İçeriğe geç

Lev Tolstoy Kitap Alıntıları – Henri Troyat

Henri Troyat kitaplarından Lev Tolstoy kitap alıntıları sizlerle…

Lev Tolstoy Kitap Alıntıları

&“&”

Uyudu, ağzı aralık, yanakları zayıf v e solgun, yüz hatları acıyla çökmüştü, ardından silkindi ve yeniden kesik kesik birkaç sözcük mırıldandı:

Aramak! Daima aramak!.."

Parmak uçlarıyla çarşafın üzerine hızlı ve zarif bir şekilde bir şeyler yazar gibi yapıyordu. Ateşten ötürü kendinde olmayan yorulmak bilmez emekçi, kim bilir hangi romanı, hangi felsefe makalesini yazdığını sanıyordu?

Gerçek bir yeteneğin daima iki omzu vardır: bunlardan biri etiktir, diğeri estetiktir. Eğer etik tarafı çok yükselirse, estetik tarafı aynı oranda düşer ve yetenek bozulur."
Zaten hiçbir söz, bir hakikati ifade ettiği ve onu dile getiren kişi kendi hakikatine inandığı sürece, iz bırakmadan yitip gitmiyor…"…
Bir akşam, birdenbire sorduğu bir soruyla Gorki’yi şaşırttı:
Neden Tanrı’ya inanmıyorsunuz?"
"İnançsızım."
"Bu doğru değil; doğanız gereği bir müminsiniz ve Tanrı’dan vazgeçemezsiniz. Bunu yakında göreceksiniz. Tanrı’ya inanmı­yorsanız, bu, inattan, dünyanın sizin istediğiniz gibi olmamasına duyduğunuz kızgınlıktan kaynaklanır. Bazen de insan ürkekliğinden inanmaz. Bu daha çok gençlerde görülür: bir kadım beğenirler ve anlamayacağı endişesiyle, bunu ona göstermek istemezler; cesaretleri yoktur. lnanç tıpkı aşk gibi cesaret, ataklık ister. &‘İnanıyorum’ demeniz gerek, ardından her şey iyi olacaktır…"
Ve 21 Temmuz 1898 tarihli bir mektupla Çertkov’a içini açı­yordu: Bunu kimsenin okumasına izin vermeyin… Ben oldukça zayıf biriyim. Başkalarına akıl veriyorum ama daha kendim gerektiği gibi yaşayamıyorum. Kaç yıldır kendime şu soruyu soruyorum: bu şekilde yaşamaya devam mı etmeliyim, yoksa gitmeli miyim? Bir karar veremiyorum. Her şeyin bir vazgeçişe bağlı olduğunu biliyorum ve ne zaman vazgeçmeyi başarsam, her şey aydınlık bir hal alıyor ama böylesi anlar o kadar az ki."
Bir manzarayı, bir yüz ifadesini, bir ruh halini betimlemek söz konusu olduğunda nasıl nüanslara riayet etmeye çabalıyorsa, felsefi düşünceleri söz konusu olduğunda da her şeyi kesin çizgilerle ayrılmış görü­yordu. Ona zekice görünen önermeleri benimseyerek, bir öküzün ağırlığıyla, sağa sola bakmadan hep aynı yönde ilerliyor ve ana çizgiden azıcık olsun uzaklaşmak yerine saçmalığa varmayı tercih ediyordu. Şayet yolda tesadüfen fikir değiştirirse, hatası­nı yavaş yavaş düzeltmiyor, tamamen dönüp, evvelsi gün söylediğinin zıttını açıklıyor ve bu çark edişe dönüşme" veya "ikinci doğum" diyordu. "Söylenecek açık hakikatler varken neden ince ayrıntılar söylensin ki?" diye yazıyordu Günlük’üne.
Sonya bir adamın değil, hepsi de birbirine düşman on, yirmi adamın yazgısını paylaşıyordu: imtiyazlarını gözü gibi gözeten aristokrat ve mujik gibi giyinen halk dostu, ateşli Slavofil ve barışçıl Batıcı, özel mülkiyet düşmanı ve topraklarını büyüten senyör, avcı ve hayvan dostu, obur ve vejetaryen, köylü tipi Ortodoks ve Kilise’nin öfke dolu karşıtı, sanatçı ve sanat düşmanı, şehvet düşkünü ve çilekeş… Bu psikolojik yönelimlerin çokluğu Liovoçka’ya çok sayıda kişide cisimleşme ve dolayısıyla, sıra dışı bir romancı olma olanağı verse de, ona eş olma görevini karmaşıklaştırıyordu. Yanından aynı yüzün gerisinde o kadar çok koca geçmişti ki, hayatında birlik gibi bir şeyi muhafaza etmek için, Sonya’nın, Lev Tolstoy’un gösterdiği sürekli yön değiştirmelerle mücadele etmesi gerekiyordu.
1879 Aralığı’nda konuştuğu Tula piskoposu, onun keşiş olmak istediğini öğrendiğinde çok şaşırdı. Ziyaretçisinin kararlı havasına rağmen, onu projesini hayata geçirmekten caydırdı. Bunun üzerine, Lev Tolstoy ona, tüm mallarını yoksullara dağıtmayı düşündüğünü söyledi. Mübarek adam, başını yere eğerek, usulca bunun tehlikeli bir yol" olduğunu söyledi. Lev Tolstoy, hem hayal kırıklığına uğramış ve hem hafiflemiş olarak oradan ayrıldı.
neden Tanrıya inanmıyorsunuz?" (Tolstoy)
"İnançsızım." (Gorki)
"Bu doğru değil, doganiz gereği bir müminsiniz ve tanrıdan vazgeçemezsiniz. Bunu yakında göreceksiniz. Tanrıya inanmıyorsanız ,bu,inattan ,dünyanın sizin istediğiniz gibi olmamasına duyduğunuz kızgınlıktan kaynaklanır. Bazen de insan ürkekliğinden inanmaz. Bu daha çok gençlerde görülür: bir kadını beğenirler; cesaretleri yoktur. İnanç tıpkı aşk gibi cesaret, ataklık ister. &‘İnanıyorum’ demeniz gerek, ardından her şey iyi olacaktır."
Sonya :
Onun biyografisini yazacak olanlar kapıcının yerine gidip kendisinin kuyudan su çektiğini anlatacaklar ama karısına asla bir dakika rahat, oğluna bir damla su vermediğini,otuz iki yıl içinde benim dinlenebilmem,doyasıya uyuyabilmem,gezebilmem ya da sadece yorgunluğumu atabilmem için beş dakikasını bir hastanın yanında geçirmediğini kimse bilmeyecek."
(Sonya)
Her şeyi, istisnasız her şeyi benim üzerime yıkıyor: Çocuklar, mülkün yönetimi,insanlarla ilişkiler , işler,ev , yayıncılar. Bütün bunlarla ilgilendiğim için beni küçümsüyor,egoizmine hapsoluyor ve beni sürekli eleştiriyor. Ya o ne yapıyor? Geziyor,at biniyor,arada yazıyor,istediği gibi yaşıyor,aile için hiçbir şey yapmıyor ve her şeyden faydalanıyor: kızlarının yardımından, konfordan,ona yapılan dalkavukluklardan,itaatimden ve katlandığım zahmetlerden. Ve ün, o dinmek bilmez ün açlığına her şeyini feda etti ve etmeye devam ediyor.
Bir baskı , huzursuzluk hissediyorum. Kendimi kontrol edemiyorum. Bir kahramanlık istiyorum . Hayatımın geri kalanını Tanrıya adamak istiyorum. Ama o beni istemiyor. Ya da beni seçtiğim yöne itmek istemiyor. Ve ben öfkeleniyorum. Ah! Şu lüks! Şu kitaplarımın satışı! Şu ahlaki çirkef! Şu boş hareketlilik… Acı cekmek, içimi yakan bu hakikati haykırmak istiyorum!..
Kimse kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin. – Lev Tolstoy
Kendisine duyduğu bu hayranlık günlüğünün tüm sayfalarına nüfuz ediyordu. İnsanların onun için ancak kendisini ilgilendirdikleri ölçüde var olduğunu görmek çarpıcı " diye yazıyordu Sonya.
Ancak her insan, ötekinin hayatına burnunu sokmadan iyi bir yaşam sürmeye çalışırsa, tüm insanların hayatının daha iyi olacağına kefil olabilirim!
Lev Nikolayeviç’in öğretilerini benimseyen kişiler ne kadar da sevimsiz. Bir tane normal adam yok. Kadınlarınsa çoğu histerik." -Sonya
Hayatınızın amacı evlilikte mutluluk değil,ama dünyaya daha fazla aşk ve hakikat getirme isteği olmalıdır. Çiftler bu görevde birbirlerine yardım etmek için evlenirler. En egoist ve en iğrenç yaşam, hayatın tadını çıkarmak için evleneniki iki insanın yaşamıdır. En yüce yönelim, Tanrının hizmetine sunmuş olan ve bunu daha iyi başarabilmek için bir kadınla evlenen bir erkeğin yonelimidir.
Bu insanlar kendilerine para ödeyenlere kölece hizmet etmekten ne zaman vazgeçecekler?
Hale bak, gitmek isteyen bendim, giden sen oldun. Her zamanki gibi, kaygılarım ve incinmiş ruhumla ben olduğum yerde kaldım.
Çok yazık! Yarın bir gün ölüm kapımızı çalacak. Oraya ben ve ailem arasında bulanık bir birbirini anlamama hissiyle mi gitmeliyim?
En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır."
Çürüme bir millet meselesi değil, çağın bir meselesiydi.
Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür…"
Siyasette en kötü düşman, sizin fikirlerinizi kendi amaçları doğrultusunda kullanandır.
Siyasette en kötü düşman, sizin fikirlerinizi kendi amaçları doğrultusunda kullanandır.
Felsefecileri okur, şüphe ile ibadet arasında gidip gelir ve nedenini niçinini açıklamaya çalışırken kafa karışıklığı daha da artar.
Roman kişilerinin mutluluğa yönelik tüm çabaları bir fiyaskoyla sonuçlanır . Kitty- Levin çifti bile, bedensel ilişkilerle birleşen çiftlerin lanetinden kaçamaz. Yazar,onların hikayesini yazarken , evlilik aşkının iyiliğiyle , evlilik dışı ilişkinin ahlaksızlığını karşı karşıya getirmeyi dener. Ama aile mutluluğu bir aldatmacadır. Pekala evli olan Levin’ in de içini kaygı kemirmektedir. Toplumsal örgütlenmeyle ilgili girişimlerinde başarısız olur ve son anda basit mujik dinine tutunarak kendini kurtarır. Sonuç olarak, Anna – Vronski çiftinin yandığı yasak tutkular cehennemi , kitti – Levin çiftinin çürüdüğü ailevi sevgi cennetinden daha korkutucu değildir.
Ya mujikler? Mujikler nasıl ölür?"
Tanrı insanın, sonlu bir unsuru olduğunun bilincinde olduğu bu sonsuzluktur. İnsan, onun maddedeki, mekandaki ve zamandaki tezahürüdür."
Belki de geriye kalan aylarımız, akıp giden yıllardan çok daha önemlidir; onları iyi bir şekilde yaşamak gerek."
Özgür olmak ne kadar güzel!"
Sessizlik öyle bir güç ki!.."
Deli insanlar hedeflerine akıllı insanlardan daima daha kolay ulaşır. Çünkü deliler hiçbir ahlaki engel tanımazlar: ne utanç, ne hakikat, ne vicdan, ne de korku…"
Avrupa yaşamı maddi olarak çok temiz, manevi olarak çok kirlidir."
Artık benim için önemli olan, ister çar olsun ister dilenci, tüm insanlarla sevgi dolu bir birlik içinde olmaktır."
Anayasal bir devletin özgür olduğunu iddia eden özneleri, gardiyanlarını seçme hakkına sahip olduklarından ötürü kendilerini özgür sanan mahkumları andırıyor."
Ancak her insan, ötekinin hayatına burnunu sokmadan iyi bir yaşam sürmeye çalışırsa, tüm insanların hayatının daha iyi olacağına kefil olabilirim!"
Güç merakı, en sağlam ruhu bile küçülten bir hastalıktır."
İnanç tıpkı aşk gibi cesaret ister. &‘İnanıyorum’ demeniz gerek, ardından her şey iyi olacaktır…"
Beden ruhun itaatkar köpeği olmalıdır. Ruh nereye giderse, beden onu takip etmelidir!"
Erkekte düşünce eylemi belirler; kadında eylem düşünceyi belirler."
Şu anda sana onsuz hayat olmazmış gibi geliyor. Ayyaşlar ve tiryakiler de böyle düşünür ama bu köleliklerinden kurtuldukları anda gerçek hayatı keşfederler."
Beni tutsak eden bu örümcek ağlarını parçalayamıyorum. Gücüm olmadığı için değil, bunu manen yapamıyorum; ağı örmüş olan örümceklere acıyorum."
Kimileri için, cezasızlık kadar kötü bir ceza yoktur."
Kıtlıkla mücadele etmek için, insanların daha fazla iyi edimde bulunması gerekir. İyi edim, açları ekmekle beslemek değil, açları da toklar kadar sevmektir."
İdeale asla ulaşılamaz. Eğer mutlak iffet ideal olarak konuyorsa, o halde sadece evlilikte temiz kalınabilir…"
Aşk yok, sadece kösnül fiziksel birleşme ihtiyacı ve bir hayat arkadaşına sahip olma ihtiyacı var."
Kimileri doğuştan hadımdır. Kimileri insanlar tarafından hadım edilir. Kimileri ise göklerin hükümranlığı uğruna kendini hadım eder. Bunu kabul edebilen kabul etsin."
Nehir bulanık ve kirli ama ona boşalan çok sayıda kaynak var ve suyun tamamının arıtılması ümidi sürmektedir."
Bedenine üzülürsen, en küçük parçasının kesinlikle bir şeye yarayacağını, hiçbir şeyin kaybolmayacağını düşün. Ruhun da ölmeyecek."
Zekanın canı cehenneme! Yaşasın saflık!…"
Tanrı herkesin kendi eliyle çalışıp, ihtiyaçlarını kendi kendine karşılamasını ister."
Kendinden memnun, zevkine düşkün, şişman sanatçı olmaz."
Gerçek bilginler, gerçek sanatçılar devlet ve kilise desteğinden yararlananlar değil, &‘hiçbir hakkı gasp etmeyen ve ödevden başka bir şey bilmeyenler’, hakikat için mücadele eden, acı çeken, ölenlerdir."
Devlet, zayıflara hükmetmek için zalimler tarafından kurulmuş, ölüm saçan bir tüzel kişiliktir."
Ücretlilik ve kölelik eşanlamlıdır. Ve kölelik demek, yozlaşma demektir.
Ruhun yeniden canlanması için bir işçinin evine adım atmak yeterli!"
Ne zaman yaşamaya başlayacaklar? Her şey, yaşamak için değil, diğer insanlar öyle yaptığı için yapılıyor. Zavallılar! Hayat yok! Pis koku, taşlar, lüks, sefalet, sefahat.
Aile bedendir. Aileyi boş vermek. Bu ikinci günah eğilimidir. Kendini öldürmek. Aile sadece bir bedendir. Ama üçüncü günah eğilimine boyun eğmez: kendini aileye değil, Tanrı’ya ada."
İyilik, kendin için ve herkes için düşündüğün gibidir!"
İyilik, itibari bir şeydir. Başka bir deyişle, iyilik yoktur. Sadece içgüdüler vardır."
Din, din oldukça, doğası gereği iktidara boyun eğemez… Din, iktidarı ve yönetimi (savaşları, işkenceleri, yağmaları, hırsızlığı, yönetime bağlı her şeyi) yadsır. Bu nedenle yönetim dini ele geçirmek zorundadır. Bu kuşu hapsetmezse, kuş uçacaktır."
Oğlunun ölümü üzerine iki satır; gerisi ,eserlerinin yayımı ve yolculuğuyla ilgili. Hiç kuşkusuz,o dönemde , bir çocuğun ölümü alışılmış bir şeydi ve annenin,boş bir beşik karşısında babadan daha fazla acı çekmesi normal görünüyordu. Ama bu örnek aile babasının , cenazenin ardından tek bir isteği – karısının iç cekislerini duymamak için evden kaçmak – olması nasıl açıklanabilir?
Katili aklayan ve bu aklamayı onaylayan herkes, kişisel güvenlikleri için bir katili cezasız bırakmamak gerektiğini pekala biliyorlar ama onların nazarında mesele, kimin haklı olduğuna değil, nihayetinde kimin daha güçlü olacağına karar vermektir."
Eğer hayat olmasaydı, akıl olmayacaktı. O halde, akıl hayatın kızıdır. Akıl, hayatın kızı olduğundan, hayatı inkar edemez."
Ve hakikat, ölümdür. Sanata, şiire gelince, uzun süre başarının, övgülerin etkisiyle, ölüm her şeyi, eserimi ve hatırasını yok edecek olsa da, bunun sürdürülebilir bir iş olduğuna kendimi inandırdım. Sonra bu işin de bir yalan olduğunu fark ettim."
Madem ki hayat kötü bir şakaydı o halde onu reddetmek gerekiyordu."
Yazarın hangi tarafta olduğu anlaşılmadığında, bir öykünün daha güçlü bir etki yarattığını fark ettim."
İnsanlar çeşit çeşit. Bazıları yalnız Kendi çıkarları için yaşar. Yalnız kendi midesini şişirmeye başlar. Bazıları da dürüsttür, Tanrı için yaşar."
Ne var ki aşk, ölüm saplantısının karşısında dayanıksız bir kaledir."
Yoksulluğun yerini topluca zenginlik, mutluluk alacak. Düşmanlığın yerini anlaşma, ortak çıkar… Kısacası, kansız bir devrim olacak bu. Ama çok büyük bir devrim…"
Ne olursa olsun! Her şey yalandan, kendi kendimi aldatmaktan güzeldir."
iki üç yaşın altındaki çocukları sevmiyorum; onları anlamıyorum. İki tür insan vardır : avcılar ve avcı olmayanlar. Avcı olmayanlar bebekleri sever ,onları kollarına alabilir; avcılar ,bir bebek karşısında bir ürküntü,antipati ve merhamet hissederler . Bu kuralın istisnasını görmedim. " diye yazıyordu Lev Tolstoy.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir