İçeriğe geç

Kürt Çoban Kitap Alıntıları – Ereb Şemo

Ereb Şemo kitaplarından Kürt Çoban kitap alıntıları sizlerle…

Kürt Çoban Kitap Alıntıları

Bir gün Celo bana şunları anlattı:
-Kimler aşiretlerimizi birbirine karşı kışkırtıp, bizi kardeş kanını dökecek noktaya getirdi? Biz de onlar da emekçiydik. Beyler Taşnaklar’ın yararına ve kendi cepleri için biz halkları birbirine saldırtıyor, biz de birbirimizi yok ediyorduk. Peki şimdi neden kimse demiyor Şu Kürt’tür, bu Ermeni, o Rus’tur veya filan kişi Acem’dir diye? Hepimiz kardeş gibi bir arada çalışıyor, birbirimizin işine karışmıyoruz. Sadece devrimin Danışma Meclisi bu özgürlüğü bize sağladı. Gerçekte, yalnızca Ekim Devrimi ve Danışma Meclisi; kan emici Çar Nîkale’nin, beylerin, ağaların, mollaların ve Taşnaklar’ın emekçi köylüler üzerindeki zulmünü ortadan kaldırdı.

Emekçi, yoksul ve iflas etmiş köylüler; artık şeyh, molla, bey ve ağaların düşman olduklarını biliyorlardı. Gelecekte, Danışma Meclisi için gerektiğinde kanlarını dökmeye hazırdılar.

Bu kitabı al, sana hediyem olsun, dedi.
Yazın okullar tatil edildiğinde, ben çoban ya da sığırtmaç olurdum. Ama torbamda artık ekmeğimin dışında bir de kitap bulunurdu.
Bize hep sefil olmak düşerdi. Yaşam koşullarımız berbattı..
Sîyabend û Xecê, birçok ezgi ırlamışlar. Xecê, beddualar etmiş Sîpanê Xelatê dağlarına, pınarlarına, meşesine, pancarlarına ve ayrıca geyiğin otlandığı yemyeşil doğasına da.. Sîyabend’in o haline dayanmayan Xecê de, uçurumdan aşağıya atlamış.
Kendinize yakın olanı sevin..
Hayır, köy şehirden daha iyidir. Kırda istediğin kadar koş, haykır, şarkı söyle, oyna, kimse sana bakmaz, çarpıp seni ezmez.
Böyle bir aşkı hiç yaşamamıştım; ne çocuklukta ne gençlikte. Elim sopa tutar yaşa geldiğinden beri, rençperdim. Zira Kürt sığırtmaçların durumu öyle berbattı ki, nerede karnını doyuracağını düşünmekten başka bir şey yapmazlardı. Fakat 1917 baharında, artık benim temel düşüncem bir parça ekmek değil, çalışma şartlarının nasıl düzeltileceğiydi. Partiye katıldım, onun asil üyelerinden biri oldum. Karanlıktan aydınlığa çıkan bir adam gibi hissettim kendimi.
. Her biri farklı iş yapardı. Küçük çocuklar bile boşta kalmazdı. Bütün bu çaba, bir parça ekmek ve bir tas ayran içindi. Ağalar, beyler, şeyhler ve mollalar zavallı yoksulların kanını bu şekilde emerlerdi.
Beylerin başımıza getirdikleri, sağır dilsiz taşların başına bile gelmesin! Taşlar bile günah, benim babam!
Savaş, bir tek burjuvazinin işine yarar. Bizler, kan dökerken onlar ceplerini altınla doldurmaktadırlar.
– Yoldaşlar! Saatlerdir bunlar konuşuyorlar. Peki, ne konuşuyorlar? Hiçbiri çıkıp da savaşı bitireceğiz, yanlızca barış isteriz, artık savaş olmasın dedi mi?
– Dünyanın köküne kiprit suyu döktünüz, şimdi de sıra burada
Savaştan vazgeçilmesini savunuyoruz. Savaş bizi angarya işlere mecbur bırakıp mahvetti
Karanlıktan aydınlığa çıkan bir adam gibi hissettim kendimi.
Bazen büyükler derdi ki, sen gelinceye kadar küçük milletlere mensup olanlar sağır ve dilsizler gibi çalışıyorlardı. Ama, sen geldikten sonra nedendir bilmiyoruz, böyle isyankâr oldular.
Sîpanê Xelatê’nin doruğu sislidir,
Sîpanê Xelatê’nin eteği sislidir,
Kim görmiş, kim duymuş ki dünyada;
Saldırgan av, avcısını öldürsün?
Ey geyik! Boyum kadardır boynuzun,
Ayırdın aşkları, her yerde hüzün,
Çıra ağacı gibi o sert boynuzlar,
Bozdu bahtını damatla kızın
Eskiden beri kanımızı emmeye alışıktırlar! Gün gelecek o kanda boğulacaklar, bakalım ne zaman
Her biri farkı bir iş yapardı. Küçük çocuklar bile boşta kalmazdı. Bütün bu çaba, bir parça ekmek ve bir tas ayran içindi
Yazın okullar tatil edildiğinde, ben çoban ya da sığırtmaç olurdum. Ama, torbamda artık ekmeğin dışında bir de kitap bulunurdu.
Hayır, köy şehirden iyidir. Kırda istediğin kadar koş, haykır, şarkı söyle, oyna, kimse sana bakmaz, sana çarpıp seni ezmez.
Saldırganlıkta bu memleketin kurtları emsalsizdir
”Kendinize yakın olanı sevin. Birbirinize yardım edin!.. ”
Isınacak yer bulmak, en büyük hasretimizdi
Sağır ve dilsiz gibi, sadece kalp atışlarımı net hissedebiliyor ve korkuyordum.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Gogê,babamın öldürüldüğünü söyledi.Annem ise,kıtlık günlerinde açlıktan yaşamını yitirmişti.Yıkıldım.Bacımla kucak kucağa çok ağladık.
Sıra oyun oynamaya ve dengbêjliğe geldi mi,yine hiç kimse onlarla yarışamaz olmuş.
Bana göre partiler arasında hiç kavga olmamalı, devrimcilerin tümü birleşmeli..
Eskiden beri kanımızı emmeye alışıktırlar!
Gün gelecek o kanda boğulacaklar,
Bakalım ne zaman?
Başımıza gelenler, büyüklerimizin hainliğindedir, kendi çıkarları için bize ihanet ediyorlar.
Genç kızlar,başlarındaki yazmayı koçların boyunlarına asarken,delikanlılar da o yazmaları kaçırırlardı.Ancak bu bir işaretti: Yazmayı alan genç,o kızı beğendiğini,onunla evlenebileceğini ima etmiş olurdu.
Akşamları hepimiz tandırın etrafında toplanır,yorganı yukarıdan üzerine atar,ayaklarımızı içine uzatır ve böylece ısınırdık
Eskiden beri kanımızı emmeye alışıktırlar!
Gün gelecek o kanda boğulacaklar,
Bakalım ne zaman?
O üç dört yıl boyunca, Bolşevik Partisinin emri altında, partinin önderliğinde savaştık. Danışma meclisi yönetimini kurmak, KÜÇÜK ULUSLARI ÖZGÜRLEŞTİRMEK, çar yönetimini alaşağı etmek için; burjuvazinin, mülk sahiplerinin, beylerin, ağaların, şeylerin, papazların, mollaların alt edilmesi için birçok yerde, birçok ova ve yaylalarda, ormanlarda, çöllerde ve tepelerde proleterler ve emekçi köylüler kanlarını döktüler.
Sîyabend ile Xecê, birçok ezgi ırlamışlar. Xecê, beddualar etmiş Sîpanê Xelatê dağına, pınarlarına, meşesine, pancarlarına ve ayrıca katil geyiğin otlandığı yemyeşil doğasına da.. Sîyabend’in o haline dayanamayan Xecê de, uçurumdan aşağıya atlamış..
Bu kitabı al, sana hediyem olsun, dedi.
Eskiden beri kanımızı emmeye alışıktırlar! Gün gelecek o kanda boğulacaklar, bakalım ne zaman
Bazen babama:
-Kadınlarımız, ağalara neden ücretsiz çalışırlar? Neden gidip haklarını istemezler? Onu neden şikayet etmezler? ” dediğimde, babam bana:
-Oğlum, kim ağa, bey, şeyh ve mollaları şikâyet edebilir? Yönetimler onların elinde. Tarlalar onların, köyler de atalarından kalma. Onları nasıl şikâyet edebiliriz, derdimizi kime anlatabiliriz?
Her zengin aile, üç dört yoksul aileyi yanında ücretsiz çalıştırırdı; koyun otlatır, kadınlarına yün eğirme, yıkama, tarakla didme, zenginlerin elbiselerini yıkama, yayık ayranı hazırlama, yakacak için doğal tezek ve çalı çırpı toplama gibi işleri yaptırırlardı. Birkaç adam, sabahtan akşama kadar sürüyle uğraşır ve var güçleriyle çalışırlarsa ancak baş ederlerdi. Bazıları sürü kervanıyla giderken, bazıları soylu kısraklara göz kulak olurdu. Her biri farklı iş yapardı. Küçük çocuklar bile boşta kalmazdı. Bütün bu çaba bir parça ekmek ve bir tas ayran içindi
Babamı ilk gördüğümde, üzerindeki yırtık giysilere, yaşlanmış haline, çukura kaçmış gözlerine, ağzında tek tük kalan dişlerine bakınca yüreğim yandı, onunla birlikte oturup ağlamaya başladım.
Başımıza gelenler, büyüklerimizin hainliğindedir, kendi çıkarları için bize ihanet ediyorlar.
Herkesten önce anne ve babamı aradım. Ama yaşlı, zavallı anne ve babamı bulamadım. Birçok aşiret içinde dolaşıp onları sordum, ama nafile. Sadece iki kız kardeşimin hâlâ hayatta olduklarını öğrendim. Onlardan biri Tiflis’teydi. Oraya gittim ve Gogê bacımı gördüm. Gogê, babamın öldürüldüğünü söyledi. Annem ise kıtlık günlerinde açlıktan yaşamını yitirmişti. Yıkıldım.
Adam büyük bir kavga sonrasında istediğini elde edemeyen birinin kaş ve gözünden şimşekler nasıl çakıyor, öfkesi dinmiyorsa, bana öyle baktı..
Eskiden beri kanımızı emmeye alışıktırlar! Gün gelecek o kanda boğulacaklar, bakalım ne zaman
O dönem, dünya ikiye ayrılmıştı: Bir yanda kanlı Nîkale’nin yönetimini deviren ve Avrupa işçilerinin yardımıyla savaşan Rus proleteryası, diğer yanda ise Rus ve Avrupa burjuvazisi
Bahar günleri uzamaya başlamıştı, sanırdın gün hiç bitmez. Bazen bahar sağanağı başlar, bir yandan gün ışığı parıldar, aynı anda da yağmur çiseler, orman tarafında ise gökkuşağı renklendirirdi havayı.
Daha önce bizzat tanık oldum, insan uykusundan aniden uyanınca korkudan çıldırabilirdi
Başımıza gelenler büyüklerimizin hainliğindendir, kendi çıkarları için bize ihanet ediyorlar.
Bir defasında vicdanım el vermedi, onlara dedim ki:
-Yaptığınız iyi bir şey değil, yasalar böyle demiyor, neden halkı incitiyorsunuz?
Partimiz Bolşevikler ile Menşeviklerin niçin kendi aralarında kavga ettiklerini bilmiyordum. Bilinçli olmadıkları için çatıştıklarını sanıyordum; ama bu çok akılsızca bir şeydi. Bana göre partiler arasında hiç kavga olmamalı, devrimcilerin tümü birleşmeli, Çar’ı tahtından devirmeli, kapitalistlerin zulmünden emekçileri özgür kılmalıydı..
Bazen babama:
-Kadınlarımız, ağalara neden ücretsiz çalışırlar? Neden gidip haklarını istemezler? Onu neden şikayet etmezler? ” dediğimde, babam bana:
-Oğlum, kim ağa, bey, şeyh ve mollaları şikâyet edebilir? Yönetimler onların elinde. Tarlalar onların, köyler de atalarından kalma. Onları nasıl şikâyet edebiliriz, derdimizi kime anlatabiliriz?
Ağalar, beyler, şeyhler ve mollalar zavalı yoksulların kanını bu şekilde emerlerdi
Her zengin aile, üç dört yoksul aileyi yanında ücretsiz çalıştırırdı; koyun otlatır, kadınlarına yün eğirme, yıkama, tarakla didme, zenginlerin elbiselerini yıkama, yayık ayranı hazırlama, yakacak için doğal tezek ve çalı çırpı toplama gibi işleri yaptırırlardı. Birkaç adam, sabahtan akşama kadar sürüyle uğraşır ve var güçleriyle çalışırlarsa ancak baş ederlerdi. Bazıları sürü kervanıyla giderken, bazıları soylu kısraklara göz kulak olurdu. Her biri farklı iş yapardı. Küçük çocuklar bile boşta kalmazdı. Bütün bu çaba bir parça ekmek ve bir tas ayran içindi
Başımıza gelenler, büyüklerimizin hainliğindedir, kendi çıkarları için bize ihanet ediyorlar.
Bir defasında vicdanım el vermedi, onlara dedim ki:
-Yaptığınız iyi bir şey değil, yasalar böyle demiyor, neden halkı incitiyorsunuz?
Baharlarda göçerler karların peşine asker gibi dizilir, karlar erir, geride yer yer topraktan adacıklar bırakırken, göçerler de gider oralara çadır açarlar. Sonra kar eridikçe, erimenin hala sürdüğü alanlara doğru yol alırlar. Böylece dağ başlarına, en uzak yerlere kadar giderler. Sonbaharlarda ise tam tersi olur; kar yağdıkça, onlar yağmayan yerlere doğru kaçar, ovalara kadar iner, gelip kışlaklarına yerleşirler.
Kürtlerde gelenekti: Bizler, vadilere gidip de koyunlar kuzulamaya başladığında, her Kürt bunun için özel doğurma başlangıcı ziyafeti verirdi: Meyane tatlısı ve peksimet yapar,
-Bu kitabı al, sana hediyem olsun, dedi.
Kurtlar, ateşten çok korkarlar. Al şu ucu delik kuru çam sopalarını, torbana koy. Kurtlar koyunlarına saldırdığında uçlarını tutuştur, sonra haykırarak köpeğini yardıma çağır. Kurtlar, dumanının kokusunu alıp ateşi gördüklerinde derhal kaçarlar
Bu dönem, tam da bizim gibi yoksulların, nahırcıların dönemi. Ama şansıma küsüyorum ki artık yaşlandım
– Bir kez olsun beni dinleseydi, ne olurdu sanki!
Daha önce bizzat tanık oldum, insan uykusundan aniden uyanınca korkudan çıldırabilirdi.
Eskiden beri kanımızı emmeye alışıktırlar! Gün gelecek o kanda boğulacaklar, bakalım ne zaman
Yoksul malları onlar için ‘ gökten yağan nimet ‘ idi.
Bana göre partiler arasında hiç kavga olmamalı ,devrimcilerin tümü birleşmeli .
Hepimiz,bir kişi sağ kalıncaya kadar savaşacağımıza ve onlara teslim olmayacağımıza dair Ekim Devrimi üzerine and içtik
Kurmanclar, dağlar arasında yaşar ki o dağlarda da güzel otlar biter.
Oğlum, kim bey, ağa, şeyh ve mollaları şikâyet edebilir? Yönetim onların elinde.Tarlalar onların, köylerde atalarından kalma Onları nasıl şikayet edebiliriz, derdimizi kime anlatabiliriz?
Oğlum kim bey,ağa, şeyh ve mollaları şikayet edebilir? Yönetimler onlarında. Tarlalar onların, köylerdl de atalarından kalma.. onları nasıl şikayet edebiliriz, derdimizi kime anlatırız?
Çoğu zaman sis ve duman çöker, göz gözü görmezdi. Bundan sonra güneşin ışıltısı, nedense mutlu olmamıza yeterdi.
Başımıza gelenler büyüklerimizin hainliğindendir, kendi çıkarları için bize ihanet ediyorlar.
İlk Kürtçe Roman

93 Harbinden sonra Rusların egemenliğine giren Kars’ta doğan Şemo’nun anıları ve 1917 Ekim Devriminin öncesi ve sonrasında Sovyetler Birliği içindeki Kürtlerin yaşamları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir