Karl Marx kitaplarından Manîfestoya Komunîst kitap alıntıları sizlerle…
Manîfestoya Komunîst Kitap Alıntıları
Şimdiye kadar filozoflar yalnızca dünyayı çeşitli biçimlerde açıklamakla yetinmişlerdir; oysa asıl sorun, dünyayı değiştirmektir .
Bir de,özel mülkiyet ortadan kaldırılırsa,tüm işler durur,hepimizin üstüne bir tembellik çöker diye itirazda bulunuyorlar.
Öyle olsaydı,burjuva toplumu sırf aylaklık yüzünden çoktan silinip gitmiş olurdu;çünkü bu toplumun çalışan üyeleri hiçbir şey elde edemezken,her şeyi elde edebilen üyeleri hiç çalışmamaktadırlar.
Öyle olsaydı,burjuva toplumu sırf aylaklık yüzünden çoktan silinip gitmiş olurdu;çünkü bu toplumun çalışan üyeleri hiçbir şey elde edemezken,her şeyi elde edebilen üyeleri hiç çalışmamaktadırlar.
Bizim ortadan kaldırmak istediğimiz tek bir şey var,o da,bu mülk edinmenin,emekçinin yalnızca sermayeyi artırmak için yaşamasına olanak tanıyan,ancak egemen sınıfın çıkarının gerektirdiği ölçüde yaşamasına izin veren acımasız karakterini ortadan kaldırmak.
Komünizmin ayırt edici özelliği,genel olarak mülkiyete son vermek değil,burjuva mülkiyetine son vermektir.
Proleter için,hukuk da,ahlak da,din de,ardında bir sürü burjuva çıkarının pusuya yattığı bir sürü burjuva önyargısından başka bir şey değildir.
Kendilerini parça parça satmak zorunda olan emekçiler,bütün öteki ticari mallar gibi,birer metadırlar;o yüzden de,rekabet alanında olup biten her şeyin,piyasadaki tüm dalgalanmaların etkisine açıktırlar.
Hiç kuşku yok ki, her ülkenin proletaryası her şeyden önce kendi burjuvazisi ile hesaplaşmak zorundadır.
Günümüz toplumunun en alt katmanı olan proletarya, resmi toplumun en üst katmanları havaya savurmadan silkinip ayağa kalkamaz.
 burjuvazi, ailenin duygusal peçesini çekip indirmiş, aile ilişkisini basit para ilişkisine indirgemiştir.
Burjuvazi, bugüne kadar el üstünde tutulan ve önlerinde yerlere Kadar ile mesleklerin tüm saygınlığını çekip almış; hekimi de avukatı da rahibi de Şairi de bilim adamının da kendi ücretli emek işi yapıp çıkmıştır.
İnsanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulus tarafından sömürülmesi de ortadan kaldırılmış olacaktır. Ulusun içindeki sınıflar arasındaki karşıtlık ortadan kalktığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulusa beslediği düşmanlık da son bulacaktır.
Komünistler, ayrıca, ülkeleri ve milliyetleri ortadan kaldırmak istemekle de suçlanmaktadırlar. İşçilerin ülkesi yoktur. Sahip olmadıkları bir şeyi onlardan alamayız ki. Proletarya her şeyden önce siyasal üstünlüğü ele geçirmek, ulusa önderlik eden sınıf durumuna gelmek, kendini ulusun kendisi kılmak zorunda olduğundan, sözcüğün burjuva anlamında değilse bile ulusaldır.
Bizi, çocukların ana babaları tarafından sömürülmelerine son vermek istemekle mi suçluyorsunuz? Bu suç kabulümüzdür. Ama aile eğitiminin yerine toplumsal eğitimi geçirmekle bağların en kutsalını yok ettiğimizi mi söyleyeceksiniz? Ya sizin eğitiminiz! O da toplumsal değil mi, onu da eğitiminizin dayandığı toplumsal koşullar, toplumun okullar vb. aracılığıyla dolaylı dolaysız müdahalesi belirlemiyor mu? Toplumun eğitime müdahalesini Komünistler icat etmedi ki; Komünistlerin tek istediği, bu müdahalenin niteliğini değiştirmek ve eğitimi egemen sınıfın etkisinden kurtarmak.
“Özel mülkiyete son vermek istememiz karşısında dehşete kapılıyorsunuz. Oysa sizin bugünkü toplumunuzda,özel mülkiyet halkın onda dokuzu için daha şimdiden yok edilmiş bulunuyor. Özel mülkiyetin bir avuç insan için var olmasının tek nedeni ,o onda dokuzun hiç bir şekilde özel mülkiyete sahip olamamasıdır.Demek ki,siz bizi,ancak ve ancak toplumun çok büyük çoğunluğunda olmaması koşuluyla var olabilen bir mülkiyet biçimine son vermekle suçluyorsunuz.uzun sözün kısası bizi,sizin mülkiyetinize son vermekle suçluyorsunuz.Tam üstüne bastınız;bizim istediğimiz işte tam da bu.
Burjuva toplumunda geçmişin bugünü buyruğu altına almasına karşılık, komünist toplumda bugün geçmişi buyruğu altına alır. Burjuva toplumunda sermaye hem bağımsızdır, hem de bireyselliği vardır; yaşayan insan ise hem bağımlıdır, hem de bireysellikten yoksundur. Burjuvalara bakılırsa, bu durumun ortadan kaldırılması, bireyselliğin ve özgürlüğün ortadan kaldırılmasıdır! Doğrudur. Amaç, hiç kuşkusuz, burjuva bireyselliğini, burjuva bağımsızlığını ve burjuva özgürlüğünü ortadan kaldırmaktır.
Burjuvazi artık yönetmeye yeterli değildir, çünkü kölesine bu kölelik koşullarındaki bir yaşamı bile sağlayamaz; kölesinin öyle bir duruma düşmesine yol açar ki, sonunda kölesi onu besleyeceği yerde, o kölesini beslemek zorunda kalır. Toplum artık bu burjuvazinin egemenliği altında yaşayamaz; başka bir deyişle, artık burjuvazinin varlığı toplumla bağdaşmaz.
Modern sanayi, ataerkil ustanın küçük işliğini sanayici kapitalistin büyük fabrikasına dönüştürmüştür. Fabrikaya doldurulan emekçi yığınlar askerler gibi örgütlendirilmişler; sanayi ordusunun erleri olarak, kusursuz bir subaylar ve çavuşlar hiyerarşisinin komutası altına so kulmuşlardır. Emekçiler burjuva sınıfı ve burjuva devletinin köleleri olmakla kalmazlar; her gün, her saat makineler tarafından, denetçi tarafından, en başta da burjuva fabrikatörün kendisi tarafından köleleştirilirler. Bu zorbalık biricik amacının kazanç olduğunu ne denli açık bir biçimde ortaya koyuyorsa, o ölçüde aşağılık, tiksinç ve dayanılmazdır.
Burjuvazi, yani sermaye ne denli gelişirse, ancak iş buldukları sürece yaşayabilen ve ancak emekleri sermayeyi artırdığı sürece iş bulabilen bir emekçiler sınıfı olan proletarya, modern işçi sınıfı da o ölçüde gelişir. Kendilerini parça parça satmak zorunda olan emekçiler, bütün öteki ticari mallar gibi, birer metadırlar; o yüzden de, rekabet alanında olup biten her şeyin, piyasadaki tüm dalgalanmaların etkisine açıktırlar.
Şimdiye kadar filozoflar yalnızca dünyayı çeşitli biçimlerde açıklamakla yetinmişlerdir; oysa asıl sorun, dünyayı değiştirmektir.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
bu toplumun çalışan üyeleri hiçbir şey elde edemezken, her şeyi elde edebilen üyeleri hiç çalışmamaktadırlar.
Sosyalist burjuvalar isterler ki, modern toplumsal koşulların tüm nimetlerinden yararlansınlar, ama modern toplumsal koşulların kaçınılmaz sonucu olan savaşımlar ve tehlikelerden uzak dursunlar.
İnsanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulus tarafından sömürülmesi de ortadan kaldırılmış olacaktır. Ulusun içindeki sınıflar arasındaki karşıtlık ortadan kalktığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulusa beslediği düşmanlık da son bulacaktır.
Ne var ki, bir sınıfı ezebilmek için, hiç değilse kölece yaşayışını sürdürebileceği belirli koşulları sağlamak gerekir.
Her ülkenin proletaryası her şeyden önce kendi burjuvazisiyle hesaplaşmak zorundadır.
Alman okuryazar takımı da dindışı Fransız literatürü konusunda bunun tam tersini yapmış, kendi felsefi zırvalarını Fransızca asıllarının altına yazmıştır. Örneğin, paranın ekonomik işlevine Fransızların getirdiği eleştirinin altına “İnsan Doğasının Dışlanması”, Fransızların burjuva devletine getirdiği eleştirinin altına da “Soyut Genellemenin Egemenliğine Son Verilmesi”, vb. gibi şeyler yazmışlardır.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Burjuvazinin yıktığı tek sınıf, modern burjuva toplumu ortamında varlık koşulları yok olmaya yüz tutan tek sınıf feodal aristokrasi değildi. Ortaçağ kasabalıları ve küçük mülk sahibi köylüler, modern burjuvazinin habercileriydiler. Sanayi ve ticaret alanlarında pek gelişmemiş ülkelerde, bu iki sınıf bugün hâlâ yükselen burjuvazinin yanı başında ot gibi yaşamaktadır.
feodal sosyalizm böyle doğdu: biraz yakınıp sızlanma, biraz yerip taşlama; biraz geçmişin yankısı, biraz geleceğin gözdağı; zaman zaman da, burjuvaziyi canevinden vuran acımasız, alaycı, keskin bir eleştiri; ama modern tarihin gelişmesini zerre kadar kavrayamadığı için her zaman gülünç kalan bir etkisizlik.
Aristokrasi, kendini sevimli gösterebilmek için, kendi çıkarlarını bir yana bırakmış görünmek ve burjuvaziye yönelttiği suçlamayı da yalnızca sömürülen işçi sınıfının çıkarını düşünüyormuş gibi dile getirmek zorunda kaldı.
İnsanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulus tarafından sömürülmesi de ortadan kaldırılmış olacaktır. Ulusun içindeki sınıflar arasındaki karşıtlık ortadan kalktığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulusa beslediği düşmanlık da son bulacaktır.
Sizin kendi düşünceleriniz bile, burjuva üretiminiz ve burjuva mülkiyetinizin koşullarının doğal bir sonucundan başka bir şey değildir; tıpkı, hukuk biliminizin, sizin sınıfınızın herkese uygulanan bir yasaya dönüştürülmüş iradesinden, temel niteliği ve yönelimi sizin sınıfınızın ekonomik varoluş koşullarınca belirlenmiş bir iradeden başka bir şey olmadığı gibi.
Burjuvanın yitip gidecek diye karalar bağladığı kültür, büyük çoğunluk için makineleşmek üzere eğitilmekten başka bir şey değildir.
Komünizm, toplumun ürünlerini mülk edinme gücünden yoksun kılmaz; böylesi bir mülk edinme yoluyla başkalarının emeğini boyunduruk altına alma gücünden yoksun kılar, o kadar.
Özel mülkiyete son vermek istememiz karşısında dehşete kapılıyorsunuz. Oysa sizin bugünkü toplumunuzda, özel mülkiyet halkın onda dokuzu için daha şimdiden yok edilmiş bulunuyor; özel mülkiyetin bir avuç insan için var olmasının tek nedeni, o onda dokuz için hiç var olmamasıdır. Demek ki, siz bizi, ancak ve ancak toplumun çok büyük çoğunluğunda olmaması koşuluyla var olabilen bir mülkiyet biçimine son vermek istemekle suçluyorsunuz.
Burjuva toplumunda sermaye hem bağımsızdır, hem de bireyselliği vardır; yaşayan insan ise hem bağımlıdır, hem de bireysellikten yoksundur.
Bir döneme egemen olan fikirler, daima egemen sınıfın fikirleri idi.
Peki, ücretli emek, emekçi için bir mülkiyet yaratır mı? Asla. Ücretli emek, sermaye yaratır; başka bir deyişle, ücretli emeği sömüren ve sömürülecek yeni bir ücretli emek sunumu meydana getirmenin koşulları olmaksızın çoğalamayan bir mülkiyet yaratır. Bugünkü biçimiyle mülkiyet, sermaye ile ücretli emek arasındaki karşıtlığa dayanmaktadır.
Yoksa modern burjuva özel mülkiyetinden mi söz ediyorsunuz?
Gece gündüz çalışarak, alınteri dökerek, çalışıp çabalayarak edinilmiş mülkten mi söz ediyorsunuz? Burjuva mülkiyet biçiminden önceki mülkiyet biçimlerinden biri olan, küçük zanaatkâr ve küçük çiftçinin mülkiyeti mi sözünü ettiğiniz? Bunu ortadan kaldırmaya hiç gerek yok ki; sanayinin gelişmesi onu daha şimdiden büyük ölçüde yok etmiş bulunduğu gibi, her gün yok etmeyi de sürdürüyor.
Biz Komünistler, insanın çalışmasının meyvesi olan mülkü kişisel olarak edinme hakkını ortadan kaldırmak için yanıp tutuşmakla suçlanıyoruz; mülkiyetin, her türlü kişisel özgürlük, etkinlik ve bağımsızlığın temeli olduğu söylenip duruyor.
O yüzden, Komünistlerin kuramı tek bir tümcede özetlenebilir: özel mülkiyetin ortadan kaldırılması.
Komünizmin ayırt edici özelliği, genel olarak mülkiyete son vermek değil, burjuva mülkiyetine son vermektir. Ama modern burjuva özel mülkiyeti, sınıf çelişkilerine, çoğunluğun azınlık tarafından sömürülmesine dayanan üretim ve ürünleri edinim sisteminin en son ve en kusursuz ifadesidir.
Komünistlerin, bir bütün olarak proletaryanın çıkarlarından ayrı ve farklı hiçbir çıkarları yoktur.
Komünistlerin kuramı tek bir tümlede özetlenebilir: özel mülkiyetin ortadan kaldırılması.*
Feodal toplumun yıkıntıları arasından filiz vermiş olan modern burjuva toplum, sınıf karşıtlıklarını ortadan kaldırmadı. Yalnızca, eskilerin yerine yeni sınıflar, yeni baskı koşulları, yeni savaşım biçimleri koydu.
Bununla birlikte, bizim çağımızın, burjuvazinin çağının ayırıcı özelliği, sınıf karşıtlıklarını basitleştirmiş olmasıdır. Tüm toplum, giderek daha çok iki büyük düşman kampa, doğrudan birbirlerinin karşısına dikilen iki büyük sınıfa bölünüyor: burjuvazi ve proletarya.
Bununla birlikte, bizim çağımızın, burjuvazinin çağının ayırıcı özelliği, sınıf karşıtlıklarını basitleştirmiş olmasıdır. Tüm toplum, giderek daha çok iki büyük düşman kampa, doğrudan birbirlerinin karşısına dikilen iki büyük sınıfa bölünüyor: burjuvazi ve proletarya.
Siyasal iktidar denen şey, bir sınıfın başka bir sınıfı ezmekte kullandığı örgütlü güçten başka bir şey değildir.
İnsanlık tarihinin ortak noktası çalışanların hep yoksul olması çalışmayanların ise zenginleşmesidir.
Burjuva sınıfının varlık ve egemenliğinin temel koşulları, sermayenin oluşması ve büyümesidir; sermayenin koşulu da ücretli emektir. Ücretli emeğin biricik dayanağı, işçiler arasındaki rekabettir.
Proletaryanın burjuvaziye karşı savaşımı, özde değilse de biçimde, ilk önce ülke ölçeğinde bir savaşımdır. Hiç kuşku yok ki, her ülkenin proletaryası her şeyden önce kendi burjuvazisiyle hesaplaşmak zorundadır.
Bugüne kadar tarihteki tüm hareketler, ya azınlık hareketleri ya da azınlıkların yararına hareketler olmuşlardır. Proletarya hareketi ise ezici çoğunluğun ezici çoğunluk yararına bağımsız hareketidir. Günümüz toplumunun en alt katmanı olan proletarya, resmî toplumun en üst katmanları havaya savrulmadan silkinip ayağa kalkamaz.
Ama bir metanın, dolayısıyla da emeğin fiyatı, onun üretim maliyetine eşittir. Onun için, yapılan işin çekilmezliği arttıkça ücret azalır.
Burjuvazi, yani sermaye ne denli gelişirse, ancak iş buldukları sürece yaşayabilen ve ancak emekleri sermayeyi artırdığı sürece iş bulabilen bir emekçiler sınıfı olan proletarya, modern işçi sınıfı da o ölçüde gelişir. Kendilerini parça parça satmak zorunda olan emekçiler, bütün öteki ticari mallar gibi, birer metadırlar; o yüzden de, rekabet alanında olup biten her şeyin, piyasadaki tüm dalgalanmaların etkisine açıktırlar.
Burjuvazinin feodalizmi yere çalarken kullandığı silahlar bu kez burjuvazinin kendisine çevrilmiştir.
Ama burjuvazi, kendisine ölüm getiren silahları geliştirmekle kalmamış, bu silahları kullanacak insanları, modern işçi sınıfını, proleterleri de var etmiştir.
Ama burjuvazi, kendisine ölüm getiren silahları geliştirmekle kalmamış, bu silahları kullanacak insanları, modern işçi sınıfını, proleterleri de var etmiştir.
Burjuva toplumunun koşulları, doğurduğu zenginliği kucaklayamayacak kadar sınırlıdır. Peki, burjuvazi bu bunalımların üstesinden nasıl gelir? Bir yandan, yığınla üretici gücü zorla yok ederek; öte yandan da, yeni pazarlar ele geçirerek ve eski pazarları daha da fazla sömürerek.
Onlarca yıldır, sanayi ve ticaretin tarihi, modern üretici güçlerin modern üretim koşullarına karşı, burjuvazinin ve onun egemenliğinin varlık koşulları olan mülkiyet ilişkilerine karşı başkaldırısının tarihinden başka bir şey değildir.
Proletarier aller Länder, vereinigt euch!
devrimci değil, tutucudur.
Tutucu ne söz, düpedüz gericidir, çünkü tarihin çarkını
geriye doğru döndürmeye çalışır.
Tutucu ne söz, düpedüz gericidir, çünkü tarihin çarkını
geriye doğru döndürmeye çalışır.
Burjuvazi, tüm ulusları yok olup gitmemek için burjuva üretim biçimini benimsemeye zorlamakta; onları kendisinin uygarlık adını verdiği şeyi kabullenmek, yani burjuvalaşmak zorunda bırakmaktadır. Sözün kısası, burjuvazi kendi suretinde bir dünya yaratmaktadır.
Modern devletin yürütme gücü, tüm burjuvazinin ortak işlerini yürüten bir kuruldan başka bir şey değildir.
Proletarya, geçtiğimiz yüzyılın ortalarından beri icat edilen ve en önemlileri buhar makinesi, eğirme makinesi ve güç tezgâhı olan makinelerin ortaya çıkmasıyla meydana geldi. Çok pahalı olan ve bu nedenle yalnızca zenginler tarafından satın alınabilen bu makineler, zamanın işçilerinin yerini aldı, çünkü makinelerin kullanılmasıyla malları, kusurlu dönen tekerlekleriyle işçilerden daha hızlı ve daha ucuza üretmek mümkündü. Böylelikle makineler, endüstriyi tamamen büyük kapitalistlerin eline teslim etti ve işçilerin, esas olarak aletlerinden, tezgâhlarından oluşan yetersiz mülkiyetini oldukça değersiz kıldı, böylece kapitaliste her şey, işçiye hiçbir şey kalmadı.
Bu toplumun çalışan üyeleri hiçbir şey elde edemezken, her şeyi elde edebilen üyeleri hiç çalışmamaktadırlar.
Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!
Her çağın egemen düşünceleri, her zaman o çağın egemen sınıfının düşünceleri olmuştur.
İnsanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulus tarafından sömürülmesi de ortadan kaldırılmış olacaktır.
Ne var ki, bir sınıfı ezebilmek için, hiç değilse kölece yaşayışını sürdürebileceği belirli koşulları sağlamak gerekir.
Emeğin artık sermayeye, paraya veya ranta dönüştürülemediği andan itibaren, tekelleşebilecek bir sosyal güce, yani bireysel mülkün artık burjuva mülküne, sermayeye dönüştürülemediği andan itibaren, bireysellik kaybolur.
Burjuvazinin gözünde, en iyi dünya doğal olarak kendisinin egemenliği altındaki dünyadır.
Proleterlerin zincirlerinden başka yitirecekleri bir şey yoktur.
Burjuvazi, tarihsel olarak devrimci bir rol oynamıştır. Burjuvazi, üstün olduğu her yerde, tüm feodal, ataerkil, pastoral ilişkilere son verdi. İnsanı, doğal üstlerine bağlayan karışık feodal bağları acımasızca parçaladı. İnsanla insan arasında çıplak kişisel çıkar dışında, duygusuz nakit ödeme den başka bir bağ bırakmadı.
Burjuvazi, ailenin duygusal peçesini çekip indirmiş, aile ilişkisini basit para ilişkisine indirgemiştir.
Ücretli emeğin ortalama fiyatı ücretin en düşük düzeyidir. başka bir deyişle emekçinin salt bir emekçi olarak varlığını sürdürebilmesi için zorunlu olan geçim kaynaklarının tutarıdır. bu yüzden de ücretli emekçinin emeğiyle kazandığı, kıt kanaat geçinmesine yaşamını güç bela sürdürmesine ancak yeter.
Diğer yandan her derde deva ilaçlar ve türlü yamalarla sermayeye ve kara en ufak bir zarar vermeksizin her türlü toplumsal kusuru ortadan kakdıracağına söz veren muhtelif şarlatanlar söz konusuydu.
Mülkiyet rejiminde, sanayinin çiçekleri yalnızca cenaze çelengi işlevi görür, işçi ise kendi emeğiyle kendi mezarını kazar.
Proleterlerin zincirlerinden başka yitirecekleri bir şey yoktur. Oysa kazanılacakları koskoca bir dünya vardır.
BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ, BİRLEŞİN!
BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ, BİRLEŞİN!