İçeriğe geç

Mandalina Çekirdeği Kitap Alıntıları – Zekeriya Efiloğlu

Zekeriya Efiloğlu kitaplarından Mandalina Çekirdeği kitap alıntıları sizlerle…

Mandalina Çekirdeği Kitap Alıntıları

&“&”

Kendi acını hafifletmek için bir başkasını yaralama…
Bazen bilir de susarsın ama ya başkalarından da aynısını duyarsan işte o zaman daha çok yanarsın
Sevgili kızım, unutma, hayat bir fıkra gibi başlar, bir hikâye gibi devam eder, bir roman gibi gelişir ve bir şiir gibi biter. Nasıl ve hangi üslupla yazacağın çok önemlidir. Çünkü senin kaleminle yazılacak her bir hareket, senin kaleminden damlayacak gülün endamı veya ateşin büyüklüğü…
&‘Yaşadığın yeri cennete çeviremiyorsan kaçtığın her yer cehennemdir.’
Biliyorsun kaybedenler hep vazgeçenlerdir, vazgeçme.
“Kendine giden yolu bulmadan, başkasına giden yolu bulma…”
“Sen benim dilimde zikir , beynimde fikir, kalbimde nehir , ruhumda şiir gibisin.
Sen hayatımda kanat, ellerimde sanat, bedenimde kainat gibisin. Sen bir alev , ben de yörüngende dönen ateşböceğiyim. Ta ki SONSUZA KADAR”
Sen sus…
Söylemesen de ben duyarım yüreğindekileri…
Sen sus…
Gözlerindeki gülümsemenin sırrını çözerim yaşadıklarımla…
Sen sus…
Dilinin ucundaki söylemek isteyip de söyleyemediklerini iyileştiririm ben aslında…
Sahi hayat nedir ki?
Biraz nefes almak, biraz da seyretmek etrafı ama tebessümle bakmak değil mi her gördüğün şeye…
Hayat nedir ki?
Huzuru dışarıdakiler ve sana verilenler de değil içinde arayıp kuş gibi hafif hissetmek kendini.
Hayat nedir ki?
Elimizin altındakilere iyi davranıp, en güzel düşüncelerle etrafındakilere cömert olmak…
Hayat nedir ki?
İncitmeden ve incinmeden sevgiyle yaşamak her anı ve sanki son kez görüyormuş gibi kucaklamak etrafı.
Hayat nedir ki?
Sevdiklerini mutlu etmek, seni sevenlerle yola devam etmek hemde ötesini asla düşünmeden…
Nereye gidiyorsun? Yüzünü hiç görmediğin, kokusunu hiç duymadığın bir sevdanın peşine mi?
Peki neden bozuyorsun moralini? Arkandan gülenler mutlu olsun diye mi?
Niye sıkıyorsun canını? Kötülük düşünenler huzur bulsun diye mi? Neden yoruyorsun yüreğini? Sevgiden nasipsizler alay etsin diye mi?
Niye harap ediyorsun kendini? Yıkıldığını görenler sevinsin diye mi?
Neden gizliyorsun kendini? Adam olmayanlar ortalıkta gezsin diye mi?
Niye bıraktın kendini? Umurunda bile olmadıkların zevk sefa sürsün diye mi?
Söyle neden kaybettin kendini? Müsveddeler davul zurna çalıp oynasın diye mi?
“Çaresizlik ne zaman başlar bilir misin?
Hayal ettiklerini helal edemediğinde…
Gökyüzündeki güzelliklere bulutlara bir bakin ne kadar muhteşemler.hayati güzel yaşamak hakkıyla yaşamak sahip olduklarinizin farkına varmak istiyorsaniz çok uzaklara gitmeyin ölümün gözlerinin içine bakın yeter…
Insan vücudundaki en oryantal yer bel değil
DİLDİR…..
Sen sus söylemeden ben duyarım yuregindekileri
Sen sus gözlerindeki gülümsemenin sırrını çözerim yaşadıklarımla
Sen sus dilinin ucundaki söylemek isteyip de söyleyemediklerini iyilestiririm ben aslında….
Sen benim dilimde zikir
Beynimde fikir
Kalbimde nehir
Ruhumda şiir gibisin.
Sen hayatımda kanat
Ellerimde sanat
Bedenimde kainat gibisin
Sen bir alev bende yörüngende dönen ateş böceği..
Taaaa ki sonsuza kadar….
Evlilik fazlalıkları törpüleme eksikleri tamamlama bir ve bütün olma sanatıdır
Ölüm yeryüzünün en eski ev sahibi oysa ne kadar da yeni gibi gözüküyor değil mi
Yiğitsen yap.
Yurekliysen sev.
Çünkü hayat sahip olanları değil ait olanları dikkate alır…
İnsanların yalnız oldukları için değil, yanlış kalpte misafir oldukları için mutsuz olduklarına iyiden iyiye inanmaya başladım.
İmkansızlığın ötesinde var olmaya çalışmaktı aslında yaşadığım. Zehir olsa bile acılarını biriktirdiğim hüznü yudumlamaktı. Sonu nereye gideceği belli olmayan yolculukların çetin rüzgarlarını hissetmekti iliklerimde. Yalnız yolculukların çıkmaz sokaklarında, hayallerimin gerçekleşmesini beklerken belki de geri dönüşü olmayan gözyaşlarına teslim etmekti tüm benliğimi. Ağlasam kabullenecektim aslında. Ağlasam içimdeki kirlerin aktığını görecektim kaldırımlarda.

Yapamadım.

Kimseye ne kırgınım ne de dargınım. Hayatı, içindekileri, sizleri çok seviyorum. Ama görüyorsunuz ki insan, sonsuza dek burada kalamıyor. Gökyüzündeki güzelliklere, bulutlara bir bakın, ne kadar muhteşemler. Hayatı güzel yaşamak, hakkıyla yaşamak, sahip olduklarınızın farkına varmak istiyorsanız çok uzaklara gitmeyin, ölümün gözlerinin içine bakın yeter. Eğer onunla yüzleşmezseniz bazı şeylerin kıymetini asla bilemezsiniz. İnsanları kırmaya ya da onlara darılmaya ne gerek var. Bir anda yok olup sonsuzluk alemine gidiyorsunuz…
Sahi hayat nedir ki? Biraz nefes almak, biraz da seyretmek etrafı ama tebessümle bakmak değil mi her gördüğün şeye. Hayat nedir ki? Huzuru dışarıdakiler ve sana verilenler de değil içinde arayıp kuş gibi hafif hissetmek kendini. Hayat nedir ki? Elimizin altındakilere iyi davranıp en güzel düşüncelerle etrafındakilere cömert olmak. Hayat nedir ki? İncitmeden ve incinmeden sevgiyle yaşamak her anı ve sanki son kez görüyormuş gibi kucaklamak etrafı. Hayat nedir ki? Sevdiklerini mutlu etmek, seni sevenlerle yola devam etmek hem de ötesini asla düşünmeden…
Neden mutluluklar hep geç gelir, neden zamanında çiçekler açmaz ve neden yüreğin kalburla elendikten sonra kalan kırıntılarla idare etmek zorunda kalırdı insan? Bu insanlık için bir muammaydı.
Hayatın içinde birçok şeyi bilir insan ama mutlaka birilerinin de ona söylemesine, moral vermesine ihtiyaç duyardı.
Bilmediğin bir konuda ahkam kesme ama bildiğin bir konuyu söylemezlik etme. Ne kimsenin değirmenine su taşı ne de suyun önünü kesenlerden ol. Birincisinde yalakalıkla, ikincisinde kıskançlıkla suçlarlar.
Kıymeti yoktu, vaktinden sonra gelen özrün. Kıymeti yok, kırıldıktan sonra kalbime söylenen sözün. Kıymeti yok, ben vazgeçtikten sonra alınan gönlün. İnanın kıymeti yok, neşemizi çaldıktan sonra verilen ödülün.
İnsanoğlunun menfaati ve muhabbeti arasında doğrudan bir bağlantı vardı. Menfaatler bitince muhabbet de bitiyordu.
Yüreğinde merhamet olmayanın akıbetinde cennet olmaz.
Biz kadınlar, Allah’ın bir emaneti olarak erkeklere verilmişiz. Ama emanete ihanet edenler, bizim de bir yürek taşıdığımızı bilmeyenler, hislerimizden ve hissettiklerimizden haberdar olmayanlar, hoyratça bizleri bu hale düşürüyor.
Herkesin kendine has değişik acıları, sıkıntıları vardı.
Gözler kalbin aynası derler ya yanlıştı, gözler kalbin aynısıydı.
İnsanlar kendilerini haklı çıkarmak için her şeyi inkar etmeye başlıyorlardı.
İnsanları anlayamıyordum. Paylaşamadıkları ne vardı? Aslında kocaman dünya herkese yeterdi. Bu kadar zor değildi birlikte yaşamak fakat insanlar incir çekirdeğini doldurmayan mevzuları büyük meseleler haline getiriyordu.
Evet, insan kanatsız bir kuş gibiydi, bir anda varken hemen yok olabiliyordu. Onların melek gibi uçtuklarına inanırdım.
İyi günde gönül şenliği olanlar kötü günde açık arttırmaya çıkıyordu.
Asıl dil yarası, yürek yarası geçmek bilmiyordu…
İnsan unutmuyor ama alışıyordu. Her hatırladığında yüreğini cam kesiği gibi sızlatan şeyler zamanla nükseden eski bir ağrıya dönüşüyordu…
Aşkım! Unutulmuş bir gölgede çiziyorum hayalini, bırak yalnızlık denen bensiz zamanları. Saatler gelmeyecek, yıldızlar sevmeyecek, geceler bilmeyecek dese de nasipsiz şarkılar, umutları as bir yelkenlinin ucuna.
Aşkım, beni götürsene yüreğinin kumsalına…
Yaslanacak yürek varsa yaşlanmaktan korkma…
Bu kadar gözyaşının olduğu bir dünyada yağmurlar neden yağar?
Çaresizlik ne zaman başlar biliyor musun?
Hayal ettiklerini helal edemediğinde….
Küçücük yüreklerin ne da büyük umutları vardı.
&‘Zor olacaktı ayrılıp kalabalıklara karışarak gitmek.’  diyordu…
Bazen bilir de susarsın
Ama ya başkalarından da aynısını duyarsan
İşte o zaman daha çok yanarsın ..
Yaslanacak bir yürek varsa, yaşlanmaktan korkma .
Anlatamazsın. Oysa gözlerine bakıp her şeyi anlasınlar istersin. Anlamazlar.
Neydi benimkisi,
celladına aşık olma sendromu muydu ?
Zaten bu dünya mutlu olunacak bir yer değildi..
Fakat incinirse bir yürek , başka söze ne gerek ….
İnsanlar neden değişir ve neden aynı kalmazlar, bilinmez.
Çaresizlik ne zaman başlar bilir misin? Hayal ettiklerini helal edemediğinde…
Yağmurdan kaçarken doluya değil fırtınaya tutulmuş…
El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu balyoz zannedermiş…
Bundan sonra susmak ikiz kardeşim kadar yakın olacaktı bana…
İncinirse bir yürek başka söze ne gerek…
Bir ileri bir geri hayallerimin içinde ayakların yerden kesilmişti…
Kaçtığın her yer sahipsiz bir liman ve gittiğin her yerde sıgıntı oluyorsa…
Şimdi ufacık bir hareketten kocaman anlanlmlar çıkarıyorum.
Unutma, bir şeyin yapılamaz olduğunu düşünerek uyursan, bir başkasının o şeyi yaparken çıkardığı gürültüyle uyanırsın..
Yüzüstü yere serilseniz bile hâlâ ileriye doğru hareket ediyorsunuzdur..
İnsan unutmuyor ama alışıyordu..
Neden mutluluklar hep geç gelir,neden zamanında çiçekler açmaz ve neden yüreğin kalburla elendikten sonra kalan kırıntılarla idare etmek zorunda kalırdı insan?
“Susmak, kırmak istemediklerimiz için geliştirilmiş en tesirli kalkandı.”
Kendi acını hafifletmek için bir başkasını yaralama…
Kendine giden yolu bulmadan,başkasına giden yolu bulma…
Birilerinin yaşattığı hayal kırıklığı, başkalarına tanınacak şansların katili olur…
İncinirse bir yürek başka söze ne gerek…
Ama kalbim o zamandan bu yana hiç toparlanmadı.
Sanki hapishaneden beraat verilen bir mahkûm gibiydim…
Yaslanacak bir yürek varsa, yaşlanmaktan korkma

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir