İçeriğe geç

Kupa Kızını As Kitap Alıntıları – Şenol Turan

Şenol Turan kitaplarından Kupa Kızını As kitap alıntıları sizlerle…

Kupa Kızını As Kitap Alıntıları

Kitaplara sığınmak lazım. Eğitim bizi köreltiyor. Hayatta hep beş seçeneği mi olmalı insanın? Daha fazlası mümkün. Çoktan seçmeli değil, yoktan seçmeli! Hiçbir sorunun tam cevabı yoktur.
Söyleyebildigim kadar mutlu, söyleyemediğim kadar mutsuz ayrıldım. Hepi topu iki kelimeydi. Ama o kadar ağırdı ki, hayatım boyunca tasiyamadım..
İnsan hücrelerden değil, yaşadığı gün ve saatlerden oluşur. Sayısız zaman dilimi içinden kanserli dakikaları bulup çıkarırsanız, daha uzun yaşayacağımız gibi, daha mutlu olacağınız kesindir..
Her insan mutlu olmayı hak eder..
İnsanlar kaçıyor mutlu olmaktan. Kaçtığı gibi başkalarını da mutsuz ediyor..
Bu tren kara tren . Nereye götürdüğünü, senden neler götürdüğünü bilemezsin..
Asıl vatansever, vatanına hizmet eden adamdır. Hakiki ölçütün bu olsun..
Kader güler insana. Beklenmedik bir anda, ummadık zamanda güler. Öyle olduğu için hayat güzel. Her gece başka bir sabaha koşar ki, beklenti doğurduğundan taze umutlara gebedir. Öyle olduğu için hayat güzel..
Hayatta huzur arıyorsan; az eşya, az insan, az kelime!..
Gelgelelim, umut yaşatıyor insanı. Ekmek, hava, su hikâye
Einmal ist keinmal.
Nitekim hayallerimiz, hayatlarımıza değmiyor.
Çok öğretimli, az eğitimli yaşıyoruz. Sokaklardaki kaosun başka bir izahı yok.
Babaları gibi erkeklerle evlendikleri için fazladan mutlu olan kadınlar var dünyada. Ve babaları gibi erkeklerle evlendikleri için cehennem azabı çeken kadınlar.
Entrika Bizans’a mahsus Türk sadece dedikodu yapar.Masumuz.
Beni onda büyüleyen ilk şey edebiyat. İki insan saatlerce edebiyat üzerine konuşabiliyorsa yazgısı ortak demektir.
Şiirin anlattığı, şairin söylediğiyle uyuşmuyor. Demek ki ben doğru anlamışım. Bu şiir olmuş.
Şiir seven erkek, kadın sever.
İyi bir kitap, iyi bir kahveyi hak eder.
Ayrılık vakti geldiğinde elimi bıraktı, Beni doğru sev, dedi tebessüm ederek, Geri kalan her şey eksik de olur.
Hayat, ölümün şerefine yazılmış bir kasideden başka bir şey değildir. Ahmet Hamdi Tanpınar.
“Mutluluk, içinde olduğun an’ı unutmaktır.”
Ayrılık vakti geldiğinde elimi bıraktı, “Beni doğru sev,” dedi tebessüm ederek, “Geri kalan her şey eksik de olur.”
Nöbetçi hemşireye, Nasıl olmuş? diye sorduğumda, tam olarak bilmediklerini, otopsi raporunu bekleyeceklerini ifade etti. Sevdiğim kadın onun için bir otopsi raporuydu. Adını, yaşadıklarını, hayallerini, kim olduğunu bilmiyordu. En son konuştuğumuzda, bana Hoşça kal! dediğini bilmiyordu. O Nisan yağmurunda nasıl seviştiğimizi bilmiyordu.
Bakunin gibi siyaset felsefecilerini kanser eden Devlet nedir? sorusuna bizim kapıcı İhsan Efendi’nin Gelen evrak, giden evrak. diyerek hiç eveleyip gevelemeden konuyu dört kelimede özetlemesi
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İnsan hücrelerden değil, yaşadığı gün ve saatlerden oluşur. Sayısız zaman diliminin içinden kanserli dakikaları bulup çıkarsanız, daha uzun yaşayacağınız gibi, daha mutlu olacağınız kesindir.
Yıllandıkça güzelleşen kadınlara nispet eder gibi aylandıkça tazeleniyordu sanki. Kestane şekeri yediğinden mi yoksa hasreti başıma vurduğundan mı bilmiyorum, daha bir güzeldi. Göz kapaklarını ağırlaştıracak kadar güzeldi. Güzel sözcüğünü kıskandıracak kadar güzeldi. Daha kötüsü, benim olamayacak kadar güzeldi.
Kader güler insana. Beklenmedik bir anda, ummadık zamanda güler. Öyle olduğu için hayat güzel. Her gece başka bir sabaha koşar ki, beklenti doğurduğundan taze umutlara gebedir. Öyle olduğu için hayat güzel. Saf ve duru güzelliğiyle Aslı Muallâ, hayatın içinde ayrı bir güzel.
Çok öğretimli, az eğitimli yaşıyoruz. Sokaklardaki kaosun başka bir izahı yok.
İnsan hücrelerden değil, yaşadığı gün ve saatlerden oluşur. Sayısız zaman diliminin içinden kanserli dakikaları bulup çıkarsanız, daha uzun yaşayacağınız gibi, daha mutlu olacağınız kesindir.
Bir kara sevdaya tutulmayagör, ateşlere yandığının resmidir demiş şair. O azametli büyük efendi böyle buyurduysa kaçacak delik aramak nafile. Oğulotu, ebegümeci, papaya, karahindiba, çobançökerten, abdestbozan, kuzukulağı, loğusa otu, merhem olur mu yaraya? Nane ruhu gözlerimi yaşartır, güzelavrat otuna alerjim var, bir diş sarımsağın bu gibi durumlarda geçer akçe olacağını salık verenlere gözü kapalı itibar edecek değilim. Gel gör ki, tek başıma üstesinden gelemeyeceğim bir derdin içine düştüm. Kör kuyularda debelenip durdukça, feleğin sillesini yemişlere avuç açmam ondandır.
Elin ateşe değdiğinde yanıyor; gönül ateşe değdiğinde yanıyor. Değecekse, yansın elbet!
İyi ki kitaplar var. Eksik gördüğüm hayattan, ötelere kaçış imkânı veriyorlar.
İnsan düşmanı değilim ama yalnız kalmayı seviyorum. İnsanlardan uzaklaştığım kadar kendime yakınlaşıyorum.
Ölüm ve o yan yana gelince tuhaf bir şey oldu. Ölümün soğukluğu gitti, onun sıcaklığı geldi. Birkaç dakika sonra güzelleşti ölüm. Ve ölümsüzlüğe ilk adımını attı. Yaşasaydı unutacaktım belki. Fakat öldüğü için bende yaşamaya devam etti.
Bırak da unutayım, bilmediğim zaman mutluyum..
Hayat yaşanmak içindir, beklemek için değil!
Kim istemez mutlu olmayı,
Ama mutsuzluğa da var mısın?
Ne kadar gecikirsem yaşadığı buhran o ölçüde artıyor, içine girdiği dehlizden çıkması zaman alıyordu..
Kimseyi almak istemediği kendi dünyasındaydı şu an..
Konuşurken seçtiği kelimeler, gözlerinin rengi kadar açık değildi. Kıyısından köşesinden konuya girdiği, kimseyi kırmamaya özen gösterdiği, hatta bunun için dakikalarca sustuğu olurdu..
Osmanlı parçalanmaya başladığında en fazla biz tedirgin olduk. Haliyle Balkanlardaki Türkler arasında milliyetçilik duygusu daha erken ve daha hızlı gelişti. Hristiyanlar mı gelecek, azınlık mı olacağız diye düşünürken, vatan kavramı, imparatorluğun merkezinde yaşayan tuzu kurulardan daha fazla zihniyetimizde yer etti. Mustafa Kemal Paşa’nın Rumeli’den çıkması tesadüf değil. Ama sen yine de babanın aklıyla düşünme. Asıl vatansever, vatanına hizmet eden adamdır. Hakiki ölçütün bu olsun.
Kader güler insana. Beklenmedik bir anda, en ummadık zamanda güler. Öyle olduğu için hayat güzel. Her gece, başka bir sabaha koşar ki, beklenti doğurduğundan taze umutlara gebedir. Öyle olduğu için hayat güzel.
-Şimdi?
Şimdi bir fotoğraftır, bir duvarda asılı.
#İlhanberk
Aşk bir kez daha kapıya dayandı. Yeniden kirli yüzünü göstereceksen gelme, semtime uğrama! Adın Kenan’da olsa fark etmez.
Gitmeden yüzünü göstermedi bana.
Ben gittiğimde de yüzünü göstermediler. Otopsiye girecekti konuştuğumuz polis memuru yakınlığımızı sordu. Asistanımdı, dedim. Müstakbel eşim demek daha doğru olur birlikte yeni bir hayat kuracağız ben öldüğüne inanmıyorum. Birbirimize o denli aşığız ki Şimdilik bir sorun var şimdilik ama Demek isterdim.

Aslında ben evliyim.

Acaba her gün bir yere gitsek İstanbul biter mi mi?
Ben ayrılmak istiyorum Mualla
? ? !!!
Olmuyor Yapamıyorum artık.
Nerden çıktı bu?
Uzun zamandır düşünüyordum. Sadede nasıl söyleyeceğimi bilemedim.
Başka birimi var ?
Öyle birşey değil.
Ne peki?
İstanbul gözlerinimi açtı yoksa?
Rivayet ederler ki, ölünün gözlerinde en son, katilinin izi kalırmış. Aslı Mualla’nın mavi gözlerinde böyle bir iz sürmek bugün için mümkün değil. Belki mümkün olduğunda yüzlerce fail hepimizi şaşırtacak.
Bin tane gönlü olsa birini bana verecek ama yok Yok işte yok ne yapsın.
Onu görmediği zamanlar kör, duymadığı zamanlar sağırdı. Aslı Mualla onun en ağır imtihanı olacaktı.
Kendi kendime konuşmaya başladım.Delilik alemeti mi?Benim tercihim değil.Yalnızım sadece.
Kader,sudaki kurbağa misali yavaş yavaş öldürür.
Şeytan aramızdaysa,bu devirde insandan ayırt etmek zor.
her ölüm binlerce faili olan gizli bir cinayettir.
İnsan hücrelerinden değil, yaşadığı gün ve saatlerden oluşur.
Mutluluk anı unutmaktır.
Bütün mevsimler kardeş olsa , yaz ve kış anlaşamazdı. Yaz kış kavga ederlerdi. Sonbahar arabulucu Büyük ağabey İlkbahar, şöhret olma sevdasıyla İstanbul’a kaçan evin hercai kızı.
Ayrılık vakti geldiğinde elimi bıraktı, “Beni doğru sev,” dedi tebessüm ederek, “Geri kalan her şey eksik de olur.”
Mutluluk an’ı unutmaktır.
Medeniyetle barışık değil gibiyiz. Medeniyet biriktirmeyi esas alır. Saklamayı, korumayı bilmiyoruz. İstemiyoruz da! O yüzden arkamızda bıraktıklarımız ilgilendirmiyor bizi Oysa geride bıraktıklarımız arasında ölülerimiz de var.
Hepi topu iki kelimeydi. Ama o kadar ağırdı ki, hayatım boyunca taşıyamadım.
Ayrılık vakti geldiğinde elimi bıraktı, Beni doğru sev, dedi tebessüm ederek, Geri kalan her şey eksik de olur.
Sonunu bilme isteği, insanoğlunun en büyük merakı olarak kalmaya devam edecek. Rivayet ederler ki, ölünün gözlerinde en son, katilinin izi kalırmış. Aslı Muallâ’nın mavi gözlerinde böyle bir iz sürmek bugün için mümkün değil. Mümkün olduğunda, belki de yüzlerce fail hepimizi şaşırtacak.
Onun olmadığı bir şehirde yaşamak istemiyordum.
Başka çaresi yoktu. Unutmayı kafama koyduğum andan itibaren unutulmayı göze almıştım. Aşk üç harfti en nihayetinde. Ne kadar ağır gelse de, ölünceye değin bize kan kusturacak değildi. İstediği kadar yeni yaralar açmaya çalışsın, yeni cephelerden taarruza geçsin, yeni isimler altında düşmanlık etsin, günün birinde pes edecek ve bizi kendi halimize bırakacaktı.
Zaman bunun için yaratıldı herhalde. Benim gibi adamlar bodoslama ilan-ı aşk edemesinler diye; yıllar aylara, aylar haftalara, haftalar günlere, günler saatlere, saatler dakikalara, dakikalar saniyelere, saniyeler saliselere bölündü. Takvim yapraklarına hürmetimden ötürü geciktiriyorum
Aslı Mualla, zarafeti, dillere destan güzelliği ve ağırbaşlılığıyla okulun kimyasını değiştirmişti. Bütün erkekler ona aşık, bütün kızlar ona düşmandı.
Herkes onun için tutuşurken, ondaki tek hayat belirtisi, göründüğünde aklımızı başımızdan alan gamzeleriydi. Gülümsüyordu sadece
Hayatta huzur arıyorsan; az eşya, az insan, az kelime!
Salonda küçük bir yer yatağında uyuyordu. Altın sarısı saçlarını ilk o zaman gördüm. Beyaz tenine perde olmuştu. Deniz mavisi gözlerini açtığında, sadece o değil, ikimiz birden uyanmıştık. Sessizlik oldu. Bakakaldım öylece. Bir şey diyemedim
Ben sana ‘baba’ diyorum, adını bilmiyorum ki!
“Beni doğru sev” dedi tebessüm ederek “geri kalan her şey eksik de olur.”
Çok öğretimli, az eğitimli yaşıyoruz. Sokaklardaki kaosun başka bir izahı yok.
Entrika Bizans’a mahsus Türk sadece dedikodu yapar. Masumuz.
Dünya bu kadar adildi işte Gözlerimizin önünde aklımızla alay ediyordu. Elinden bir şey gelmeyen bizler, bütün meseleyi öbür tarafa havale ediyorduk. Böyle olsun istemesek de işler böyle yürüyordu. İyi ki mutlak adalet vardı. İyi ki mizanda hesap görülecekti. Yoksa anarşi ve kaos olabilirdi. Istediğimiz olmayınca, istediğimizi elde etmek için, istemediğimiz insanlara, istemediğimiz kötülükler yapacaktık. Üstelik bu yaptıklarımızdan ötürü bir bedel ödemek durumunda kalacaktık. Dünya bu kadar adildi işte

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir