İçeriğe geç

Malafa Kitap Alıntıları – Hakan Günday

Hakan Günday kitaplarından Malafa kitap alıntıları sizlerle…

Malafa Kitap Alıntıları

Dünya bir tezgahtır. Tezgahın hangi tarafında hayat olduğuysa ancak ölünce anlaşılır.
“Dünyada aslında iki ırk vardır. Dolandırılanlar ve tecavüz edilenler. Beyazlar dolandırılır. Onun dışındaki renklerinse ırzına geçilir, aynı beyazlar tarafından. Küçük boyutlu dolandırıcılıklar, ülkenin kadınlarından yeraltı ve yerüstü zenginliklerine kadar her şeyine sahip beyazların göz yummak zorunda kaldıkları bir durumdur. Sosyal patlamayı engelleyici bir görevi vardır. Beyaz adamın, tecavüz edilenler için uydurduğu başka bir katlanma yoludur. Geri kalmaya mahkûm ülkenin insanı, beyazdan çarptığı parayla yetinir. Sokakta uyumasının, kız kardeşini satmasının, kentin beyaz semtlerine adım atamamasının bedelidir bu. Uygarlığa köle olmanın maaşıdır. Kuzey Avrupa politikacılarının övdüğü sosyal adalettir. Ve dolayısıyla turizmi, Üçüncü Dünya ülkelerine bırakmıştır medeniyet. Irzına geçtiği halklara karşılığını verebilmek için. Böylece rahat uyurlar geceleri. Vicdanları zencilerden, Kızılderililerden, Uzakdoğululardan, Araplardan korunur böylece Bu ufak kazıklamalar bir zırhtır, yüzyılın imparatorlarının vicdanlarına.”
Kinyas ve Kayra
Her meziyetin bir eziyeti vardır. Geniş hayal deliliğe, dar kişilik görünmezliğe neden olur.
Her dilde tövbenin karşılığı vardı. Çünkü pişmanlık ilk insandan torunlarına mirastı.
Hayal kırıklığı, varoluş uykusuzluğu ya da sadece merak kurbanı olan insan, yeryüzündeki benzerlerinin tamamını öldürüp Tanrı’yla yalnız kalmak isteyebilir. Eğer oralarda bir yerdeyse, Tanrı’yla konuşmak için en yüksek dağın zirvesine çıkıp ‘neden?’ diye sorabilir. Artık yalnızız. Ne mucizelerinden korkacak yığınlar var, ne de cennet ve cehennemine yollayabileceğin iki ayaklı hesap makineleri. Sadece sen ve ben. Anlat şimdi. Neden?
İlk görüşte aşka inandığım gibi, son görüşte aşka da inanırım. Ölürken yanımda kim varsa ona âşık olarak terk edeceğim dünyayı.”
Türkiye caza benzer. Bir sonraki notanın ne olduğunu tahmin edemezsiniz. Ve bu yüzden dinlemeye devam edersiniz.
Geleceğe hazırlanmak için o kadar zaman harcanıyor ki bu gün kaybolup gidiyor
“Tevazu, iki kez iltifat almanın yoludur. Örnek: Ne kadar güzelsiniz! Hayır değilim. Evet öylesiniz. Etti iki!”
Dürüstlük, bize o kadar uzak ki! Sadece adını biliyoruz. Ama neye benzediğinden haberimiz bile yok!
Her şey bütün ihtimallere eşit uzaklıktadır. Yakınlaşıp uzaklaşmaları geçicidir.
Soruna gelelim. Evet, ilk görüşte aşka inandığım gibi, son görüşte aşka da inanırım. Ölürken yanımda kim varsa ona aşık olarak terk edeceğim dünyayı.
Bir hayal organıyla yaşadığı sürece kendine zarar verecek olan insanı sonsuz acıdan kurtaran ölüm, doğumdan üstündür.
“ Dünya bir tezgâhtır. Tezgâhın hangi tarafında hayat olduğuysa ancak ölünce anlaşılır. “
“ Oysa bir anlaşmada ya tek kazanan ya da iki kaybeden olurdu. “
“ Düşünce, insanın ölümsüz olan tek organıdır. “
Her dilde tövbenin bir karşılığı vardı. Çünkü pişmanlık ilk insandan torunlarına mirastı.
“ Geleceğe hazırlanmak için o kadar zaman harcanıyor ki bugün kaybolup gidiyor. “
“ Bazen durup düşünmek gerekiyor. Neden çalışıyorum ? Rahat bir hayat için. Peki o rahat hayatı yaşayacak olan kişi yani kendim için ne yapıyorum ? Hiçbir şey. İnsanın kendini şımartması ruhsal dengesini sağlaması için şart. Çünkü ancak ruhsal dengeye sahip biri her sabah kendisini sorgulamadan yatağından kalkıp çalışmaya gidebilir. “
“ Çünkü sosyal düzenin tembelleştirdiği halkın en büyük düşmanı çalışanlardır. Elleri ve terleriyle çalışanlar. Tembellikten aptallaşmış olanlar kendilerini sizinle kıyaslar ve her gece onların kabuslarındaki başrolü oynarsınız. “
“ Pırlanta insana benzer. İki pırlanta asla aynı değildir ve mükemmel pırlanta yoktur. Mükemmel insan olmadığı gibi. “
Turizmde sürekli mülkiyet hakkı yoktur. Saygı dahil her şey el değiştirir. Saygı dahil her şey kiralanır.
Dünya bir tezgâhtır. Tezgâhın hangi tarafında hayat olduğuysa ancak ölünce anlaşılır.
Bazı insanlar, inanması ne kadar güç olursa olsun, zihinlerini boşaltabilirler. Bilgiler, deneyimler, duygular, kişilik özellikleri buharlaşır. Unutmak, var olanı yok etmektir. Geriye sadece hayatı sürdürmek için gerekli olanlar kalır.
Hayal, gerçeğe katlanmak için gereklidir.
İnsan doğar. On-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgâh olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fark eder. Bu aslında bir histir, bilgi değil. Ve ilk tepkisini verir. Avazı çıktığı kadar bağırarak. Bu çığlık, bir kalabalığın içinde cüzdanını çaldırdığını fark eden kişinin çaresiz haykırışına benzer. Önce, aşağılayan ve umursamaz bakışlar atan kalabalık, sonra da aşırı gürültüye dayanamayıp, içlerinden birini, bağırıp çağıranla konuşmaya gönderir.
Her dilde tövbenin karşılığı vardı. Çünkü pişmanlık ilk insandan torunlarına mirastı.
Her şeyi gömmüştü. O kadar derine gömmüştü ki yeryüzünün diğer tarafından çıkmış olan anıları uzayda kaybolmuştu.
Geleceğe hazırlanmak için o kadar zaman harcanıyor ki bugün kaybolup gidiyor.
Düşünce, insanın ölümsüz olan tek organıdır. Sonsuza kadar, yeryüzünün sırtında zıplayan tenis topları gibi, bir kafatasından diğerine çarpar.
Her dilde tövbenin karşılığı vardır. Çünkü pişmanlık ilk insandan torunlarına mirastır.
Elmasın da, insanın da ne mal olduğu elbet anlaşılır. Yeter ki taşı sök.
Ancak hayal, gerçeğe katlanmak için gereklidir. Temel gıda, giyinme ve barınma gibi bedene yönelik harcamalar eti, hayaller ruhu doyurur.
Herkesin tezgahtar olduğu bir dünyada hiçbir şeye şaşırmamak gerekir çünkü üreticilik dönemi sonra ermiş, aracılık dönemi başlamıştır. Ancak aracılığın yan etkisiyse deliliktir.
Çünkü pişmanlık ilk insandan torunlarına mirastı.
Düşünce, insanın ölümsüz olan tek organıdır.
Kelimeler taş,ağızlar sapan olduğunda sakin olmak şarttı
Evet, ilk görüşte aşka inandığım gibi, son görüşte aşka da inanırım. Ölürken yanımda kim varsa ona aşık olarak terk edeceğim dünyayı.
Düşünce, insanın ölümsüz olan tek organıdır.
Sonsuza kadar, yeryüzünün sırtında zıplayan tenis topları gibi, bir kafatasından diğerine çarpar.
Çarpma anında, kişi aklına bir düşünce geldiğini sanır ancak kafatası tenis topunun içeri girmesine izin vermezse zıplama devam eder. Geçirgen bir kafatası bulana kadar düşünceler seker ve zıplar. Ta ki beyinlerine süzülecekleri insanları bulup, onlar tarafından uygulamaya geçirilene kadar. Ancak o zaman düşünce davranışa dönüşür.
İnsan her şeyi düşünebilir. Düşünce, zemini sonsuzluk olan bir oyundaki piyondur. İstediği yere gider. Hayal kırıklığı, varoluş uykusuzluğu ya da sadece merak kurbanı olan insan, yeryüzündeki benzerlerinin tamamını öldürüp Tanrı’yla yalnız kalmak isteyebilir. Eğer oralarda bir yerdeyse, Tanrı’yla konuşmak için en yüksek dağın zirvesine çıkıp “Neden?” diye sorabilir. “Artık yalnızız. Ne mucizelerinden korkacak yığınlar var, ne de cennet ve cehennemine yollayabileceğin iki ayaklı hesap makineleri. Sadece sen ve ben. Anlat şimdi. Neden?”
Mücevher gerekli bir emtia değildir. Ancak hayal, gerçeğe katlanmak için gereklidir. Temel gıda, giyinme ve barınma gibi bedene yönelik harcamalar eti, hayaller ruhu doyurur.
Tezgahtar, yanıtı sadece evet olan sorular soran kişidir.
Turizm, bir serabı tram karşılığı izletmektir.
Kelimeler taş, ağızlar sapan olduğunda sakin olmak şarttı.
Evet, ilk görüşte aşka inandığım gibi, son görüşte aşka da inanırım. Ölürken yanımda kim varsa ona âşık olarak terk edeceğim dünyayı.
İyiliğin ne olduğunu biliyoruz ama iyi olamıyoruz. Çünkü içimizde Tanrı’nın sadece küçük bir parçasını taşıyoruz. İyilik ve kötülük çelişkisi buradan geliyor. Gücümüzün asla yetmeyeceği hayallerimiz var. Erdem, yüksek değerler, sonsuz kardeşlik, insanlık barışı gibi. Ama birleşmediğimiz sürece ne yazık ki hiçbiri gerçekleşmeyecek.
Dünya bir tezgâhtır. Tezgâhın hangi tarafında hayat olduğuysa ancak ölünce anlaşılır.
Aslında her ne kadar Doğu doğaya daha yakınmış gibi dursa da, hayvanların yavrularıyla ilişkileri düşünüldüğünde Batı toprağa daha yakındır.
Oysa Doğu, kapalıdır. Kök ve dallar birlikte yaşar. Bunun nedeni, kök ve dalları koruyacak tarafsız bir sosyal düzeneğin olmamasıdır. Dal, ancak köküne yakınsa yaşar. Otuzbeş kişilik aileler, tek evin içinde birlikte ölür. Evden kaçılmaz. Çünkü bu deliliktir. Evden kaçanı kimse koruyamaz. Batı’daysa evden kaçmak, gelişmenin tek yoludur
Batı’da insanların kökü birdir. Dalları gelişir. Kökten bağlı olanlar, sosyal düzen tarafından birbirine benzer hallere sokulmuş insanlardır. Ancak bunlar büyüyüp gelişir ve ayakları sosyal güvenlik numaralarına saplanmışken elleriyle gidebildikleri kadar uzağa yükselirler
Dünya etrafında kovalamaca oynamanın sonu yorgunluktan ölmektir. Kendi kuyruğunu yiyen bir yılan ne kadar yaşayabilir?
Rakı insanı soyar. Sarhoş, sofradan çıplak kalkandır. Ama sofranın adı rakı sofrasıdır. Yani çıplaklar kampı. Şerefinize!
Ben sigara içip içmediğime karar veremedim. Yıllardır böyle. Çünkü sigarayı sadece bir işi bitirdiğim zaman istiyorum. Onun haricinde aklıma bile gelmiyor. Bitirilmiş bir işin damgası gibi. Dumanı tüten bir damga. İş biter, sigara yakılır. Bu durumda öldükten sonra da bir tane içmeliyim. Hayatı bitirdiğim için
Yaşadığı süre içinde, boğazı yarayla kaplanacak ve hiçbir zaman kendisini tanıyamamış olmanın acısını çekecekti.
İnsanlar ölür. Herşey ölür. Ama sadece iki şey ayakta kalır: aşk ve pırlanta
İki milyon yıl. Bir elmasın oluşması için gereken yıl sayısı. Iki milyon yıl. Elimde, dünyanın tarihi var. Herşeyden ve herkesten eski. Bu dünyaya herşeyden ve herkesten önce gelmiş
Yalancılar düşünceden yoksun hayvanlardır. Biliyorum, çünkü geçmişte neler yaptığımı anımsıyorum. O kadar yalan söyledim ki, artık uyuyamıyorum
İlk bilgi nedir sence?
Anlamadım?
Bir insanın ilk öğrendiği şey nedir?
Yürümek mi?
Hayır dostum, düşünmek!
Evet, neden ile sonucu eşleştirmek. Yani düşünmek. Bir bebeğin öğrendiği ilk şeydir. Peki, söyle bakalım, bir insanın ilk unuttuğu bilgi hangisidir?
Düşünmek mi?
Ama dürüstlük, bize o kadar uzak ki! Sadece adını biliyoruz. Ama neye benzediğinden haberimiz bile yok!
Ahçik sordu:
Nasıl bir araya geleceğiz?
Bedenlerimizin yapısı düşünüldüğünde altı milyarlık toplu seksle diyebilirdim ama yanıt bu değil. Birleşmesi gereken, zihinlerimizdir
İyiliğin ne olduğunu biliyoruz ama iyi olamıyoruz. Çünkü içimizde Tanrı’nın küçük bir parçasını taşıyoruz. İyilik ve kötülük çelişkisi buradan geliyor. Gücümüzün asla yetemeyeceği hayallerimiz var: erdem, yüksek değerler, sonsuz kardeşlik, insanlık barışı gibi. Ama birleşemediğimiz sürece ne yazık ki hiçbiri gerçekleşemeyecek.
Evet! Evren bir deneydi. Tanrı’nın bir deneyi. Ancak herşey yolunda gitmedi. Tanrı patladı ve parçaları her yere yayıldı. Buna ‘big bang’ adı verildi. Bizim yapmamız gereken, herşeyi birleştirmek. Herşeyi ve kendimizi bir araya getirmek. O zaman Tanrı yeniden tek parça olacak. Şimdiki zayıflığımız bundan kaynaklanıyor

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir