Hacı Bektaş Veli kitaplarından Makalat-ı Hacı Bektaş-ı Veli kitap alıntıları sizlerle…
Makalat-ı Hacı Bektaş-ı Veli Kitap Alıntıları
Fakir o kimsedir ki, onun Allah’tan başka kimseye ihtiyacı olmaz.
Dinine dizlerinle değil, kalbinle bağlan..
Dili, dini rengi ne olursa olsun iyiler iyidir.
Karşısındaki insanın iyi olmasını isteyen, önce kendisi iyi olmalıdır.
İncinsen de incitme !
Gerçek dünya olan ahiret yaşamında da mutlu olmak için güzel ahlak şarttır.
Ben sizin rabbiniz degil miyim? dedi
Hakka layık olanlar işittiler. Kulaksızlar işitmediler, dilsizler cevap vermediler. Bir kısmı ‘evet Rabbimizsin.’ dediler. Bir kısmı ‘hayır’ dediler. Bir kısmıda ses çıkarmadılar. Noksan sıfatlardan münezzeh olan yüce Allah iki kez Ben sizin Rabbiniz degil miyim? dedi. Evet diyenlerin bir kısmı hayır dediler. Cevap vermeyenlerin bir kısmı evet, Rabbimizsin dediler. Bir kısmı yine cevap vermedi. İki kez evet, Rabbimizsin diyenler. Müslüman olarak dogdular. Müslüman olarak yaşadılar. Ve Müslüman olarak öldüler. İki kez hayır diyenler kafir olarak dogdular, kafir olarak yaşadılar ve kafir olarak öldüler. Önce hayır sonra evet Rabbimizsin diyenler kafir olarak dogup, Müslüman olarak yaşayıp ve Müslüman olarak öldüler. İki kez sesini çıkarmayan kimseler ise hayvanlardan fenadır, azgınlardır.
alimlere ana-babadan daha çok saygı gösterin.
Akıl, yeryüzünde Allah’ın terazisidir.
Kullar Tanrı’nın niteliğini bilmekte acizdirler, adlarını bilirler.
Kendini bilmek çok güçtür. Kendini bilmeyen için bu söz hiçtir.
Kıyamete inanmak böyle değil. Siz inanmazsınız. Helal, haram ne bulursanız yersiniz, giyersiniz. Haksız yere nimetler yeyip sevinirsiniz. Yani sizin böyle inanmanız inanmak mıdır?
kendisini temizlemeyen başkalarını da temizleyemez. Zira yıkayıcı temiz olmayınca, yıkadığı nasıl temiz olsun.
Âlemin kutbu, Gönül bir şehirdir. diye buyurmuştur. Yüce ve kutlu Tanrı, arştan toprağın altına kadar ne yarattıysa gönülde vardır, cennetler bile.
Riya ile tamahı gönül şehrinden çıkarırlar.
Aklın birinci koruması sabırdır.
İkinci koruması utanmaktır.
Üçüncü koruması kanaattir.
İşte şeytan bu üç korumadan korkar ve mağlup olur.
Cömertlik dört çeşittir:
İlki mal cömertliği, zenginlerindir.
İkinci beden cömertliği, gazilerindir.
Üçüncü can cömertliği, aşıklarındır.
Dördüncü gönül cömertliği, ariflerindir.
Cimriliğin aslı şeytandır, cömertliğin aslı da Rahman’dır. Ne zaman ki cimrilik gelirse, cömertliği ona havale etmek gerekir.
Kibrin kaynağı şeytan, alçakgönüllülüğün ise Rahman’dır.
O halde ne zaman ki kibir gelse, alçakgönüllülüğü ona havale etmek gerek.
Ne zaman ki haset gelse, ilmi ona havale etmek gerek.
Ey müminler! Kıyamete inanmak böyle değil.
Siz inanmazsınız:
Helal, haram ne bulursanız yersiniz, giyersiniz.
Haksız yere nimetler yiyip sevinirsiniz.
Yani sizin böyle inanmanız inanmak mıdır?
Vay sana ki, içinde; kin, haset, cimrilik, tamahkarlık, öfke, gıybet, kahkaha, maskaralık ve bunca şeytan fiili olduğu halde suyla yıkanıp nasıl temizlenip arı olacaksın! Şöyle bil ki : asla arınamazsın.
Komutanları ise kibir, haset, cimrilik, açgözlülük, öfke, kahkaha ve maskaralıktır.
Sözü geçen bu yedi fiil muhafızlardır.
Bundan dolayı kalbin sağ tarafında yedi kale vardır. Her kalede bir muhafız görevlendirilmiştir.
Her bir muhafızın yüzbin komutanı vardır.
Şimdi haset ve cimrilik dünyayı terk etmekle, bunların tamamı sabretmekle imana erer.
Zira gerçek canlara kısa ve öz söz yeterlidir.
Her kim bu dünyada Kendi nefsini yakarsa, yarın ahirette türlü türlü azablardan kurtulur. Hasılı şöyle bilin ki bir kez yanan artık bir daha yanmaz.
Bir kişi ne zaman kendisini bilirse aşk gelir, o kişiyi Hak’tan yana çağırır.
Misal; İman hazine , lânetli İblis hırsız, akıl da hazinedardır .Hazinedar(hazine başından) giderse hırsız hazineyi ne yapar ?
Akıl yeryüzünde Allah’ın terazisidir. İyiyi ve kötüyü seçen akıldır.
“Gönül büyük bir kenttir.
Ve yine padişah var, başında tacı, sırtında kaftanı var. Ferman, taht, ülke, halk vardır. Tevhîd tacdır, ibâdet gerdanlıktır, Müslümanlık kaftandır. Ferman, taht, ülke ve halk İslam’dır. Allah teâlâ şöyle buyurmuştur: Allâh katında din, Islâmdır. Şimdi o halde ey can! Halk ve ülke, imanın fermanı, marifetin tahtıdır. Ârifler, o taht üstünde oturup Cenab-ı Hakk’a dua ederler.
Bu üç mâna kimde varsa onun aklı tamdır; kimde yoksa onun aklı yoktur ve de ruhu uyur. Bu üç mâna kula ait bir hususiyettir.
Bunlar;
1. Kendini bilmek,
2.Huzurda olmak
3.Kabri mekân kılmaktır.
Hak Ta’âlâ kerem ve lutfundan yine buyurur ki :
– Ey sevgili kullarım! Ben sizinim, siz benimsiniz; şükreyleyin.
.. Andolsun ki eğer şükrederseniz elbette size olan nimetlerimi
arttırırım.
(Kurân XIV/7)
Insanoğlunun içinde bir et parçası var ki o et parçası düzelirse,
bütün bünye düzelir; o et parçası bozulursa bütün bünye bozulur.
İşte o kalbdir.
Hazreti Resûl (A.S.).bir hadisinde şöyle buyuruyor :
Her şey bir şeydir; fakat câhil hiç bir şeydir.
Her şey bir şeydir, cahil hiçbir şey değildir.
Dünya, derin bir deniz gibidir. İnsanların çoğu bu denizde boğulurlar.
İncinsen de İncitme
Hz. Peygamber buyurdu:
Dünya sevgisi bütün günahların başıdır; dünyayı terk de bütün ibadetlerin başıdır.
Ve yine alimlere ana – babadan çok saygı gösterin. Zira ana – baba çocuklarını dünya belalarından korur, alimler ise Müslümanları ahiret belasından ve ateşinden saklarlar.
Hz. Peygamber buyurdu :
Her şey bir şeydir; cahil hiç bir şey değildir.
Akıl aya benzer , Marifet güneşe benzer.
Allah teala şöyle buyurmuştur:
Dünyayı isteyeniniz de vardı , ahireti isteyeniniz de vardı Ayrıca sizin içinizde Mevla’yı isteyen de vardır.
Bu ayetin manasını şöyle bil ki öncesiz ve sonsuz olan Allah buyurur;
Ey kullarım! Görmeyi göz ile mi sanırsınız ? Konuşmayı dil ile mi sanırsınız ? Öfkelenmeyi günah ile mi sanırsınız ? Yanmayı ateş ile mi sanırsınız ? Adem (a.s.)’a cennet içinde öyle bir azab çattı ki cehennemde o azab yok idi . İbrahim’e de ateş içinde bir bahçe verdim ki o bostan cennet içinde yoktu. Ve firavun’u Nil içinde boğdum ve Musa’yı Firavun’dan kurtardım. Dostumu koruyup düşmanlarımı helak ettim. Ve hem yüz bin ve binlerce yüz bin meleklerimi yaktım , hiç birinin küçücük bir günahı yoktu. Ve hem yüz bin insan bağışladım , hiç birinin küçücük bir ibadeti dahi yoktu. Her neyi yaparım çünkü Kadir’im , gücüm yeter. Kimi istersem ağlatırım , kimi istersem güldürürüm. Benim bildiğimi siz bilemezsiniz. Ancak benim iyiliğim korku ile ümit arasında olanadır.
Şu kadar ki, ibadet imandır , iman ibadettir ; birbirinden ayrı olmaz. Her ibadet imana ulaşmaz, ve belki de günahtır; ancak her günah küfre ulaştırmaz. Bu iki söz kişilere dosttur.
Noksan sıfatlardan beri olan Yüce Allah buyurur ki : Üç kişi üç nesneye dayandı. Benlik davası güttü , sonunda helak oldu.
Birincisi ;şeytan (lanet ona) ateşe ‘dostum’ dedi. Allah katında zorlama yoktur ; dostu dosttan ayırmaz. Sonunda şeytanı ateşte yaktı.
Öyle ise vay sana ki, içinde :kin, haset, cimrilik, tamahkarlık, öfke, gıybet, kahkaha, maskaralık ve bunca şeytan fiili olduğu halde suyla yıkanıp nasıl temizlenip arı olacaksın! Şöyle bil ki :asla arınamazsın
O halde ey azizim! Çok sakınmak lazımdır ki, insanın pis olmasının sebebi içinde şeytan fiili bulundurmasındandır. Eğer inanmazsan bir kaba içki koy, ağızını sıkıca kapat ve denizin içine bırak. O kabın dış kısmını günde on kez yıkasan kabın içindeki yine içkidir, pistir.
Allah’a ulaşmak için namaz lazım. Nitekim noksanlıklardan münezzeh olan Yüce Allah buyurur: Her sıradan insan beni anlamaya layık değildir. Her vücut bana ibadet edemez. Her sıradan ibadet de benim marifetimi bilmeye yaramaz.
İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
İnsan hiçbir zaman unutmamalıdır ki, dertlerle, mihnetlerle yuğrula yuğrula, birgün gelecek ruh yönünden de, düşünce yönünden de olgunlaşacaktır. İşte o zaman, dünyayı ve kâinatı bir başka gözle görecek; Yüce Tanrı’yı da daha iyi bilip daha gönülden tanımak ve O’na daha özden bağlanmak fırsatını bulabilecektir.
Yüce Tanrı’nın emriyle, insanın maddî yapısı üç kıtadan alınan topraklarla yuğrulup yapıldıktan sonra, kendi kudret nurundan o bedene bir de can verdi. Böylece ilk insan hem cisim olarak, hem de ruh olarak meydana gelmiş oldu.
İnsan hiç bir zaman unutmamalıdır ki, dertlerle, mihnetlerle yuğrula yuğrula, bir gün gelecek ruh yönünden de, düşünce yönünden de olgunlaşacaktır. İşte o zaman, dünyayı ve kâinatı bir başka gözle görecek; Yüce Tanrı’yı da daha iyi bilip daha gönülden tanımak ve O’na daha özden bağlanmak fırsatını bulabilecektir.
Kupkuru bir tohumdan bir bitkinin filizlenmesi, kış aylarında ölmüş bir görünüm alan doğanın baharda tüm güzellikleriyle yeniden hayat bulması da Yüce Allah’ın gücünün ve varlığının şaşmaz delilleridir.
Umut etmek ve beklemek bir sağlam dayanağa bağlı olursa güç kazanır. Bu sağlam dayanak ise, öncelikle içten bir Tanrı inancı ve sevgisiyle, daha sonra da, kişinin güzel ahlâklı ve içinde yaşadığı toplumla tam bir uyum içinde bulunmasıyla oluşabilir ancak.
Kızıllık nardadır, sacda değil.
Dervişlik baştadır, taçta değil.
Her ne ararsan kendinden ara
Kudüs ‘ te, Mekke’de hacda değil.
Özetle; Türk diline ve kültürüne, islâm dininin özüne, Türk yurdunun bütünlüğüne birlik ve beraberliğine, Atatürk ilkelerine ve inkılâplarına içten ve gönülden sahip çıkanların başta gelenlerinden biri de, Anadolu’da yaşayan Alevî ve Bektaşî inançlara bağlı insanlar olmuştur.
Mehmet Eröz’ün dediği gibi: Türkiye’de yaşayan Alevî ve Bektaşîler, İslâm dinine bağlıdırlar. Türk milletinin ayrılmaz birer parçasıdırlar. Töreleri, günlük yaşayışları, deyişleri, nefesleri, sazları-sözleriyle Türk kültürünün en özlü yanlarını korumayı başarmışlardır. Bektaşîlik’in ana kaynakları ise; müslümanlık, islâm tasavvufu ve Türk töresidir.
Allah Resûlü aleyhisselâm şöyle buyurdu:
İnsanoğlunun içinde bir et parçası var ki o et parçası düzelirse, bütün bünye düzelir; o et parçası bozulursa bütün bünye bozulur: İşte o kalptir.
Allah korusun, ne zaman ki hevâ askeri akıl askerini yenerse; o ten ve o can Yaradan katında hor olur.
Cimriliğin kaynağı Şeytan, cömertliğin kaynağı ise Rahmân’dır. İnsana ne zaman cimrilik gelirse onu cömertlikle gidermek gerekir.
Hasedin kaynağı Şeytan, ilmin kaynağı ise Rahmân’dır. İnsana ne zaman hased gelirse onu ilimle gidermek gerekir.
Kibrin kaynağı Şeytan, tevazu ve alçakgönüllülüğün kaynağı ise Rahmân’dır. İnsana ne zaman kibir gelirse onu alçakgönüllülükle gidermek gerekir.
Misal; İman hazine , lânetli İblis hırsız, akıl da hazinedardır .Hazinedar(hazine başından) giderse hırsız hazineyi ne yapar ?
Kâinattaki cennetin insandaki karşılığı, temizlenmiş gönüldür.
”Özünü bilirsen, özürden kurtulursun. ”
“Âdem’in ademliği, akıl, hayal ve ilim iledir.”
”Eline, beline ve diline hâkim ol. ”
”Bir ağaç kesen tüm insanlığı kesmiş gibidir. ”
”Kötülüğe karşı iyilik yapmak insanlıktır. Çünkü sevgi kalbin hayatıdır. ”
Kan kan ile değil, su ile temizlenir.
”İncinsen de incitme! ”
Gözyaşı acı, göz bebeği suyu tatlıdır. Bunların ikisi de bir aradadır, fakat birbirine karışmazlar. Çünkü, gözün aslı yağdır; tuz (tatlı)a
muhtaçtır.
Göz bebeği suyu, tatlıdır. Eğer gözyaşı acı olmasaydı,
göz kokar; göz bebeği suyu tatlı olmasaydı, göz görmez olurdu.
Dünyada artmak da var eksilmek de. Vücutta da kuvvet var; kiminde artar, kiminde eksilir.
Dünyada mezarlık var. Mezarlık insanda da var. Şimdi, burun dedikleri mezarlığa benzer.
Fakat burun iki deliklidir. Bir deliği dimağa,
bir deliği boğaza gider.
Mezar (Ölü) da iki deliklidir: Biri cennete, bir
de cehenneme gider.
BEŞINCI BÖLÜM
Bù bölüm marifetin makâmlarını beyan eder..
Şimdi, azizim! Marifetin birinci makâmi edep, ikinci-makâmı korku,
üçüncü makâmı perhizkârlık; dördüncü makâmı sabır ve kanaat, be-
şinci makâmı utanmak, altıncı makâmı cömertlik; yedinci :makâmı
ilim, sekizinci makâmi miskinlik, dokuzuncu makâmi marifet, onuncu
makâmı kendini bilmektir. Nitekim Hazreti Resûl (A.S) buyurur ki:
Kendi nefsini bilėn Rabbini Hakkıyla bilir.
Sabretmek sizden, hesapsız sevâp vermek Tanrı’dandır:
Sabredenlere ecirleri hadsiz hesapsız ödenecektir.
(Kur’ânXIV/3)
Ibådet etmek ve şehâdet getirmek sizden, cennet içinde köşkle-
rinizi yükseltmek Tanrı’dandır:
lyiliğin karşılığı, ancak iyiliktir.
(Kur’ân LV/60)
Yetmiş yılık günâh için özür dilemek sizden, kabûl etmek Tann-
dandır:
Ve o, tövbeyi kullarından kabûl edendir.
(Kur’ânXLII/25)
O, Kerem sahibi Padişah der ki;
Ey kullarım! Ädem (A.S) bir defa emri dinlemedi; iki yüz yıl ağ-
ladı. Her zaman şunu okurdu:
.. Ey Rabbiimiz! Biz nefislerimize zulmettik. Eğer bize mağtiret
etmez ve merhamet buyurmazsan biz hüsrâna uğrayanlardan olu-
ruz.
(Kur’ânXXII/78)
Bu kadar göz yaşı döktü; ondan suçunu bağışiadım. O hâlde
sizler de yetmiş yıllık günâha bir defa özür dileyin; af edeyim. Çünkü
af etmek bendendir.
Eğer, åsilerden bir günâhkârı yargılamadan (cezalandırmadan)
bırakırsam, rahmetimortaya çıkmazdı, der.
ne iyi mevla ve ne iyi yardımcı.
(Kur’ânXXII/78)