Gaston Leroux kitaplarından Le Mystére De La Chambre Jaune kitap alıntıları sizlerle…
Le Mystére De La Chambre Jaune Kitap Alıntıları
izler hakikatin göstergesi olduğunda , insan arkasında bu kadar çok iz bırakmaz!
Bir fikirle mücadele etmek gerçekten bir hiçle mücadele etmek demektir!
Vebadan kaçar gibi kaçmak gereken cüretkar insanlardır. Bu tür adamlar her şeye hakkı olduğunu düşünür ve hiçbir şeye saygı göstermez İzin verdiğiniz, yanınıza yaklaşmalarına olanak tanıdığınız anda, hemen sınırları aşarlar ve neden olabilecekleri sıkıntıların haddi hesabı yoktur.
Bir şeyler öğrendiğimizi sandığımız anda, aslında hiçbir şey bilmediğimizi anlıyoruz!
Suskunluğunuz suça ortak olduğunuzu kanıtlıyor.
Ah! Sayın başkan, mantığın iki ucu vardır. Doğru ucu ve yanlış ucu. Ancak sağlam bir biçimde dayanabileceğiniz yalnızca tek bir ucu vardır, o da doğru ucu! Ne yaparsanız yapın, ne derseniz deyin, bu doğru uç sizi asla yanıltmaz!
İnsanın beyninin patlayacağını hissettiği anlar olur
Gece bire doğru uyandım. ( ) Kalkıp pencereyi açtım: soğuk rüzgar ve yağmur, zifiri karanlık, sessizlik
Güvenebileceğim insanlara ihtiyacım vardı.
bazen insan doğru zamanda mantık yürütmezse suçlu durumuna düşer!
Adalet birini darağacına çıkarmak için daha fazlasına ihtiyaç duymazdı!
Çoğu zaman sahte gözyaşlarından ziyade saygın bir duruş çok daha iyidir.
Çünkü o bir haydut olsa bile -umarım artık bundan hiçkimsenin şüphesi kalmamıştır- aynı zamanda bir sanatçıdır.
Evet, sayın başkan, akıl iki yönde işler: Doğru yönde ve yanlış yönde. Akla uygun olarak dayanabileceğiniz tek yön vardır: Bu da doğru yöndür! Ne yaparsanız yapın, ne söylerseniz söyleyin, hiçbir şeyin bu sağduyuyu yıkamayacağını bilirsiniz!
İnsanın, beyninin dağılıp gittiğini hissettiği anlar vardır. Kafaya bir kurşun yiyip kafatası çatlarsa, mantığının merkezi de, aklı da paramparça olur insanın
Rastlantılar,dedi dostum,hakikatin en kötü düsmanlarıdır.
Ama bir fikirle mücadele etmek gerçekten bir hiçle mücadele etmek demektir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Böyle zamanlarda, ağlayıp sızlamak yerine açık bir tavır takınmak gerekir; zira bu ağlayıp sızlamalar da çoğu zaman yapmacık ve ikiyüzlü oluyor.
Suçlunun bulunmasını beklerken, suçun nedenini de ortaya çıkarmak gerekir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Küçükhanımın durumu nasıl? diye sordum hemen.
İyiye gidiyor, dedi. Belki de kurtulabilir. Kurtulmalı!
Yoksa ben de ölürüm diye eklemedi ama bu cümlenin dilinin ucunda olduğunu hissettim.
İyiye gidiyor, dedi. Belki de kurtulabilir. Kurtulmalı!
Yoksa ben de ölürüm diye eklemedi ama bu cümlenin dilinin ucunda olduğunu hissettim.
Ormanın derinliklerindeki bu ıssız ortam onları mutlu ediyordu. Çalışmalarına tanıklık edecek ve umutlarını bölecek kimse yoktu; sadece eski taşlar ve büyük yaşlı meşeler vardı.
İnsan beyninin dağılıp gittiğini hissettiği anlar vardır. Kafaya bir kurşun yiyip kafatası çatlarsa, mantığının merkezi de, aklı da paramparça olur insanın
Akla uygun olarak dayanabileceğiniz tek yön vardır: Bu da doğru yöndür! Ne yaparsanız yapın, ne söylerseniz söyleyin, hiçbir şeyin bu sağduyuyu yıkamayacağını bilirsiniz!
Ben hukuk adamı değilim, polis de değilim; ben alçakgönüllü bir gazeteciyim, işim de insanları tutuklamak değildir! Hakikate istediğim gibi hizmet ederim Bu benim işim Siz ötekiler, toplumu elinizden geldiği gibi koruyun, bu da sizin işiniz Ben cellada bir baş teslim edemem! Siz dürüst biriyseniz -ki öylesiniz- bana hak vereceksiniz !..
Korkunç bir karışıklık vardı. Fenalık geçiren kadınların çığlıkları duyuldu. Hukukun üstünlüğü ne kimsenin saygısı kalmamıştı. Çılgınca bir izdiham oldu. Herkes Rouletabille’i görmek istiyordu.
Rastlantılar, geçeğin en büyük düşmanıdır
Ve sonra bir sessizlik çöküyor Ama nasıl bir sessizlik!
Şimdi gülme zamanı değil.
Dostunuzun da şu anda güldüğü gibi, kendi fikrine kendisi de gülmek zorunda kaldı.
Her yüzyıl kendi izini bırakmıştı bu binaların üstünde; her mimari parça korkunç bir olayın, kanlı bir serüvenin anısını taşıyordu. Bilime yuva olacak bu şato, tam da esrarlı büyük dehşetlere ve ölüm olaylarına sahne olacak gibi bir yerdi.
nasıl olup da daha önce anlayamadığımı anlayamadığım bir mantıkla birbirine bağlanırdı.
Aydınlanan bir şey yok!.. Eskisinden de karanlık !
Avukatlar, suçlular ve gazeteciler birbirlerine düşman olmazlar. Birilerinin reklama, öbürlerinin de bilgiye ihtiyaçları vardır.
Bir şeyler bildiğimize ne kadar inanıyorsak, o kadar az şey biliyoruz!
O bir haydut olsa bile -umarım artık bundan h kimsenin şüphesi kalmamıştır- aynı zamanda bir sanatçıdır.
Ben cellada bir baş teslim edemem.
Hakikate istediğim gibi hizmet ederim.
Bir adamı öldürmek! Öyle küçük bir iş değildir.
Hislerinizin size gösterdiği şeyler kanıt olamaz.
Rastlantılar, dedi dostum, hakikatin en kötü düşmanlarıdır.
Bir fikirle mücadele etmek gerçekten bir hiçle mücadele etmek demektir.
Gazetecileri hiç sevmem zaten. Her işe dalıp her şeyi birbirine karıştırırlar. Vebadan kaçar gibi sakınmak gerekir onlardan.
İnsan, üstünde suç kanıtlarıyla kendini adaletin kucağına atmaz.
Burada küçük dostum, birey hiçbir şey, gazete her şeydir.
Ama bir fikirle mücadele etmek gerçekten bir hiçle mücadele etmek demektir.
Rastlantılar, hakikatin en kötü düşmanlarıdır.
Bir fikirle mücadele etmek gerçekten bir hiçle mücadele etmek demektir.
Suçlunun bulunmasını beklerken, suçun nedenini de ortaya çıkarmak gerekir.
– Rastlantılar, dedi dostum, hakikatin en kötü düşmanlarıdır.
Ben artık dayanamıyorum artık düşünemiyor, hissedemiyorum, bir bitkiden de daha aciz durumdayım. İğreniyorum kendimden.
Rastlantılar, dostum, hakikatin en kötü düşmanlarıdır.
Bir fikirle mücadele etmek gerçekten bir hiçle mücadele etmek demektir!
İzler hakikatin göstergesi olduğunda, insan arkasında bu kadar çok iz bırakmaz!
Burç hanının öyle muhteşem bir görüntüsü yoktu; ama ben, zamanın etkisi ve ocağın isiyle kirişleri kararmış bu viran evleri, posta arabalarıyla yolculuk edilen zamanlara ait bu hanları, yankında birer anı olup çıkacak bu sallanan yapıları severim. Geçmişe aittir onlar, tarihin bir parçası, bir şeylerin devamıdırlar; yollarda maceraların yaşandığı dönemlere ait Yol hikâyelerini hatırlatırlar.
– Matmazel Stangerson daha iyiye gidiyor değil mi? diye sordum hemen.
– Evet, dedi. Kurtarabilecekler belki de. Kurtarmaları da gerekiyor.
Yoksa ben öleceğim demedi, ama cümlesinin sonu kansız dudaklarında titreşiyordu.
– Evet, dedi. Kurtarabilecekler belki de. Kurtarmaları da gerekiyor.
Yoksa ben öleceğim demedi, ama cümlesinin sonu kansız dudaklarında titreşiyordu.
birey hiçbir şey, gazete her şeydir!.
“Onu artık göremiyorum ama bu koku Ara sıra duyduğum bu koku yok mu? Çocukluğumun misafir odasını hatırlatan bu koku Beni altüst ediyor Ve onu yalnız ben duyabiliyorum!
Bir caniye karşı, özel veya kamusal alanda hiçbir zaman yeterince güvende olamayız.
Rastlantılar, dedi dostum, hakikatin en kötü düşmanlarıdır.
İzler hakikatin göstergesi olduğunda, insan arkasında bu kadar çok iz bırakmaz!
Rastlantılar, dedi dostum, hakikatin en kötü düşmanlarıdır.
Ama ‘bir fikirle’ mücadele etmek gerçekten bir hiçle mücadele etmek demektir!
Jacques Baba, böyle itiraz ve merhamet dolu sözleri söyler söylemez, kapıcılar tekrar ağlayıp sızlamaya başladılar. Bu kadar içli içli ağlayan sanıklar hiç görmemiştim. Çok tiksinmiştim. Masumiyetlerini kabul etsek de, bu iki insanın felaket karşısında bu denli zavallı olmalarını anlamıyordum. Böyle zamanlarda, ağlayıp sızlamak yerine açık bir tavır takınmak gerekir; zira bu ağlayıp sızlamalar da çoğu zaman yapmacık ve ikiyüzlü oluyor.
Genellikle kentin ihtiraslarına kapılan insanları bekleyen büyük yaşam ve ölüm felaketlerinden sizi koruyamadıktan sonra, ormanların karanlık derinliklerindeki bu sessiz çalışma neye yarar?
Geçmişe aittir onlar, tarihin bir parçası, bir şeylerin devamıdırlar; yollarda maceraların yaşandığı dönemlere ait Yol hikayelerini hatırlatırlar.
Bir şeyin başka türlüsü imkansız olduğunda, onun mümkün olduğunu söylememek gerekir.
ama doğuştan edindiği o müthiş ‘icat’ yeteneğini kendi çıkarı için kullanmayı hiçbir zaman istememişti; dehasının ona ait olduğunu hiç düşünmüyordu. Bu dehayı insanlara borçluydu; dehasıyla ortaya koyduğu her şey de, bu insancıl arzusundan dolayı, kamunun malıydı.
Bir şeyler bildiğimize ne kadar inanıyorsak, o kadar az şey biliyoruz!
İnsan beyninin dağılıp gittiğini hissettiği anlar vardır. Kafaya bir kurşun yiyip kafatası çatlarsa, mantığının merkezi de, aklı da paramparça olur insanın
Rastlantılar, hakikatin en kötü düşmanıdır
Ama bir fikirle mücadele etmek gerçekten bir hiçle mücadele etmek demektir
izler hakikatin göstergesi olduğunda, insan arkasında bu kadar çok iz bırakamaz
Bir şeyler bildiğimize ne kadar inanıyorsak, o kadar az şey biliyoruz
Onu tekrar görebilmek için seve seve hayatımın on yılını ne diyorum yarısını vermeye razıyım!