İçeriğe geç

Mavi Lale Kitap Alıntıları – Nazan Bekiroğlu

Nazan Bekiroğlu kitaplarından Mavi Lale kitap alıntıları sizlerle…

Mavi Lale Kitap Alıntıları

Yıldızların aydınlığı gecenin karanlığındandır….”
Terkedenler zaten hep gülüyordu. O zamanlar sessiz kalan bizdik, hala sessizce darmadağın olan
Hiçbir şey istemezdim, bilebilseydim. Perdeler kalksaydı aradan, görebilseydim.
Yaptığımın şeyin kaderim olduğuna güvenerek, kaderim olan her şeyi yaptım.
Çünkü aşk; yeniden var etme eylemidir.
Keşke sizin olmayan hayatları yaşamaya hakkınız olsaydı.
Kalp kendini tuttukça cümle kendini ele verdi.
Dikkat! Hayaller hakikatlere zararlıdır.
Yıldızların aydınlığı gecenin karanlığındandır.
Yıldızların aydınlığı gecenin karanlığındandır..
Her yıl yaşarız da hiç ikinci kez yaşamayız bu yeniden doğmakları.
Erkek kalbinin kadınların kalbinden daha talepkar olması, bir haksızlık değil miydi?
Aynı bulutlara bakıp da birbirimizi anlıyorsak, ya da anlamıyorsak, hala anlamıyorsak. Yaz bitmiş güze girmişizdir.
Her suret bir önceki surete göre vuslat , bir sonrakine göre hasret.
Meğer ki bir hayale aşıkmışım.
Şair seslenir; seni seviyorum bundan sana ne?
Niçin gitmek zorunda olduğumuzu sorarken kendimize, yaz bitmiştir, yağmurlardayız..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Aynı bulutlara bakıp da birbirimizi anlıyorsak, ya da anlamıyorsak, hâlâ anlamıyorsak. Yaz bitmiş güze girmişizdir.
Kimin gözlerine birkaç saniyeden fazla baksam, kalbini açık bir kitap gibi okuyordum..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ya Fettah, aç artık kapıları. Ya Bâsıt, çöz dilimin bağını. Ya Rezzak, ver nasibim ne ise.
Acının bedeni aşıp ruha değdiği yerde, ne kadar yakın insanın kıyameti.
Yalnızları, mutsuzları, umudu bile /bilmedikleri için umutsuz olduklarını dahi bilmeyen şuursuzları. Hiçbir zaman bir tablonun eğri takıldığını fark ederek onu düzeltmeye kalkışmamışları.
Sınıfında ve okulunda olması gerekirken çadır tutturmakla uğraşıveren öğretmenin yüzünde tükenmeye çalışan ümit.
Tanpınar haklı, Tek insanın dahi acı çektiği yerde bütün insanlara söylenecek kadar söz var.
Sevme davasına girişip de geceyi uyku ile geçirenin davası yalandır.
Neden kalbimizin bütün acılara açık yerinin adı şair?
Tüm yaşamının bir rüya olmadığından nasıl emin olabilir insan?
Descartes
Rüya bütün çektiğimiz
Ahmed Arif
Her nakışta nakkaşa bir yol vardır. Aslolan nakış değil nakkaştır.
Sûreti içlerinde o kadar büyüttükleri için pınar başında karşılaşan Hüsrev ile Şirin birbirlerini tanımadan geçer ve giderler.
Yeter ki aynı şarkı kalbimin üzerinden geçsin, yeniden ölebilirim.
Ama acıyı bilmeyen canının acımadığını nerden bilecek?
Varsayalım ki Katya suçludur . Fakat Katya’ya ilk taşı kim atacak? Metresinin kollarına koşabilmek için duruşmanın bitmesini sabırsızlıkla bekleyen yargıç mı? Sapıklığından dolayı Sibirya’ya sürülen vali mi?
Hangi masaldan çıkıp da böyle yirminci asırlara düşüverdiniz, söyler misiniz?
Saçıma konan yıldız. Göz altlarımda derinleşen keskin çizgi. Adı zaman! Öyle mi?
Âh menekşe, gözlerinde hâreler .. Âh menekşe gözlerinde hâreler, üstelik kadrin bilenlerin eline düşmüşken, vakti midir böyle çekip gitmenin .. Ne sen, ne ben bilirim ..
Bir kalp bir kalbe nasıl yaklaşırsa, bir kalbin bir kalpten uzaklaşması da o kadar kolaymış. Tam dilimin ucunda adı. Telaffuz edemediysem de, anladım: Ukde.
Seni kendi içimde senden başka bir biçimde var ettim. Böylece senden, senden de farklı bir sen çıkardım. Şimdi o seni seninle nasıl bozabilirim
Kalp kazanırken cümle kaybetti. Kalp kendini tuttukça cümle kendini ele verdi.Kelam yitirmekten kalp bulmaktan geldi. Cümle güzellikle muhabbeti kelam suretinde oyalarken kalp çoktan seferdeydi
her göze alış bir feda içeriyor..
Bazen bir hayal, gelip geçici bir suret aslından ne kadar tehlikeli olabiliyor
Eylemsizmişim
Sadece refakatçiymişim
Çünkü aşk bir yeniden var etme eylemidir. İçimizde sürekli yeni senler oluştururuz. Üstelik öyle senlerdir ki bunlar, “sen”e de uymaz
Artık sana ihtiyacım yok. Çünkü senin götürebileceğin nihai noktanın da ötesindeyim ben. Yokluğunda varlığım
Sevme davasına girişip de geceyi uyku ile geçirenin davası yalandır
Güneşin anlattıkları herkese iken, yağmurun anlattıkları herkese göre değildir, öğrenirsiniz
Bir sahaf dükkânının derinliğinde ilk sahifesi yitik bir Lâle Risalesi’ni okumaya bir türlü başlayamıyorken ben, yine ben; bir lâledana daldırılmış tek sap lâlenin uyandırdığı aşinalığın sızısında
Önce sayısız harfle susar sonra sayılı harfle konuşabilirim.
Aynı şey aynı anda hem en sevilen hem en sevilmeyen olduğunda, cümleyle kalbin arası açılmasın da ne olsun daha? Cümle ile kalbin arası açılınca hem cümle hem kalp bulanır. Kalp daralır, cümle kapanır. Kalbinki yetmezliktir, cümleninki kan kaybı.
“kim saracak acıyan yerleri?

Dayan ey kalbim dayan.” 

Ama onurlu başkaldırının faturası ağırdır
”Birine altı çizili kitaplarınızı vermek, yaralarınızı emanet etmektir bir bakıma ” 
Ne kadar güçlü olsa da ağaç,vakti geldiğinde yaprağının düşmesine mani olamaz.
Ruh ansızın kendi kendisiyle yüz yüze gelir. Çözülür anlamı ait oluşun.
İhtilal mayısta patlar.
Güller mayısta açmaya başlar.,,
Sarayı olmayanın sultan olmadığını kim iddia ede bilirdi?
Güneşin anlattıkları herkese iken,yağmurun anlattıkları herkese göre değildir ,öğrenirsiniz.
Kalbin halleri acaiptir.
Arınma kendini bilmekten başka nedir ki?
Erdem, erdemsizlik tarafından fakat erdem adına yargılanır hale gelmiş.
Peki ya sizin kaç kimliğiniz var, birleştirilmemiş?
Taşıyabileceğimden fazlasının yüklenmeyeceğini bilmekle birlikte,
taşıyamadığım yükün altında ezildiğimi zannetmemi ve buna razı olmamı
sevdim. Yani ki uçurumların kenarına getirip de beni sonra elimden tutarak
gerisin geri çekeceğinin emniyetiyle, ümitten korkuya, korkudan ümide
geçişimi, darlıktan feraha ferahtan darlığa geçişimi sevdim.
Ölüm hayattı. Yitirmek bulmanın bedeli. Yumdum gözlerimi kendi üzerime.
Ölümü öğrendim. Ölümümü sevdim. Yaptığım her şeyin kaderim olduğuna
güvenerek kaderim olan her şeyi yaptım. Eylemdim. Hiçbir şey zamanını
bırakmasındı benden geriye. Ne duvarda mavi bir lâle, ne hoş bir seda gök
kubbede. Toprak yeterdi. Ne iptal, ne erteleme.
Güneşin anlattıkları herkese iken, yağmurun anlattıkları herkese göre değildir, öğrenirsiniz.
Sağ avucumun içinde ters bir lâle, kusursuzluğuyla kem nazarları çağıran Selimiye’nin mazisinde ters huylu bir kadın olmasam da.
Aşklar ve Suretler güz yağmurları yağarken, tamir için girdiği yazlıkta duvarda asılı kocaman siyah gözlü ve siyah saçlı bir kadının resmine giderek artan bir şiddetle ve ümitsizce aşık olur genç boyacı. Surete aşık olmasıyla tipik geleneksel davranışı yüklenen delikanlı aradan zaman geçip de kızın (aslının) cıkagelmesinden sonra geleneğin duyuş teamülünden sapma göstermeye başlıyor. Beklenen , asıl gelince suretin hükmünü yitirmesidir. Oysa, kocaman gözlü kız, belki resmindekinden daha güzel ve kocaman gözleriyle çıka gelip de, delikanlının ilgisine ilgisiz kalamayip , işte ben geldim, resmimi değil beni sev, dediğinde aldığı cevap: Ben resmini seviyorum, seni değil. Doğru, resmini seviyorum, seni değil. Çünkü seni görmeden önce gördüğüm ve senin yokluğunda senin suretin üzerinden büyüttüğüm sana, kendimi ilave ettim.Seni kendi içimde senden başka bir biçimde var ettim. Böylece senden, sen den de farklı bir sen çıkardım. Şimdi o sen i seninle nasıl bozabilirim?
O kadar ki gökyüzü artık daraltılmış bir alandı. Yıldızları saymak artık çok kolaydı. Çünkü kentler aydınlık ve yıldızlar öylesine azdı.
Cennetin cennetliği tahayyülerin ötesine geçmesinden değil midir?
Masallarınızı arkanızda bıraktınız. Şimdi gitmek, her şeyi, en fazla da yaşadığınız ân’ı bırakıp gitmek demektir. Şimdi gitmek ölüm demektir.
Ne olurdu böyle hikâye ölüleriyle dolu olmasaydı kalpler.
Bir cümlede susturdum içimi, bir cümlede başladı hummalı ve müzmin telâşım.
Ölüm kalbe gökyüzünün neresinden iniyor?
Kalbim kendi darlığında genişledi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir