Pablo Neruda kitaplarından Kuşlar Sanatı kitap alıntıları sizlerle…
Kuşlar Sanatı Kitap Alıntıları
bana kanlı yüreğini?
Hangi suç göğsündeki,
hangi çıkmaz kan öpücüğü,
hangi avcı atışı?
Neden koşuyor, arıyor, yanıyorsun
şu kınalı göğsünle
Telaşsız ve korkusuz bakarak,
bakarak insanların gözlerine?
gidecek evi de yok,
dünyadan ve çiçeklerden uzak.
toprağa döner insanın ayakları,
yalnızca kanatlar kaçar ölümden.
tutkulu umudu 🕊
o saf öğretmenlerin
Ormanda, denizde, sarp geçitlerde,
Kumdaki sırtımda,
rüyalarda,
Kaldım burada, bağlanmış köklere,
Manyetik anaya, toprağa,
Aldatıp kendimi ve uçarak
Yalnızca içimden,
Tek başıma, karanlıkta.
şu kanatların gezgin eşitliğinde.🕊
bir başka gün, bir başka saatte gelin.
çok keder ısırdı beni,
bir mutluluğu
öbürü ile değiştim,
dumanla, pusla, geceyle,
yalnızlığıyla yolun.
toprağa döner insanın ayakları,
yalnızca kanatlar kaçar ölümden.
boş bir mektup getirdi bana,
havayla yazılmış,
baharın sisiyle:
hızla gidip geliyordu bir ileri bir geri
korkutarak dakikaları
kadife erdemiyle,
ok gibi uçuşuyla.
frak ve demir giydim,
diller değiştirdim, endam,
çok ölümden doğdum,
çok keder ısırdı beni,
bir mutluluğu
öbürüyle değiştim,
ama derinlerde, içimde,
o yitik göldeki gibi,
bir kuşun hayali yaşar
unutulmaz bir meleğin
gün ışığını dönüştüren
göz alıcı varlığıyla
gülden devinimiyle.
dışarı çıktım seni görmek için:
yonca kokuyordu evren,
bir yıldız açmıştı çiyde:
kimdin sen, neden şakıyordun
gönülden gelen sesinle
öyle yararsız ve kesin?
gün olur giderim yürüyerek
binlerce kuşla beraber
onca sessizliğiyle köklerin
çatlayan tohumların,
ne zaman uyuyakalsam
yaşar o yankıyan sessizlik,
derken uyanırım ya da uyandırır beni
toprağa döner insanın ayakları,
yalnızca kanatlar kaçar ölümden.
Kristal bir küredir dünya,
uçmazsa insan yitirir yolunu:
saydamlığı kavrayamaz.
Bu yüzden açıklıyorum
kuşatılmış berraklığı,
ben ki kuşlardan öğrendim
tutkulu umudu
kesinliğini ve gerçeğini uçuşun.
karanlık gecede, yaralanmış,
kim bekliyor beni,
kimdir istemeyen şarkımı,
ölümümü bekleyen kim,
varlığımı bilmeyecek olan,
ve boyun eğdirmeye gelmeyecek bana,
kanatmaya beni, bükmeye,
haykıran rüzgarın yırttığı.
Çok keder ısırdı beni,
Bir mutluluğu öbürüyle değiştim,
Ama derinlerde, içimde,
O yitik göldeki gibi
Bir kuşun hayali yaşar
tek tüylü kuş,
berrak gölgede bir uçucu
ve karanlık berraklıkta,
kanatlarım görünmez,
çınlar kulaklarım
yürürken ağaçların arasında
altında mezarların
şanssız bir şemsiye gibi
çıplak bir kılıç,
yay gibi gergin,
üzüm gibi yuvarlak,
uçarım, uçarım bilmeden
karanlık gecede, yaralanmış,
kim bekliyor beni,
kimdir istemeyen şarkımı,
ölümümü bekleyen kim,
varlığımı bilmeyecek olan,
ve boyun eğdirmeye gelmeyecek bana, kanatmaya beni, bükmeye,
haykıran rüzgârın yırttığı.
Bu yüzden gidip gelirim
uçarım uçmam şakırım ama:
öfkeli kuşuyum ben
dingin fırtınanın.
şu kanatların gezgin eşitliğinde.
çıtırdatarak ezgisini
sanki uçuyordu ateş üstünde,
sanki süzülüyordu
müziğin eşliğinde.
dümen kırmış
demirin ve karın enlemine
dümdüz yollarında
dur durak bilmeden
giden:
iyi nişanlanmış bir okun
yiyip bitiren şaşmazlığıyla
yol aldı göksel sayılar
döl vermeye, sabırsız aşkla
geometriyle biçimlenmiş.
Gözden yitip gidene dek
bakıp durdum onlara, gördüğüm
düzgün bir uçuştu yalnız,
rüzgâra karşı bir kanatlar kalabalığı:
artan sessizliği gördüm
o saydam yarıkürede
gök kubbe kuşlarının
belirsiz kararlarla geçtikleri.
Gördüğüm uçuş yoluydu yalnız.
Hepsi göğündü onların.
çok keder ısırdı beni ”
Hangi suç göğsündeki, Hangi çıkmaz kan öpücüğü, hangi avcı atışı?
Tutkulu umudu
Kesinliğini ve gerçeğini uçuşun.
bir başka gün, bir başka saatte gelin ”
şu kanatların gezgin eşitliğinde..
Çok keder ısırdı beni,
Bir mutluluğu öbürüyle değiştim,
Ama derinlerde, içimde,
O yitik göldeki gibi
Bir kuşun hayali yaşar
bir ceset olarak kaldım şehirde.
karanlık gecede, yaralanmış,
kim bekliyor beni,
kimdir istemeyen şarkımı,
ölümümü bekleyen kim,
varlığımı bilmeyecek olan,
ve boyun eğdirmeye gelmeyecek bana,
kanatmaya beni, bükmeye,
haykıran rüzgarın yırttığı.
kömürlerle uçalım,
yansın ya da yanmasın,
düzensiz karanlığıyla
belirsizin, ateşliliğin.
Gel küle girelim
dumanla gidelim
ateşle yaşayalım.
tüylerim saf kömürden:
siyahtır ruhum, giysilerim:
bu yüzden dans ederim siyah gökte.
iki bıçakla öldüreceğim,
iki öfkeli yıldırımla:
buzdan iki kara gözle
Tutsak olayım diye doğmadım ben.
bir başka gün, bir başka saatte gelin
tutkulu umudu
keskinliğini ve gerçeğini uçuşun
şu kanatların gezgin eşitliğinde.
bana kanlı yüreğini?
Hangi suç göğsündeki,
hangi çıkmaz kan öpücüğü,
hangi avcı atışı?
uçmazsa insan yitirir yolunu:
Saydamlığı kavrayamaz.
bana kanlı yüreğini?
Hangi suç göğsündeki,
hangi çıkmaz kan öpücüğü,
hangi avcı atışı?
minik müzisyen, serinliğin
tenoru, el değmemiş sabahın sahibi,
anladım sendin geri getiren
küçük sudan flütünle
ölmüş olan onca şeyi:
onca gömülü taç yaprağını
Yonca kokuyordu evren,
Bir yıldız açmıştı çiyde
Gece çaktı çarmıha
Karanlığın acısını,
Aktı haliç ırmakları gibi
Ayın ve yıldızların berraklığı
Ve sen orada, bir başına, uyanık,
Doğmadan, çiçek açmadan,
Geceyle baş başa.
dingin fırtınanın.
gidip geliyorum dünyada
silahsız,
ıslık çalarak yolda,
boyun eğip
güneşe, keskinliğe
yağmura, keman diline onun
rüzgârın soğuk hecesine
Yelken açıyor rüzgâr açık denizde
dümende albatros:
kayıyor, iniyor, dans ediyor, yükseliyor.
asılı kalıyor belirsiz ışıkta,
dalganın kulelerine dokunuyor,
çöküyor düzensiz suyun
çalkanan harcına
tuz nişan verirken ona
ıslık çalıyor öfkeli köpük,
kayarak uçuyor albatros
geniş kanatlarıyla müziğin,
durmadan uçan bir kitap
bırakıyor fırtınanın üstüne;
rüzgârın yasası.
Bir başka gün, bir başka saatte gelin.
Dumanla, pusla, geceyle,
Yalnızlığıyla yolun.