İçeriğe geç

Kurdun Oğlu Kitap Alıntıları – Jack London

Jack London kitaplarından Kurdun Oğlu kitap alıntıları sizlerle…

Kurdun Oğlu Kitap Alıntıları

Bizim aklımızın eremeyeceği, bizim adalet anlayışımızın çözümleyemeyeceği şeyler de var bu dünyada. Burada kim haklı, kimin haksız olduğuna biz karar veremeyiz- yargılamak bize düşmez.
Bizim aklımızın eremeyeceği, bizim adalet anlayışımızın çözümleyemeyeceği şeyler de var bu dünyada. Burada kimin haklı, kimin haksız olduğuna biz karar veremeyiz- yargılamak bize düşmez.
Erkek kısmı kadın kısmına layık olduğu değeri nadiren gösterir, en azından, kadının eksikliğini hissedinceye kadar. Dişi cinsin soluduğu havayı ciğerlerine çekmemiş erkek, bir dişinin içinde yaşadığı havaya varlığıyla nasıl bir tazelik katabileceğini asla bilemez.
Ölü evinin sessizliğinde bir merhamet duygusunun dolaştığı hissedilir; bu açıklanmasa, söylenmese bile insanın çevresinde dolaşanların soluk alıp verişleri Acılı insanı koruyucu kanatları altına alan acıma duygusunu ona aktarmaya yeter.
Erkek, en azından onlardan mahrum kalana kadar, kadınlara hak ettikleri değeri vermez.
Erkek kadının kıymetini ondan yoksun kalmadıkça nadiren bilir.
Kuluçkaya yatmış toprağın sonsuz huzuru; her kalp atışını bir küfürmüş gibi gösteren korkunç sessizlik; müthiş ve ifade edilemez, ne sözcüklerin ne de düşüncelerin kavrayabileceği bir şeyleri savunurmuş gibi yükselen o vakur orman.
Çılgın yıllarım oldu ama kalbim doğru yerdeydi.
Hayat bir kumardır ve biz de oyuncularız.
Erkek kadının kıymetini, ondan yoksun kalmadıkça, nadiren bilir.
Beyaz Sessizlik’in içinde acı veren düşüncelerle baş başa kalmak çıldırtıcıdır. Karanlığın sessizliği Beyaz Sessizlik’in yanında daha merhametlidir; o insanı korumak istermiş gibi sarar, ona dert ortağı olmaya çalışır. Ancak çelikten göklerin altındaki parlak, berrak ve bir buz kadar keskin olan Beyaz Sessizlik acımasızdır.
Onların katlanmadığı şey gelecek korkusuydu, içinde bulundukları an değil.
Kurt ölse bile dişlerinin arasında kurbanlarının eti kalır.
Kurdun yasasını duyun: Bir kurdun canını alırsanız, bedelini on kişi öder.
Erkek, en azından onlardan mahrum kalana kadar, kadınlara hak ettikleri değeri vermez.
Doğanın insanı acizliğe ikna edecek pek çok numarası vardır
Yaradılışları gereği erkekler dillerini tutmasını pek bilmez; onların patavatsızlığı yüzünden kadınların çektiği üzüntünün haddi hesabı yoktur –çağlar boyu bu böyle süregelmiştir.
Bir işi başarmayı kafaya koydu mu sonuna kadar giden, ölümüne inatçı tiplerden bu da -sorunu da bu zaten.
Hayat bir kumardır, oyuncuları da insanlar.
Onu tanımanın en iyi yolu onunla aynı tabakta yemek yemek,aynı yorganın altında uyumaktır.
Erkek kısmı kadın kısmına layık olduğu değeri nadiren gösterir; en azından kadının eksikliğini hissedinceye kadar.
Konuşmak yerine eylemde bulunmalı, kelimelerin yerine gerçek duyguları sarf etmeliyiz.
Yıllar çok acımasızca geçti ancak bunca yıldır yüreğim hep doğruluğu seçti.
Hayat bir kumardır ve bizde oyuncularız .
Zira hayat bir kumardır, oyuncuları da insanlar. İnsanlar varını yoğunu binde birlik şansa güvenerek kumara yatırır, ama sen o binde birlik şansı da ortadan kaldırırsan, kimse kumar oynamaz.
Doğanın dağarcığında bin türlü alicengiz oyunu saklıdır ve o bunları birer birer çıkarır, insanoğlunun önüne koyar- ta ki insanoğlunu ölümlü olduğuna inandırıncıya kadar.
Ölüm korkusu, Tanrı korkusu, tüm evrenin korkusu karabasan gibi üzerine çökerken, yüreğindeki ağırlığı yaşama umuduyla veya ölümden sonra dirilme umuduyla hafifletmeye çalışır; ten kafesin içine hapsolmuş ruhun Tanrı ile ancak ölümsüzlükte yan yana geleceğini düşünerek, ölümsüzlüğün var olduğuna kendini inandırmaya çalışır boş yere.
Tahrik edildiğinde dövüşmeyen adamı alçak olarak nitelendirseler de eyleme geçildiğinde dövüşmek yanlış görünüyordu.
Kendi kendime, ölmüşlerin kavgasını doğacak olanların sürdürmesinin yanlış olduğunu düşündüm, bunu haksız buldum. Ama halkım, böyle gelmiş böyle gider dedi, bende yeni yetme olduğumdan ses çıkaramadım.
Bu ölü dünyanın tekinsiz ıssızlığı içinde bir benek gibi yol alan insanoğlu, buradaki tek canlının kendisi olduğunu düşünerek cüretinden ötürü ürperir, hayatı bir larva kadar değersiz görünür gözüne. İster istemez garip düşünceler üşüşür beynine ve evrenin gizlerini açıklayabilecekmiş gibi bir kuruntuya kapılarak bunları dile getirmeye çalışır.
İki Kızılderili zerre kadar korkmadıkları halde uslu uslu itaat ettiler; çünkü onların katlanamadığı şey gelecek korkusuydu, içinde bulundukları an değil.
Böyle bir girişimde bulunmasının nedeni, kendini kaptırdığı amansız çarkın dişleri arasında durmamacasına öğütülmekten bıkmış olması ve büyük tehlikeleri göze alarak aynı oranda büyük ödüllere kavuşmak istemesiydi.
Kaba kuvvete başvurarak düelloyu önleyebilirlerdi ve içlerinden gelen de buydu zaten; ancak bireysel haklar ve özgürlükler konusundaki inançları, içlerinden geldiği gibi hareket etmelerine engel oluşturuyordu. Uygar dünyada çoktan terk edilmiş kaba ve yalınkat bir ahlak anlayışıyla, her bireyin göze göz, dişe diş demek hakkı bulunduğunu kabul ederlerken, öte yandan da Bettles ve McFane gibi iki yakın arkadaşın ölümcül bir düelloda karşı karşıya gelmesini içlerine sindiremiyorlardı. Hakarete uğradığı halde dövüşmekten kaçan adama derhal namert damgasını vurmaya hazır bu adamlar, şimdi iş ciddiye binince, dövüşülmese daha iyi olacağını düşünüyorlardı.
Ölüm korkusu, Tanrı korkusu, tüm evrenin korkusu karabasan gibi üzerine çökerken, yüreğindeki ağırlığı yaşama umuduyla veya ölümden sonra dirilme umuduyla hafifletmeye çalışır; ten kafesin içine hapsolmuş ruhun Tanrı ile ancak ölümsüzlükte yan yana geleceğini düşünerek, ölümsüzlüğün var olduğuna kendini inandırmaya çalışır boş yere.
”Yolculuk ilerledikçe köpeklerin yiyeceğini kıstık, yiyecek çok azalınca köpekleri birer birer öldürüp daha güçlü olanlara yem yaptık. ”
Ama Kid, cinayet işlemiş bu adam! diye itiraz etti Prince. Malemute Kid emreden bir sesle, Sus bakayım! diye tersledi onu.

Bizim aklımızın eremeyeceği, bizim adalet anlayışımızın çözümleyemeyeceği şeyler de var bu dünyada. Burada kimin haklı kimin haksız olduğuna biz karar veremeyiz; yargılamak bize düşmez.

”Kurt ölse bile dişlerinin arasında kurbanlarının eti kalır. ”
Doğanın dağarcığında bin türlü alicengiz oyunu saklıdır ve bunları birer birer çıkarır, insanoğlunun önüne koyar -ta ki insanoğlunu ölümlü olduğuna inandırıncaya kadar
Zira hayat bir kumardır, oyuncuları da insanlar. İnsanlar varını yoğunu binde birlik şansa güvenerek kumara yatırır, ama sen o binde birlik şansı da ortadan kaldırırsan, kimse kumar oynamaz.
Çünkü kadın denen yaratık için kendine en güçlü erkeği seçmek ve sırtını bu güce dayamak kalıtsal bir zorunluluktu.
kaskatı bir kalıbı benimsemiş kişiler için, ortam değiştirmek dayanılmaz bir şeylerdir; bu tür insanlar, özelliklerini anlamadıkları yeni ortamın yaşamlarına getirdiği kısıtlamalar karşısında madden ve manen çöker. Bu çöküş sürecinin yarattığı etkiler ve tepkiler de her yönüyle felaketle yol açabilir. Yeni ortama uyum sağlayamadığını gören kişinin yapacağı en doğru iş, bir an önce memleketine dönmektir; eğer dönmekte biraz fazla gecikecek olursa, ölmesi kaçınılmazdır.
Zira hayat bir kumardır, oyuncuları da insanlar. İnsanlar varını yoğunu binde birlik şansa güvenerek kumara yatırır, ama sen o binde birlik şansı da ortadan kaldırırsan, kimse kumar oynamaz.
Ölümle hep burun buruna yaşayanlar, vadenin dolduğunu anlamakta ustalaşmıştır.
Kuzeyde dürüstlük bir erkeğin sahip olduğu en kıymetli değer olarak görülürdü.
Malemute Kid, emreden bir sesle,
Sus bakayım!
diye tersledi onu.
“Bizim aklımızın eremeyeceği, bizim adalet anlayışımızın çözümleyemeyeceği şeyler de var bu dünyada.
Burada kimin haklı, kimin haksız olduğuna biz karar veremeyiz.
Yargılamak bize düşmez.
Sanki bu doğaüstü durgunluk, sonsuzluğun sabırlı sessizliği, ezelden beri vardı.
Birbirlerinin arkadaşlığına her açıdan bağımlı iki adamın aralarının açılması gerçekten ciddi bir sorundur.
belki cehennem buz tuttuğunda, belki de değil
Kuzeyliler sözün faydasızlığını
Eyleminse ne kadar kıymetli olduğunu çok erken öğrenirlerdi.
Joe’nun dövüşen bir erkek olması,
sanki onu daha erkeksi ve
daha çekici kılıyordu.
Her yönüyle tam bir dişi olan
Genevieve de bütün dişiler gibi aynı hamurdan yaratılmıştı çünkü!
Kalıtımın karşı konulmaz gücünün etkisiyle,
çiftleşmek için
kendine en güçlü erkeği seçen
kadının hamurundan
Çünkü kadın denen yaratık için kendine en güçlü erkeği seçmek
ve sırtını bu güce dayamak
kalıtsal bir zorunluluktu.
Bu olgu
karşısında kendi aşkı hiç kalıyordu.
Onun tanıdığı,
onun bildiği,
onun âşık olduğu
Joe gitmişti; onun o çocuksu yüzü, hayatının baharını yaşayan o körpe delikanlı yüzü,
o baldan tatlı o güzelim dudakları gitmiş,
onun yerine kart bir erkeğin suratı gelmişti.
Gergin, katı, çelikten bir surattı şimdi gördüğü:
Dudakları bir kapanın kenarları kadar acımasız görünen,
çelikten bir ağız;
içinde çelik ışıltısını taşıyan büyümüş gözbebekleriyle sabit bakan,
çelikten gözler.
Kart bir erkeğin yüzüydü bu
Joe ona gülümseyerek bakıyordu, ama Genevieve onun
gülümseyen dudaklarında,
belki delikanlının farkında bile olmadığı bir ifade gördü;
karşısındakinin hatırı için kendinden
özveride bulunan birinin,
dile getiremediği üzüntülü ifade.
Dişilerin erkeklerini hiç kimseyle ve hiçbir şeyle paylaşmalarına izin vermeyen o tekelci içgüdüsüyle,
Genevieve,
kendisinin bir türlü akıl erdiremediği, ama erkeğini böylesine büyük bir güçle avucu içine alan olgu karşısında ürküntü duydu
Unga lafını bitirdikten sonra elini adamın sarı saçlarının arasına soktu ve
bana gülümseyerek baktı;
ama ben gülümsemeyi beğenmedim. Gözlerinde de vaat yoktu.
Sesimi çıkarmadan oturduğum yerde kadınların ne kadar anlaşılmaz
yaratıklar olduğunu düşünüyordum.
Düğün gecemizde sarışın dev onu zorla benden ayırırken, Unga’nın
nasıl onun saçlarını yolduğu aklıma geldi – oysa şimdi o sarı
saçlarla oynuyor ve onun yanından ayrılmak istemiyordu.
Bu adamla yine karşılaşacağız bir gün, şayet buralardan gitmezse
Ya giderse?
O zaman insanlara olan güvenim biraz sarsılır.
Madeline kafasında bu yeni düşünceyle eğitimini sürdürürken,
yeni yeni şeyler öğrendikçe kendi eksiklerini anlıyor ve eksikliğini bilmesi onun gücünü oluşturuyordu.
Bu bilinçten aldığı güçle öye sıkı çalışıyor, kendini eğitime öyle
bir veriyordu ki,
hayretler içinde kalan üç eğitmeni çoğu kez
gece geç vakitlere kadar oturup,
kadın denen bilmecenin
gizemi üstüne söyleşmek ihtiyacını duyuyorlardı.
Madeline, odadaki üç erkeğin
üçünün de gözlerindeki
hayranlık pırıltısını fark etmekte gecikmemişti.
Duyduğu
gururla yüzü pençe pençe kızardı.
Kadın olarak, erkekler
tarafından beğenilmenin verdiği hazla
bir an başı döner gibi
oldu ve daha büyük bir nefretle kendi kendine mirıldandı:
Hem de, bozuk bir tüfek!
Güney ülkesinden gelme şu beyaz kadınlar o kadar çıtkırıldım, o kadar nazenin, o kadar dayanaksız olurlardı ki – hayır, hayır, böyle bir kadınla böyle bir yolculuğa kalkışmak
düşünülemezdi bile.
Ne var ki, Sitka Charley, böyle bir kadın dediği kadının
ne tür bir kadın olduğunu bilmiyordu o sırada.
Daha beş dakika önce yolculuğun lafını bile duymak istemediğini söyleyen aynı Sitka Charley, beş dakika sonra o kadın pırıl pırıl bir
gülümsemeyle gelip de lafı hiç dolandırmadan, yalvarıp ya-
karmadan,
kadınca cilvelerle kandırmaya da çalışmadan dupduru bir İngilizceyle doğrudan doğruya konuya girerek ricada
bulununca, yelkenleri suya indirivermişti. Kadının sesi
azıcık titrese, gözlerinde en ufak bir yalvarma ifadesi belirse,
bir parça dişiliğini kullanmaya kalkışmış olsa, Sitka Charley
inadına sertleşirdi; oysa kadın ufukları araştırır gibi bakan
dupduru gözleriyle, billur gibi sesiyle, açık yürekliliğiyle ve
kolayca karşısındakinin düzeyine inivermesini sağlayan inanılmaz alçakgönüllülüğüyle Sitka Charley’nin hem yüreğini,
hem aklını fethedivermişti.
Demek ki, bu da bambaşka türden
bir kadın diye düşünmüştü Sitka Charley.
onların katlanamadığı şey gelecek korkusuydu, içinde bulundukları an değil.
Kapağın içine yapıştırılmış fotoğraf, bir erkeği ömür boyu kendine bağlayacak türden bir kadını kucağında bebeğiyle gösteriyordu
Gürültü patırtı yatışmaya yüz tutunca Mackenzie göz ucuyla Zarinska’ya bir baktı. Gördüğü manzara son derece görkemliydi. Zıplamaya hazırlanan dişi bir kaplan gibi, lekenlerinin üzerinde gövdesini ileriye doğru vermişti kız; dudakları hafifçe aralanmış, burun kanatları kıpır kıpırdı. Korkuyla karışık bir meydan okuyuş vardı kömür karası gözlerinde; iri iri açılmış bu gözler nefretle kendi kabile halkı üzerine çevriliydi. Öyle büyük bir gerginlik içindeydi ki, soluk almayı bile düşünemiyordu. Bir elini göğsüne bastırmış, öbür elinde sapından sımsıkı kavradığı köpek kırbacıyla, o pozda donup kalmıştı sanki. Mackenzie’nin kendisine baktığını farkedince içi rahatladı kızın. Birdenbire bütün kasları gevşedi, geniş bir nefes alarak bedenini doğrulttu ve erkeğine sevgiyi aşan bir ifadeyle, adeta taparcasına baktı.
Yaşlı reis hükümdarlara yaraşır bir kibirle, büründüğü kürklerin eteklerini şöyle bir toparladı, ama cevap vermekte acele etmedi.
Ey, sığın avcısı adını verdiğimiz ve kurt dölü olduğunu bildiğimiz ve kendisi de bir kurt olan beyaz adam! Senin çok güçlü bir soydan geldiğini biliyoruz; seni şölenimize konuk etmekten onur duyuyoruz; ama somon balığı it ile ve de kuzgun kurt ile çiftleşemez.

Doğru söylemiyorsun! diye haykırdı Mackenzie. Ben kurt kamplarında yaşayan kuzgun kızlarını kendi gözlerimle gördüm.

Evlat, senin ağzın doğru konuşuyor; ama o dediklerinin hepsi de kötülük çiftleşmesidir, tıpkı suyun kumla çiftleşmesi gibi, tıpkı kar tanesinin güneşle çiftleşmesi gibi.

Hadi! dedi; Büyük reis Evet! desin.
Beyaz adam onun kızını istiyor! Al sana tütün, al sana çay, al sana torba torba şeker, al sana birçok battaniye, al sana en âlâsından kocaman kocaman yağlıklar; al işte, bu da sahici bir karabina, bol bol kurşunları ve bol bol barutuyla birlikte.

Yaşlı reis önüne serilen büyük servetin karşısında kendi kendiyle epeyce mücadele ettikten sonra,
Hayır, cevabı verdi. Halkım şu sırada toplantı yapıyor. Onlar bu evliliği istemiyorlar.
Ama reis sensin.
Ben reisim, ama kabilemin genç erkekleri öfke içindeler. Kurtlar gelip genç kızları götürüyor, bizim gençler evlenecek kız bulamıyorlar.

Ey, Uzun Ağaçlar’ın ve Tanana elinin büyük ReisiTiling-Tini!
Ey, somon balığının ve ayının ve büyük geyiğin ve sığının hükümdarı! Beyaz adam senin karşına yüce bir amaçla geldi. Beyaz adamın çadırı çok uzun zamandan beridir bomboş ve beyaz adam yapayalnız. Beyaz adam sessizlikten sıkıldı, çadırında onunla birlikte oturacak bir kadının özlemi yüreğini kemirdi. Beyaz adam avdan döndüğünde kendisini ateşin başında karşılayacak, ona sıcak aş sunacak bir karı almak istiyor.
Olay bütünüyle, yüzyıllarca önce yaşanan sahnelere benziyordu-leydi ile şövalyesi arasında yaşanan bir sahne. Mackenzie ayağa kalktı, kızı da tutup kaldırdı ve kızın kiraz dudaklarını pos bıyığıyla okşadı. Kız için bu tamamıyla yabancısı olduğu bir okşamaydı-Kurt’un okşaması. Taş çağıyla çelik çağının karşılaşmasıydı bu; ama taş çağı yaşıyor da olsa, Zarinska yine de tam bir dişiydi. Öyle olduğunu anlamak için pençe pençe kızaran yanaklarına, yumuşacık bir ışıkla içinden aydınlanan gözlerine bakmak yeterdi.
Erkek kısmı kadın kısmına layık olduğu değeri nadiren gösterir, en azından, kadının eksikliğini hissedinceye kadar. Dişi cinsin soluduğu havayı ciğerlerine çekmemiş erkek, bir dişinin içinde yaşadığı havaya varlığıyla nasıl bir tazelik katabileceğini asla bilemez. Ama o havayı bir kez solumuş olan erkek, bundan yoksun kalmaya görsün; işte o zaman kendini bir boşluk içinde bulur ve tanımlayamadığı, açlığa benzer bir duygu yüreğini kemirmeye başlar; adını koyamadığı bir şeyin eksikliğini duyar
O bambaşka türden, o türün biricik ilk ve son örneği, kısaca Yaradan’ın bir mucizesiydi.
O güne kadar erkeklerin kadınlara çiçek yolladığını ne görmüş, ne işitmişti.
ölmüşlerin kavgasını doğacak olanların sürdürmesinin yanlış olduğunu düşündüm
Kafamdan bu düşmanlık işini çıkaramıyordum; ama düşmanlığın neden sürdüğüne bir türlü akıl erdiremiyordum.
kendi küçük dünyamız bize yetiyordu.
Çiçekler güneşi görünce nasıl kendiliklerinden açıyorsa, yürekler de ona kendiliğinden açılıverirdi.
Artık, ölmek istediğini söyleyerek kendisini bırakmaları için yalvarmıyordu; o evreyi çoktan aşmış, duyu uyuşmasının verdiği tatlı gevşeklik içinde hayatından memnundu.
Size yasayı anlatacağım; şurasını da belirteyim ki , yasaya karşı gelen bunu hayatıyla öder.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir