İçeriğe geç

Mai ve Siyah (Günümüz Türkçesiyle) Kitap Alıntıları – Halid Ziya Uşaklıgil

Halid Ziya Uşaklıgil kitaplarından Mai ve Siyah (Günümüz Türkçesiyle) kitap alıntıları sizlerle…

Mai ve Siyah (Günümüz Türkçesiyle) Kitap Alıntıları

Herkes söylüyor kimse dinlemiyordu.
İşte, işte, görüyor gözlerinin önünden yağan bu siyahlıklar, denize döküldükçe bir son nefes ezgisiyle boğulan bu karanlıklar, işte bunlar o hayal hayatının üzerine çekilen bir matem kefeni değil miydi?
Gözlerinin önünde o mai geceyle bu siyah gece karşılaştı: Mai ve siyah.
Ah! O sema, o çöl, o güneş İşte Ahmet Cemil’ in bütün nasipsiz hayatına lâyık sığınma ve huzur köşesi
..İkbal sağ olaydı demek o da affedecekti Ah! Duygularla ilgili şeylerde erkekler kadınların ne kadar altında!.. diyordu.
Hakkın kimde olduğunu aramakla uğraşanlar çok mudur zannedersin?
Herkes söylüyor, hiç kimse dinlemiyordu.
Ah! Bu basın dünyası!
Mest oluyorum , öldükçe hayat buluyorum !
Her olayı kötü olarak algılamak bana mahsus bir karamsarlık mesleği ..
Ey ay yüzlüm! Senin aşkının ateşi içindeyim.
Zaten, aşka kin kadar yakın bir his yoktur
İnsanlar tuhaftır! Fena bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa mutlaka en evvel vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar.
Okumak lazım, ben hizmetçilik etmeye mecbur olayım, fakat onu ileride uşaklığa mecbur olmaktan kurtarmak lazım değil mi?
Bütün hayatında aşk sarhoşluğuyla kendinden geçmek için yalnız o bakış yetecekti.
Sevmek bu muydu? İnsanı sanki bir mengene içinde sıkıp sıkıp da birisinin ayakları altına ezik, bitik, can çekişerek atmak isteyen bu öldürücü şey, sevmek bu muydu?..
.. İnsanlar tuhaftır! Fena bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa mutlaka en evvel vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar.
İşte öyle bir şey yazmak istiyorum ki yukarı bakılsa mai ve daima mai, aşağı bakılsa siyah daima siyah Bir şey ki mai ve siyah olsun.
Uyu, zavalli cocuk! Eski yesil cuhali yazi masasimin kenarinda karanlik camurlu sokaklarda, küçük kibarzadenin daima esneyen
cehresi karsisinda geçen o yorucu ve sikIci saatlerden sonra su sicak temiz yatagin içinde, aydinlik mavi bir gögün elmas
yagmuru altinda dogusunu bekledigin ümit günesini görmeye calisarak,
derin, uzun, hayat veren bir teselli uykusuyla uyu!
İnsan, keder ve sevinç zamanlarında kalbinin kaldırabileceğinden fazlasını diğer hassas bir kalple paylaşmak ister. Bu öyle ihtiyaçtır ki hiçbir maddi fayda beklemeksizin Ahmet Cemil’i Hüseyin Nazmi’ye sevk ediyordu.
Ah! Duygularla ilgili şeylerde erkekler kadınların ne kadar altında!
Zaten aşka kin kadar yakın bir his yoktur…
İnsan bedbahlığını da, bahtiyarlığını da kendi meydana getirir
Çevrenin etkilerine ne kadar esiriz!
Aman yarabbi! Sevmek bu muydu? İnsanı sanki bir mengene içinde sıkıp sıkıp birisinin ayakları altına ezik, bitik, can çekişerek atmak isteyen bu öldürücü şey, sevmek bu muydu?
,şimdi ay bütün tabiata aydınlık bir aşk yatağı hazırlamak istiyormuşcasına altın bir fanus şeklinde duruyordu, ona karşı yürüdü
Bir kadın bir kere uçurumdan yuvarlanmaya başladı mı artık düşüşüne son verecek nokta yoktur, ne kadar aşağı düşerse düşecek yerler o kadar çoğalır.
Başından sonuna kadar bir şiir ki bir gülümsemeyle başlasın, bir damla gözyaşıyla netice bulsun
Çünkü herkes gülmek ister.
Lakin bu son bakış ona şimdiye kadar aldandığını, beş dakika evvel güçlü bir sevgi delilleri hükmünde olan bütün o hatıraların manasız şeyler olduğunu, bu aşkı yalnız kendisinin icat ettiğini ve süslediğini anlatmıştı.
Herkes söylüyor , kimse dinlemiyordu.
Gözlerini bir rüyanın şiirinde kaybolarak gözlerine dikmek
— Keşke sen de çıldıracak kadar hiddetlensen de kendini böyle ümitsizliğe teslim etmesen…
Ciğerleri, sanki bir alevle yanan ciğerleri bu tatlı sudan serin bir yağmur hazzı hissediyordu…
İnsan emellerini yalanlayan şeyleri istediği şekilde yorumlamaya çalışarak kendisini daima arzuları içinde oyalamakta gecikir.
İnsan, üzüntülü ve sevinçli zamanlarında, kalbinin dayanamayacağından fazlasını duyarlı bir kalple bölüşmek ister.
, aydınlık mai bir semanın elmas yağmuru altında, doğmasını beklediğin ümit güneşini görmeye çalışarak, derin, uzun bir teselli uykusuyla uyu!
İnsan, keder ve sevinç zamanlarında kalbinin katlanabileceğinden fazlasını diğer hassas bir kalple paylaşmak ister..
İnsanlar tuhaftır. Kötü bir şey yapmakta olduklarını sezinleyecek olurlarsa kesinlikle ilk önce vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar.

Halit Ziya Uşaklıgil, Mai ve Siyah

Sedanın şiirde bir saz olduğuna inandığı için eserini yazdıkça daima açık sesle okur, onun ahengini dinlerdi.
Nedir o sürh u sefid? Ah! Başlıyor mu nehar?
Yarın sabaha demek sohbet ey hilal-i seher
“ne olduğumu bilmiyorum, fakat iyi bir şey olmuyorum ”
..manzume bittiği zaman her ikisi de sustular, bu bir çeşit sarhoşluk veren şiir şarabı beyinlerini okşayarak uyuşturmuştu.
Şu şiirin tavrındaki ahenk ümitsiz ruhuna nasıl yakışıyor ?
İnsan, kederli ve sevinçli zamanlarında kalbinin tahammülünden fazlasını diğer hassas bir kalple bölüşmek ister.
Onun dünyası işte şu yavaş yavaş açılan beyninin içinde mai bir sema, o mai semanın içinde birçok gülümseyen ümit yıldızlarından ibaretti..
insan ellerini ellerine koyacak olursa onlarda hissedilen manevi temizlik sıcaklığıyla hayatın birçok kötülüklerinden kalpte ortaya çıkan buzların eridiğini duyar.
Hani ya, bazı gözler olur ki sonsuz karanlıklarla dolu bir ufka açılmış kadar ölçülemez, nerede biteceğini anlamak mümkün olamaz derinlikleri vardır, duyguları yutar
Demek hayat dedikleri şey böyle sonuna kadar müthiş darbeler toplamakla geçecek. ”
Herkes söylüyor,kimse dinlemiyodu
Bütün hayatında sevda sarhoşluğuyla esrik kalmak için yalnız o bakış yetecekti.
“İnsanlar tuhaftır! Fena bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa mutlaka en önce vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar.”
Sevmek bu muydu?
İnsanı sanki bir mengene içinde sıkıp sıkıp da birisinin ayakları altına ezik, bitik, can çekişerek atmak isteyen bu öldürücü şey, sevmek bu muydu?
Gözleri ışıklı bir hayal ufkunun parlaklıklarıyla dolu iken bir perde altında siyah bir köşenin açılmak üzere olduğunu henüz görmemiş; yalnız aydınlık, sevinçli bir sabahın rüyasına dalmış ; ümit güneşinin üzerine ta uzaklardaki bir ufkun içinde biriken bulutların dökülmeye hazırlandığını anlamamıştı.
Ah! O ümit güneşi
“İnsan hayatı, başından sonuna kadar bir şiir ki bir gülümsemeyle başlasın bir damla gözyaşıyla netice bulsun..”
Bütün hayatında sevda sarhoşluğuyla esrik kalmak için yalnız o bakış yetecekti.
Lamia’nın o gülümseyen bakışı, kalbinde bir deste saadet çiçekleri gibi açmıştı.
Aman Yarabbi! Sevmek bu muydu? İnsanı sanki bir mengene içinde sıkıp, birinin ayakları altına ezik, bitik, can çekişerek atmak isteyen bu öldürücü şey, sevmek bu muydu?
Acaba acıkmadan yiyenler gibi çalışmadan yaşayanlar var mıdır???
İnsanlar tuhaftır! Kötü bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa mutlaka en önce vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar. Kötü işler yapanlara sorunuz, hepsinde kendi kendilerine yaratılıp özenle pekiştirilmiş sebeplere rastlarsınız.
Sevmek bu muydu? İnsanı sanki bir mengene içinde sıkıp sıkıp da birisinin ayakları altına ezik, bitik, can çekişerek atmak isteyen bu öldürücü şey, sevmek bu muydu?
Acaba nasipsiz hayatında o bahtiyar saat çalacak mı?
İnsanlar tuhaftır! Fena bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa mutlaka en önce vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar.
“insan mutsuzluğunun da mutluluğununda mucididir..”
Madem ki yaşamak için çalışmak lazım geliyor, çalışmak bana böyle geliyor ki hayatın henüz bilmediğin bir şeyine biraz vaktinden önce rastlamandır.
İnsan , keder ve sevinç zamanlarında kalbinin dayanabileceğinden fazlasını diğer duygusal bir kalp ile paylaşmak ister.
Bir matemin acısı altında ezilip kalan kalplere kuvvet vermek için hayat vazifelerinin hâkim sedası kadar etkili şey olmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir