İçeriğe geç

Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri 8 Cilt Takım Kitap Alıntıları – Mahmut Toptaş

Mahmut Toptaş kitaplarından Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri 8 Cilt Takım kitap alıntıları sizlerle…

Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri 8 Cilt Takım Kitap Alıntıları

Vallahi bize ateş belirli günlerde isabet edecektir. Yani biz ateşe çok az bir zaman gireceğiz. Sonra çıkıp Cennete gideceğiz diyorlar. Allah’dan söz mü aldınız, Cennete gideceğiz diye? Allah vadinden dönmez. Siz bu konuda Allah’dan söz mü aldınız, yok. Yoksa siz bilmediğiniz şeyleri mi Allah’a söylüyorsunuz. Bunları Allah’a isnad ediyorsunuz!
Allah okuduğunuzu anlamayı, anladığınızı da yaşayabilmeyi hepimize nasip etsin. Amin.
İnsan akla hayale gelmeyen pislikler yaparken Bir insan bunu nasıl yapıyor? deniyor.
Lokman-i Hakime: Edebi kimden öğrendin? diye sorduklarında: Edebsizden öğrendim cevabını vermiş.
İnsanlar sana ne kadar fetva verselerde sen yinede kalbine danış.
Kıpırdayan her canlının rızkı Allah’a aittir.
“Yaradılmışı hoş gördük, Yaradandan ötürü.”
Yaradılmışı hoş gördük, Yaradandan ötürü.
Dilden çıkan söz yaydan çıkan ok gibidir. Geriye dönüşü yoktur.
Doğru olanı alın. Yanlış olanı değil.
Ölümden korkmayın ölüm için amel hazırlamaya bakın.
Mümin, zor günlerin adamı olmalıdır.
Kişi yaptığının karşılığını görecektir.
Allah herşeyi dengeli yaratmıştır. Dengeyi pisliğiyle bozan insan..
Bu dünyada neyi ekerseniz o çiçeklenecek. Dikeni eken dikene, çiçeği eken çiçeğe kavuşacaktır.
İyi ile kötüyü belirleme hakkını insanlara verirseniz iş karışır.
Eşler arasında hakkı ve haklıyı taraflardan biri belirlemez. Hakları Cenabı Hak belirler.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yunus Emre:
Dervişlik baştadır, tacda değildir. Kızdırmak od’dadır sac da değildir. Ararsan Mevlayı kendinde ara. Kudüs’te Mekke’de hacda değildir.
Erişilmeyen, elde edilemeyen, tutulamiyan, yapılanmıyan hayaller vardır. 
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Batı’nın kötü bir taklitçisi olduk..
Sabır, kapıları kapatıp içerde ya sabır çekmek değildir. Sabır ateş hattında yapılan sabırdır.
İlim öğrenin, öğrenmek iyiliktir. Talebelik ibadettir. Müzakeresi teşbihtir. Araştırması cihaddır. Öğretmesi sadakadır.
Arap şairi: Dini parçaladık dünyamıza yamadık. Sonunda din de kalmadı dünya da diyor.
Bu dünya da ahiretin ana rahmidir. Bu toprak ana üzerinde yaşar büyür ve ölerek ahirette doğarız.
Hz. Musa:
Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım.
46- Rabbinin huzurunda (hesap vermekten) korkanlara iki cennet vardır.

47- O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?

Cehennemden ve cehnenemin ateşinden biraz daraldık ama ikram sahibi olan Rabbim şimdi de ikramını gösteriyor.

Rabbimin huzuruna varıp hesaba çekilirim diye bu dünyada korkan, tedbirini alan, Rabbimin hoşuna gitmeyecek şeylerden kaçınan, hep iyi işler yapan, kötülüklerden uzak duran insanlar için iki cennet vardır.

İki cennet ;

1-Cennetteki iki cennet diye de tefsir edilmiş,

2- Bu dünyası da, ahireti de cennet olur, anlamında da tefsir edilmiştir.

Rahim ismi zalimler, kâfirler için tehdit, müminler ve mazlumlar için ise teselli ve sığınaktır.
Öyleyse insanlık, isyanla değil, verilen emanetleri verildiği doğrultuda kullanarak dünyada gönül rahatlığı, ahirette Rabbın rızasını ve cennetini elde etmeye çalışmalıdır.
İki körden ikisi de tedavi yollarından ümidi kesince birisi Allah’a şükür ki kulağım duyuyor, halkın ve Hakkın kelamını işitiyorum. Gözlerimle haramı görmüyorum diyor ve rahat ediyor. Diğeri ise isyan ediyor ve iki dünyasını da karartıyor.
Sağlık bizim için rahmettir. Ama hastalık da bir çok rahmete vesile olabilir.
bazı insanların kör, topal, sağır olarak yaratılmaları da hem kendilerine hem başkalarına rahmet olabilir
Rahman olan Allah (cx.) mümine iki göz verip de kâfire tek göz vermemiştir. Ellerimiz, dillerimiz, ayaklarımız mümin kâfir ayrımı olmaksızın aynıdır. Rahman olan Allah havayı kimsenin tekeline bırakmamıştır. 
yedi kat göklerde ve yedikat yerlerde olan her şey, havada uçanların, yerde hareket edenlerin hepsi Allah’ı teşbih ettiğine göre hepsinin kedine göre bir canlılığı vardır.
Yerde debelenen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da sizler gibi ümmetlerdir.
Herşeyin Allah’ı zikrettiğini düşünmek, ona inanmak onlar gibi zikre katılmak eşya ile dost olmaktır.
Allah’ın zikriyle, hamdiyle başlamayan, her Önemli iş ve sözün sonunun kesik (bereketsiz, sevapsız) olduğunu bildirir
Ayetlere mana verirken Allah’ın murad ettiği manadan başkasını anlamaktan Allah’a sığınacağız
Yusuf a.s. gibi dünyanın en güzel kadını gözlerden uzak bir yerde kapılan kapattıktan sonra gel dediğinde tek sığınağımız Allah olacaktır ve ona sığınacağız.
Muhalifler Hz. Musaya sen bizimle dalgamı geçiyorsun dediklerinde Hz. Musa:cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım demiş.[1] ve istihzanın cahil insanların adeti olduğuna işaret etmiştir
İmansız Ölen her insan, Efendimizin (s.a.v.) yüreğini parçalamıştır. Cehenneme yuvarlandı demiştir. O Allah’ın Peygamberine eziyet edenler, dünyada ve ahirette Allah’ın lanetini hak etmişlerdir. Onlar için çok alçaltıcı bir azab hazırlanmıştır.

Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara yapmadıkları şeyi söylemek suretiyle ve iftira ederek eziyet edenler de, büyük bir iftirayı sırtlarında taşımaktadırlar.

Burada mü’minler olarak değerimizi anlıyalım. Allah (c.c.) kendisine eziyeti, Rasülüne eziyeti, mü’min erkeklere eziyeti, mü’min kadınlara eziyeti ard arda sayıveriyor. Bir hadiste sevgili Peygamberimiz; Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur, bana isyan eden Allah’a isyan etmiş olur diyor.

Mehmet Akif döneminde bir konuşmacı Fatih Sultan Mehmed’i anlatan bir konuşma yapıyor. Çok da güzel konuşma yapmış. Dinleyicileri heyecanlandıran bir konuşma yapmış. Recai Zade Mahmut Ekrem’den de takdir bekliyormuş.
Herkes tebrik etmiş ama konuşmacının gözü Recai Zade Mahmut Ekrem’de. O da bir şey söylememiş. Konuşmacı gitmiş ve nasıl buldunuz efendim? demiş.

Recai Zade; çok güzel, sen ziraat mühendisi miydin? demiş. Konuşmacı da; hayır efendim değilim. Ne alakası var ziraat mühendisiyle? deyince,

Recai Zade; Valla ben seni dinlerken öyle zannettim. Sen Fatih’i anlattın. Şimdi O nerde? toprakta, torunları nerede, toprakta, yaptıkları toprakta, toprağın üzerinde olan biziz. Soğan da öyle, turp da öyle, kıymetli tarafı toprağın altında, purçu(sapı) yukarıda. Sen bize ne yapacağımızı, Fatih’ten örnekler vererek söylemedin. Bizim ne olmamız gerektiğini söylemedin. Onlar iyi insanlardı, iyi atlara bindiler gittiler. Biz neyiz? Biz ne yapalım? demiş.

“Kitabını oku! Bugün (hesap sorucu olarak) nefsin kâfidir.” (el-İsrâ, 14)
Kıyamet gününde önümüze açılan amel defterimize bakıp okumamız istenecek. Dünyada iken okuma yazma bilmeyenler dahi amel defterini okuyacak. Yaptığı ve unuttuğu herşeyi orada görecek utanacak, kendi kendini hesaba çekecek.
Allah’ım, mülk de senin, hükümranlık da senin. bizi bize bırakma. bizi yolundan ayırma. amin.
«Sizi yaratan rabbinizden sakınınız!» emrine karşı gelmekten sakınınız, yasaklarını çiğnemekten sakınınız.
“bu kapıdan kâfir olarak girdim. Müslüman olarak çıkıyorum.”
«Sizi yaratan rabbinizden sakınınız!» emrine karşı gelmekten sakınınız, yasaklarını çiğnemekten sakınınız.
Bugünkü hukukta hâlâ kadın kocasının soyadını alır. İslam Hukukunda ise böyle bir kaide yoktur. Bugünlerde bazı kendini çağdaş zanneden kadınlar kocalarının soyadını istemediklerini beyan etmekteler. Aslında bu kadınlar farkında olmadan İslam’ı istemektedirler. Çünkü İslam’da kadın kocasının evine soyunun ismini taşıyarak gelir. Sahabeyi anlatan bir kitapta üç bin kadın sahabi anlatılır ve üç bini de babasının ismiyle anılır, kocasının soyismiyle değil. Dolayısıyla şimdi, ben kocamın soy adını istemem diyen kadınlara siz aslında İslam’ı istiyorsunuz demek lazım. Çünkü fıtrat İslam’ı istemektedir. Fıtrat İslam’ı ister ama sonradan edindiği kültür ve çevre insanı ve fıtratını değiştirir.
İbni Abbas (r.a) şöyle diyor:
Hanımımın benim için ne kadar süslenmesini istiyorsam, ben de onun için o kadar süsleniyorum.
Dünyada devlete, Ahirette Cennete ulaşmak öyle kolay değil. Musa (a.s.) dünyada devlete ulaşmayı, denizde boğulmayı göze alıp Rabbine tevekkül ederek yürümekle başardı. Yusuf (a.s) devlete ulaştı ama hapishaneden geçti. İbrahim (a.s.) devlete ulaşmak için ateşe atılmayı göze aldı. Çekirdeğin bile çiçek açabilmesi için çatlaması gerekiyor. Ana yavrusunu koklamak için doğum sancısı çekiyor. Yani tabiatta da aynı kural geçerli. Çile çekmek!!! İyi neticeler meşakkatlerin arkasından geliyor.
Allah’ın sınırlarına yaklaşmayın! haram sınırında dolaşmayın, şüphelilerden kaçının, ve helaller arasında gezin. Bir koyun sürünüz olsa başkasının tarlasının kenarına kadar götürürseniz koyunların tarlaya girmesine engel olamazsınız. Ama sınırdan uzakta tutarsanız engel olabilirsiniz. İnsanlar ve günahların sınırı da böyledir. Kötü arkadaş, kötü çevre, ve kötü yollardan uzak durunuz.
İslâm fıtrata uygundur. Fıtratı bozulanlara zor gelir. Gül koklamak hiçbir insana zor gelmediği gibi İslâm da zor gelmez. Ancak insan işi gereği zorla deri dibağatıyla uğraşırken kokusuna alışırsa işte ona gül kokusu zarar verebilir.
Lâ ile nefyi vücud etse eğer bir münkir
Yine Mevlâ’ya döner, kurtulamaz illâdan
İnsanoğlu da kendi bünyesi içindeki mevcut enerjisiyle karşı taraf üzerinde etki meydana getiriyor. Onun için Peygamber Efendimiz Nazar haktır demiş. Gerçekten nazarın hak olduğunu kendi hayatımızda da görürüz bazen. Hani genelde insanlar eşlerini gözleriyle gördükten sonra severler. Gözler bakışır. Daha sonra gönüllerinde bir şeyler meydana gelir. Arada hiçbir şey yok. Uzak bir mesafeden hanımınıza baktınız. O da size baktı ve evlenmeye karar verdiniz, dünürcüler gönderdiniz. Böylelikle bir sevgi meydana geliverdi. Yani bakışlar, gönüllere sevginin yerleşmesine sebep oluyor. Bir göz tâ uzaktaki bir göze bakıyor. Ve gönlüne sevgisini yerleştiriyor. İşte bu insanın öbür insanın gönlünde etki meydana getirmesi de bunlardan biridir.
Fahreddîni Razi: Sihrin bir çeşidi de daha ziyade geri zekalı insanlar üzerinde etkili olur diyor. Derler ki, İsm-i Âzam’ı yazacağım buraya. Ve bu İsm-i Azam’ı ancak üzerinde taşıdığın müddetçe şöyle şöyle olacak, böyle böyle olacak. Ve sen de şunları yapacaksın. Yapmazsan çarpılırsın. der. Bu sefer adam onun etkisinde kalarak o işleri yapar. Yani biraz daha geri zekalı insanlar üzerinde etkisi olur mu? olur.
Fatih Sultan Mehmed de İstanbul’u feth ederken yani surları toplarıyle döverken, Hıristiyan papazları Cebrail’in kanadı 3684’müydü, 3683’müydü diye kendi aralarında ihtilaf etmekte imişler. Bizim aramızda yani Müslümanların çok iyi niyetle sordukları sorular da vardır. Yani hoca efendilere kadar gidip, hocam çok önemli bir sorum var bunu öğrenmek için geldim filan diyor. Sorusuna bakıyorsun Adem (a.s.)’ın kanı RH pozitif miydi, RH negatif miydi? Evet bu konuda yani bu konunun cevabı olarak kitap bile yazıldı.
Yani bunlar insanları meşgul etme taktikleridir. Hz. Adem (a.s.)’ın kanı negatif mi, pozitif mi? Ben merakınızı gidereyim. O arkadaşın vardığı netice sıfır. Yani bütün müslümanların günümüzde İslâm’ın ihya olması için gayret sarfetmesi gerekirken o yolda beynini ve pazusunu yorması gerekirken, gücünü oradan alıp başka yöne çevirmek yanlış. Rabbim buna dikkat çekiyor.
Peygamberimiz bir gün ashabına sormuş, Pehlivan kimdir? Ashab ; Ya Rasulallah, pehlivan herkesi yenen adamdır. demişler. Peygamberimiz ; pehlivan kinini yutan adamdır demiştir. (Buhari ;Edep 102,Müslim;birr106)
Öyle ise dünyayı niye severiz? Cennete bir ekenek olduğu, tarla olduğu için sahip çıkarız. Ve kâfire de buranın hâkimiyetini hayatta vermeyiz. Vermemekle görevliyiz.
Biz ahireti verip dünyayı alanlardan değiliz. Dünyayı Ma’mur edip cennete döndürüp, ahireti de kazanmaya çalışan insanlardan olmalıyız. Niye dünyayı elde etmeye çalışalım? Çünkü Dünya ahiretin tarlasıdır demiş Peygamber Efendimiz (ﷺ).. Bu dünya ile meşgul oluşumuz, oradaki ekip biçtiğimizle ilgilidir.
Dinden dönen öldürülür mü? Olur muymuş böyle şey! diyen kâfirlerle dinimizde böyle şey yoktur diyenler dini bilmedikleri gibi devlet düzenini de bilmemektedirler. Arılar ballarını korurlar. Çiçekler dikenleriyle güllerini korurlar. insanlar da devletlerini korurlar. Vücutlarında kanser olan, tedavisi mümkün olmayan parçayı kesip attığı gibi; toplum, vücudunda üreyen ur’u da tedavi edemezse keser atar.
Anne acı çekmeyince yavrusunu koklayamaz. Çekirdek çatlamayınca çiçeğe dönüşemez. Belâların ardından devlet ve cennet geliyor
1402 yılında Ankara’da Yıldırım Beyazid’i döven Timur’a Başarının sırrı nedir? demişler. Timur, soruyu soranın ağzına kendi parmağını, onun parmağını da Timur kendi ağzına almış, karşılıklı ısırmaya başlamışlar.

Karşılıklı ısırırlarken adam aaaaaaa diye ağzını açarak bağırmış. Timur kendi parmağını çekmiş ama adamın parmağını ısırmaya devam etmiş. Sonra bırakmış ve Bak harpler de böyledir. Sen aaaaaa diye ağzını açarak bağırınca benim işime yaradı, parmağımı kurtardım ama bu bağırma senin parmağına fayda vermedi.

Dünyanın en büyük kahramanlık destanını yazan Firdevsii Tus’i geceleri dışarı çıkamayacak kadar korkakmış
Ele verir talkını, kendi yutar salkımı sözünü söyletenlerden olmayalım. Korkarken kahramanlık marşları okumayalım.
Hz. Ömer’e Küfe’den mektup yazmışlar ve sormuşlar: Bizim burada gücü yettiği halde zina etmeyenler var. Bir de gücü yetmediği için yapmayanlar var bunların durumu eşit midir?

Hz. Ömer: Gücü yettiği halde yapmayan sevaba girer. Öbürüne ise sevap da yoktur, günah da yoktur. buyurur.

Bugün biz namus mefhumuna inanıyorsak bu İslâm’ın bize verdiği bir nimettir. Kendisi Türk, adı Türk adı olan ama imanını yitiren bir avuç insan basın yoluyla Namus neymiş! Herkes hayvanlar gibi özgür olmalıdır. diyorlar. Bizi bunlardan ayıran yalnız İslâm nimetidir.
Yıldızlar gökyüzünün süsü, âlimler yeryüzünün süsüdür. Yıldızlar gece karanlığını aydınlatır. Âlimler cehâlet karanlığını aydınlatır. Yıldızlar yolunu kaybedenlere yön gösterir, âlimler de cennetin yolunu yitirenleri uyarır.
Maymundan geldiğini iddia eden insanlar babasının evini kaybeden çocuklar gibi zavallıdırlar. Onların gönüllerinden tutarak babası ve ilk peygamberi Adem’i tanıtıveriniz.
Bugün müslümanlara en büyük zarar müslümanlığı tam atamamış, batı standartlarını tam tutamamış ikisi arasında bocalayan hasta tiplerden gelmektedir.
Günümüzde Ben Allah’tan korkmam, Allah varsa beni çarpsın. diyen kâfirler, ormanlar kralı aslan’ın yelesine konup sonra da Hani aslan neredeyse karşıma çıksın, ben aslandan korkmam. diyen sinek gibidirler. Aslandan korkmak için ceylan olmak lazım. Aslan hakkında bilgisi olmayan ondan korkmaz. İki yaşındaki çocuk korkmadan elektrik cereyanına elini uzatırsa bu onun cesaretine işaret etmez, cehâletine işaret eder.
Pıtrık dikeninin çok olduğu bir yerde ayakkabı olmadan yürürken insanın ayaklarına diken batmaması için bütün vücudu dikkat kesilir, vücudunun her parçası göz olur ya işte bu dünyada elini, dilini, belini, gözünü, kulağını, ayağını haramlara dokundurmadan ömrünü geçirmeye TAKVA denir.
Biz doğruluğundan şüphe olmayan bu kitaba imân ettikten sonra bu kitaba ters düşen hiçbir fikre, kanuna saygı göstermeyiz. İnsana saygımız vardır ama insanın ürettiği imansızlığa ve isyana saygımız yoktur.
Günümüz yazarlarından bir kısmı kendi açısından haklı olarak Ben her fikre saygı duyarım demektedir. Kendi fikrinin zamanla tutarsızlığını anlayınca bu sözü söyleme mecburiyetinde kalıyorlar. Bu tip insanlar bir tek Allah kelâmının haklılığını inkar edebilmek için, beş milyar insanın haklılığını kabul etme zorluğuna katlanıyor ve ama beş milyar insana da saygısız oluyorlar.
Namaz sıkıntılı zamanlarda sığınak, sevinçli zamanlarda şükür makamıdır.
Dua için Rabbimizin huzuruna gelişimiz dualarımızın kabul edildiğinin işaretidir.
İslâmî bir eğitimle eğitilmiş bir baba yavrusuna nasihat ederken; Yavrum geçimini hırsızlıkla, rüşvetle sağlama. demez. Yavrum geçimini alın terinle kazan. der ve olumlu şeyleri söyler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir