Kobo Abe kitaplarından Kumların Kadını kitap alıntıları sizlerle…
Kumların Kadını Kitap Alıntıları
“Ama her şey insanın bakış açısına bağlıydı.”
“Peki, durağan hâl varlık için vazgeçilmez miydi? O tiksindirici rekabeti başlatan da sabit kalmaktaki ısrarımız değil miydi?”
Peki, durağan hâl varlık için vazgeçilmez miydi? O tiksindirici rekabeti başlatan da sabit kalmaktaki ısrarımız değil miydi?
Yenilgi, ‘yenildim’ diye düşündüğün andan itibaren başlardı.
Fakat sabit olarak bir yere yerleşmek, yaşam için mutlaka gerekli mi? Sabit yaşama bağlılık yüzünden çıkmıyor mu o çetin rekabetler?
Mutlu olanlar doyuma…Üzgün olanlar umutsuzluğa…
Böcek koleksiyonculuğunun daha basit, daha doğrudan bir zevki vardır: Yeni bir tür bulmak. Bu hedefe bir ulaşılırsa, Latince uzun bir isimle birlikte koleksiyoncunun kendi adı da böcekler atlasına italik harflerle dahil edilir ve yan sonsuz bir anlam kazanmış olur. İsterse böcek şeklinde olsun, uzunca bir süre insanların belleğinde yer edinilebilecekse, harcanan çabalar da amacına ulaşmış demektir.
Çoğu böcek koleksiyoncusunun şiddetli bir sahip olma arzusu taşıması, aşırı dışlama eğilimi göstermesi, kleptoman ya da homoseksüel eğilimleri olması kesinlikle tesadüf değildir. Oradan, bunalım sonucu intihara bir adım kalır.
Öğrenciler her yıl, akan bir ırmağın suyu gibi, öğretmenlerin üzerinden akar gider ama o akıntının dibinde, sadece öğretmenler, çöküvermiş kayalar gibi, hep oldukları yerde kalırlar. Ümit sözcüğünü başkaları için kullansalar da, kendileri rüyalarında bile göremezler.
Kumların Kadını, Kobo Abe
Koleksiyoncular daha saf, daha doğrudan bir hazzın; yeni bir tür keşfetme hazzının peşindedirler.
Hüzne tek yönlü bir biletim var.
İnsanoğlunun eşitliği belki de sadece ölüm ve zührevi hastalıklar karşısındaydı.
Yazar olmayı istemek, perde arkasındaki kuklacı olup kendini kuklalardan ayrı tutmayı isteyen bir egoizmden ibaret. Kadınların makyajıyla, özünde hiçbir fark yok.
Hayata bir anlam yükleyen eğitim sistemine karşı ciddi şüphelerim var.
Öğrenciler her sene nehirden akan sular misali kendilerini alıp giderken, öğretmenler nehrin yatağına gömülmüş taşlar gibi sabit kalmak zorundaydılar. Umutlar başkalarına anlatmak için vardı, kendi hayalleri için değil.
Fakat gerçeklik sadece önemli şeylerden oluşsaydı, kafanıza göre dokunamayacağınız, tehlikeli, camdan bir yapı olurdu.
Öğretmenler kadar kıskanç bir grup bulmak zor işti. Öğrenciler her sene nehirden akan sular misali kendilerini aşıp giderken, öğretmenler nehrin yatağına gömülmüş taşlar gibi sabit kalmak zorundaydılar. Umutlar, başkalarına anlatmak için vardı, kendi hayalleri için değil. Ya kendilerini çöp gibi hissederek yalnız mazoşistlere dönüşüyorlar ya da sonunda, başkalarının ahlaka aykırı davranışlarını rapor edip duran şüpheci erdemliler olup çıkıyorlardı. Özgürlüğe özendikçe özgürce davranışlardan nefret etmekten kendilerini alamıyorlardı.
Cezası olmadıkça, kaçmanın da zevki olmaz.
Cezalandırma, suçun kefaretinin ödendiğini kabul etmekten başka bir anlama gelmeyecekti.
Ceza olmasa, kaçmanın ne tadı kalırdı?
Kadının o katı sessizliği yok mu!
hüzünlü tek yön bilet şarkıları mırıldananlar ancak gidiş dönüş biletlerini çoktan cebine koymuş olanlardır.
artık birilerinin kapıyı açmasını beklemek yerine kapıyı gerekirse zor kullanarak kendisinin açma vakti gelmişti.
bir kere öldükten sonra ölüm hakkında endişelenmeye de gerek kalmaz.
gerçeklerden yeteri kadar kaçmıştı. geride bıraktığı her şey artık ölüydü. kendi elleriyle hepsini öldürmüştü.
(…) kim olduğunun bilincine varmasını sağlamak bile mükemmel bir yaratıcılıktır.
Eğer bu, dış dünyaya açılan bir pencereyse, galiba buzlu camdan yapılmıştı.
Manzara olmasa bile manzara resmi görmek istemek insanlık hali olsa gerek.
Yalnızlık, hayal peşinde koşup da doyurulmamış susuzluktur
Aynı şeylerin tekrarı Hep başka hayaller kurarken kendimizi içine attığımız, değişmeyen tekrarlar. Yeme, yürüme, uyuma, hıçkırma, bağırma
Sabır yenilgi değildir Aksine, sabretmek yenilgi olarak algılandığında
yenilgi başlar
yenilgi başlar
Dilencilerin de, üç gün dilendikten sonra, bir daha vazgeçemedikleri
söylenir
söylenir
Kış uykusu deyince hoş bir tınısı var ama galiba kendimi köstebek gibi görmekten, hayatım boyunca gün ışığına çıkma isteğimi kaybettim
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
İçinde bulunulan ortama ayak uydurmanın da bir sınırı var.
Bu şekilde yaşamımı sürdürünce elime ne geçecek diye düşündükçe, çıldıracak gibi oluyorum Gerçi nasıl bir yaşam söz konusu olursa olsun bunu anlamak zordur Bir parça olsun, insanın düşüncelerini dağıtan bir şeylerin olması daha rahatmış gibi geliyor
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Bir türlü kabullenemiyorum Eh, nihayetinde yaşamın kendisini kabul etmek de güç
Bu duyarlılığının bir karşılık görememesi hiç de adil değil.
Bu nasıl bir karanlık?! Tüm dünya gözlerini yummuş, kulaklarını tıkamış Burada ölmek üzereyim ama kimse dönüp bakmıyor bile!
Öyleyse sorun dayanıklılıkta bitiyordu.
Gerçekten de, şu dünyada ilerisini düşünmeyen ne çok insan var!
Köy yerinde, insanlar birbirine bağlıdır, karşılıklı sorumlu hissederler kendilerini.
Kumda yürümenin zorluğu, basarken ayakların gömülmesinden kaynaklanmıyor, kaldırırken gereksiz güç harcanmasından kaynaklanıyor. Hızlı adımlarla yürümek gerekince de aşırı yorgunluk söz konusu olur. Ayakları sağlam basabilmek için bacakları yengeç gibi açarak yürümek daha etkili olur.
Hiç zamanı dikey olarak yaşamak mümkün olur mu? Zaman dediğin yatay olarak akar.
Fakat, araç diye, amaç diye, her şeyi teker teker sınıflandırmak çok gerekli bir şey mi? Gerektiği yere göre kullanmak daha iyi olmaz mı?
Olasılık kurallarında doğruluk payı olsa gerek, yapılan tekrarların artmasıyla başarı ihtimali de yükselir.
İnsanın sahip olduğu becerileri en etkin yoluyla fayda haline getirme sorumluluğu vardır
Kısacası, zorla eski tarz yaşama bağlanıp kalmanın gereği yok
Hüzünlü tek yön bilet şarkılarını mırıldananlar ancak gidiş-dönüş biletlerini çoktan cebini koymuş olanlardır..
Gökten ölüm dikenleri yağıyor, yeryüzünde de akla gelebilecek her türlü ölüm
yüzünden adım atacak yer kalmamış
yüzünden adım atacak yer kalmamış
Elbette, düzen dediğimiz şey kendisine yakışır şekilde yaşamı güven altına alıyorsa, geri adım atılabilir. Ancak ya gerçekler?
Gözler, sadece sözcüklerin tamamlayıcısıdır Kası olmayan gözlerde, bir
ifadenin oluşması imkansızdır.
ifadenin oluşması imkansızdır.
Ne dersin? Yaşamın anlamını sakatlayan bir eğitim sistemi hakkında ciddi şüphelerim var.
Yaşamın anlamı derken?
Şöyle ki, olmayan bir şeyin var olduğuna inandırmaya çalışan, ütopya eğitimi
Yaşamın anlamı derken?
Şöyle ki, olmayan bir şeyin var olduğuna inandırmaya çalışan, ütopya eğitimi
İnsanın gözünü alan bir güneşle süslemiş yaz, eninde sonunda romanlarda ya da filmlerde olan bir şeydir. Gerçekte olansa, mürekkep kokan gazetenin siyaset sayfasını altına serip uzanmış kendi halindeki sıradan halkın pazar günüdür Kapağı mıknatıslı termos ve teneke kutuda meyve suyu Kuyruğa girilerek elde edilen saati 150 yene kiralık kayık ve sahilde balık ölülerinden kaynaklanan kurşuni köpükler En sonunda da, yıpranmış, çürümeye başlamış, hıncahınç vagonlar Herkes bunu çok iyi bildiği halde, sadece
kendini kandırılmış bir aptal olarak göstermemek için, o gri tuval üzerine canla başla ütopik bayramlar çizmek ister. Zorla keyifli bir pazar geçirdiğini söyletmek için, mızmızlanan çocuklarını çekiştirip duran pejmürde kılıklı, kirli sakallı babalar Herkesin mutlaka görmüş olduğu, vagonun bir köşesindeki küçük bir manzara Başkalarının güneşine karşı duyulan histeri ölçüsünde tahammülsüzlük ve kıskançlık
kendini kandırılmış bir aptal olarak göstermemek için, o gri tuval üzerine canla başla ütopik bayramlar çizmek ister. Zorla keyifli bir pazar geçirdiğini söyletmek için, mızmızlanan çocuklarını çekiştirip duran pejmürde kılıklı, kirli sakallı babalar Herkesin mutlaka görmüş olduğu, vagonun bir köşesindeki küçük bir manzara Başkalarının güneşine karşı duyulan histeri ölçüsünde tahammülsüzlük ve kıskançlık
Zaten, yaşam sadece önemli olaylardan ibaret olsa, gelişigüzel el sürülemeyecek, narin bir sırça köşk olur Ancak gündelik yaşam tam da gazete başlıklarındaki gibidir. Bu yüzden herkes, anlamsız olduğunu bile bile, pergelin ucunu kendi evine yerleştirerek ilgi alanını çizer.
Gezmeyi çok seven çocuklar bile kaybolduklarında feryat figan ağlamaya başlar.
Gerçekten de, yalandan hasta numarası yapmak pek kolay değildi. Her an fırlamak üzere olan bir zembereği avuç içine sıkıştırmaya çalışmak gibiydi.
Nihayetinde, şu an için en önemli şey sabır.
Manzara olmasa bile manzara resmi görmek istemek insanlık hali olsa gerek. Manzara resimlerinin doğası zayıf olan yerlerde, gazetenin ise insanlar
arası bağların zayıf olduğu endüstriyel alanlarda o yüzden geliştiğini bir yerlerde okumuştu.
arası bağların zayıf olduğu endüstriyel alanlarda o yüzden geliştiğini bir yerlerde okumuştu.
Kilitli olup olmadığına bakmadan, sadece anahtar deliğini görmekle ümitsizliğe kapılmanın anlamı yok
Manzara olmasa bile manzara resmi görmek istemek insanlık hali olsa gerek.
” kadının kalbinde araladığı pencerenin kapanmak üzere olduğunu adam anlamıştı. ”
İnsanlar, senin gibi farklı bir böceği kurtarmak zorunda değiller ama seni yargılama hakları da yok.
” kendi kendini terk edip kaçabilirdi belki de. ”
Kum: Kayaların ufalanmasıyla oluşan kütle. Bazen mıknatıs ve kalay tozu, ender olarak altın parçacıkları içerebilir.
Kaf Dağı’na merdiven O öykünün sonu nasıl bitiyordu?
” bir rüyada takılıp kalınca işler ilerlemez. ”
“Emeği aşmanın yolu, yine sadece emekten geçer. Emeğin kendisine değer atfetmektense, emek yoluyla emeği aşmak. İşte, asıl bu kendini reddedişten doğan enerji, emeğin gerçek değeridir.”
Fakat sabit olarak bir yere yerleşmek, yaşam için mutlaka gerekli mi? Sabit yaşama bağlılık yüzünden çıkmıyor mu o çetin rekabetler?
Çoğu böcek koleksiyoncusunun şiddetli bir sahip olma arzusu taşıması, aşın dışlama eğilimi göstermesi, kleptoman ya da homoseksüel eğilimleri olması kesinlikle tesadüf değildir. Oradan, bunalım sonucu intihara bir adım kalır.
“Hayat, parça parça sayfalardan ibaret olamazdı. Doğru düzgün ciltlenmiş bir günlüktü olsa olsa. Her günlüğe birer tane başlangıç sayfası yeterde artardı. Kendinden öncekileri izlemeyen bir sayfaya karşı sorumluluğu falan olamazdı.”
“Başkalarının güneşine karşı duyulan, neredeyse dokunaklı bir sabırsızlık ve kıskançlık.”
Fakat savaş bitince silahlar ele avuca dolanır olmuştu. Doğanın yerine ,düzen gelmiş; dişlerin, tırnakların ve cinselliğin yönetimi ele geçirmiş. Böylece cinsel ilişki de banliyö treni bileti gibiydi her kullanışta üzerine delik açılması gereken bir şeye dönüştü.
“Vahşi hayvanları andıran kadın… Dünü de bugünü de olmayan nokta gibi bir kalp. İnsanları kara tahtadaki tebeşir izi gibi silip atabileceğine inanan bir dünya. Bu zamanda hâlâ bu ölçüde bir yabaniliğin var olabileceğine inanamıyordu.”
dünü de bugünü de olmayan nokta gibi bir kalp insanları kara tahtadan silip atabilecegine inanan bir dünya.