İçeriğe geç

Makar Çudra Kitap Alıntıları – Maksim Gorki

Maksim Gorki kitaplarından Makar Çudra kitap alıntıları sizlerle…

Makar Çudra Kitap Alıntıları

İnsan öteki insanlardan ne kadar soyutlanmış olursa o kadar mutlu olur, çünkü mutluluk huzurdan başka bir şey değildir.
Sırf yakın arkadaşlıklar istemediği için onu haksız yere geçimsiz biri sayıyorlardı. Oysaki onun yakın arkadaşlar istememesinin nedeni, insanlardan nefret etmesi değildi. Sadece kendisini insanlarla bu dostça denilen yakın ilişkiler içine sokmak istememesiydi. Bu tür ilişkiler, bu insanlardan türlü saçmalıklarla, entrikalarla, karılarının sağlığı ve karakterleriyle, ishale kadar her türlü sığ, gündelik olaylarla ilgili bir yığın hikaye dinlemek gibi aptalca bir zorunluluğu da beraberinde getiriyordu. Bu içi boş, saçma sapan konuşmaların ne yararı vardı?
…elinde kapikleri varken yaşamdan rubleler bekleyen insanların ne kadar kendine güvenen, ne kadar aptal insanlar olduklarını tembel tembel aklından geçiriyordu.
Çünkü sen de bilirsin ki, dünyada en büyük zafer, insanın kendisine karşı kazandığı zaferdir.
Şu senin insanlar gülünç yaratıklar. Bir araya toplaşmışlar birbirlerini ezip duruyorlar. Oysa dünyada ne kadar çok yer var. Üstelik durmadan çalışıyorlar. Neden, kimin için? Kimse bilmiyor. Tarla süren bir adam görünce, işte şu adam bütün gücünü damla damla ter olarak toprağa akıtıyor, sonra da o toprağın bağrına uzanıp yatacak, orada yok olup gidecek, diye düşünürüm. Üzerinde hiçbir şey kalmayacak, tarlasında yetişen hiçbir şeyi göremeyecek, doğduğu kadar ahmak olarak ölecek.
Öğrenmek ve öğretmek mi diyorsun? İnsanlara nasıl mutlu olacaklarını öğretebilir misin peki? Hayır, yapamazsın. Hele önce bir saçlarını ağart da ne öğretmek gerektiğini ondan sonra söylersin. Hem kime ne öğreteceksin? Herkes kendisine gerekeni biliyor. Daha akıllı olanlar, var olan her şeyi ele geçiriyor, biraz daha aptal olanlarsa hiçbir şey elde edemiyorlar, böylece herkes kendi kendine öğrenmiş oluyor…
“Yaşam mı, başka insanlar mı diyorsun?” diye sürdürüyor sözlerini: “Boş versene! Sana ne onlardan? Sen yaşamın ta kendisi değil misin zaten? Öteki insanlar sensiz yaşıyorlar, bundan sonra da sensiz yaşarlar. Yoksa birileri için gerekli olduğunu mu sanıyorsun? Ne ekmeksin ne de odun, kimsenin bir işine yaramazsın.
Demek dolaşıyorsun? Güzel! Kendine şanlı bir görev seçmişsin, şahinim. Öyle yapmak gerekir zaten. Gezer dolaşırsın, doya doya çevreni izlersin, yatar, ölürsün, hepsi bu kadardır işte!
Okuduklarınızı nasıl da iyi anımsıyorsunuz Oysa ben okuyorum ve ertesi gün öldürseniz bir şey anımsamıyorum
Karanlık ve uyku yeryüzünü sardığında her şey susar, bir tek saatler, saniyelerin yok oluşunu soğukkanlılıkla ve gürültüyle haber verirler .
Benim içimde yasa yok, yüreğimse öldü! Yüreklerinizi yok olmaktan korkuyun, yüreklerinizde insanları kökleştirin.
Kayıtsız insanlar olmayın, Çünkü kayıtsızlık insan ruhunu ölüme sürükler!
Kendinden daha kötü ve daha aşağı saydığın bir insanın senin sevdiğin bir şeyi sevdiğini veya nefret ettiğin bir şeyden nefret ettiğini, böylelikle de sana benzediğini görmek her zaman kötüdür.
yaşamdan soğumamak için yaşamla ilgili düşüncelerden kaç
Bir insanın herkesin ilgi odağı olma isteği, o insan için çok zararlı bir şeydir, çünkü hiçbir şey insan ruhunu insanların hoşuna gitme açgözlülüğü kadar çabuk öldürmez.
Ya yaşam böyle saçma sapan ve incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerden oluşmuyor mu zaten? Yemek için çalışıyorsun ve ertesi gün tekrar çalışmak için yiyorsun.
İnsanın ihtiyaçlarının toplamı, gücünün toplamını aşmış durumda.
İhtiyarlar gelecekten sözetmezler, çünkü ihtiyarların geleceği yoktur.
Özgür olmak olanaksız mı acaba? Kendini bir şey yapmak zorunda hissetmemek, herhangi bir şeyden heyecanlanmamak olanaksız mı? Pekala. Ama eğer öyleyse bu kölelik demektir!
Bir insanın herkesin ilgi odağı olma isteği, o insan için çok zararlı bir seydir, çünkü hiçbir şey insan ruhunu insanların hoşuna gitme açgözlülüğü kadar çabuk öldürmez.
Söz etmeyelim mi? Baksana, bu doğru olur mu sence? Böyle azar azar, bir duygu, sonra bir duygu daha, bir düşünce, bir düşünce daha, sende öyle bir şey oluşabilir ki, bu beni, seni anlama olanağından yoksun bırakır, aramızda eninde sonunda birbirimizi görmemize engel olacak, bizi ayıracak bir dağ oluşabilir. İşte zaten insanlar da düşüncelerini yüksek sesle söylemeyi unuttukları ya da bunu yapmaya utandıkları, izlenimlerini zamanında belirtmedikleri ve söylemeleri gereken şeyleri susarak geçiştirdikleri için birbirlerine yabancılaşıyorlar. Ben isteğimde diretmiyorum Anya, ama açıkça söylüyorum: Bana cevap vermeni çok ama pek çok isterdim.
İnsan, her şeyin ölçüsüdür; bunu ilk kez anladım, hem de bu kadar net anladım. Bütün filozoflar içinden yalnızca sofistler bilge olarak adlandırılmışlar ve sadece onlar bu hakka sahip olmuşlar. Evet, insan her şeyin ölçüsüdür. Yasalar benim içimdedir, dışımda degil. Tereddüt etmiyorum, demek ki haklıyım. Gidiyorum. Bu ayrıca da ilginç bir şey. Fakat beni böylesine değiştiren nedir? Gerçekten de hiçbirimiz bir dakika sonra ne olacağını bilemeyiz!
İhtiyarlar gelecekten söz etmezler, çünkü ihtiyarların geleceği yoktur.
Vücudunda ölüm rüzgarları esiyor. Bunu biliyor
Bir insanın herkesin ilgi odağı olma isteği, o insan için çok zararlı bir şeydir, çünkü hiçbir şey insan ruhunu insanların hoşuna gitme açgözlülüğü kadar çabuk öldürmez.
Yaşasın ruhları güçlü, cesur insanlar, yaşasın gerçeğe, adalete, güzelliğe hizmet eden insanlar!
Düşünceye daha büyük önem verilmeli! Düşüncenin doğmasına yardım ediniz, düşünce her zaman emeğinizin karşılığını ödeyecektir. Her yerde ve her şeyde bir düşünce vardır. Hatta eğer isterseniz kayaların çatlaklarında bile onu okuyabilirsiniz.
Bütün insanlar aynı ölçüde zavallıdır, ama zavallılığıyla kendini bezeyenler herkesten daha zavallıdır. Bu insanlar diğerlerinin hepsinden daha fazla kendilerine dikkat çekmek peşindedirler, ama herkesten daha az dikkate layıktırlar.
İnsan, yaşamasına engel çıkaran şeylerle mücadele ettiğinde yaşam daha dolu, daha ilginç olur.
Küt, ot gibi bir yaşam olursa iyi, ama ya bilinci uyanırsa?.. Sonu bir türlü gelmeyen, acı verici bir mücadele olacak ve bu mücadele bir düşüşle sona erecek.
İlk başta, sonucunda şimdi olduğun gibi olmayacağın bir olayın başından geçeceği umuduyla yaşıyorsun. Bir de bakıyorsun, hiçbir şey olmamış! Ah, bu ne kadar üzücü bir şeydir!..
Bu masalların yazarlarının, kahramanlarına karşı acımasız olsalar bile iyi niyetli insanlar olduklarını biliyorum; onların, yani yazarların, bu yoksul çocukları donarak öldürmelerinin nedeninin bu çocukların varlığını zengin çocuklara anımsatmak olduğunu da biliyorum, ama ben böyle son derece saygı duyulacak bir amaç için de olsa bir tek yoksul oğlan ya da kızı dondurmaya kıyamıyorum
Yaşam ona ne yorucu ne de çirkin görünüyordu; çok dikkatli bakılacak olursa sıkıcıydı yaşam, ama öyle bakmaya ne gerek vardı?
Sen hayallerin peşinden koşarken, hayatın sessizce senden aldıklarıdır kader.
Köylü açmış, neden? Kıtlıktan mı? Kıtlık önce onun kafasında, sonra tarlasında! Neden başka ülkelerde kıtlık olmuyor? Çünkü o ülkelerde insanların kafaları sırf ense kaşımak için yaratılmamış; oralarda düşünüyor insanlar!
—İç! Güzel söylüyor kız, değil mi? Gerçekten de öyle! Böyle bir kızın sana âşık olmasını ister miydin? Hayır mı? Bu iyi işte! Kızlara inanma, onlardan uzak dur.
Ha! Adamın biriyle konuşuyordum. Sert bir adam. Sizin Ruslardan. ‘Öyle canının istediği gibi yaşayamazsın,’ diyordu adam, ‘Tanrı sözünde nasıl denmişse öyle yaşaman gerekir. Tanrının karşısında boyun eğersen dilediğin her şeyi verir sana.’ Oysa kendisi delik deşik, yırtık pırtık giysiler içindeydi. Ben de o zaman ona Tanrıdan kendisine yeni bir elbise dilemesini söyledim. Kızdı, küfürler savurarak yanından kovdu beni. Oysa daha önce insanları bağışlamak ve sevmek gerektiğini söylüyordu. Şayet sözlerim onu gücendirdiyse beni bağışlasaydı ya. Al sana bir öğretmen daha! Bunlar az yemeyi öğütler ama kendileri günde on öğün yemek yerler.
Yürüyor musun, öz yolunda dosdoğru, ne sağa, ne sola sapmadan, yürü. Hayatında dosdoğru yürü !..
Bunun için hoca diyorlardı. Bunlar öyle insanlardır ki size az yemek hakkında uzun uzun nasihatler verirler ama kendileri günde on öğün yerler
-Hayat mı? Başka insanlar mı? Senin bununla ne alıp vereceğin var? Senin kendinin de bir ömrün yok mu? Başkaları sensiz pek âlâ yaşıyorlar ve pek âlâ da yaşayıp gidecekler. Yoksa, sen onlardan birinin sana muhtaç olduğunu mu sanıyorsun? Sen ne ekmeksin, ne de dayanmaya yarayacak bir sopasın. Hem sana kimsenin ihtiyacı da yok.
Hiç kimse mutluluğunu bir başkasının hayatıyla satın alma hakkına sahip değildir.
Bağışlamak mı? Vay vay! Bak sen bacaksıza! Seni nasıl bağışlayabilirim, oğlum? Hırsızlık yaptın, benim malımı çaldın sen. Demek ki, seni hapse artırmam gerekiyor. Ben seni bağışlarsam, başkası da bir başkasını bağışlar, o zaman hapse kim girecek, söyle bakayım, ha?

Hırsız

Onunla bir konuşun! Rica ederim! Herhalde çok güzel, ahenkli bir sesi olması gerek. Sözlerinin güzelliğine neler katabileceğini görmek istiyorum. Bu, herhalde bir müzik, çok güzel bir müzik olacak O zaman bu kadın, iki kat güzelleşecek.

Çok Güzel Kadın

Güçlüler her zaman zayıflarda nefret uyandırırlar.
İçinde bir istek duymamak, yaşamamak demektir.
Zavallı insanlar! Birbirlerini ne kadar az tanıyorlar ve sezgileri ne kadar zayıf. İşte, ben bir katilim, ama hiç kimse bunu tahmin etmiyor, üstelik ben insanlardan saygı bile görüyorum.
Hem sonra ölülere acıyıp da ne olacak? Sağ olsalar başka. Canlı biri acımaya layıktır.
Sabır iyidir, ama daha iyi bir gelecek için umudun olursa. Ya yaşam böyle saçma sapan ve incir çekirdeğini doldurmayacak şekilde geçip gidiyorsa! Ama yaşamın tamamı bu incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerden oluşmuyor mu zaten?

Arabacı

İhtiyarlar gelecekten söz etmezler, çünkü ihtiyarların geleceği yoktur.

Yapayalnız

Yıkım işinden daha hızlı bir iş yoktur

Gümüş Kıskaçlar

Hem yaşamdaki her şey, dürüstlükle kazançlılığın neredeyse ters orantılı olduğu bir biçimde kurulmuşsa, bunda bizim ne suçumuz vardı?

Gümüş Kıskaçlar

Parlak düşünceler kadınların kafasına ender olarak uğrar ama gördüğünüz gibi, yine de arada bir uğruyorlar.

Bir Kere Sonbaharda

Aç bir insanın ruhu, tok birinin ruhundan daha iyi, daha sağlıklı besleniyor.

Bir Kere Sonbaharda

Karnı tok bir insan vahşi bir hayvandan farksızdır, aç olanlara asla acımaz. Tokla aç birbirine düşmandır, ilelebet birbirlerinin gözlerini oyacaklardır. Bu yüzden birbirlerine acımaları da birbirlerini anlamaları da olanaksızdır.

Arhip Dede ile Lyonka

Kendinden daha kötü ve daha aşağı saydığın bir insanın senin sevdiğin bir şeyi sevdiğini veya nefret ettiğin bir şeyden nefret ettiğini, böylelikle de sana benzediğini görmek her zaman kötüdür.

Çelkaş

İnsan öteki insanlardan ne kadar soyutlanmış olursa o kadar mutlu olur, çünkü mutluluk huzurdan başka bir şey değildir.

Dilenci Kız

İnsanlar böyledir işte! Kitap okur, hatta kitapları yanında taşır ama insanı anlayamaz bir türlü.

Yemelyan Pilyay

Öteki insanlar sensiz yaşıyorlar, bundan sonra da sensiz yaşarlar. Yoksa birileri için gerekli olduğunu mu sanıyorsun? Ne ekmeksin ne odun, kimsenin bir işine yaramazsın.

Makar Çudra

“Demek geziyorsun böyle? Çok güzel! Kendine şanlı bir kader seçmişsin şahinim! Zaten gerekli olan da budur. Gezip görecek, hayatın tadını çıkaracak, sonra da yatıp öleceksin Gerisine kulak asma!”

Yaşlı, güngörmüş çingene Makar Çudra’nın sözlerinden öğreniyoruz Radda ile Zobar’ın öyküsünü, ama öncesinde bolca hayat hakkında, insanın varoluşu hakkında. Tane tane, seçile seçile önümüze konulur yaşlı Çudra’nın sözleri. Bir öykünün inandırıcılığını artırmak için sık sık başvurulan bir yöntemdir bu aslında, yapıtta geçen bir karakterin ağzından anlatmak, Gorki de bunu yapar “Makar Çudra” adlı kısa öyküsünde. Ancak bilge Çudra’nın sesi öylesine canlı ki bir anda okur önündeki metnin daha da ilerisine gider, kendini koca bir bozkırın ortasında bulur, yarı uzanmış yaşlı çingenenin yanı başında oturur, soğuk sonbahar rüzgârına aldırış etmeden payına düşen birkaç kuru yaprağı ayakları dibindeki ateşin üstüne atar. Çudra: “Hayat ha? Başka insanlar ha? Hele hele! Sana ne bunlardan? Senin kendi hayatın yok mu? Başka insanlar sensiz yaşıyorlar ve sensiz yaşayacaklar. Yoksa birine gerekli olduğunu mu sanıyorsun? Sen ne ekmeksin, ne de değnek, kimsenin sana gereksinimi yoktur.” Sözlerinden bencillik taşıyor gibi görünse de aslında öykü tam da aksi yönde akar ve sonlanır.

Makar Çudra asıl anlatıcıyla sohbet ederken, belki de bu nedenle okura yönelmiştir, zira asıl anlatıcı orada bulunmayacak kadar yoktur adeta: “Çok gülünç varlıklar şu senin insanların. İç içe girmişler, birbirini eziyorlar. Oysa, bak, dünya ne kadar geniş. Herkes çalışıyor. Niçin? Kimin yaranına? Kimse bilmiyor. Çift süren bir insan gördüğüm zaman, gücünü ter damlaları halinde toprağa akıttığını, sonra da aynı toprağın altında çürüyeceğini düşünürüm. Zavallı adam! Ondan hiçbir iz kalmayacak geriye. Dünyayı tarlasından ibaret sanacak, doğduğu gibi, boş bir kafayla ölüp gidecek. Peki, niçin doğdu bu adam? Toprağı kurcalamak ve kendisine bir mezar bile kazmadan ölmek için Özgürlük denen şeyden haberi var mı? Bozkırın sonsuzluğu ona ne anlatır? Bu dalga dalga yayılan ezgi onun yüreğine de sevinç salar mı?” Gorki’nin ya da yaşlı çingenenin sesi olsun, bu neyi değiştirir ki; ses bizi alıp sürükler, derin düşünce diyarına taşır.
Makar Çudra hayat hakkındaki bilgisini kitaplara değil; gezip dolaştığı yerlere, gördüğü-tanıdığı insanlarla temasına, yaşadığı hayata borçlu. Onun babacan ve bilge sesi kulaklarımızda çınlarken metrekarelerle ölçtüğümüz küçük dairelerimizin içinde sıkışıp kaldığımızı bir kez daha anımsarız. Ne de olsa baktığımız bozkır çıplak gözlerimizin göremeyeceği uzaklıkta, içinde birkaç bank ve birkaç yapay çimden yapılmış yeşil alan diye yutturulan sahte bir parktan da ibaret olabilir tabii. Anlattığı öyküdeki Zobar’ın özgürlüğüne olan düşkünlüğüne hayran kalmakla birlikte biraz da tedirgin oluruz aslında, zira modern hayat denilen yaşam şekli ya da sabah 08.00 akşam 16.00 mesai saatlerince (tabii çok daha fazla mesai yapmak zorunda olanlar da var) mekik dokuyan özgür ruhlarımızın bizden çoktan çalındığını hissetmekle kalmaz, acıyla fark ederiz de.

Zobar gemlenemeyecek yabani bir tay kadar özgür ruhlu biridir, gel gör ki çingeneler güzeli Radda’da öyle; birbirleriyle uyumlu iki serseri âşık. Ama yaşlı çingene Makar Çudra’nın anlattığına göre bu iki sevdalı ruh özgürlüklerini kaybetmemek için ölümü seçerler (ne de olsa evlilik bağı bir tür gemlenmektir de), en azından Radda’nın bu yolu seçtiğinden okur olarak hiç kuşkumuz yok.

Gorki bu kısa öyküsünde düz yazının şiire en yakın dilini yakalamıştır, dersem, sanırım kimse karşı çıkmaz. Öyle ki öyküyü bitirdiğimizde hayat hakkında, aşk hakkında, özgürlük hakkında, hele kendi özgürlüğümüz hakkında bir kez daha düşünce kuyularımızın dibine var gücümüzle kazma saplamaya başlarız. Ama yine de kıskaçlar arasındaki ruhlarımız açısından birçok şeyin imkânsız olduğunu da biliriz. Sonuç olarak, yaşam karşısında sözün ne değeri var, pardon, yaşlı Çudra’nın da sorduğu gibi: “Acı karşısında sözün ne değeri var?” sözünü ya da sorusunu bir kez daha tekrarlarız, en azından bir okur olarak, ne de olsa öykü trajediyle biter.

gözlerini kısarak ve üstüne basa basa:
Schopenhauer’in ifadesine göre, kağıt oyunu,her türlü düşüncenin iflasıdır, dedi
Bir insanın herkesin ilgi odağı olma isteği, o insan için çok zararlı bir şeydir, çünkü hiçbir şey insan ruhunu insanların hoşuna gitme açgözlülüğü kadar çabuk öldürmez.
Karnı tok bir insan vahşi bir hayvandan farksızdır, aç olanlara asla acımaz.
Bir insanın herkesin ilgi odağı olma isteği, o insan için çok zararlı bir şeydir, çünkü hiçbir şey insan ruhunu insanların hoşuna gitme açgözlülüğü kadar çabuk öldürmez.
Orjinallik, basmakalıplığın ilk baskısıdır.
Bir insanın herkesin ilgi odağı olma isteği, o insan için çok zararlı bir şeydir, çünkü hiçbir şey insan ruhunu insanların hoşuna gitme açgözlülüğü kadar çabuk öldüremez.
Verilen görevi yerine getirmiş olmanın bilinci, ölüm korkusunu giderebilir ve onurla aşılmış yaşam yolu, huzurlu bir sona götürebilir.
Bütün insanlar aynı ölçüde zavallıdır, ama zavallılığıyla kendini bezeyenler herkesten daha zavallıdır.
Acı, değeri düşen bir fondur.
Dünyada bir saatten daha hırsız, daha sakin bir şey yoktur
Çok neşeli kahverengi gözleri vardı, ama bu gözler şimdi kederliydi
Hayal, insanın duygularını göklere yükseltir, yüreğinde tatlı titreşimler yaratır, efendim İnsanı gerçek yaşamdan koparın, gördüğünüz gibi, insan zaten yaşam tarafından yutulmak üzeredir!
Herkes bataklıktaymış gibi birbirini eziyor, birbirinin üstüne basıp kim bilir nereye tırmanıyor ve hepsi de duygusuz ve aklısız.
Hayal kurarak yüreğimden yaşamın tozunu toprağını temizliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir