İçeriğe geç

Makedonyalı İskender Kitap Alıntıları – Harold Lamb

Harold Lamb kitaplarından Makedonyalı İskender kitap alıntıları sizlerle…

Makedonyalı İskender Kitap Alıntıları

“Korkunun en üst sınırına ulaştıkları zaman artık korkacak daha fazla şeyleri olmaz ..”
Her zaman gözden kaçan bir durum varsa, o da İskender’in yaşadığımız dünyadaki en iyi kaşiflerden birisi olduğudur.
Ben insanların ruhlarıyla ilgili izlere daha çok önem veririm.
Kendileri için belirledikleri sınırların dışında kalanlar ya düşman olurdu ya da köle.
İskender öldü. Tam otuz iki yıl, sekiz ay yaşamıştı.
Halkların kralı olarak seçilen bir kişinin artık kendisi için seçim yapabileceği çok az şey kalır.
Ve şeref değersiz birine kalamaz.
Savaşta eğer filin sırtındaki asker yaralanırsa, fil onu korumak için savaşmaya devam eder.
Birisi için doğru olan bir şeyin bir başkası için mutlaka yanlış olacağını şimdiye kadar öğrenmiş olman gerekirdi.
Kralların pek çoğu şimdi olduğu gibi o zamanlarda da bir hata yaptıkları zaman, hatalarını yapılması gereken şeylermiş gibi gösterip gizlemeye çalışırlardı.
Bir insan ne kadar alışırsa yalnızlığa, ne ölçüde büyükse yalnızlığı, o kadar çok tutunur efsanelere.
hür insanlar olarak kendi düşüncelerimizi söyleyemiyoruz.
Batı bedbahtlıktır, doğu ise hayranlık.
yalnızca semerinin üzerinde oturan insan özgürdür ve evinde oturan insansa bir köledir.
Bir orospunun korunması gerekebilir ama ona masumiyetini, iffetini geri veremezsin.
İç savaşlarda, bir köylü bir kral gibi görünebilir.
Dünyanın sonuna doğru yola koyulmanın mantıklı hiçbir sebebi olmadığını görebiliyorlardı.
Sanki insanlar sadece kutsal güçlerin harekete geçirdiği şekillerden ibaretmiş gibi
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Devletin insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar büyümesi gerekiyordu.
Dağlı halklar, yani Ermeniler ve Kürtler, Zerdüştlük inancını benimsemişlerdi ve yüksek yerlerin soğuğuna aldırış etmeden, sunaklar kurup içinde ateş yakarlardı.
Fakat hiçbir şey doğaya aykırı olamazdı.
Korkunun en üst sınırına ulaştıkları zaman artık korkacak daha fazla şeyleri olmaz.
Tiranlık: Ordu gücüne zorla el koyan bir kişinin yönetimi tek başına eline alması.
Barış içerisindeki bir toplumu yönetmek savaş kazanmaktan daha zordur ama eğer barış iyi organize edilmezse, savaşta elde edilen bir zaferin kazandırdıkları da kaybedilecektir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sence İskender bütünüyle sadece bir insan mı?
Bireylerin sorunlarının ne olduğunu anlarsa, ülkenin nelere ihtiyaç duyduğunu da anlamış olacaktı.
Doğulu kadınların cazibeleri ve fiziksel güzellikleri hiç kimse için eziyet verici olamazdı.
Herkesi affetmek için garip garip sebepler uyduruyordu.
Ne daha fazla beklenebilirdi ne de hiçbir şey yapmadan durulabilirdi.
Sadece ölü bedenlerin arasına saklananlar kurtulmayı başardılar.
Ne mutluluk kanat çırpan bir kuştu, ne de insanlar onu avlayabilirdi.
Dünya ruhu hiç var olmamıştı ama muhakkak ki uzaklarda dünyadaki enerjiyi yöneten hareketsiz bir güç vardı.
Savaşlar halkı yiyecekten, yakacaktan ve giyim kuşamdan yoksun bırakmıyor muydu ve insanları salgın hastalıklara uğratmıyor muydu?
Eğer gerçekten şanslıysam, bu şansın ne zaman işe yarayacağını bilmek isterdim.
Korku asla zihinden atılamaz.
Hayalinde yarattığı bu dünyayı ararken Aristotales’in, insanların evrimiyle açtığı hala ayak basılmamış o yoldan yürüyordu. Demosthenes’in de dediği gibi İskender’in bildiği her şeyin üstüne, başka hiçbir ışığa benzemeyen öğrenme ışığının kokusu sinmişti.
Kabile yasalarına göre, saray ailesinden birinin yine aynı kandan gelen biri tarafından öldürülmesi ne kraliyet üyeleri ne de generaller tarafından yargılanacak ya da kefaret edilebilecek bir şey değildi.
Bizler yönetmeyi alışkınız, yönetilmeyi değil.
Topraklarımızda yeşeren baharlarla, nehirlerimizde akan sularla ve bayırlarıyla burası bizim evimiz
İnsanoğlu kendi evrimini kendisi şekillendirebilirdi.
Bütün insanlar bir şeyden gelişmişlerdi ve sürekli başka bir şeye evrilmeye devam ediyorlardı.
bir savaştan sonra barışı sağlamak o savaşı kazanmaktan daha zordur.
Platon ‘Devlet’ adlı eserinde ideal devlet modelini geliştirmeyi belirli bir noktaya kadar başardı ama diğer yandan aristokrat düşünürler ortak çıkarlarını korumak adına köle çalıştırmaya devam etmeyi tercih etmişlerdi.
Ya bilinen sınırların ötesinde, yeryüzünden göklere kadar çıkan, hatta gökyüzünü delip geçen daha büyük dağlar vardıysa?
Bir şeye inanmadan önce, gidip onu kendi kulaklarınla duyman ve kendi gözlerinle görmen gerekir bence.
Bölünemez bütüne ulaştığın zaman gerçekle yüzleşmiş olduğunu anlarsın.
Eğer bir gerçeklikten, doğruluktan bahsediyorsan, bir fikir öne sürüyorsun demektir.
Yaşamın, insan aklının sınırları için zaten yeteri kadar gizemli olduğunu söylerdi.
Bir kadın, gönlünü ancak acılarını dile getirerek oyalar.
Eğer bir savaşı yöneteceksen, önce işin ustalarından bu işin inceliklerini öğrenrceksin.
Aydınlık yeryüzüne inene kadar dünyada hiçbir yaşam var olmamıştı.
Romalılar tarihçilerin de dediği gibi İskender’in Doğu’da inşa ettirdiği yapıların üzerinden yükseldiler. Kendilerine ait yeni bir tarz yakalamayı başaramadılar.
Bir savaş sanatı uzmanı olan İskender’de eksik olan bir şey vardı. Kendisine meydan okunduğu zaman kolaylıkla gaza gelebiliyordu. Her seferinde elinde ne varsa onları öne sürerek kumar oynuyor ve her seferinde de kazanıyordu. Gerçekten de zekasını çok etkili bir şekilde kullanıyordu ve çok büyük riskleri göze alarak oynuyordu bu kumarları ama savaşmayı gerçekten çok iyi bilen insanlar bu şekilde davranmazlardı.
İskender bütün dünya insanlarını tek bir çatı altında toplamanın mümkün olacağına inandığı için, onlar kendilerini buna başarmış gibi düşünmeyi severlerdi.
Aristoteles de Platon da kendi seçkin sınıflarının dışında kalan insanlara hiçbir şey öğretmemişlerdi. Kendileri için belirledikleri sınırların dışında kalanlar ya düşman olurdu ya da köle.
Dünyayla çok cebelleştin, çok uğraştın ama öldüğün zaman bedenini örtecek kadar topraktan daha fazlasına sahip olamazsın.
Bir insan ne kadar alışırsa yalnızlığa, ne ölçüde büyükse yalnızlığı, o kadar çok tutunur efsanelere.
Zerdüştler, Babil halkının iddia ettiği gibi insan kaderinin önceden yazıldığına ve yıldızların dönüş şekillerine göre yorumlanabildiğine inanmıyorlardı. Bunun yerine, insan ruhunun sonsuza kadar varlığına sürdüreceğine, kendisini karanlıktan aydınlığa çıkarmak için mücadele edeceğine ve kötülük tarafından alt edildiğinde gücünü kaybedeceğine ama iyiliğe yönelirse de güç kazanacağına inanıyorlardı.
Korkunun en üst sınırına ulaştıkları zaman artık korkacak daha fazla şeyleri olmaz.
Aristoteles’in ideal devlet anlayışı için tamamlanması gereken ikmallerden biri daha vardı burada; o da başarılı bir aristokrasi, yani araştırma yapmak ve öğrenmek için yeterince boş zamanın olmasıydı.
İskender, diğerleri henüz belirsizlik içinde ne yapılacağını düşünürken, ne yapılması gerektiğini hemen fark edebilen birisiydi. Gerçekleri gözlemleme yeteneğiyle, olması muhtemel şeyleri tahmin etmekte oldukça başarılıydı. Tehlike anında bile, askerlerin korkusunu, korkusuzluğuyla hafifletebiliyordu. Ondan sonra da yapılması gereken şeyi, sonucundan emin olmasa bile, çabucak ve cesurca yapıyordu.
Aristoteles Makedonyalıların cahilliğinin sebebini biliyordu. Platon bile Devlet adlı eserinde, büyük kalabalıklar arasından yalnızca, sınırlı sayıdaki birkaç kişinin yükseklere ulaşabileceğinden bahsediyordu. İdeal devlet, en iyi meyvelerin yetişmesi için korunan bir bahçe olmalıydı.
Savaştan sonra barışı sağlamak o savaşı kazanmaktan daha zordur.
Bir kadın, gönlünü ancak acılarını dile getirerek oyalar.
Dünya hakkında çok kaygılanıyorsun; ama öldüğün zaman üstünü örtecek topraktan fazla bir şeyin olmayacak.
Bir savaşın dönüm noktası,adamlarınızın düşmandan korktuğundan daha çok düşmanın adamlarınızdan korktuğu andır.
Bir savaştan sonra barışı kurmak savaşı kazanmaktan çok daha zordur.
Bir kadın kalbinin tek neşesi kederlerinin dilinde yansımasıdır.
Bir adamın arkadaşları kendi çabasıyla oluşanlardır
”dünya hakkında çok kaygılanıyorsun ;ama öldügün zaman üstünü örtecek topraktan fazla bir şeyin olmayacak. ”
”Halkın kralı olarak seçilen kişi ” dediler, ”artık kendisi için çok az şey seçebilir ”
Bir adamın arkadaşları kendi çabalarıyla oluşanlardır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir