İçeriğe geç

Marifet ve Hikmet Kitap Alıntıları – Muhyiddin İbn Arabi

Muhyiddin İbn Arabi kitaplarından Marifet ve Hikmet kitap alıntıları sizlerle…

Marifet ve Hikmet Kitap Alıntıları

Kim dalaleti ve hidayeti tanırsa, o kimse için, mesafe pek uzak olmaz. O kimse Allah’ın yarattıklarını kendi hallerine terk etmiyeceğini, boşlukta bırakmayacağını bilir. Ve yine onları ilk yaratılış halinde bırakmayacağını da bilir.
Kur’an okuyuşta, daha önce okuduğu sırada fark etmediği bir anlamı fark eder. Oysa okunan ayetler, kelimeler, harfler aynıdır. Okuyanın içinde bulunduğu hal yenilenmiştir, yenilenmesi de gerekir.
Hiç kuşkusuz Allah’a kavuşma, ancak ölümdedir. İşte, dünya hayatı arif üzerinde bu kavuşmaya doğru iştiyakla, şevkle yönelmesinde bir engel teşkil eder. Arifin yaşamı saftır, sadedir.
Marifet bir caddedir, bir yoldur; İlim ise bir hüccettir, bir delildir.
Hiç kuşkusuz insan, ya sözünde ya fiilinde ya da halinde kendinin ne olduğunu açıkça ortaya koyar. Bunun bir dördüncüsü yoktur.
Sükut ettiğin zaman eğer Allah’a asi olacaksan, ancak o zaman konuşmalısın. Eğer böyle bir durum söz konusu değilse, o zaman bir kelam etmekten kesinlikle sakınmalısın.
İnsan, yaptığı şeyler iyilik bile olsa, yaptığı her şeyin tamamının başkası tarafından bilinmesini istemez.
Düşmanından bir kez sakın,
Dostundan bin kez sakın!
Çünkü dostluğunuz bozulursa şayet bir gün,
Sana nasıl zarar vereceğini çok iyi bilir dostun!
Arkadaşının ya da dostunun hareketlerini izlemeyi, adeta onun aldığı nefesleri sayacak kadar her şeyi kaydetmeyi kendisine uğraş edinen bir kimse, bu tutumuyla çok şiddetli bir hastalığa yakalanmış demektir.
Nasihatler toplum içinde yapılırsa, kabul görmez, hatta düşmanlık bile doğurabilir. Bu şekilde toplum içinde açıktan açığa yapılan nasihat, kendisine nasihat yapılan kimseyi zor durumda bırakır, onu utandırır ve o konuda yalan söylemek zorunda bırakabilir.
Öyleyse ey dostum! Sen de kendini bilmenin sana neler kazandıracağını iyi düşün! Kainatın hakikatlerinden hangileri üzerinde bulunduğuna iyi bak.
Aleme hükmetme özelliği insana İlahi ve Rabbani bir güçle verilmiştir, çünkü alemde ancak Hakkın sıfatı hükmeder, başkası hükmedemez. Bu güç insanda bir sınamadır, bir şereflilik değildir.
Esma’ûl Hüsna isimlerinin mertebelerinin sınırlarını kesinlikle aşmamalısın; Allah û Teâlâ’nın isimleri arasında eşanlamlılık olmadığını ve o isimlerin hepsinin birbirinden ayrı, farklı isimler olduğunu bilmelisin.
Kuşkusuz Allah’ı zikretmek en büyük ibadettir. Bunun sonucu ise, yine en büyük bir sonuçtur, çünkü zikir, zakirin ilminin büyüklüğü kadar büyük olur..
Dua Allah için olursa, Allah razı olur; dua eden için ise bir hayır, bir iyilik olur. Duasında istediği şeyin aynısı olur. Eğer dua kabul olmazsa, dua eden ya onun derecesini alır ya da kötülükler içerisinde derecesi azalır.
Allah’tan gelen bir basiret üzere olmayan kimse için biricik kurtuluş yolu kesinlikle tevil yoluna girmemek ve hakkında bilgisi olmadığı konuları Allah’a teslim etmek, O’nun ilmine havale etmektir. Biricik kurtuluş yolu budur.
Filozofun dini yoktur sözüne gelince, filozofun bir dininin olmaması onun nezdinde olan her şeyin batıl, yanlış olmasına bir delil teşkil etmez. Bu, her akıl sahibince, aklın daha ilk düşüncesiyle idrak edilebilir.
Nice İlim cevheri vardır ki eğer ben onu açıklasaydım,
Kuşkusuz bana sen putlara tapanlardansın denilirdi;
Ve Müslüman adamlar helal sayarlardı benim kanımı;
Yaptıkları bu en çirkin işi de güzel sayarlardı.

Hz Ali

Eğer sen cenneti yaptığın, işlediğin amellerin bir mükafatı olarak düşünürsen, o zaman Tanrının cömertliğini nerede ve nasıl düşünürsün?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
O’dur eşyanın mutasarrıfı, bir gaye yok O’ndan başka.
Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? (Kur’an, En’am, 6/40)
Kim yükselirse marifet merdiveninde
Görür kendi sıfatını kendinde.
Allah, Allah ehlini edepli kılmıştır.
O’nun terazisinden ilişmez kusur, bulunmaz hata
Yanlış tartma olmaz asla, O’nun tartısında.
Allah’ın çoğalttığı bir şeye azlık giremez; tıpkı Allah’ın büyüttüğü bir şeye alçaltmanın giremeyeceği gibi.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hiç kuşkusuz insan ya sözünde ya fiilinde ya da hâlinde kendinin ne olduğunu açıkça ortaya koyar. Bunun bir dördüncüsü yoktur.
Ayaklarını Allah’ın hak ve adalet üzere sabitleştirdiği kimseler; Allah’ın ismini kendine imam kabul edenler; kendisiyle Allah arasında bir işaret, bir alâmet tahakkuk ettirenler ve Allah’ı önlerine alanlar ise, Allah’a daima secde edenlerden biri olur.
İyiliği başa kakmaktan daha büyük bir eziyet var mıdır? Çünkü bu nefsî (ruhî) bir eziyettir. Bunun ilacı ise, insanın elinde bulunan imkanların, Allah’ın ilminde ne ise o şekilde kendisine bir nimet olarak verildiğini ve bu iyiliklerin, bu nimetlerin ancak bir emanet olarak kendi elinde bulunduğunu, onların gerçek sahibini henüz tanımadığını idrak etmektedir. O nimetleri, işin aslında Allah’ın belirlediği kimselere vermek suretiyle elinden çıkardığı zaman, işte ancak o zaman, o emanetin gerçek sahibini tanımış olur. Emaneti ehline teslim etmiş olduğu için de Allah’a şükreder. Kim bu görüşle, bu düşünceyle iyilik yaparsa, ondan asla eziyet doğmaz.
Cüneyd-i Bağdadî’ye marifetin ne olduğu, arifin kim olduğu konusunda soru soruldu. O da şöyle dedi: Suyun rengi, kabının rengidir. yani arif, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmış olan kimsedir.
Allah Teâlâ kulu ve Elçisi Hz. Muhammed’in diliyle şöyle buyurmuştur: “Semiallahu limen hamideh” (Allah Kendisine hamd edeni işitir).
Bil ki, varoluş içinde noksanlığın bulunması varoluşun mükemmelliğindendir.
Ey İsrâ gecesindeki sırların arayıcısı!
Hamd, eşyâyı (nesneleri ve varlıkları) yokluktan ve yokluğun yokluğundan var eden Allah içindir!
“Her kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse, kuşkusuz bu, kalblerin takvasındandır”
(Kur’an, Hac, 22/32)
Hikmet parlayan bir dolunaydır,
Kimi zaman kendini gizler, kimi zaman görünür.
zamanın yaratıcısı Allah’tır;
Hiç kuşkusuz hitap etmek, konuşmak anlaşılmak içindir. Örneğin tıpkı Allah’ın Resulünün —sallallahu aleyhi ve sellem— Allah’tan getirdiği şeyleri insanlara tebliğ ederken konuştuğu kelâmında olduğu gibi. Konuşma durumunda olan bir kimse sözünü üç kere tekrar etse, en aşağıda (ednâ) olanı gözetmiş olur, iki kerede anlayanı değil. Böylece, anlayış sahibi olan kimse tekrarda, kendi nezdinde olmayan şeyleri artırmış olur; onu “tekrar yöntemi” ile ifade etmiş olur. Birinci kerede o sözü anlamayan daha aşağı bir anlayış düzeyinde olan kimse ise, birincinin daha ilk sözde anladığı şeyi tekrar yoluyla anlar. Kendi hâllerini görüp gözeten anlayışlı bir alîmi görmüyor musun? Kur’an’dan ezberinde olan âyetleri okur. Her okuyuşta, daha önce okunduğu sırada farketmediği bir anlamı fark eder. Oysa okunan âyetler, kelimeler, harfler aynıdır. O harflere bir şey ilave edilmiş değildir. O harflerden bir şeyler çıkartılmış da değildir. Ancak okuyanın içinde bulunduğu vatan ve hâl yenilenmiştir; yenilenmesi de gerekir, çünkü birinci okuma (tilavet) zamanı, artık ikinci (tilavet) okuma zamanı değildir. Öyleyse bunu iyi anla!
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: Kişinin kendini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, onun müslümanlığının güzelliğindendir
(Tirmizî, Zühd, 11; A. İ. Hanbel, 1/201).
Beden hastalıklarının ilaçlarını bildirmek tabiblerin üzerine düşen bir görevdir. Akıl hastalıklarının ilaçları ise, tabii bir ölçü ile insanlardan uzaklaşıp “halvet” hayatı yaşamak ve onları düşünmeyi terk edip Allah’ı zikre devam etmektir.
Çünkü hakikâtler değişikliğe uğramaz.
İlim nefislerde, ruhlardadır; hareket ise bedenlerde.
Sevgi, sevende bir hareket meydana getirir.
“Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler” (Kur’an, Hac, 22/74)
Nefsin Allah’a doğru yönelen özel bir yüzü vardır ki, akıl o konuda bir ilme sahip değildir, çünkü bu, her yaratıkla Allah arasında olan Allah’ın bir sırrıdır. Bu sırrın nisbeti tarif edilemez. Bu sır cümlelerle, kelimelerle anlatılamaz.
Varoluş içinde O’ndan başkası yoktur; öyleyse O’na bakınız!
Çatışma, kavga ve bilgisizlik ise, ancak maksada ve düşünülen, tasarlanan düzene, tertibe uygun olmayan şeylerde ortaya çıkar, çünkü akıl ancak gerçekte vaki olan şeyi kabul etmeyi önerir akıl sahibine
Arif, ahlâkın en güzelini de en çirkinini de bilir.
Düşmanından bir kez sakın, Dostundan bin kez sakın!
Çünkü dostluğunuz bozulursa şayet bir gün, Sana nasıl zarar vereceğini çok iyi bilir dostun!
Böylece, her göz kesin olarak bilir ki, aynalarda ve cilalı cisimlerde yansıyan ve gözüken suretlerin zuhur etmesi ancak hayaldedir, tıpkı uyuyan kimsenin rüyada gördüğü şeyler gibi.
Çünkü hayal, varolanların en genişi, en güçlüsüdür, varolmuşların, kainatın en mükemmelidir.
Bil ki, varoluş içinde noksanlığın bulunması varoluşun mükemmelliğindendir. Eğer durum böyle olmasaydı orada noksanlık olmadığından ötürü gerçekten varoluşun mükemmelliği noksan olurdu.
Varoluş içinde eşyayı kendi zâtıyla tanıyan ancak Tek Bir Varlık vardır. Dolayısıyla bu Bir’in dışındaki herkesin eşyayı ve eşya dışındaki varlıkları tanıyıp bilmesi sadece bir taklittir.
kalb ancak doğru olduğuna güvendiği bir şeyle mutmain olur.
Her ilim, cümlelerle ifade edildiği zaman güzel olur ve manası anlaşılır ya da dinleyen nezdinde anlaşılmasına yaklaşılır.
Filozofun dini yoktur” sözüne gelince, filozofun bir dininin olmaması onun nezdinde olan her şeyin batıl, yanlış olmasına bir delil teşkil etmez. Bu, her akıl sahibince, aklın daha ilk düşüncesiyle idrak edilebilir.
Allah, Allah ehlini edebli kılmıştır.
O’nun terazisinden ilişmez kusur, bulunmaz hata
Yanlış tartma olmaz asla, O’nun tartısında.
Şeriat sana ne getirdiyse, onlar üzerinde sebat et, onlar üzerinde sıkıca dur ki kurtuluşa, selamete eresin!
Cüneyd-i Bağdadî’ye marifetin ne olduğu, arifin kim olduğu konusunda soru soruldu. O da şöyle dedi: Suyun rengi, kabının rengidir. yani arif, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmış olan kimsedir.
Hiç kuşkusuz insan ya sözünde ya fiilinde ya da hâlinde kendinin ne olduğunu açıkça ortaya koyar. Bunun bir dördüncüsü yoktur.
Söz hastalıklarını ve ilaçlarını iki kategoride toplayabiliriz: Birincisi, sükut etmek istediğin zaman konuşman; ve konuşmak istediğin zaman da susmandır.
İyiliği başa kakmaktan daha büyük bir eziyet var mıdır? Çünkü bu nefsî (ruhî) bir eziyettir. Bunun ilacı ise, insanın elinde bulunan imkanların, Allah’ın ilminde ne ise o şekilde kendisine bir nimet olarak verildiğini ve bu iyiliklerin, bu nimetlerin ancak bir emanet olarak kendi elinde bulunduğunu, onların gerçek sahibini henüz tanımadığını idrak etmektedir. O nimetleri, işin aslında Allah’ın belirlediği kimselere vermek suretiyle elinden çıkardığı zaman, işte ancak o zaman, o emanetin gerçek sahibini tanımış olur. Emaneti ehline teslim etmiş olduğu için de Allah’a şükreder. Kim bu görüşle, bu düşünceyle iyilik yaparsa, ondan asla eziyet doğmaz.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır;
Kişinin kendini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, onun müslümanlığının güzelliğindendir. (Tirmizî, Zühd, 11; A. İ. Hanbel, 1/201
Düşmanından bir kez sakın,
Dostundan bin kez sakın!
Çünkü dostluğunuz bozulursa şayet bir gün,
Sana nasıl zarar vereceğini çok iyi bilir dostun!
İnsan bütün varlığıyla birlikte ‘Sübhanallah!’ dediği zaman, bu tesbih ile bütün âlemin söylediği şeyler ve yaptığı tesbihler o insanın benliğinin cevherine bir gergef gibi işlenir.
İnsana bu âlemde Allah tarafından hükmetme (tahakküm) gücü verilmiştir ki bu ‘halifelik’tir.
Hiç kimse O’nu ilmen ihata edemez. Hiç kimse O’nu aynen göremez.
Allah Teâlâ akılların, duyuların ve hayalin idrak edemeyeceği kadar yücedir. Noksan sıfatlardan münezzeh olan yüce Allah mükemmellik konusunda münferittir, tektir.
Aklın kemâl ya da mükemmel olarak gördüğü şeyin aynısı Allah katında bir noksanlık olabilir.
Bil ki, varoluş içinde noksanlığın bulunması varoluşun mükemmelliğindendir.
Çünkü mucizeler, iman nurundan yoksun, kesinlikle Hakk’a, hakikate yönelmeyen, inatçı hasımlar için gösterilir.
Allah Teâlâ kulu ve Elçisi Hz. Muhammed’in diliyle şöyle buyurmuştur: “Semiallahu limen hamideh” (Allah Kendisine hamd edeni işitir).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir