde tamamen kusursuzdur.
Çünkü benim gibi sonlu bir varlık tarafından idrak edilemiyor olması, sonsuzluğun doğası gereğidir.
Fikirlere gelince, bunlar tek başlarına ele alınıp başka bir şeyle ilişkilendirilmedikçe, doğrusu yanlış olmaları imkânsızdır.
Tanrı’nın olup olmadığını, eğer varsa, aldatıcı olup olamayacağını incelemeye mecburum. Çünkü bunu öğrenmedikçe, bana öyle geliyor ki, başka herhangi bir şeyden de asla tam anlamıyla emin olamayacağım.
Beni kim aldatırsa aldatırsın, bir şey olduğumu düşündüğüm sürece, beni hiçbir şey kılamaz ya da şimdi var olduğum doğru olduğuna göre, gün gelip de benim hiçbir zaman var olmamış olduğumu doğru kılamaz; ya da iki ile üçün toplamının beşten daha fazla ya da daha az etmesine veya bunun gibi bariz bir çelişki içerdiğini gördüğüm şeylere sebep olamaz.
Belki bir Tanrı doğruluğu apaçık ortada sandığım meselelerde bile yanılacağım şekilde yaratmıştı benim doğamı.
Ama eski fikirlerime olan bağlılığımdan da öyle bir çırpıda kurtulmam imkânsız, bu yüzden burada biraz soluklanayım ki, bu yeni bilgimi uzun uzadıya düşündükten sonra hafızama yazabileyim.
Genelin üstünde bilgi edinmek isteyen insan, kuşkularını genelin icat ettiği konuşma tarzlarıyla temellendirmeye çalıştığı için utanmalı.
Demek ki gözlerimle gördüğümü düşündüğüm bir şeyi, aslında sadece zihnimde bulunan yargılama kabiliyeti ile idrak ediyorum.
Daha kesin konuşmak gerekirse, ben artık yalnızca düşünen bir şeyim, yani bir zihin, bir akıl ya da mantık; önceden anlamını hiç bilmediğim kelimeler bunlar. Kısaca ben hakiki bir şeyim ve hakikaten var olan bir şeyim. Ama nasıl bir şey, dedim ya, düşünen.
Peki, düşünmek? İşte sonunda buldum, evet, düşünce. Çünkü bir tek o benden koparılamaz. Benim, ben varım, bu kesin. Ama ne kadar süre? Elbette düşünüyor olduğum sürece. Çünkü oldu da bütün düşüncelerimi bir anda durdurdum diyelim, işte o anda var olmaktan da hepten vazgeçmiş olurdum.
Beni aldatıyorsa, hiç kuşkusuz ben de varım demek ki.
Kendimi bir şeye inandırmışsam, demek ki vardım.
Bu düşünceleri bana zerk eden bir Tanrı yok mu ya da bu adla anacığım bir şey? Ama niçin böyle bir şey düşüneyim, ya bütün bu düşüncelerimin kaynağı bensem?
Peki, hakiki olan ne? Belki de sadece şu: hiçbir şeyin kesin olmaması.
Zihni tanımak, bedeni tanımaktan daha kolaydır.
İşte ben de aynı şekilde kendiliğimden eski inançlarımın kucağına düşüyorum ve sarsılıp uyanacağım diye korkuyorum, çünkü bu huzurlu uykunun ardından meşakkat dolu, uykusuz saatler başlayacak ve ben bir nebze ışık olmadan, kendi kendime galeyana getirdiğim o açmazların zifiri karanlığında çile doldurmak zorunda kalacağım.
Ama nihayetinde kesin olan bir şey bulmak istiyorsam, kesinlikle bu nedenleri bile onaylamaktan kaçınmalıyım, hem de en az apaçık yanlış olanlarından kaçındığım kadar.
Ama sadece bunu anlamış olmam yetmez, hatırlamak için de çaba sarf etmeliyim. Çünkü aşina olduğum sanılar sürekli geri dönüp duruyorlar ve neredeyse bana rağmen safdilliliğimi ele geçiriyorlar; zaten, deyim yerindeyse, uzun birlikteliğimizin ve samimiyetinizin hatırına, onu çoktan köle etmişler kendilerine. Ama belli ki ben bu soruları inanmaktan ve güvenmekten asla vazgeçmeyeceğim, tabii benim sandığım gibi gerçek olduklarını düşündüğüm sürece. Çünkü bunlar bir şekilde kuşku içerselerdi, demin de belirttiğim gibi, olasılıkları gayet yüksek olduğundan, sanki onları kabullenmek, reddetmekten daha mantıklı.
O halde ne malum, belki de Tanrı hiçbir şekilde yeryüzü, gökyüzü, yer kaplayan cisimler, biçimler, büyüklük, yer gibi şeylere sebebiyet vermedi, ama hepsini bana varmış gibi gösterdi, üstelik şimdi nasıl varsa, o şekilde! Bunun yanı sıra ben bazen başka insanların çok iyi bildiklerini sandıkları konularda bile yanıldıklarını görüyorum, öyleyse acaba ben de mi iki ile üçü toplarken, karenin kenarlarını sayarken ya da daha basit herhangi bir şey hayal ederken —tabii böyle bir şey mümkünse— hep böyle yanılıyorum?
Zaten temelinden kazandınız mı, üzerine inşa ettiğiniz ne varsa kendiliğinden çökecektir, bu yüzden ben de doğrudan doğruya vaktiyle tüm düşüncelerime temel oluşturan ilkelerin üzerine gideceğim.
Tek başıma inzivadayım. Nihayet kendimi ciddi anlamda ve serbest bir şekilde fikirlerimin topyekûn yıkımına verebileceğim.
Bilimlerde sağlam ve kalıcı bir şey inşa etmek istiyorsam, hayatımdaki her şeyi bir kerede kökünden söküp atmam ve meseleyi tekrar en başından başlamam gerektiğini anladım.
“Yaşamda hangi yolu takip edeceğim?”
Aslında, bir özün yaşamını sürdürdüğü tüm anlarda muhafaza edilebilmesi için bu özün kendisini yaratan güce ve o özün, sanki hiç olmamış gibi tekrar yaratılması için gereken etkinliğe ihtiyacı olduğu çok açık ve çok bellidir.
Bügüne değin çok doğrudur diye kabul ettiğim ne varsa hepsini ya duyularımla ya da duyularım aracılığıyla edindim,ama bunların zaman zaman beni aldatıklarını da anladım.
Sağduyuma göre de bizi bir kez aldatana da bir daha asla güvenmemeliyiz."
Sağduyuma göre de bizi bir kez aldatana da bir daha asla güvenmemeliyiz."
Sanki birdenbire derin bir suya düşmüşüm, öyle şaşkınım ki ne ayaklarımı yere basabiliyorum ne de suyun üstünde kalabilmek için yüzebiliyorum.
…hayatımda bir kez olsun o güne kadar doğru olduklarına inandığım tüm görüşleri geçersiz sayma işine ciddiyetle girişmem ve her şeye temelden yeniden başlamam gerekiyordu.
Bir şey olduğumu düşündüğüm sürece hiçbir şey olmadığıma beni asla inandıramayacak
Ve şu yaşamda çoğu kez erdemlerden çok kötülükler ödüllendirildiğinden, tanrı korkusu ya da ölümden sonra yaşam beklentisi ile dizginlenmese pek az insan doğru olanı, yarar gördüğüne yeğlerdi."
– (…) Tanrı’da benim idrak edemeyeceğim, hatta belki de düşünce ufkuma bile hiçbir surette gelmeyecek kadar sayısız başka sıfatlar bulunuyor olması tabiîdir; çünkü benim gibi sonlu bir varlık tarafından idrak edilemiyor olması, sonsuzluğun tabiatı gereğidir…"
varolan bir şeyim; ama nasıl bir şey? Dedim ya, düşünen bir şey
Belki de tek gerçek, dünyada kesin hiçbir şeyin olmadığıdır.
Acıdan daha samimi veya daha içsel bir şey var mı?"
“Böylece sonsuzluğun algılanması, bende bir şekilde sonlu olanı algılamadan önce gelir, yani benim Tanrı algım, kendimi algılamamın önündedir. Kuşku duyduğumu ve arzuladığımı, yani bir şeyden yoksun olduğumu ve içimde kusurlarımı tanıyabileceğim daha mükemmel bir varlık fikrinin olmadığı sürece tamamen mükemmel olmadığımı nasıl anlayabilirim? ?
İnsan, doğada sonlu olmak, ancak bilgi mükemmelliği sınırlı olana sahip olabilir."
“Şu ana kadar sahip olduğum her şeyi, en yüksek hakikat ve kesinliğe sahip olarak kabul ettim, ya duyulardan ya da duyular aracılığıyla aldım. Ancak bunların bazen bizi yanılttığını gözlemledim; ve bir zamanlar bile aldatıldığımız şeye mutlak güven vermemek sağduyunun bir parçasıdır.
O zaman hatalarım nereden geliyor? İradenin kapsamı ve pusulası açısından anlayıştan çok daha geniş olduğu için, onu aynı sınırlar içinde sınırlamıyorum, aynı zamanda anlamadığım şeylere de genişletiyorum: ve iradenin olduğu gibi kendisi bunlara kayıtsız kalırsa, kolayca hata ve günaha düşer ve kötüyü iyilik için, yanlışı doğru için seçer. "
“Şimdiye kadar sahip olduğum her şey en doğru olarak kabul edildi ve emin olun ya duyulardan ya da duyulardan edindim. Ancak zaman zaman duyuların aldattığını fark ettim ve bizi bir kez bile aldatanlara tamamen güvenmemek akıllıca olur.
“Birkaç yıl önce, çocukluğumda doğru olduğunu kabul ettiğim çok sayıda yalan ve daha sonra onlara dayandırdığım tüm yapının oldukça şüpheli doğası karşısında şaşkına dönmüştüm. Bilimlerde istikrarlı ve uzun süre devam edecek bir şey kurmak istiyorsam, hayatım boyunca bir kez her şeyi tamamen yıkıp yeniden temellerden başlamanın gerekli olduğunu fark ettim.
bu kötü düşünceleri atın kafanızdan, gülmeye bakın; yaşam çok güzeldir dostum, ardından baktığınız cama göre değişir."
Çünkü işin doğrusu, ressamlar da deniz kızları ya da satirler gibi gerçekte var olmayan yaratıkları garip ve olağanüstü biçimler içinde temsil etmek için tüm hünerlerini gösterirken bile, onlara yine de o güne kadar hiç görülmemiş yepyeni biçim ve özler veremezler, sadece çeşitli hayvanların belli bir karışımını ve bileşimini yaparlar…
.
Duyular zaman zaman aldatırlar ve bizi bir kez bile aldatmış olanlara asla tamamen güvenmemek akıllıca olur.
Duyular zaman zaman aldatırlar ve bizi bir kez bile aldatmış olanlara asla tamamen güvenmemek akıllıca olur.
.
Bir mahkûmdan hiç farkım yok, hani rüyasında gördüğü hayali bir özgürlüğün tadını çıkaran, sonra uykuda olduğunu fark etmeye başlayınca uyandırılmaktan korkup o tatlı hülyalara isteyerek göz yuman bir mahkûmdan.
Sonuç gerçekliğini kendi nedeninden almıyorsa nereden alıyor?"
Uykusuz saatler başlayacak ve ben bir nebze ışık olmadan, kendi kendime galeyana getirdiğim o açmazların zifiri karanlığında çile doldurmak zorunda kalacağım.
Zayıf olmasına rağmen, eğer iyi yönetilirse, ihtiraslar üzerinde mutlak bir egemenlik kuramayacak hiçbir güç yoktur.
Kendini iyi gizlemiş olan adam , iyi yaşar!
Nasıl ki uykusunda hayali bir özgürlüğün tadını çıkartan bir köle, özgürlüğün sadece bir düş olduğundan kuşku duymaya başladığında uyanmaktan korkar ve bu hoş yanılsımaların olabildiğince uzun sürmesi için onlarla gizl bir işbirliğine girerse, ben de benzer şekilde hiç farkına varmadan eski görüşlerimin peşine takılıyor ve bu dinlencenin sakinliğinin ardından gelecek
Çünkü aldatmak mükemmellikle bağdaşmaz.
Belki bir Tanrı doğruluğu apaçık ortada sandığım meselelerde bile yanılacağım şekilde yaratmıştı benim doğamı.
Gözlerimle gördüğümü düşündüğüm bir şeyi, aslında sadece zihnimde bulunan yargılama kabiliyetiyle idrak ediyorum.
Artık doğru olması zorunlu olan dışında hiçbir şeyi kabul etmiyorum.
Peki, hakiki olan ne? Belki de şu: Hiçbir şeyin kesin olmaması.
Bundan birkaç yıl önce gençliğimden bu yana ne çok yanlışı doğru olarak kabul ettiğimi, dolayısıyla bu yanlışların üzerine temellendirdiğim şeylerin ne kadar kuşku götürdüğünü fark ettim ve o günden itibaren bilimlerde sağlam ve kalıcı bir şey inşa etmek istiyorsam, hayatımdaki her şeyi bir kerede kökünden söküp atmam ve meseleye tekrar en başından başlamam gerektiğini anladım."
Bir süre önce, hayatımın ilk yıllarından beri pek çok yanlış görüşü doğru kabul ettiğimi ve böylesine güvenilmez temeller üzerine o gün bugündür inşa ettiklerimin de ancak son derece kuşkulu ve kesinlikten yoksun olabildiğini fark ettim…
Genel itibariyle, ateistlerin tanrı’nın varlığını inkar etmek amacıyla söylediklerinin tamamının, her zaman ya tanrı’ya insani haller yakıştırmaktan ya da idrak yeteneğimize sahip olduğundan fazla güç ve bilgelik atfederek Tanrı’nın neler yapabileceğini ve yapması gerekeni belirleme ve anlama sevdasına düşmemizden ileri geldiğini söyleyeceğim.
Tanrı’nın bütün mükemmelliklerinin bir arada ve birleşmiş olma idesi, diğer mükemmelliklerle ilgili hiçbir ideye sahip olmadığım bir neden tarafından verilmiş olamaz. Zira bu neden, bu mükemmelliklerin ne olduklarını bilmemi sağlamadan ve onları bir şekilde tanıtmadan, bu mükemmelliklerinin bütünlük ve bölünmezliklerini anlamamı sağlayamazdı.
İnsanın anlama yetisi, anlama yetisinin sınırlı olduğunu anlayabilecek kadar geniştir.
Tanrı bana bahşetmiş olduğundan daha güçlü bir anlayış yetisi ya da daha büyük bir doğal ışık bahşetmedi diye şikayet edecek halim yok, çünkü birçok şeyi anlayamamak sonlu bir zihnin doğasına özgüdür. Ve sonlu olmak da yaratılan bir aklın doğasına özgüdür. Ben daha ziyade ona şükretmeliyim Çünkü kendisi bana hiçbir şey borçlu değilken gani gani onca şey bağışlamış. öte yandan bana vermediği şeylerden beni mahrum bıraktı ya da onları benden çaldı diye düşünecek halim de yok.
Çünkü tanrının amaçlarını araştırmaya kalkmanın insanın haddini aşmasından başka bir şey olmadığını görüyorum.
bende bir yargılama yetisi var ve ben bu yetiyi, Bende olan her şey gibi kesinlikle Tanrıdan aldım. tanrı da beni aldatmak istemeyeceğine göre, elbette o bana, doğru kullandığım takdirde beni asla yanıltmayacak türden bir yeti vermiştir.
İradenin kendisinde ya da duygularda bir yanlışlık olabileceğinden korkmaya gerek yok. Yanlışlık ancak yargılarımıza has bir özelliktir.