İçeriğe geç

Malafrena Kitap Alıntıları – Ursula K. Le Guin

Ursula K. Le Guin kitaplarından Malafrena kitap alıntıları sizlerle…

Malafrena Kitap Alıntıları

“Kendini kendini dönüştürmek için yola çıkıyorsun. Dünyayı dönüştürmek için. Yapman, görmen, öğrenmen, olman gereken her şeyi yaşayıp tüketmek zorundasın. Evden ayrılıyorsun, şehre geliyorsun, yolculuklar yapıyorsun, hiçbir şeyi kaçırmıyor, her şeyi tanıyorsun, kendini dönüştürüyorsun, dünyayı kendinle, kendi amaçlarınla, hırslarınla, arzularınla dolduruyorsun. Sonunda hiç yer kalmıyor. Kıpırdayacak yer kalmıyor.

Malafrena, Ursula K. Le Guin

Söylenmeden kalmış yasaklı her kelime içinde sessizliğin gücünü barındırır.
İnsan mutlaka gelmesi gereken birtakım yerlere gelir, karşılaşması gereken birtakım insanlarla karşılaşır kimi zaman. Onların farkına varmamak, dönüp onlardan uzaklaşmak insanın kaderini ıskalaması demektir.
Dünya güçlüler için zor bir yer ,diye düşündü Emanuel ; hiç acıması yok; kötülüğe meydan okuyup kolayca kurtulmak mümkün değil.
Söylenmeden kalmış yasaklı her kelime içinde sessizliğin gücünü barındırır
Söylenmeden kalmış yasaklı her kelime içinde sessizliğin gücünü barındırır.
aradaki bulutlar da kış boyunca, üç kış boyunca böyle akıp gitmişti: erişilmez, güzel, kayıtsız. Korunacak hiçbir şey yoktu. Hayat bulutlar gibi akıp gidiyordu. Biri yolculuğa çıkıyor, diğeri kalıyor, yine de yolda buluşuyorlardı; yolculuğun asıl amacı ve sadakatlerinin özü de bu buluşmada yatıyordu zaten. Bir bulut şeklinde ve bulut gibi hareketli.
Orada öğrendiğim şu oldu: Hiçbir hakkım yok ama sonsuz sorumluluğum var.
Bildiği, sahip olduğu her şey elinden kayıp gidiyordu. Adını rüzgara yazmış gibiydi.
Geri dönmek garip bir his, dedi. Yabancı bir ülkeye, tamamen yabancı bir ülkeye gitmek ve ora halkının dilini mükemmel konuştuğunu görmek gibi
İnsan yolunda tek başına yürümeliydi; arkasında bıraktıklarını aramasının bir faydası yoktu. Önüne çıktıkça mutluluğu yakala, işini yap, şikayet etme. Tek yol buydu. Yalnız başına; özgür olmak için yalnız olmak gerekirdi.
Sorumluluklardan arınmış bir özgürlüğü hayal bile edemiyorum.
Senin yaptığı yapmak için İtale, bu işe tamamen, tutkuyla inanmış olmak gerekir. Onun önemine, kaçınılmazlığına inanmak gerekir. Böyle bir inanç zenginliktir, güçtür sağlıktır
Seçici olmak, eğitimin görevi bu, seçici olmayı ögretmek,
Bir kadın için özgürlüğün ne olduğu üzerine kimse konuşmamıştı onunla. Bir kadının özgürlüğü nedir ve nasıl kazanılır? Ya da kazanmak değil, bir kadının özgürlüğü için yanlış bir kelimeydi bu sanki, bir kadının özgürlüğü nasıl işlenir denmeliydi belki.
Ben artık bir seçim yapamayacağımı anladım ; önümde seçenek olmadığını öğrendim ; kendi yolumu kendim yapamadığımı, asla yapamayacağımı, herşeyin kandırmaca, aldatmaca, ve boş olduğunu gördüm ___ve kendi yolumu kendim yapmaktan vazgeçtim. Bu yüzden de artık olmuyor ; o sesi duyamıyorum artık. Kayboldum. Çok uzağa gittim ve eve dönüş yolunu bulamıyorum.
Yalnızca ve yalnızca kendisinin yürüyebileceği, dolayısıyla da yürümesi gereken yolu bulmak için bütün gücüyle çabalıyor.
Bu karanlığın ardından aydınlık güneş doğacak; Ey özgürlük, sonsuza dek senin günün başlayacak.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Haksız yere mahpus yatan tek bir kişi bile varsa ben de özgür değilim, diye düşündü.
Söylenmeden kalmış yasaklı her kelime içinde sessizliğin gücünü barındırır.
“Kendini kendini dönüştürmek için yola çıkıyorsun. Dünyayı dönüştürmek için. Yapman, görmen, öğrenmen, olman gereken her şeyi yaşayıp tüketmek zorundasın. Evden ayrılıyorsun, şehre geliyorsun, yolculuklar yapıyorsun, hiçbir şeyi kaçırmıyor, her şeyi tanıyorsun, kendini dönüştürüyorsun, dünyayı kendinle, kendi amaçlarınla, hırslarınla, arzularınla dolduruyorsun. Sonunda hiç yer kalmıyor. Kıpırdayacak yer kalmıyor.”
kendini dönüştürmek için yola çıkıyorsun. Dünyaya dönüştürmek için. Yapman, görmen, öğrenmen, olman gereken her şeyi yaşayıp tüketmek zorundasın.
Hayat bir oda değil, bir yoldur. Terk ettiğini terk edersin ve biter. Geriye dönemezsin
Özgürlüğe ulaşmak için özgürce yaşamak gerekir
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir liberal, amacın araçları haklı çıkardığına inanan adamdır
Özgürlük en iyi yapabileceğin şeyi, kendi görevini, yapman gerekeni yapmaktır, öğle değil mi? Sahip olunacak, saklanıp korunacak bir şey değildir ozgurluk. Eylemdir. Hayatın ta kendisidir. Ama başkalarının köle olarak tutulduğu hapishanede nasil yaşayabilirsin ki? Herkes özgürce kendisi kendisi için yaşayabilene kadar ben de kendim için yaşayamam.
Egitimsizlerin cehaleti eğitimin diğerlerine sağladığı faydayı sınırlıyor; ama aydınlığa sınır konulmaz. Eşitlik dışında başka bir temelin uzerinde adaleti inşa edemezsin
Müller’in, Von Hallerin, bir de Von Gentz’in
Tasması takılsın boynuna herkesin!
En iyi hükümetler ilan etti:
Aklın, vicdanın hükmü kalkmıştır artık
Müller, Haller ve Von Gentz’in hükmüne kaldık
Gençkızlar itaatkar olmalıdır. Piera düşündü, düşündü ve devam etti. İtiraz etmemeli ve çok fazla yüksek sesle konuşmamalıdır. Gençkızların yapmaması gereken birsürü şey vardır. Ama bunlar görev değildir.   Evlenip B yapmak gençkızlann görevidir, Gençkızlar için bu dersleri öğrenmek önemlidir ama genç beyfendiler kadar deyil çünkü bunlar hayatta onların işine daha çok yarar. Gençkızlar düzenli tertipli olmalıdır.
Yalnızca ve yalnızca kendisinin yürüyebileceği, dolayısıyla da yürümesi gereken yolu bulmak için bütün gücüyle çabalıyor.
Ben umut etmiyorum. Umut için vaktim yok.
Eski ideallerimle fiilen başardıklarım arasındaki uçurumu doldurmak için elimde sabırdan başka bir şey yok.

Yapmak istediklerimizle yaptıklarımız arasındaki o uçuruma sen sabır diyorsun, bense Tanrı’yı beklemek diyorum. Yaratma işi o uçurumda, o yarıkta yapılıyor. Ama benim beklemeye gücüm yok, atlayıp tanrıcılık oynamaya kalkışıyorum. Sonra da her şeyi berbat ediyorum.

On yıl boyunca kımıldamadan bir iskemleye otursan bile, yine yıllar akıp gider. Öyleyse neden ayağa kalkıp yürümeyesin, yolculuğa başlamayasın ki? Çocukken büyüklere imrenirdim. Hep bir yerlere gittiklerini sanırdım. Ama artık görüyorum ki, çoğu aslında bir yere gitmiyor; hiç ait oldukları yere varmıyor; yiyerek, uyuyarak, konuşarak, gezerek, anlamsız işler yaparak kayboluyor. Fakirleri kastetmiyorum tabii, istediklerini yapmakta özgür olanları kastediyorum: Hiçbir şey yapmıyorlar; başka bir şeyden değil, sadece umursamazlıktan ruhsuzlaşıyorlar!
Özgürlük en iyi yapabileceğin şeyi, kendi görevini, yapman gerekeni yapmaktır, öyle değil mi? Sahip olunacak, saklayıp korunacak bir şey değildir özgürlük. Eylemdir. Hayatın ta kendisidir. Ama başkalarının köle olarak tutulduğu hapishanede nasıl yaşayabilirsin ki? Herkes özgürce kendisi için yaşayabilene kadar ben de kendim için yaşayamam!
Bu karanlığın ardından aydınlık güneş doğacak; Ey Özgürlük, sonsuza dek senin günün başlayacak.
Özgürlük bir ihtiyaç değil, bir tehditti; Avrupa’nın bütün yasa koyucuları on yıldır bunu söylüyordu. İnsanlar çocuk gibiydi, kendi çıkarları için yönetim biliminden anlayan bir azınlık tarafından yönetilmeliydi.
Eğer barışın bedeli özgürlük olacaksa—

Özgürlükmüş, haklarmış—İtale, sözcüklerin seni kandırmasına izin verme evladım. Sözcükler rüzgâr ne yana savurursa o yana gider. Ama barış tanrı vergisi bir şeydir. İşin doğrusu bu.

kendini dönüştürüyorsun, dünyayı kendinle, kendi amaçlarınla, hırslarınla, arzularınla dolduruyorsun. sonunda hiç yer kalmıyor. kıpırdayacak bir yer kalmıyor..
insanlarla böyle karşılaşıyorsun, sonra ayrılıyorsun ama aralarından az bir kısmı, içinde hoş bir duygu bırakıyor. karşılaşıp ayrılıyorsun, bir daha hiç karşılaşmamak da mümkün, ama geride bir parça hoşluk, bir parça hüzün kalıyor.
❝Söylenmeden kalmış yasaklı her kelime içinde sessizliğin gücünü barındırır.❞
Ertesi gün hava o kadar kötüydü ki, sadece Laura kiliseye gitme kararlılığını gösterdi. Ahırda Kass’ını atı atrabaya koşmasını beklerken -at huysuzca yan yan kaçıyor, rüzgarın estiği yöne arkasını dönmeye çalışıyor. Kass da küfrederek koşumlarla uğraşıyordu- İtale geldi. ”Seni ben götüreyim.” dedi.
”Zahmet etme İtale.”
İtale onu dinlemeden atın kalçasına bir şaplak indirip hayvanı hizaya soktu ve koşumları taktı; arabaya binmesi için Laura’ya elini uzattı; birlikte rüzgarın sağa sola büktüğü ıslak ağaçların arasından, göl kıyısını takip ederek San Larenz’e giden yola koyuldular. Solda yapraklarını dökmüş ağaçların arasından dümdüz kurşuni göl görünüyordu.
”Kiliseye gitmeyi ne zaman bıraktın?”
”Şimdi gidiyorum ya,” dedi İtale.
At çamurun içinde ağır ağır ilerliyor, dallardan damlalar düşüyor, ara sıra sulu sepken kar kesiliyor ve hafif bir sağanak boşanıyordu.
”Hapishanede ” dedi Laura. ”Sen hapisteyken-”
İtale bir süre geçtikten sonra cevap verdi. ”Çok fazla düşünemiyordum. Zihnim bulanıyordu. Hep karanlıktı. Tanrı’ya en çok matematikle yaklaşabilmiştim O da pek işe yaramadı. Ne işe yaradı biliyor musun? Her zaman değil ama nadiren de olsa tek işe yarayan şey. Tanrı’nın sevgisi değildi düşündüğüm. Yaz akşamlarında, güneş aşağıdan içeri girdiğinde kayıkhanenin içindeki suyu düşünürdüm. Ya da yemek tabaklarını-hani dün gece kullandıklarımızı. Eğer onları gözümün önünde canlandırabilirsem her şey yolunda demekti. Manevi meselelerle işim bitti böylece ”
”Eğer evi Rab yapmazsa”dedi Laura, neredeyse fısıltıyla ama gülümseyerek.
İtale Laura’nın ne dediğini anlamadı. Aziz Lazarus’tan bahsetmek rahatlatıcıydı ama çok da çaba gerektirmişti; sustu.
Valtorosa sakinlerinden Aziz Antuan’a gelenler kalabalıktı: Piera, Berke Gavrey, Mariya ve iki hizmetçi kız daha, bir de araba sürücüsü Godin. Küçük kilise buz gibi soğuktu; soğuk, gri bir ışık tavana kadar içerisini dolduruyordu. İtale ayin boyunca diğerleriyle birlikte oturdu, ayağa kalktı, eğildi. Ancak Peder Klement ”Credo in unooom Deooom!” diye başladığında ani bir mutlulukla gülmek geldi içinden. Laura’nın ne demek istediğini anlamıştı. ”Sen benim özgürlüğümsün”diyebilmesinin nedenini de anlamıştı. Onun bilmediğini biliyordu Laura: Laura da onun özgürlüğüydü; ayrılacak bir evin zaten yoksa evinden ayrılmak diye bir şey de olamazdı. Evi kim yapar, kimin için yapılır, kim için korunur ev?
Peder Klement her zamanki gibi ayinden sonra Laura’yla konuşmak istedi. İtale kilisenin girişinde onu beklemeye başladı. Yaşlı Mariya ve Valtorsa malikanesinin hizmetçi kızları da orada, Godin ve Gavrey’in arabayı kapıya getirmesini bekliyordu. Az sonra Piera da başörtüsünü bağlayarak geldi. İtale’ye göz ucuyla baktı ve kendine özgü kibarlığıyla merhaba dedi, basamaklardan inip rüzgarın ve yağmurun ortasına çıktı. Ama daha fazla gidecek bir yer yoktu. Kapının önünde, bir çamur deryasının kenarında, ufacık ve dimdik, sırtı dönük durdu.
İtale onun peşinden gitti. ”Neden girişte beklemiyorsun?”
Piera ne cevap verdi, ne de döndü.
”Yağmurun altından çekil, yukarı çık. Burada ben dururum.” dedi İtale şaka yollu, yumuşak bir sesle.
Piera kafasını kaldırıp zeki gözlerini İtale’ye dikti. Gözleri dolmuştu; ya da belki rüzgar gözlerini yaşartmıştı. ”Nasıl istersen.” dedi ve basamaklardan yukarı çıktı. Gavrey araybayla geldi ve Valtorsa ahalisini toplayıp çamların altından yola çıktılar.
İtale döndü, ellerini bahçe kapısına dayayıp göle, karşı kıyıdaki karanlık dağlara baktı. Rüzgar gözlerine geliyordu. Yukarıda kurşuni bulutlarla dolu bir gökyüzü hiç durmayan, hızlı ve sessiz bir çalkantı içindeydi. Aziz Lazarus’un avlusunun üstündeki gökyüzünü hatırladı; aradaki bulutlar da kış boyunca, üç kış boyunca böyle akıp gitmişti; erişilmez, güzel, kayıtsız. Korunacak hiçbir şey yoktu. Hayat bulutlar gibi akıp gidiyordu. Biri yolculuğa çıkıyor, diğeri kalıyor, yine de yolda buluşuyorlardı; yolculuğun asıl amacı ve sadakatlerinin özü de bu buluşmada yatıyordu zaten. Bir bulut şeklinde ve bulut gibi haraketli.
Anlamıyorum. Aşığız birbirimize ama, ama ama geçinemiyoruz. Birbirimizin canını yakıyoruz sürekli. Neden, anlamıyorum.
Aşk, şairlerin uydurmasıdır. İnan bana. Yalandır aşk. Yalanların en kötüsü.
İnsan mutlaka gelmesi gereken birtakım yerlere gelir, karşılaşması gereken birtakım insanlarla karşılaşır kimi zaman. Onların farkına varmamak, dönüp onlardan uzaklaşmak insanın kaderini ıskalaması demektir.
Uzun süre söylenmeden kalan yasaklanmış her kelime, içinde sessizliğin gücünü biriktirir.
Asıl önemli olan, içindeki, sadece sana ait olan kuvvet. Aslında o kuvvet sen kendinsin; seni sen yapan, bir insan yapan şey o. Bir kere onu bulunca; o kuvveti, iradeyi ya da ihtiyacı, her ne ise onu bir kere bulunca, bütün yapman gereken ona itaat etmek #8212; seni soktuğu yolda yürümek.
Özgürlük en iyi yapabileceğin şeyi, kendi görevini, yapman gerekeni yapmaktır, öyle değil mi? Sahip olunacak, saklayıp korunacak bir şey değildir özgürlük. Eylemdir. Hayatın ta kendisidir. Ama başkalarının köle olarak tutulduğu hapishanede nasıl yasayabilirsin ki? Herkes özgürce kendisi için yaşayabilene kadar ben de kendim için yaşayamam!
Dünya cennet olana kadar yani, diye mırıldandı Emanuel acı bir alayla.

Eğitimsizlerin cehaleti eğitimin diğerlerine sağladığı faydayı sınırlıyor;ama
aydınlığa sınır koyulmaz.Eşitlik dışında başka bir temelin üzerine adaleti inşa edemezsin;dört bin yıldır defalarca, tekrar tekrar kanıtlandı bu
Söylenmeden kalmış yasaklı her kelime içinde sessizliğin gücünü barındırır.
Hayat bulutlar gibi akıp gidiyordu.

Biri yolculuğa çıkıyor, diğeri kalıyor, yine de yolda buluşuyorlardı; yolculuğun asıl amacı ve sadakatlerinin özü de bu buluşmada yatıyordu zaten.

Aşk, şairlerin uydurmasıdır Inan bana Yalandır aşk , yalanların en kötüsü .
Canımı yakabilecek kadar gücün var üzerimde. Ne garip .
Senin dostun olmayı isterdim.
Öylesin, dedi Itale neredeyse duyulmayacak kadar hafif bir sesle, ama kalbi sen benim evimsin, yuvamsın, yolculuğum ve vardığım yersin, çabam ve çabaladıktan sonra uykumsun diyordu
Yaşamak zarar vermek demektir
Üzülmeyin Zamanla alışırsınız.
umut vadetmenin yalan söylemek, umuttan yoksun bırakmanın ise ihanet etmek olduğunu hissetmişti.
Aşk, şairlerin uydurmasıdır İnan bana Yalandır aşk. Yalanların en kötüsü.
Ben senin özgürlüğünüm ve sende özgürlüğümü görüyorum.
Ben kelimelere inanmıyorum.
Onun gerçekliği, kendi gerçekliğinin reddiydi. Ona dokunursa ya o mahvolacaktı ya da kendisi.
Öğrendim ki, bekleyince zamanı geliyor
Hayat bir oda değil, bir yoldur. Terk ettiğini terk edersin ve biter. Geriye dönemezsin.
Bir liberal, amacın araçları haklı çıkardığına inanan adamdır.
Neden zamanımı boşa harcıyorum?
Erkekleri ciddiye almak kadınların görevleri arasındadır. Eğer ciddiye almazsak, biz onlara gülerken onlar birbirlerini ciddiye almak zorunda kalırsa, toplum fena halde çökebilir
onun kuklasıyım; parmaklarını oynattığında dans etmeye başlıyorum. Ben ona aidim.
Utanç zenginlerin vicdanıdır.
Ben umut etmiyorum. Umut için vaktim yok.
Eski ideallerimle fiilen başardıklarım arasındaki uçurumu doldurmak için elimde sabırdan başka bir şey yok.
İmparator demiş ki: Meclisim toplansın; eğer ileri gidecek olurlarsa, bir fiske atarım, hepsi evine geri döner.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir