İçeriğe geç

Kutudaki Son Kibrit Çöpü Kitap Alıntıları – Şehrin Delikanlısı

Şehrin Delikanlısı kitaplarından Kutudaki Son Kibrit Çöpü kitap alıntıları sizlerle…

Kutudaki Son Kibrit Çöpü Kitap Alıntıları

Dünyanın çivisini çıkarmaya gelmişim ben bu hayata. Hatta bu çiviyi koparmaya.
Babam kapitalist düzen, bense sömürülen halktım.
Ne olursanız olun, ölümün olduğu yerde her sevda ayrılığı, her canlı ölümü tadar.

Hiçbir şey ama hiçbir şey sonsuza dek sürmez. Unutmayın; başlangıcı olan her şeyin, elbet bir gün sonu vardır!

Senden sonrakiler yakışıklı. Senden öncekiler hem yakışıklı
Hem imkânlı. Sen ortada sıçan.

Karışık kuru yemiş tabağında yenilmeyen beyaz leblebi gibi kalmışım ortada.

Gurur aşkı ziyan etmezdi.Gurur, insanı ayakta tutan tek gerçekti.
Kumar oynayan hiç kimse kazanamaz.Kumarı oynatan kazanır.Sonunda zaman kazanır.
İmkânsızın içinde bile imkân var.
Hayat herkesin anladığı kadar.
En etkili olan silah, insanın dilidir.Bazen kendini öldürürsün, bazen de karşındakini.
Sen
Benimle küstün küseli,
Uykularım
Gecelere,
Ruhum
Cennete,
Yaşama sevincim
Hayata
Küs .
Hayatta her şeyin bir bedeli vardı.Etkiye tepki kuralı.Bir şey yaparsın ve bedelini ödersin.
Hiç kimse, hiçbir silah hayat kadar sert vuramazdı
Ne olursanız olun, ölümün olduğu yerde her sevda ayrılığı, her canlı ölümü tadar.
Hiçbir şey ama hiçbir şey sonsuza dek sürmez.
Unutmayın; başlangıcı olan her şeyin, elbet bir gün sonu vardır !
Ne bir eksik
Ne bir fazla
Hayat
Sen ne kadar çabalarsan çabala, geç kalmayı affetmiyordu.
Sen istediğin kadar mücadele et.Doğru zamanda, doğru yerde olmadığın zaman hayat sana tokadını vuruyordu.
Neyse, konumuz bu değil
Hayatta her şeyin bir bedeli, bir karşılığı vardı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İlkin umut dolu platonik bakışlardan süzülen,
Hani kanatlarıyla gökyüzünü örten melek misali
Gözümün tek odağı, gönlümün zor ortağı
Sonraları kayboldu zorlukları ellerimin değdiği yerde
Neye zarar verdi bir avuç ümdiim?
Sessizliğinle yıkıp bitirdin
Sayende aydınlığa dokunan yalnızlığımı
Karanlığa buladı gidiyor gönlüm,
Sevmelerimin seni bulamayacağı derinliğe,
Zaten alışık değil midir gönlüm?
İzninle topladı bavulunu
Hiç varamadığım hayalinden uzağa,
Yolu senden uzak şehirlerin boşluğuna sızan
Mutlu sonlar sadece filmlerde olur. Ölümün olduğu yerde mutlu son yok.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ne kasıntı bir tip, diyorlardır benim için. Anlıyorum. Kasıntı olan ben değilim, yaralarım. Nereden bakarsan bak aşk acısı.
Zaman her şeyin ilacı derler fakat hiçbir şeye ilaç olmuyordu. Ne unutacak kadar ne de onu unutmaya yetecek kadar zaman yoktu. Zaman sadece yokluğuna alışmayı öğretti bana. Onu unutmayı mı? Asla
Ben bu yara ile fazla yaşamam. Yaşayamam. Dik durduğuma bakmayın Dokunsalar ağlıyorum aslında. Durup dururken bir ağlama geliyor böyle anlamsız bir şekilde. Duygusal bir film görünce ağlıyorum. Kavuşamadığıma mı yanıyorum? Kendime mi? Bilmiyorum.
Çoğu geceyi uykusuz, seninle geçirdim.
Kurtulamadım gitti,
Vedalaşamadım gitti
Senin bu sevdandan.
Aç kaldım, susuz kaldım, terk etmedi sevdan beni, diyen şair vardı ya.
Aç kaldım, susuz kaldım terk ettiği için sevdan beni, ben kendi sevdam ile kaldım.
Kalakaldım.
Finaline bak bu aşkın.
Gökyüzüne doğru bak.
23.23’te bu gece, bir yıldız kaydı.
Dünyadaki bütün renklerin sahibiydi. O gidince bana bir siyah kaldı bir de beyaz. Dünyayı artık siyah beyaz görüyorum.
Ben onu sevmekten bir gün olsun bile vazgeçmedim. İçimden sevdim. Sessizce sevdim. Hayallerimde sevdim. O uyurken başını okşadığım bir hayalim bile var benim. O uyurken onu izlediğim bir hayali sığdırdım içime.
Duvarları değil ama kafamın içindekileri tırmalayarak kazımak istiyorum. Sonuna kadar seni kafamın içinden söküp atmak istiyorum. Bu dünyaya, bu hayata ait bile olmak istemiyorum.
Şarkı var ya gönlüm hep seni arıyor neredesin sen diye, bu şarkı sanki bana yazılmıştı.
Annen başındaysa anlamıyorsun hiçbir şeyi. Eğer annen yoksa başında, bu hayatta hiçbir şeysin.
Onun hasreti, yaşadığım tüm acılardan çok daha ağırdı.
Güzel başlayan rüyalar ve sonraları hep hüsran.
Son iyiliğini de bana, ölürken yapmıştı. Hiçbir şeyin sonsuz olmadığını, onun beklenmedik ölümü ile anlamıştım.
Arkasına döndü ve koşar gibi yürümeye başladı. Birkaç kez durdu, dönüp bana bakti. Demek ki yürürken durup arkasına bakan kız senden hoşlanmıyor, sana veda ediyormuş.
Eyleme dökülmeyen sozler korkaklıktan başka bir sey değildir.
Zaman, insana ihanet ederek geçer.
Hayat böyle acımasızdı işte
Sen ne kadar çabalarsan çabala, geç kalmayı affetmiyordu. Sen istediğin kadar mücadele et. Doğru zamanda, doğru yerde olmadığın zaman hayat sana tokadını vuruyordu.
Anlıyorum ki sevgi hiçbir şeyi kurtarmıyor bu dünyada. Dünyanın düzeni kapitalist bir sisteme döndüğünden beri sevginin hiçbir önemi kalmamış artık. Dön dünya dön.
Özgür olmayanın aşık olma lüksü yokmuş, anladım.
Sınıfın en güzeli de Emine’ydi. Tüm sınıftaki kızları, erkekleri parmağında oynatıyor. Sadece okula değil, tüm ilçeye yayılmıştı ünü.
Ders boştu. Arkadaşları ile konuşuyordu. ‘Ben çok teklif alıyorum ama asla kabul etmem. Benim istediğim kişi yakışıklı olacak, kibar olacak, üniversite mezunu olacak ve eli de ekmek tutacak. Baba parası filan yemeyecek. Ev işlerinde bana yardım edecek. Arada bana yemek yapacak. Dışarıya çıkartacak. Evi, arabası olacak.’
Dayanamadım. ‘Böyle bir erkek bulursan, söyle ona beni de s**sin.’ dedim.
Bütün sınıf yerle bir oldu gülmekten
Dert dediğin y***k gibidir. En büyüğü bende sanırsın.
Neyse, konumuz bu değil
Yapmak istedim ve yaptım! Ben özgür bir bireyim.Toplumun kısıtlamaları toplumun sorunu, benim değil.
Kardeşini döversin,abisi gelir ya, işte tam da böyleydi benim hayatım.
Herkesin takdirini almak istiyordum,yalan değil.Herkes beni sevsin istiyordum,bu da yalan değil.Ama hiçbir zaman insanlar beni takdir etsin,beni sevsinler diye bir şey yapmadım.
Başarıyorum!
Ben kaba sığmam baba!
Beni nereye koyarsan koy,
Su gibi akarım.
Sonunda yolumu yine kendim bulurum
Kaderimin hâkimi benim.
Kararlar senin elinde.
Ama bu yol,benim yolum.
Bu yol,yanlış bir yol,
Ama bu yolun yolcusu benim.
İnsanoğlunun katili sadece zamandır.
Geçen zaman insanları değiştirir.
Geçen zaman insanları öldürür.
Bir garip insan oldum, Kendimi bile taniyamiyorum . Rol yapmayı iyi beceriyoum sadece, Tribünlere oynuyorum . Olgunlukla karşılıyorum , Karakterimi değiştirdim başka bir karakter ile. Mantıklı olmaya çalışıyorum Kendi başıma kaldığımda Aklımda fırtınalar kopuyor . Şu gurur yok mu şu gurur Ölsem bile zerre taviz vermiyor.
Gece gözlerin ile uyudum . Ruhunu sevdim. Saçlarını okşadim.
Bekliyorum , Beklemek zor, Beklemek acı, Umut ediyorum ,bir gün kavuşacağiz Biliyorum , bir gün kavuşacağiz. Ne güneşin sıcaklığı, Ne taşıdığım tuğla ne kum yoruyor beni . Beni yoran tek birşey var, Senin hasretin . Yirmi dört saat benimle, Yedi gün, yirmi dört saat benimle. Dört hafta,yedi gün,yirmi dört saat benimle. Bir ay , dört hafta, yedi gün,yirmi dört saat benimle. Dayanamıyorum!
Seni arıyorum, seni her yerde Seni soruyorum, her nefeste Damarlarımda sen dolaşıyorsunuz oksijen yerine İnan sana daha fazla hitiyaç duyuyorum Çünkü nefes almadan bir dakika yaşayabiliyorum.
Senin için geldim ,kendim için gidiyorum.!
Gökyüzünün en parlak yıldızı Anneme
İlkin umut dolu platonik bakışlardan süzülen, Hani kanatlarıyla gökyüzünü örten melek misali Gözümün tek odağı, gönlümün zor ortağı Sonraları kayboldu zorlukları ellerimin değdiği yerde Neye zarar verdi bir avuç ümidim? Karanlığa buladi gidiyor gönlüm , Sevmelerimin seni bulamayacağınız derinliğe, Zaten alışık değil midir gönlüm? İzninle topladı bavulunu Hiç varamadiğim hayalinden uzağa, Yolu senden uzak şehirlerin boşluğuna sızan..
Hiç kimse hayat kadar sert vuramaz.
Okula döndüğümde ilk derste öğretmen, “Bu yaz başınızdan geçen bir hikâyeyi anlatın,” dediğinde ben, gerçekleri değil de olmasını istediğim tatilimi yazardım. Utanırdım çünkü babamdan. Utanırdım yaşadığım gerçeklerden. Utanırdım işte.
Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek benim tarzım değil. Köprüsünden geçiyorum diye ayı beni sırtında taşısın, teşekkür etsin.
İnsanların duymak istedikleri sözleri söyleyebilecek kadar yetenekliyim ama insanlara umut verip, sonra da o umutlarını kıracak kadar cesur değilim.
O gün anladım ki:
PARAYI VEREN EMİR DE VERİR!
PARAYI ALAN EMİR DE ALIR!
Hiç Kimse Hayat Kadar Sert Vuramaz
Hayatın bana gülüşüne, orospunun sikişine aldanan biriydim belki de. Saf mıyım neyim, bilmiyorum ki.
Yaratan, insanlara kızıp beni yaratmış.
Şehrin Delikanlısı, diyorum kendime ama galiba Şehrin Şeytanıyım ben.
Dünyada en çok sevilen şey evlatmış. En zor işse evlat olmaktı.
“Ben sana kimseyle oynamayacaksın demedim mi!” diye bağırdı. Kükremesinden tüylerim diken dilken olmuştu. Cevap vermesem bir dert, versem başka bir dert. Beklenen son kaçınılmazdı. Ne kadar çabuk biterse, o kadar iyiydi bu. “Nihat Amca dediği için… sen de bir şey demediğin için oynadım,” diyebildim yanağımı tutarken. “Ben sana sözümü söylemiştim. Tekrar mı duymak istedin orada? Benim sözümden döndüğümü ne zaman gördün?” Bir tokat daha attı. Gözlerindeki öfkeyi görebiliyordum. Gözümden akan bir damla yaşı görünce, “Erkek adam ağlar mı lan?” diyerek bir tokat daha attı. Vurdukça vurası geliyordu. En çok erkek adam ağlar, demek isterdim aslında ama bunu cümle yapacak zekâ kapasitesine sahip değildim o zamanlar. O zekâya sahip olsam da dillendirecek cesarete sahip değildim. Ancak olay bittiğinde, konu kapandığında, yatağımda düşünürken, hayalimde söyleyebilirdim bunu babama.
Annem telaş içinde, “Ne yapıyorsun?” diyerek araya girmeye çalışırken babam onu itti. Annemi tutmaya çalıştım, gücüm yetmediği için beraber yere düştük. Bizi yerde görünce bu sefer anneme el kaldırdı. “Hep sen şımartıyorsun bu çocuğu.” Yerden kalktığım gibi, “Anneme vurma, bana vur,” diyerek karşısına diklendim. Korkuyordum. Çok korkuyordum hem de. Anneme şiddet uygulamasına gururum el vermezdi. Kaldırdığı eline baktı, sonra arkasını döndü, kapıyı çarparak odadan çıktı.
Annem ağlıyordu. Boynuna sarılıp, “Canım yanmadı annem, lütfen ağlama. Vallahi canım hiç yanmadı. Ben daha fazla vurmasın diye ağladım. Vallahi canım hiç yanmadı,” derken bir yandan annemin gözyaşlarını silmeye çalışıyordum.
İşte tam o an anlamıştım. İster güzel bir eğlence olsun, ister mutsuz bir gece. Hayatta her şeyin bir bedeli, bir karşılığı vardı. Babam küçük yaşta bana bunu öğretti.
İnsan ömrü bir mum yakıp onu izlemek gibidir. Yavaş yavaş biter. Yavaş yavaş söner. Mum ışığının en kuvvetli anı ilk yakıldığı zamandır. Sonrasında ise yavaştan sönmeye başlar. İşte insanoğlunun da ömrü tıpkı bu kadardır.
Ne bir eksik…
Ne bir fazla…
Geçmişte yaşar, geleceği hayal ederiz
Zaman, insana ihanet ederek geçer. Bizlerse geçen zamanı yılbaşlarıyla, doğum günleriyle kutlarız. Bu ihanete ortak olur, göz yumarız. Her saat ve her an. “Seneye görüşürüz,” diye yapılan espriler de bunun bir parçasıdır. İhaneti esprili bir şekilde kucaklar ve eve götürürüz, hediyeleri kabul ederiz.
Çocukken herkes büyümenin hayalini kurar, zengin olmanın hayalini. Kimsenin ona karışmayacağı günlerin hayalini kurar. Senden bir yaş büyük arkadaşın bile yaşıyla sana hava atar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir