İçeriğe geç

Kötülüğün Psikolojisi Kitap Alıntıları – Scott Peck

Scott Peck kitaplarından Kötülüğün Psikolojisi kitap alıntıları sizlerle…

Kötülüğün Psikolojisi Kitap Alıntıları

Sağlıklı ruh halini adalet, insanlık ve başka insanları anlama ve sevme kapasitesiyle ölçeriz. Barbarlık, çılgınlık ve yıkıcılıktan korunmak için bu dünyanın aklı başında insanlarına güveniriz. Şimdi anlıyoruz ki en tehlikeli olanlar son derece sağlıklı görünenler. Aklı başında olduğunu sandığımız insanlar tarafından yapılan füzelerin ateşleme düğmelerine en küçük bir tedirginlik duymadan basanlar yine sağlıklı olduğunu sandığımız insanlar.
Sağlıklı insan maskesini takan ve yıkıcılıklarının normal karşılandığı kötü insanlar hakkında ne yapabiliriz?
Seçme kapasitemiz hayatla birlikte değişir. Yanlış seçimler yaptıkça kalbimiz sertleşir ve doğru seçimler yaptıkça kalbimiz yumuşar.
Kötü insanlar çok hırslıdırlar. Her şeyi kendi istedikleri gibi yapmak isterler. İnsanlara hükmetmek isterler.
Kendimizden saklanmaya çalıştıkça kötü oluruz. Kötülük kendimizden saklanma sürecinin bir parçasıdır. Kötülük, suçluluk duygusundan kaçmaktır.
Kötü insanlar devamlı olarak yıkıcıdırlar çünkü kötülüğü yok etmek istemektedirler. Sorun kötülüğü yanlış yere koymalarıdır. İnsanları değil kendi içlerindeki hastalığı yok etmelidirler. Devamlı olarak mükemmel görünümlerini tehdit ettiği için hayattan nefret ederler ve onu yok etmek isterler. Üstelik, bunu doğruluk adına yaparlar.
Biz insanlar önemli olduğumuzu hissetmek isteriz. Hiçbir şey istenmek ve faydalı olmak kadar zevk vermez.
Hatalar gururumuzu yaralar ve yaralı hayvan tehlikelidir.
Olgunlaşmamış insanlar olgun insanlara göre kötülüğe daha eğilimlidirler. Çocuklar sadece saf değil bazen de çok zalimdirler.

Bir sineğin kanatlarını koparan bir yetişkin sadist ve kötü olarak nitelendirilir. Bunu yapan bir çocuk ise, meraklı olduğu söylenir.

Eğer çevremizde parçalanmış cesetler görmeye alışırsak öldürmeye de alışırız.
Kanlı, parçalanmış bir ceset bizi korkutur. Ama böyle cesetleri her gün görürsek bir süre sonra korkmamaya başlarız. Alışırız. Korkumuz körelir. Kanı görmez, kokusunu almaz ya da üzüntü duymayız. Bilinçsiz bir şekilde duygularımız uyuşmuştur.
Kendimizden saklanmaya çalıştıkça kötü oluruz. Kötülük kendimizden saklanma sürecinin bir parçasıdır. Kötülük, suçluluk duygusundan kaçmaktır.
Sevgisiz yetişen çocuklar sevilmeye layık olmadıklarına inanırlar.
“Dünyanın bütün gelgitlerine hükmetmek üstümüze vazife değildir ama bildiğimiz tarlalardaki şeytanların köklerini çıkarmak ve bizden sonra geleceklere ekmek için temiz tarlalar bırakmak görevimizdir. Ama onlar temiz bıraktığımız toprağı ekerlerken havanın nasıl olacağı bizim hükmümüzde değildir.”
Ancak sevgi kötülüğün üstesinden gelebilir.
Eğer çevremizde parçalanmış cesetler görmeye alışırsak öldürmeye de alışırız. Bir kez duyarsız davrandığımızda gerisi gelir. Zalim insanlar haline gelmeden gözlerimizi zalimliğe nasıl kapatabiliriz?
Kötülüğün öldürmekle ilgili olduğunu söylerken, sadece adi cinayetten bahsetmiyorum. Ruhu öldürmek de cinayettir.
“Dünyanın bütün gelgitlerine hükmetmek üstümüze vazife değildir ama bildiğimiz tarlalardaki şeytanların köklerini çıkarmak ve bizden sonra geleceklere ekmek için temiz tarlalar bırakmak görevimizdir. Ama onlar temiz
bıraktığımız toprağı ekerlerken havanın nasıl olacağı bizim hükmümüzde değildir.”
İnsanlar arasında duygusal yönden en çok acı çekenler en sağlıklı ve en duyarlı olanlardır.
Simon Weil
‘Erdemin Kriterleri’ adlı düzyazısında “Hayali kötülük romantik ve çeşitlidir” diye yazmış ve şöyle devam etmiştir: “Gerçek kötülük ise üzücü, sıkıcı ve kısırdır.”
Savaş karşıtı pek çok insanın kürtajı savunmaları tuhaf değil mi? Yaşamın kutsal olduğunu söyleyerek kürtaja karşı çıkanların idam cezasını desteklemelerine ne demeli? Cinayetin kötü olduğunu göstermek için bir katili idam ederek öldürmek doğru mu?
Sağlıklı insan hata yaptığında davranışlarını gözden geçirir. Ama kötü insanlar hatalarını kabullenmedikleri için hata yaptıklarında bunun sorumluluğundan kaçarlar. Gruplarda da böyledir. Grubun hataları ve kendini eleştirmesi grubun gurur ve bağlılığına zarar verir. Grup hata yaptığında grup liderleri düşmana nefreti kamçılayarak grupta bağlılığı artırırlar.
insanın ölçüsü çektiği acıdır.
Stres iyiliğin testidir. Gerçekten iyi olan insanlar streste olduklarında da dürüstlük, olgunluk ve duyarlılığını korumayı başarabilenlerdir.
Duygularımız bize büyük bir acı verdiğinde duygularımızı uyuşturabiliriz. Kanlı, parçalanmış bir ceset bizi korkutur. Ama böyle cesetleri her gün görürsek bir süre sonra korkmamaya başlarız. Alışırız. Korkumuz körelir. Kanı görmez, kokusunu almaz ya da üzüntü duymayız. Bilinçsiz bir şekilde duygularımız uyuşmuştur.Bunun bazı avantajları vardır. Kuşkusuz bu yetenek evrim yoluyla bize geçmiştir ve hayatta kalma becerimizi artırır.
Pek çok yıl boyunca insan gruplarının bireyler gibi davrandığını düşündüm. Tek bir farkla: Gruplar daha ilkel ve olgunlaşmamış bir şekilde davranıyorlar.
kötülüğün özelliklerinden biri insanın kafasını karıştırmasıdır.
‘Fobiler yer değiştirmenin sonucudur.’ Bir tiksinti ya da korkunun başka bir şeyle yer değiştirmesidir. İnsanlar gerçek korku veya tiksinti kaynağıyla yüzleşmekten korktukları için bu savunma mekanizmasını harekete geçirirler.
Biz yetişkinler kötülükle karşılaşmaktan korkuyoruz. Bir de onun ortasında yaşayan çocukları düşünün. Çocuk ancak ruhunu bir kale ile çevirirse duygusal açıdan hayatta kalabilir.
Psikiyatristler kendi aralarında “geçici” şizofreni adını verdikleri bir şizofreni çeşidinden bahsederler. Bu isimle, Sarah gibi günlük hayatın gerekliliklerini yerine getiren, hiçbir zaman tam şizofreni yaşamayan veya hastanede yatmaya ihtiyaç duymayan ancak özellikle stresli durumlarda düşünce bozukluğu yaşayan ve böyle durumlarda klasik şizofreniyi andıran hastalardan bahsediyoruz.
Asıl hastalık acı çektiğini reddetmektir.
İnsanlar arasında duygusal yönden en çok acı çekenler en sağlıklı ve en duyarlı olanlardır.
Kötü insanları bulmak için onların kurbanlarının izlerini takip etmek gerekir. Bakılacak en iyi yer duygulanım sorunu olan çocuklar ve ergenlik çağındaki gençlerdir.
Depresyon kendi kendine iyileşmez. Yaşı ilerledikçe düzelen bir şey değildir.
Bilinçsiz psikopatlar en ufak şeylerden rahatsız olurlar. Hapishanede olmaktan rahatsızlık duymazlar. Suçlarını saklamaya çalışırlar ama bunu dikkatsiz ve gayretsiz bir şekilde yaparlar. Onlara bazen ‘ahlaki embesiller’ denir çünkü her şeye kayıtsızlıkları onları neredeyse masum gösterir.
Yirmi yıl içinde öğrendiğim bir şey varsa o da kötü insanları en çok etkileyen şeyin güç olduğudur. Kısa vadede ne nezaketten ne de sözden anlıyorlar.
Stuart’ın intiharı hakkında onunla konuşmalıydılar. Daha önce farkına varmamalarına rağmen Stuart’ın ruhsal olarak hasta olduğunu açıklamalıydılar. İnsanların her günkü tartışmalar ve rekabet yüzünden intihar etmeyeceklerini anlatmalıydılar. Eğer sorumlu tutulması gereken birileri varsa, bunun kendileri olduğunu söylemeliydiler. Ama bildiğim kadarıyla, ailesi bu konuda hiç konuşmamıştı.
Okuyucu, gerçek kötülüğün, üç çocuk annesi olan komşusu veya aşağıdaki caddenin üzerindeki kilisenin görevlisi olamayacağına inanıyor. Ancak, kendi tecrübelerime dayanarak, gerçekten kötü olan insanların oldukça yaygın olduklarını ve yüzeysel bir şekilde gözlem yapanlara oldukça sıradan göründüklerini söyleyebilirim.
Gerçek bilim, gerçek psikoloji dar görüşlü olamaz. Bütün yollar keşfedilmeli, bütün taşların altına bakılmalıdır.
Ruhu öldürmek de cinayettir.
J.R.Tolkien’in söylediği gibi: “Dünyanın bütün gelgitlerine hükmetmek üstümüze vazife değildir ama bildiğimiz tarlalardaki şeytanların köklerini çıkarmak ve bizden sonra geleceklere ekmek için temiz tarlalar bırakmak görevimizdir. Ama onlar temiz bıraktığımız toprağı ekerlerken havanın nasıl olacağı bizim hükmümüzde değildir.”
Küçük çocuklar genellikle bu şekilde düşünürler. Örneğin beş yaşındaki bir erkek çocuğu şöyle düşünebilir: Kız kardeşimin ölmesini dilerim. Sonra da böyle dilediği için kız kardeşinin gerçekten öleceğini düşünerek korkar. Ya da kız kardeşi hastalanırsa buna kendisinin neden olduğunu düşünerek kendini suçlar. Ergenlik çağına geldiğimizde bunun doğru olmadığını, sadece düşüncelerimizle olayları yönlendiremeyeceğimizi öğreniriz. Ancak, bir şekilde ciddi bir ‘ travma geçiren çocuklar büyülü düşünme safhasını aşamazlar.
Mesele baskı değil. Asıl mesele insanların baskıyla ne şekilde başa çıkmaya çalıştıkları. Bazıları asil bir şekilde ona karşı koyar ve üstesinden gelir. Bazıları ise kolayca ruhunu satar.
Bir gruptaki bireyler özelleştiklerinde, ahlaki sorumluluğu grubun başka bir bölümüne atmak kolaylaşır. Bu şekilde birey bilincini kaybeder.
Pek çok yıl boyunca insan gruplarının bireyler gibi davrandığını düşündüm. Tek bir farkla: Gruplar daha ilkel ve olgunlaşmamış bir şekilde davranıyorlar.
Kötülükle savaşacak kişi çok yorucu bir mücadeleyi göze almalıdır.
Kötülük otoriteye boyun eğer. Nedenini bilmiyorum ama böyle.
Charlene’in varlığını bir trajedi değil de komedi yapan Charlene’in elinde kullanacak gücün bulunmamasıydı. Bir kocası olsa Sarah, bir çocuğu olsa Bayan R gibi olacaktı. Başbakan olsa İdi Amin ya da Hitler olacaktı.
Charlene’in istediği iyileşmek değildi. O değişmeden sevilmek istiyordu
Gerçeklerden uzaklaşmak otizmdir. Kelime Yunanca “auto” kelimesinden gelir. Anlamı benliktir. Otistik olan kişi gerçeklere gözlerini kapar. Böyle insanlar benliklerinin hüküm sürdüğü kendi başlarına bir dünyada yaşarlar.
Doğru bir şekilde yaşamak için arzularımızdan daha önem verdiğimiz prensiplerimiz olmalı. Dini inanca sahip insanlar için bu Tanrıdır. Ama dini inançları olmayan insanlar kendilerini gerçek sevgi, başkalarının ihtiyaçları ya da gerçeklerin gereklerine adarlar
İçgüdülerle davranmadığımız için olağanüstü çeşitlilikte davranışlarımız vardır. İçgüdüler yerine bireysel seçimlerimiz vardır. Her birimiz nasıl davranacağımızı seçmekte tamamen özgürüz.
Hatta bize öğretilen ve toplumun normal olarak kabul ettiklerini reddedebiliriz. Dahası sahip olduğumuz bazı içgüdüleri bile reddedebiliriz. Bekarlığı ya da azizliği seçebiliriz. İnsanın sahip olduğu en değerli nitelik özgür iradesidir.
Daha önce de söylediğim gibi, kötü insanlar sıklıkla başkalarını kötü olarak nitelendirirler. Kendi kusurlarını kabullenmedikleri için her zaman başkalarını suçlarlar. Hatta, kendilerini haklı çıkarmak için başkalarını yok etmeye kalkışabilirler. Buna pek çok kere tanık olduk:
Azizlerin şehit edilmesi, Engizisyon Mahkemeleri, Yahudi Katliamı, MyLai! Başka insanları yargılarken sık sık kendimiz kötülük yapıyoruz.
Özümden nefret ediyorum Bir parçamı silmeye çalışıyorum Belki de yapacağım En zor şey bu.
Bazen doğaüstü gibi geliyor
Fobiler yer değiştirmenin sonucudur.’ Bir tiksinti ya da korkunun başka bir şeyle yer değiştirmesidir. İnsanlar gerçek korku veya tiksinti kaynağıyla yüzleşmekten korktukları için bu savunma mekanizmasını harekete geçirirler.
Üç önemli olay gerçekleşti. Birincisi Billie’nin yalnızlığın ne kadar zor olduğunun farkına varmasıydı. Yanında bir erkek arkadaşı olmadığı akşamlar, dairesinde yalnız olduğunda çok korkuyordu. Akşam saat dokuz olduğunda daha fazla tahammül edemiyor ve sohbet etmek için annesinin evine gidip geceyi orada geçiriyordu.
Yalnız kalma korkusunu keşfettiğimizde okulda neden başarısız olduğunu bulduk. Bir kitap okumak veya ödev yapmak için yalnız kalmak gerekir. Bilie ödevlerini yapamıyordu çünkü insanlardan, özellikle her zaman sohbet etmeye hazır olan annesinden ayn kalamıyordu.
Ancak kötülükle uzun süre iç içe yaşamış insanların yaralarını bütünüyle iyileştirebileceğimiz şüphelidir.
Kişilik bozukluklarının hepsinde kişisel sorumluluğun inkarı önde gelir. Kötü insanlar kusurlarım kabul etmemekle bu sınıfa girerler. Bu sınıf içinde ben-sever kişilik bozukluğu adında bir alt grup vardır. Bana göre kötü insanlar ben-sever kişilik bozukluğunun bir çeşidini oluşturmaktadır.
İnsanların kötülüğü bir hastalık olarak tanımlamak istememelerinin iki nedeni daha olduğunu söylemiştim. Onlara daha kısaca değineceğim. Bu nedenlerden ilki hasta insanlara kurban gözüyle bakılması. Hastalığın başımıza gelen talihsiz bir olay olduğunu düşünme eğilimindeyiz.
Gerçekten de pek çok hastalık talihsiz bir olaydır. Ama çoğu hastalık böyle değildir. Annesinin babasının yapmamasını söylemesine rağmen sokakta dikkatsizce koşan ve bir arabanın çarptığı çocuk bir kurban mıdır? Peki ya toplantısına geç kaldığı için hız sınırının üstünde giderken kaza yapan kişiye ne demeli? Ya da psikosomatik hastalıklar ile stresten kaynaklanan hastalıkları inceleyelim. Sevmedikleri işleri yüzünden baş ağrısı çeken insanlar kurban mıdır? Bu insanların hepsi bir dereceye kadar kendi kendilerini kurban etmektedir. Amaçları, hataları ve tercihleriyle hastalıklarını kendileri yaratmıştır. Yine de onları hasta kabul ederiz.
Kötü insanlar acılarını yansıtma yoluyla başkalarına yükleyerek suçluluk duygusundan -kötülüklerinin, yetersizliklerinin ve kusurlarının bilincinde olmanın acısından- kaçarlar. Kendileri acı çekmeyebilir ama çevresindekiler çeker. İnsanların acı çekmelerine neden olurlar.
Hakimiyetleri altındakileri kendileri gibi hasta yaparlar.
Asıl hastalık acı çektiğini reddetmektir.
İnsanlar arasında duygusal yönden en çok acı çekenler en sağlıklı ve en duyarlı olanlardır.
Pek çok hastalık vardır ki erken safhalarında sadece belirtileri fark edilebilir. Olağan kan basıncı testlerinde tansiyonu iki yüze yüz yirmi çıkan biri kendini son derece zinde hissediyor olabilir. Tansiyonunu düşürmek için bir ilaç yazmayalım mı?
Bir şeye doğru ad vermek onun üzerinde güç sahibi olmamızı sağlar.
Adı aracılığıyla onu teşhis ederiz. Bir hastalığın adını bulamazsak onu nasıl tedavi edeceğimizi bilemeyiz.
Bu önemli çünkü bu vaka önemli bir kurala örnek oluşturuyor: “Kazara kötü olunmaz.” Biz yetişkin insanları kötülüğün kurbanı yapan kader değildir, tuzağı kendimiz hazırlarız.
İçinde bulunduğun durum gerçekten de çok zor ve kızgın olmakta haklısın. Kızgın olman sağlıklı bir tepki.
Her deneyimli psikiyatrist pek çok ailenin çocuklarıyla ilgilenmediğini bilir. Bu tür ailelerin çoğu en azından bir dereceye kadar sevgi dolu bir yalanı sürdürürler
Kötü insanlar genellikle sevgi yalanını seçerler. Bay ve Bayan R’nin vermeye çalıştıkları mesaj şuydu: “Biz iyi ve sevgi dolu birer anne ve babayız.” Daha önce de değindiğim gibi, kötülüğün yalanı başkalarını olduğu kadar kişinin kendisini de aldatacak şekilde tasarlanmıştır.
Kötülüğü anlamanın zor olduğunu düşünüyorum.
Kötü insanlar amaçlarını daima yalanlarla saklarlar.
“Bu çok ilginç, Doktor. Niye böyle düşündüğünüzü merak ediyorum.”
“Merak ettiğinize sevindim” dedim. “Sinirleneceğinizi düşünmüştüm.
İkinizin de psikoterapiye girmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü Roger’m ne hissettiğini hiç önemsemiyorsunuz. Roger’ı daha iyi anlamanızın tek yolunun psikoterapiye girmek olduğunu düşünüyorum.”
Bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Depresyon kendi kendine iyileşmez. Yaşı ilerledikçe düzelen bir şey değildir.
Hepimizin problemleri var. İnsanların bir psikiyatriste gitme nedenleri problemlerinin diğer insanlardan daha büyük olması mı yoksa problemleriyle yüzleşmek için gereken cesaret ve erdeme sahip olmaları mı?
Fromm insan kötülüğünün oluşumunu bir gelişim süreci olarak gördü:
Ne kötü olarak doğuyoruz ne de kötü olmaya zorlanıyoruz. Pek çok seçim sonucunda kötü oluyoruz.
Çocuklar kendilerini kötü ailelerine karşı korumak için kendileri kötü olabilirler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir