İçeriğe geç

Kral Kaybederse Kitap Alıntıları – Gülseren Budayıcıoğlu

Gülseren Budayıcıoğlu kitaplarından Kral Kaybederse kitap alıntıları sizlerle…

Kral Kaybederse Kitap Alıntıları

Kaderden medet ummaktan vazgeç. Sen gayret etmezsen o senin için bir şey yapmaz.
Kendi gerçeğini yaşayamayan biri nasıl mutlu olur ki!
Acılar her zaman insanlar için mutluluklardan daha öğretici olabiliyor. Napolyon Bonapart, İnsanın olgunlaşabilmesi için acılarla yoğrulması gerekir çünkü o acılar hem taş, hem heykeltıraştır, demiş.
Kaderimizi çoğu zaman geçmişimiz yazıyor…
Bir kadın için çekilecek acıların en büyüklerinden biri bu; bugüne kadar hiç sevilmediğini hissetmek İki uçlu bir acıdır bu. Oklardan biri karşı tarafa yönelirken biri de kişinin kendine batar. Sadece onu sevmeyen adamdan değil, kendinden de nefret eder.
Meğer sevilmek ne zor şeymiş !
Sevgi gider, yerine onun kadar yakıcı bir duygu olan nefret gelir.
“ Sesimi duyuramamanın hüznü çöküyor üzerime.”
— Bu dünyayı terk ederken ne götüreceksiniz yanınızda?
— Günahlarımı
İnsan ölümün karşısında ne kadar çaresizmiş meğer.
Hep merak ediyorum, ceza vermek nasıl bir iş diye. Ceza vermek insana göre bir iş değil diyor. Hele büyük cezaları vermek korkuturmuş hâkimleri.
Meğer bazen umut çok tehlikeli olabiliyormuş. Bitince anlıyor insan dünyanın kaç bucak olduğunu.
Yine de yaşamak heyecan vericidir. Önemli olan o heyecanı doya doya hissedebilmektir.
Bir ölüden haber almak ne kötü etkiliyor insanı.
Her sabah doğudan yüzünü gösteren güneşin, gün batımına kadar kime ne göstereceği her zaman olduğu gibi yine belli değil.
İnsan bir şeyleri yaşarken kıymetini bilemiyor.
Yeryüzündeki bütün ıstıraplar aza kanaat etmemekten doğar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bazı düşünürler, umudun insana çok zarar verebileceğini söyler. Hele o umutlar, yalan umutlarsa
Beddua çaresizlerin elindeki tek silahtır. Bütün mücadele­lerin, savaşın bittiği yerdir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsanın bir ailesi olması çok güzel
Allah hak etmeyene yardım etmez.
Napolyon Bonapart, “İnsanın olgunlaşabilmesi için acılarla yoğrulması ge­rekir çünkü o acılar hem taş, hem heykeltıraştır,” demiş.
Acılar her zaman in­sanlar için mutluluklardan daha öğretici olabiliyor.
Velhasıl, dünya durmadan dönerken herkes kendi hayatını, kendi kaderini yaşamaya devam ediyor.
İnsanın neyi, neden yaptığını bilmesi, her zaman çok önemlidir.
Otomatiğe bağlanmış bir dönme dolap gibi, yıllardır hep aynı yerde döndüm durdum
— Bu dünyayı terk ederken ne götüreceksiniz yanınızda?
— Günahlarımı
Firdevsi’nin ünlü bir sözü vardır.
“Yeryüzündeki bütün ıstırap­lar aza kanaat etmemekten doğar”
Meğer ben ne kadar yalnızmışım!
ama vazgeçmek, yenilgiyi kabul etmek, bana göre şeyler değil. Başaramayacağımı bilsem bile
Artık yeni şeyler söyleme zamanı
Ne bir katre hayır karşılıksız kalıyor, ne de bir katre şer
Geçti sevdalarla ömrüm, ihtiyar oldum bugün.
Ak pak olmuş saçlarımla bikarar oldum bugün.
Acemi olarak geliyoruz bu dün­yaya, tam her şeyi görüp öğrenip, usta olduğumuzda da ölüm ge­liyor kapıya.
İnsan zamanla her şeyi anlıyor anlamasına da, iş işten geçmiş oluyor.
Biz kendimizi affetmiyorsak Tanrı niye affetsin ki
İnsanın kendini değiştirmesi, dünyayı yerinden oynatmak­tan daha zordur
Cennet de cehennem de bu dünyadaymış. İnsan bunları, yaşadıkça, gördükçe anlıyor.
Umutlarım, hayallerim var benim. Bunlardan asla vazgeç­meyeceğim.
Kurt kocayınca köpeklerin maska­rası oluyor işte böyle.
Dünyanın sunduğu güzelliklere bir teşekkür bile etme­yenin sonradan isyan etmeye hakkı var mı acaba?
Paran varsa ne âlâ, ama yoksa tanımıyorlar seni.
İnsanın kendine ettiğini kimse etmezmiş
İnsanın olgunlaşabilmesi için acılarla yoğrulması gerekir çünkü o acılar hem taş, hem heykeltıraştır.
Psikiyatri, insanı kendine affettirme sanatıdır.
Yeryüzündeki bütün ıstıraplar aza kanaat etmemekten doğar.
ama huy işte.
Can çıkıyor ama huy çıkmıyor.
ama her kadında aşkı aramak, her kadın tarafından sonuna kadar sevilmek mümkün mü?
İnsan bir şeyleri yaşarken kıymetini bi­lemiyor.
Çok sevmiş ama sevilmemiş kadınların öfkesi bu. Yıllar geçtikçe umut umutsuzluğa döner. Aşkın, sevginin, tutkunun yerini intikam duyguları alır.
Eğer bir insan mutsuzsa, onu hiçbir şeyle mutlu edemezsin çünkü mutluluk bir karardır.
İlahi adalet tecelli edecek. Kul ne yapsa boş!
İnsan yaşadıklarından ders almayı bilmiyor.
Siz onun için hayatınızı vereceksiniz ama o sizin için parmağını oynatmayacak
Bir kadın için çekilecek acıların en büyüklerinden biri bu; bugüne kadar hiç sevilmediğini hissetmek İki uçlu bir acıdır bu. Oklardan biri karşı tarafa yönelirken biri de kişinin kendine batar. Sadece onu sevmeyen adamdan değil, kendinden de nefret eder.
İnsan en kolay, en sevdiklerine kıyar. Öfke ile aşk hep kol kola gezer.
Duygular zaten hep aptaldır. Aklı yoktur duyguların.
İnsanın yalnızlığını büyük kalabalıklar gidermez. Sizinle hayatı paylaşacak, sevdiğiniz biri olsa, çok daha iyi hissetmez misiniz kendinizi?
Geleceğimiz gerçekten de geçmişimiz­de saklı! İyi bakmayı bilebilsek, bakınca görmeyi becerebilsek, bir falcı gibi okurduk kaderimizi.
yapılan araştırmalar anne­leri tarafından terk edilen çocukların sadece sık sık hastalanmak­la kalmayıp büyümelerinin de durduğunu gösterir. Anne tarafın­dan aniden terk edilmenin yarattığı ruhsal travmaya gelince, onu anlatmaya kelimeler yetmez.
Hepimizin iç dünyasında bir kenara saklanmış, açılacağı günü bekleyen böyle kapalı kutu­lar vardır. O kutular kapalı da olsa kokusu hiç gitmez burnumuz­dan. O kokunun nereden geldiğini bilmesek de bizi rahatsız et­meye devam eder.
Bazen beynimiz bi­ze oyun oynar, hatırlamak istemediğimiz şeyleri derinlere saklar ama silmez.
İngil­tere’de “Sunday Baybies” derler. Pazar günü doğanlar şanslı olur­muş.
İnsanın olgunlaşabilmesi için acılarla yoğrulması gerekir çünkü o acılar hem taş hem heykeltıraştır.
İnsanın yalnızlığını büyük kalabalıklar gidermez.
Mutsuzluğunu kadere yükleme. Savaş onunla. Mutluluğun peşine düş. Her yerde ara onu. Mutluluk emekle, çabayla, birikimle, acı çeke çeke gelir insana.
Din kitapları bile ölünce içi birbirinden güzel hurilerle do­lu bir cennet vaat eder insanlara. Bu cenneti öbür tarafa gitmeden yaşamayı hangi erkek istemez?
Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir
Hiç sıkıntı çekme­miş, acı hep teğet mi geçmiş? Bu kadar dümdüz, engelsiz, acı­sız, kedersiz bir hayatın içinde insan nasıl gelişebilir, nasıl ol­gunlaşabilir?
beğenilmeye öyle aç ki
Bu yaşa gelmiş olma­sına rağmen kadınlarla ilişki kurmanın tek yolunun onlarla flört etmek olduğunu sanması ne garip!
Kadınlar onu hep başlarında taşısalar da kimse annesinin yerini tutmamıştı. Boşa dememişlerdi, “Ana gibi yar olmaz, di­ye

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir