İçeriğe geç

Kozmik Albay Kitap Alıntıları – Erkan Yılmaz Büyükköprü

Erkan Yılmaz Büyükköprü kitaplarından Kozmik Albay kitap alıntıları sizlerle…

Kozmik Albay Kitap Alıntıları

Peki ihbarın yapıldığı saatte biz neredeyiz? Çayyolu’nda. Bülent Arınç ise kendi ifadesine göre Ankara’da bile değil. Kendisi Manisa’da bulunuyor.
Böylece soruşturmanın başlamasına sebep olan telefon ihbarının sahte olduğu, aslında böyle bir arama ve ihbar olmadığı ortaya çıktı.
Hakkımızda suikast iddiaları var.
Ne hikmetse Savcı Mustafa Bilgili, 4,5 yıl gibi bir sürede 8 sanıklı Kozmik Oda davasının iddianamesini hazırlayamamıştı.
Tamamı, aklını, kalbini ve vicdanını FETÖ’ye teslim eden savcı ve hakimlerin uydurduğu davalardı.
Ayrıca 4,5 yıl boyunca Kozmik Oda soruşturmasını yürüten eski savcı Mustafa Bilgili’nin de ByLock kullanıcısı olduğu ortaya çıktı.
2010 yılında hard diskleri teslim etmeyen Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Seferberlik Tetkik Daire Başkanı Tümgeneral Selahattin Kısacık ve Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Hıfzı Çubuklu idi.
Hakim Kadir Kayan’a arama faaliyetine başlanılmadan önce devlet sırrı niteliğindeki bilgileri ifşa etmesinin, TCK 258. maddesine göre suç oluşturduğu, bu nedenle kendisine Görev Emniyeti Yemin Belgesi nin okunarak tebliğ edileceği bildirildi. Hakim Kayan, kendisine okunarak tebliğ edilen belgenin altını imzalamaktan imtina edince daha aramalar başlamadan hakkında ilk tutanak tutuldu.
İlginçtir ki Kozmik Oda davasında 5,5 yıl süren soruşturma sürecinde soruşturmayı yürüten üç savcı da Servet Yörük’ün ifadesine başvurmadı.Oysa her ifademizde takip görevi yaptığımızı ve bu görevi bize Servet Yörük’ün verdiğini söylüyorduk. Buna rağmen hiçbir savcı çağırıp ifadesini almadı. Söylediklerimizin doğru olup olmadığını bile teyit etmedi. Soruşturma dosyasında ismi hiç geçmeden, ifadesi alınmadan dosya kapandı. Acaba gerçekten görünmez olmuştu da savcılar göremiyor muydu!
Peki, TSK içinde bu basamakları birer birer çıkan Servet Yörük olayların yoğun olarak yaşandığı 2009 yılının son günlerinde Özel Kuvvetler Komutanı olarak ne yaptı? 19 Aralık tarihinde evinden gelişmeleri takip etti. 20 Aralık 2009 Pazar günü ise aldığım bir duyuma göre eşi, oğulları ve gelini ile balık partisi yapmayı tercih etmişti. Türkiye’de yer yerinden oynuyordu. Bütün gazete ve televizyonlar bizden ve suikast iddialarından bahsediyordu. Böyle bir durumda normalde beklenen komutanın bizleri çağırıp birinci ağızdan yaşananları dinlemek istemesi olurdu. Ama Servet Paşa ne bizi aradı ne bir geçmiş olsun dedi ne de bizi çağırarak yaşanan olayları bizden dinledi. Bizi dinlemek için 21 Aralık Pazartesi gününü beklemeyi tercih etti.
Ne var ki 2013 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığına genel askeri teamüllere aykırı olarak Orgeneral Hulusi Akar atandı ve böylece 2015 yılında Genelkurmay Başkanlığı yolu da Hulusi Akar’a açılmış oldu.
26 Aralık günü Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ yanında Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner olduğu halde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyarete gitti. Gelişmeleri anlattı ve Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığının 11 ve 16 numaralı odalarında devlet sırrını ilgilendiren çok gizli bilgi ve belgelerin olduğunu söyledi. Bu bilgi ve belgelerin sızması halinde devletin güvenliğinin tehlikeye gireceğini anlattı. Başkan Recep Tayyip Erdoğan ise bizden saklayacak neyiniz var, niye böyle yapıyorsunuz diye sordu.
İlker Paşa, Kanunsuz hiçbir işimizin olmadığını ancak devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin sızdırılmasından endişe ve şüphe ettiklerini söyledi. Başbakan ısrarlıydı, Madem gizleyecek bir şeyiniz yok, açın gitsin dedi.
O dönemde arama kararlarını verip uygulayan Hakim Kadir Kayan yargıda karar mercileri içine sızmış FETÖ üyesi abileri tarafından ödüllendirilerek Ağır Ceza Mahkemesi üyeliğinden Yargıtay üyeliğine terfi ettirildi. Tutuklama talebimizi reddederek bizi serbest bırakan 12. Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi Hakim Erol Tatar ise cezalandırılarak özel yetkileri kaldırıldı ve Ağır Ceza Mahkemesi üyeliğinden alınarak Asliye Ceza Mahkemesi üyeliğine tayin edildi. O dönemde yargı camiası içinde yapılan bu atamanın rütbe tenzili olduğu çok konuşuldu.
Hakim Kadir Kayan hemen bir arama kararı daha çıkartarak gece yarısı 01.00 sıralarında Seferberlik Bölge Başkanlığı binasına geldi.
Onların esas hedefi 11 ve 16 numaralı Kozmik Odalara girmek ve devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgeleri ele geçirmekti.
Savcı ve polisler ile 5 saatlik bir mücadelenin sonunda sabah 05.00 civarında nihayet arama bitirildi. Aslında savcı da gayri ciddi bir arama yapmıştı. Örneğin çocuğa ait üzerinde orijinal oyun CD’si olduğu yazılı CD’lere el koyarken, CD’lerin yanında duran harici hard diski gayri ciddiliğinden görmüyor ve almıyordu.
Merkez Komutanlığı personelini beklediğimiz sırada, bize müdahale etmelerinin üzerinden 10-15 dakika geçmişti ki bir baktım, hükümete yakın olarak bilinen TV kanallarından biri gelerek çekim yapmaya başladı. Yaşar Çor’a kameraları uzaklaştırmasını söyledim. Polisler muhabirleri yanımızdan uzaklaştırdı ama olay mahallenin karşısında bulunan bir binadan çekime devam ettiler. Koca Ankara’da birçok TV kanalı olmasına rağmen meydana gelen bir olaydan 10-15 dakika sonra sadece bir tanesinin haberi alıp olay mahalline gelmesini ve çekim yapmasını siz okuyucuların takdirine bırakıyorum!
Aynı sitede 2 adet evin camında satılık ilanı vardı. İbrahim Binbaşı da satın almak için ev bakıyordu.
Bu nedenle her iki evin fiyatını öğrenmek için belirtilen telefon numarasını aradı ve evler hakkında bilgi aldı. Aldığı bilgileri ve telefon numaralarını defterine kaydetti.
Neden bu kadar detaylı anlatıyorum? Çünkü daha sonra evinde yapılan aramalarda bu evlerle ilgili aldığı notlara polis tarafından el konulduğunda, malum medyada Binbaşının evinde hücre evlerin adres ve bilgileri çıktı şeklinde yazılar yazıldı.
Bukalemun gibi değişerek, başka isim ve yapılarla güzel ülkemin, canım vatanımın ele geçirilme çalışmalarına devam edildiğini ve bundan sonra da devam edileceğini üzülerek belirtmek istiyorum.
(…) Ama TSK, Seferberlik teşkilatını kaybetti. 2013 yılında Necdet Özel’in Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde Seferberlik Bölge Başkanlıkları kapatıldı. Yani ülkenin işgal edilmesi durumunda vereceği sivil mücadelenin planları yok edildi. 60 yıllık emek, bilgi, tecrübe çöpe atıldı. İşte bunun telafisi yok. Bu vatan hainlerinin devlete ve milletimize vermiş oldukları esas zarar işte budur.
2009 yılından sonra yaşadıklarım, teröre karşı vermiş olduğu mücadeleden çok daha zordu. Çünkü bu sefer karşımda polis üniforması giymiş, takım elbise giymiş hatta askerî üniforma giymiş, kısaca devlet görevlisi kılığında teröristler vardı. Bunları destekleyen gazeteci kılığına girmiş teröristler vardı. Bu millet düşmanı teröristler, kişisel olarak hem bize hem Silahlı Kuvvetlerimize hem de devletimize bu süreçte büyük zararlar verdiler. Dağdaki teröristle mücadele; şehirde üniformalı, takım elbiseli devlet görevlisi veya gazeteci kılığına girmiş teröristle mücadeleden çok daha kolaydı.
• Kozmik Oda kumpasının yasadışı Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PDY) tarafından gerçekleştirildiği,

• Tüm bu kumpas faaliyetleri sonucunda, yasadışı Fethullahçı Terör Örgütünün (FETÖ/PDY) devlet içerisindeki kadrolaşmaları ile ilgili veriler ile devletin savaş planlarına ilişkin “devlet sırrı” niteliğini haiz verilerinin 3.kişilerin eline geçmesinin sağlandığı belirlenmiştir.

(…) Evet, söz konusu, bu davaların hepsi hukuksuzdu. Ne tesadüf ki hepsi de yapılan ihbarlar sonucu başlatılmıştı. Tamamı aklını, kalbini ve vicdanını FETÖ’ye teslim eden savcı ve hâkimlerin uydurduğu davalardı.
2010 yılında hard diskleri teslim etmeyen Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Seferberlik Tetkik Daire Başkanı Tümgeneral Selahattin Kısacık ve Genelkurmay Adlı Müşaviri Tümgeneral Hıfzı Çubuklu idi.

Peki hard diskleri (fetöcülere) teslim etmeyenlerin başına neler geldi? Bakalım:

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 2010 yılında emekli olduktan sonra “İnternet Andıcı” soruşturması kapsamında 6 Ocak 2012 tarihinde “terör örgütü yöneticisi olmak ve darbeye teşebbüs” suçlamasıyla tutuklandı.

Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Hıfzı Çubuklu da yine “İnternet Andıcı” soruşturması kapsamında 17 Ağustos 2011 tarihinde “silahlı terör örgütü kurmak ve hükümeti devirmeye teşebbüs” iddiasıyla tutuklandı.

Seferberlik Tetkik Daire Başkanı Tümgeneral Selahattin Kısacık ise 2011 yılında kadrosuzluktan emekli edildi.

26 Aralık günü Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, yanında Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner olduğu hâlde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyarete gitti. Gelişmeleri anlattı ve Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığının 11 ve 16 numaralı odalarında devlet sırrını ilgilendiren çok gizli bilgi ve belgeler olduğunu söyledi. Bu bilgi ve belgelerin sızması hâlinde devletin güvenliğinin tehlikeye gireceğini anlattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise “bizden saklayacak neyiniz var, niye böyle yapıyorsunuz” diye sordu.
İlker Paşa, “kanunsuz hiçbir işimizin olmadığını ancak devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin sızdırılmasından endişe ve şüphe ettiklerini” söyledi. Başbakan ısrarlıydı, “Madem gizleyecek bir şeyiniz yok, açın gitsin” dedi.
Tarih bize sahip çık(a)mayan, bu haksızlıkları yapanları da yazacaktır.
Evet, savcılar 11 ve 16 numaralı odalar hariç diğer odalarda bir arama yapmışlardı. Ama bunların hepsi bence göstermelikti. Bülent Arınç’a yönelik suikast ile ilgili belge ve delilleri aramıyorlardı. Onların esas hedefi 11 ve 16 numaralı “Kozmik Odalara” girmek ve devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgeleri ele geçirmekti.
(…) Çekiç Güç işlerinden sonra askerler baktılar ki Amerika bizim karşımızda PKK ile işbirliği yapıyor. Hatırlarsın, PKK’ya helikopterle atılan silahları, vesaireleri. Askerler o zaman bir konsept geliştirdi. ABD’den gizli bir alan oluşturdular. Kendi operasyonlarını orada yapıyorlardı. Oraya geldiler, içini Fethullahçılarla, Bülent Arınç, Tayyip Erdoğan çok güzel deşifre ettiler, dünyaya açtılar orayı.
(…) Ondan sonra girdiler Kozmik Oda’ya, alacaklarını aldılar. 1992’den beri ABD’nin gözü oradaydı.
Meclisteyken kavasla(Mecliste çalışan görevli) Arınç’a bir pusula gönderdim. “Sayın başkanım bir görüşmemiz lazım” diye. O da bana bir not gönderdi, “hemen bekliyorum”. Biz oturduk, 2 saat falan bu mevzuları konuştuk. Arınç’a soruyorum “sana suikast yapılacağından emin misin” diye. “Yok ya, böyle suikast mı olur. Hayır bana suikast yapılacağını düşünmedim” diyor. “Peki o zaman ya savcıyla görüş ya da kamuoyuna beyanat ver; ya böyle saçmalık olmaz gibisine falan. Madem inanmıyorsun kapansın bu mevzu” dedim. “Yok. Ben bundan faydalanıyorum, devlet bundan, siyaset bundan faydalanıyor” dedi.
Böyle vicdansız bir adam, iki aile yıkım yaşadılar o dönemde, belki hâlâ travmaları atlatamadılar.
Bülent Arınç’a bunu Meclisteki muhalefet kulisinde, hani yüksekçe bir yer loca var ya orada baş başa 2 saat anlattım. “Yok” dedi ya adam “yok” dedi. Onda vicdan falan yok. Hani ne var ortada? Hiçbir şey yok. Kendisi bu suikasta inanmadığı hâlde en ufak bir adım atmadı, bundan faydalanmaya çalıştı.
2009 yılı nisan ayında takibe çıkan arkadaşlarımız peş peşe kendilerinin de takip edildiğinin farkına vardılar. Göreve giden her arkadaşımız, ‘bizi takip ediyorlar’ diye geri dönüyordu. Gerçekten de sıkı bir şekilde takip ediliyorduk. Hem de takip edenler kendilerini saklama ihtiyacı bile duymuyorlardı. Ya da fazlaca acemiydiler. Öyle ki biz aracımızı nereye park edersek onlar da aracımızın arkasına gelip park ediyorlar, biz araçtan inersek onlar da iniyorlar, biz arabada beklersek onlar da arabada bekliyorlardı. (…) Bizi takip edenler gerçekten ya çok acemiydiler ya da özellikle fark edilmek istiyorlardı.
Devletin polisi, savcısı, hâkimi görünümündeki FETÖ mensubu hain teröristler aldıkları talimatlarla sahte deliller üretmekten, gizli tanıklar yaratmaktan çekinmediler. Bu sayede ülkesine ömrünü adamış vatansever askerleri yargılayıp yıllarca hapishanelerde tutmayı başardılar. Bu hainler yalnız değildi. Önceleri cemaat daha sonra FETÖ olarak anılan bu yapıya, kişisel menfaatleri doğrultusunda destek veren, onlara çanak tutan, aynı yolda yürüyen gazeteciler, yazarlar, sözde kanaat önderleri olduğunu da hatırlatmak isterim. Bundan başka davaların öncesinde ve davaların devam ettiği süreçte “askerî vesayeti kaldıracağız” gibi söylemlerle bu hainlere cesaret veren siyasetçileri de tarih yazacaktır.
FETÖ mensubu teröristler, daha büyük başka güçlerin maşası olarak, onların güdümünde ülke yönetimini ele geçirmek için kendilerine engel olarak gördükleri vatanını, devletini, milletini seven, Atatürkçü kimlikleriyle bilinen askerleri, kurdukları bu tür kumpaslarla ordudan uzaklaştırmayı ve cezaevlerinde çürütmeyi planlamışlardı. Bu maksatlarına ulaşmak için yeri geldiğinde yok saydıkları kanunları işlerine geldiği gibi kullanmışlardı.
2013 yılında Necdet ÖZEL’in Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde Seferberlik Bölge Başkanlıkları kapatıldı. Yani ülkenin işgal edilmesi durumunda vereceği sivil mücadelenin planları yok edildi. 60 yıllık emek, bilgi, tecrübe çöpe atıldı. İşte bunun telafisi yok. Bu vatan hainlerinin (fetöcü) devlete ve milletimize vermiş oldukları esas zarar işte budur.
Soruşturmaların gizliliği bir hukuk kuralıdır. Ancak; son zamanlarda yaşanan bazı olaylar, bu hukuk ilkesinin ülkemizde geçerliliğinin büyük ölçüde yitirildiğini göstermektedir.
Yok. Ben bundan faydalanıyorum, devlet bundan, siyaset bundan faydalanıyor dedi.
Mühürlemenize gerek yok, nasıl olsa açmak isterseniz mühür de sizde, delil torbaları da sizde.
Maksatlarına ulaşmak için yeri geldiğinde yok saydıkları kanunları işlerine geldiği gibi kullanmışlardı.
Dişlerimi sıka sıka okumaktan çene ağrısı çektiğim tek kitap . Bunların unutulmaması yazılması elzem olduğunu farkeden vatansever subay Erkan Albayın ellerine sağlık .
Burada albay b. k. ‘nın evinde ziyaret ettiği ve panora avm’ de birlikte yemek yediği yazar nuri pakdil ile ilgili birkaç bilgi de paylaşayım.
Nuri pakdil, 1934 kahramanmaraş doğumlu, Türk edebiyatında kudüs şairi olarak bilinen bir yazardır. Cumhurbaşkanı erdoğan tarafından da sevilip sayıldığı ve kendisine abi diye hitap ettiği bilinir. Hatta cumhurbaşkanı erdoğan, 15 temmuz darbe girişiminden sonra genel sekteri fahri kasırga, genel sekreter yardımcısı ibrahim kalın ve başdanışmanı sefer turan’la birlikte nuri pakdil’i evinde ziyaret etmiştir.
Hakkımızda yapılan soruşturmada kovuşturmaya yer yoktur kararını veren savcı tekin küçük, yazmış olduğu kararda bugüne kadar hiçkimsenin bilmediği bu konuya da dikkat çekiyordu. 16.03.2013 tarihinde soruşturma savcısına teslim edilen ve içerisinde devlet sırrı niteliğinde bilgiler olduğu kabul edilen hard diskin, savcı mustafa bilgin tarafından bilirkişilere teslimi sırasında, tekrar imajlarının alınması ile ilgili ve bu imaj alma işleminin kimler tarafından yapıldığı ile ilgili dosya içerisinde herhangi bir tutanak bulunmadığı nın tespitini yaparak karara geçirdi. Yani savcı hard diski bilirkişilere vermiş, vermiş olduğu hard diskten ayrıca imaj(kopya) alınmış ve bunlarla ilgili hiçbir tutanak tutulmamıştı. Yani ne imajı kimin çıkardığı ne de imajın kime verildiği belliydi.
(hard disk 3)

2013 yılında, kanunlarda hiçbir değişiklik olmamasına rağmen hard disklerin teslim edildiği dönemde ise genelkurmay başkanı orgeneral necdet özel, seferberlik tetkik daire başkanı tuğgeneral abdullah sayar ve genelkurmay adli müşaviri albay muharrem köse idi.

(hard disk 2)

Genelkurmay başkanı ilker başbuğ 2011 yılında emekli olduktan sonra internet andıcı soruşturması kapsamında 6 ocak 2012 tarihinde silahlı terör örgütü kurmak ve hükümeti devirmeye teşebbüs iddiasıyla tutuklandı
Selahattin kısacıj ise kadrosuzluktan 2011 yılında emekli edildi

(Hard disk 1)

Aradan üç yıl geçtikten sonra, kanunlarda hiçbir değişiklik olmadığı halde, ne olmuştu da genelkurmay hard diski savcılığa teslim etmişti?
Bunu anlamak için tsk’de 2010 ve 2013 yıllarında kimlerin iş başında olduğuna bakmak gerekir.
2010 yılında hard diskleri teslim etmeyen genelkurmay başkanı orgeneral ilker başbuğ, seferberlik tetkik daire başkanı tümgeneral selahattin kısacık ve genelkurmay adli müşaviri tümgeneral hıfzı çubuklu idi.
Peki hard diskleri teslim etmeyenlerin başına neler geldi?
Bakalım:

2013 yılında Necdet ÖZEL’in Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde Seferberlik Bölge Başkanlıkları kapatıldı. Yani ülkenin işgal edilmesi durumunda vereceği sivil mücadelenin planları yokedildi. 60 yıllık emek, bilgi, tecrübe çöpe atıldı. İşte bunun telafisi yok. Bu vatan hainlerinin devlete ve milletimize vermiş oldukları esas zarar işte budur.
Hakimin maksadının suça yönelik araştırma yapmak olmadığı, faili meçhul olaylar konusunda araştırma yaparak kafa karıştırmak ve fetö yanlısı gazeteler sayesinde tsk aleyhinde bir lobi oluşturmak gayesinde olduğu açıkça görülüyordu.
Hakim kadir kayan’a arama faaliyetine başlamadan önce devlet sırrı niteliğindeki bilgileri ifşa etmesinin, tck 258. Maddesine göre suç oluşturduğu, bu nedenle kendisine görev emniyeti yemin belgesi nin okunarak tebliğ edileceği bildirildi. Hakim kayan, kendisine okunarak tebliğ edilen belgenin altını imzalamaktan imtina edince daha aramalar başlamadan hakkında ilk tutanak tutuldu.
Aradan üç yıl geçtikten sonra, kanunlarda hiçbir değişiklik olmadığı halde, ne olmuştu da Genelkurmay hard diski savcılığa teslim etmişti?
“Sizin bu bilgilere ve dosyadaki yazılanlara vakıf olmamanız gerekiyor. Bu soruların cevabı ‘devlet sırrı’ niteliğindedir.
FETÖ mensubu teröristler, daha büyük başka güçlerin maşası olarak, onların güdümünde ülke yönetimini ele geçirmek için kendilerine engel olarak gördükleri vatanını, devletini, milletini seven, Atatürkçü kimlikleriyle bilinen askerleri kurdukları bu tür kumpaslarla ordudan uzaklaştırmayı ve cezaevlerinde çürütmeyi planlamışlardı. Bu maksatlarına ulaşmak için yeri geldiğinde yok saydıkları kanunları işlerine geldiği gibi kullanmışlardı
“Yok. Ben bundan faydalanıyorum, devlet bundan, siyaset bundan faydalanıyor” dedi.
İlker Başbuğ: Kanunsuz hiçbir işimiz yoktur. Ancak devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin sızdırılmasından endişeliyiz
Recep Tayyip Erdoğan: Madem gizleyecek bir şeyiniz yok, açın gitsin.
Kozmik odaya Fetullah Gülen’i beraat ettiren hakim girdi.
Arınç’a soruyorum
Sana suikast yapılacağından emin misin ?
Yok ya, böyle suikast mı olur, bana suikast yapılacağını hiç düşünmedim.
Peki o zaman savcıyla görüş, kamuoyuna beyanat ver, böyle saçmalık olmaz de, kapansın bu mevzu.
Yok dedi, kapattıramam dedi.
Niye kapattıramazsın, insanlar depresyona giriyor dedim.
Ben bundan faydalanıyorum dedi. Siyaset bundan faydalanıyor.
Canlı bomba beklerken karşılarına bir albay ve bir binbaşı çıkmıştı. Üstlerinde beylik tabancaları bile yoktu.
Takip eden aracın plakasını sorguladığımızda bizi takip eden beyaz Hundai marka araç gerçekte mavi Opel çıkıyordu.
26 Aralık günü Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ yaninda Kara Kuvvetleri Komutanı İşık Koşaner olduğu halde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyarete gitti. Gelişmeleri anlattı ve Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığının 11 ve 16 numaralı odalarında devlet sırrını ilgilendiren çok gizli bilgi ve belgeler olduğunu söyledi. Bu bilgi ve belgelerin sızması halinde devletin güvenliğinin tehlikeye gireceğini anlattı. Başbakan Recep Tayip Erdoğan ise bizden saklayacak neyiniz var, niye böyle yapıyorsunuz diye sordu.
İlker Paşa, Kanunsuz hiçbir işimizin olmadığını ancak devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin sızdırılmasından endişe ve şüphe ettiklerini söyledi. Başbakan israrlıydı,
Madem gizleyecek bir şeyiniz yok, açın gitsin, dedi.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Başbakanla yaptığı görüşmeden sonra karargâha döndü. Bu sefer Kuvvet Komutanlarını topladı. Konuyu bir kez de kendi aralarında değerlendirdiler. Sonuçta yapılan toplantıdan hâkimlik tarafından yapılacak aramaya izin verilmesi kararı çıktı.
Hâkimin Bölge Başkanlığına Gelmesi
Savcı Mustafa Bilgili, Tümgeneral Selahattin Kısacık tarafından 11 ve 16 numaralı odalarda CMK 125. maddesince kendisine arama izni verilmeyeceğini, CMK 125/2 maddesinin işletilerek yetkili hâkimlikçe arama yapılabileceğini nöbetçi Hâkim Kadir Kayan’a iletmişti. Hâkim Kadir Kayan hemen bir arama kararı daha çıkartarak gece yarısı 01.00 sıralarinda Seferberlik Bölge Başkanlığı binasına geldi.
Burada Hâkim Kadir Kayan hakkında bir parantez açalım.
Hâkim Kadir Kayan Ankara Adliyesinde Fethullah Gülen ile ilgili bir davada, Fetullah Gülen’i beraat ettiren kararın altında imzası olan hâkimlerden biriydi.
Aynı Hâkim Kadir Kayan Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında verdiği ve uyguladığı hukuksuz arama kararları sonrasında adeta ödüllendirilerek 25 Şubat 2011 tarihinde
Yargıtay üyeliğine seçildi. 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi öncesinde emekli olan ve daha sonra hakkında yakalama kararı çıkarılan Kadir Kayan halen firari olarak aranıyor.
Hâkim Kadir Kayan arama kararını göstererek arama yapacağını söyledi. Seferlik Tetkik Daire Başkanı Tümgeneral Selahattin Kısacık, 11 ve 16 numaralı odalarda devlet sırrı niteliğindeki devletin güvenliğini ilgilendiren bilgiler bulunduğunu, ülke güvenliğinin zarar görebileceğini, CMK’nın 125. maddesinin uygulanmasında tereddütleri olduğunu, sıralı
amirleri ile bu husus açıklığa kavuşuncaya kadar arşiv ve çalışma odalarının açılmayacağını söyledi. Selahattin Paşa aynı zamanda Genelkurmay Başkanına da
hâkimin arama yapmak üzere geldiğini telefonla bildirmişti. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Selahattin Paşa’ya hâkimi yanına alarak Genelkurmay Karargâhına getirmesini söyledi. Selahattin Paşa hâkimi de yanına alarak Genelkurmay Başkanının yanına gittiğinde, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner Paşa da oradaydı. İlker
Paşa Hâkim Kadir Kayan’a Başbakana ulaşamadığını, ertesi gün Başbakanla görüşeceğini ve bunun sonucuna göre karar vereceğini söyleyerek, bu gece kozmik odalara girilmemesini rica etti. Ayrıca her yerin mühürlenmesini, böylece herhangi bir şaibeye de
yer verilmemesini söyledi. Bunun üzerine Hâkim Kadir Kayan ve Tümgeneral Selahattin Kısacık yeniden Bölge Başkanlığına döndüler. Hâkim Kadir Kayan 11 ve 16 numaralı odaların kilitli, çelik kapılı ve şifreli olduğunu tespit etti. Bütün kapılar ve hatta ikinci kat pencereleri dâhil mühürlenerek emniyet altına alındı. Yapılan işlemler 11. Ağır Ceza Mahkemesi Yazı İşleri Müdürü Muazzez Abanoz, mahkeme hâkimi Kadir Kayan ve Tümgeneral Selahattin Kısacık tarafından tutulan tutanakla imza altına alındı.

Sabaha karşı odaların kapısı ve pencereler mühürlendikten sonra biz de Bölge Başkanlığı personeli olarak üzerimizde bulunan Bölge Başkanlığının anahtarlarını ve şifrelerini Seferlik Tetkik Daire Başkanı Tümgeneral Selahattin Kısacık’a teslim ettik. Böylece bize verilen emaneti aldığımız şekilde sapa sağlam komutanlarımıza teslim etmiş olduk.
Bundan sonra Merkez Komutanlığı personeli, Bölge Başkanlığında görevli 4 subay, 3 astsubay verilen gözaltı kararını uyguladı. Bölge Başkanımız Yusuf Akal Albay, Sayım Arslan Yarbay, Ibrahim Göze Binbaşı, Osman Darıcı Başçavuş, Muzaffer Ata Başçavuş, Ahmet Boran Başçavuş, Er Serkan Taşkın ve beni sabaha karşı Ankara Merkez Komutanlığına götürerek nezarethaneye koydular. Sadece Murat Ulutürk Başçavuş hakkında gözaltı kararı verilmemisti. Belli ki savcı sadece araç kiralayanlar hakkında gözaltı kararı almıştı. Murat Başçavuş hiç araç kiralamadığı için listede yoktu. Savcı da onun hakkında gözaltı kararı almamıştı.

Bazen umutsuzluğa kapılıyorduk. Moralimizin, motivasyonumuzun düştüğü o günlerde birbirimize verdiğimiz destek sayesinde ayakta kalmayı başardık. Mücadeleyi hep birlikte verdik. İyilerin, doğruların, dürüstlerin sonunda kazanacağına inanıyorduk. Verdiğimiz mücadelenin sonunda inandığımız gibi iyiler kazandı.
Seferberlik Bölge Başkanlıklarının görevi;ülkenin düşman işgaline uğraması durumunda, yerlerini asla terk etmeyecek, bölgesindeki hakim otoriteyi yıkmak veya zayıflatmak, düşman hareketin engellemek ve bölgeye sahip olmak maksadı ile yapılacak direniş ve ayaklanma gibi eylemleri başlatacak ve gerçekleştirilecek sivil kadroları barış zamanda bulup örgütlemek ve eğitmektir.
Tehdit bitti mi ?
Elbette hayır.
Bukalemun gibi değişerek, başka isim ve yapılarla güzel ülkemin, canım vatanımın ele geçirilme çalışmalarına devam edildiğini ve bundan sonra da devam edileceğini üzülerek belirtmek istiyorum.
Hakim Kadir Kayan’a (Askerin Kozmik Odası ) arama faaliyetine başlanılmadan önce devlet sırrı niteliğindeki bilgileri ifşa etmesinin , TCK 258. maddesine göre suç oluşturduğu , bu nedenle kendisine ‘Görev Emniyet Yemin Belgesi’nin okunarak tebliğ edileceği bildirildi , Hakim Kayan , kendisine okunarak tebliğ edilen belgenin altını imzalamaktan imtina edince daha aramalar başlamadan hakkında ilk tutanak tutuldu .
Ondan sonra girdiler Kozmik Oda’ya, alacaklarını aldılar, 1992’den beri ABD’nin gözü oradaydı. Burada ne oluyor ne bitiyor. Çekiç Güç işlerinden sonra askerler baktılar ki, Amerika bizim karşımızda PKK ile işbirliği yapıyor. Hatırlarsın, PKK’ya helikopterle atılan silahları vesaireleri. Askerler o zaman bir konsept geliştirdi. ABD’den gizli bir alan oluşturdular. Kendi operasyonlarını orada yapıyorlardı. Oraya geldiler, içini Fetullahçılarla, Bülent Arınç, Tayyip Erdoğan çok güzel deşifre ettiler, dünyaya açtılar orayı.
Yaşar Çor’a ”neler oluyor” diye sordum. ”Komutanım hakkınızda ihbar var” dedi. ”Ne ihbarı” diye sordum. ”Komutanım bir vatandaş telefonla arayarak araçlarınızın plakasını vermiş ve Bülent Arınç’a karşı bir eylem yapabileceğinizden şüphe etmiş,” dedi ve bana bir tutanak gösterdi.
Bizim geldiğimiz arabayı İbrahim Binbaşı kullanıyordu. Ben sağ ön koltukta oturuyordum. Sağ elimde el çantam olduğu halde inmek için arabanın kapısını açtım. Daha sağ ayağımı dışarı atmamıştım ki 3-4 kişi kolumdan çekerek beni aracın dışına, yere düşürdüler. Yerde aramızda küçük bir arbede yaşandıktan sonra ellerimi arkadan kelepçelediler.
Nihayetinde Yusuf Albay 12 Aralık 2009 tarihinde komutanla görüştüğünü ve bize görevin aralık ayı sonuna kadar devam edeceğini ve aralık ayı sonunda görevin bitirileceğini söyledi.

Ama 19 Aralık 2009 tarihinde operasyon bize yapıldı.

Bariz takip ediliyor olmamıza rağmen 1-2 haftalık aralardan sonra yeniden göreve devam ettiriliyor olmamıza Bölge Başkanımız da bizim gibi anlam veremiyordu. Ama dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Korg. Servet Yörük ısrarla görevi devam ettiriyordu.
Takip eden aracın plakasını sorguladığımızda bizi takip eden beyaz Hundai marka araç gerçekte mavi Opel çıkıyordu. ( ) Bizi takip edenler ya gerçekten çok acemiydiler ya da özellikle fark edilmek istiyorlardı.
Bulunduğumuz bölge belirttiğim gibi siyasetçilerin ve üst düzey bürokratların yoğun olarak ikamet ettiği bir bölgeydi, bu nedenle polis içinde hassas bir bölgeydi. Çok dikkatli olmamız gerekiyordu. Bizi de takip eden olup olmadığı konusunda titiz davranıyorduk. Sonunda şüphelerim gerçeğe dönüştü ve bizi de takip edenler olduğunu farkettik.
2008 yılının aralık ayında görev yapmakta olduğum Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında Bölge Başkanı olan Topçu Albay Yusuf Akal tarafından odasına çağrıldım. Yusuf Albay, Türk Silahlı Kuvvetlerinde, birtakım kişilerin gizli bilgi ve belgeleri Silahlı Kuvvetler dışına sızdırdığından şüphelenildiğini belirtti. Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Servet Yörük tarafından, Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığına bilgi sızdırdığından şüphelenilen bir askeri personelin fiziki olarak takip edilerek, temas ettiği kişilerin tespit edilmesiyle ilgili olarak bir görev verildiğini söyledi. Bu görevin çok gizli olduğunu, sadece benim, kendisinin, Özel Kuvvetler Komutanı ve Genelkurmay Başkanı tarafından bilindiğini, bu görevle ilgili mesai arkadaşlarıma, ailem ve başka hiç kimseye bilgi vermemem gerektiğini söyledi.
Cemaatçi teröristler ile devleti yönetenlerin menfaatleri çatışmasa ve 17 / 25 Aralık yaşanmasaydı, muhtemeldir ki bu vatanseverler hâlâ cezaevlerinde olacaktı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir