İçeriğe geç

Kötü Bir Gün Kitap Alıntıları – Gürgen Öz

Gürgen Öz kitaplarından Kötü Bir Gün kitap alıntıları sizlerle…

Kötü Bir Gün Kitap Alıntıları

İnsanlar çoğu zaman kendi cehennemlerini kendileri yaratmıyorlar mıydı zaten
“Karakterin kaderindir!”
“Dışa bakan rüya görür, içe bakan uyanışlar yaşar.”
Özgüvenleri, ne yaparlarsa yapsınlar asla tamamlanmıyordu. Çok para da kazansalar, çok başarılı da olsalar içlerindeki o boşluk, o eksiklik hissi hiç bitmiyordu.

Hep bir boşluk vardı içlerinde. Ailelerinin sevgiyle doldurmadığı bir boşluk.

Kendi kendilerine konuştuklarını sansalar da aslında bu sesler, zihinlerinde hiç susmayan ve onları hep bastırmış, hiç görmemiş ve çoğu zaman da engellemiş ebeveynlerinin sesiydi.
Jung’un da dediği gibi: “Dışa bakan rüya görür, içe bakan uyanışlar yaşar.”
Mutfağa astığı cümle Viktor E. Frankl’e aitti. “Anormal bir duruma gösterilen anormal bir tepki normal bir davranıştır” yazıyordu.
Acısını dindirecek tek şey acı çekmeyi göze almasıydı.
Hiç yaya geçidinde durup izledin mi? Genelde yayalar bekler ve arabalar geçer. Sonra boş bir anını yakalayınca, yayalar büyük bir acele ve panikle koşarak soluğu karşı tarafta alırlar. Bunu kimse sorgulamaz, garipsemez. Karşı da çıkmaz. Neden? Çünkü bu ülkede buna alışmışızdır. Çünkü mantıken, bu ülkede güçlü olanın borusu öter. Güçsüz olan ikinci sıradadır ve haddini bilmeli, sırasını beklemelidir. Sesini çıkarmamalıdır. Haklı olan elinde gücü tutandır. Bu hiyerarşiye herkes uyar, uymayan ise garipsenir, dışlanır, cezalandırılır. İşte yaya geçidi bu ülkede bu mantığın küçük bir yansımasıdır.
Ne zaman babasının ya da herhangi birinin onun hakkındaki olumsuz fikrine takılmamayı, buna aldırmamayı öğrenecekti?
Farkettim ki karşımdakinin gücü ancak ben onun güçlü olduğunu kabul edersem vardır. Bu gücü zihnimde bir kabulle ona ancak ben verebilirim.
Sonrası bir cehennemdi kendi yarattığı bir cehennem. Kendi cehennemi! İnsanlar çoğu zaman kendi cehennemlerini kendileri yaratmıyorlar mıydı zaten?
İnsanlar, çocukluklarında hissettirildikleri gibi hissetmeye devam ediyorlardı yetişkinliklerinde. O hissi bir türlü atamıyorlardı üstlerinden. Sağlıksız kişilerle sağlıksız ilişkiler kurdukça ve aynı davranış kalıplarına maruz kaldıkça da bu his iyice kökleşiyor, onlar hissettikleri şeye daha çok dönüşüyorlardı.
Jung’un da dediği gibi: “Dışa bakan rüya görür; içe bakan uyanışlar yaşar.”
Boş alanlar lazım bu hayatta… nefes alacak alanlar… özgürleşecek alanlar… kendinden dahi özgürleşeceğin alanlar…
Fark ettim ki karşımdakinin gücü ancak ben onun güçlü olduğunu kabul edersem vardır. Bu gücü zihnimde bir kabulle ona ancak ben verebilirim.
Parası olanın kişiliğine bakılmadan, her zaman ve her koşulda daha üstün sayılması. Daha çok saygı görmesi. İnsani erdemlerin ise yok sayılması. Oysaki önemli olan insanın insanlığı, şahsiyetidir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
.. karşımdakinin gücü ancak ben onun güçlü olduğunu kabul edersem vardır.
İnsanlar çoğu zaman kendi cehennemlerini kendileri yaratmıyorlar mıydı zaten?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hep bir boşluk vardı içlerinde. Ailelerinin sevgiyle doldurmadığı bir boşluk.
Bu boşluk hissi, onları bir hayalet gibi takip ediyordu daima.
.. içlerindeki o incinmiş çocuk, bir ömür hakkını aramak için çırpınmaya devam ediyordu.
Parası olanın kişiliğine bakılmadan, her zaman ve her koşulda daha üstün sayılması. Daha çok saygı görmesi. İnsani erdemlerin ise yok sayılması. Oysaki önemli olan insanın insanlığı, şahsiyetidir.
Bir türlü istediği haliyle var olamıyordu Kendi gibi olamıyordu yani
Dışa bakan rüya görür, içe bakan uyanışlar yaşar.
Boş alanlar lazım bu hayatta Nefes alacak alanlar Özgürleşecek alanlar Kendinden dahi özgürleşeceğin alanlar
Benim değerimi ancak ben belirlerim! Senin oturduğun yerden, burnu büyük bir şekilde yukarıdan bakarak benim değerimi belirlemek gibi bir gücün yok! Senin beni değersizleştirmene izin vermem!
Hep bir boşluk vardı içlerinde. Ailelerinin sevgiyle doldurmadığı bir boşluk.
Bu boşluk hissi, onları bir hayalet gibi takip ediyordu daima.
Çocukluklarında onlara asla verilmemiş olan sevgi ve kabullenme, yetişkin hayatlarında büyük bir sorun olarak geri dönüyordu
Ve böylece, içlerindeki o incinmiş çocuk, bir ömür hakkını aramak için çırpınmaya devam ediyordu.
Kendisinin efendisi olmayan hiç kimse özgür değildir.
Boş alanlar lazım bu hayatta Nefes alacak alanlar Özgürleşecek alanlar Kendinden dahi özgürleşeceğin alanlar
Dışa bakan rüya görür, içe bakan uyanışlar yaşar.
Jung
Senden güçlüler mi yani? Seni kızdıracak kadar güçlü mü sokaktan geçen insan? Duygularını kontrol edecek kadar güçlüler mi? Hayır! Ancak sen izin verirsen öyleler.
Ev böyle boş ve sadeyken ne kadar ferahlatıcı ne kadar da rahat Boş alanlar lazım bu hayatta Nefes alacak alanlar Özgürleşecek alanlar Kendinden dahi özgürleşeceğin alanlar
Hayat devinim dolu. Biri giderken biri geliyor.
Ancak biz izin verirsek bizi incitme gucleri olur.
İnsanlar cogu zaman kendi cehennemini kendileri yaratmiyorlar mi ?
Yaralar, hele ki derin yaralar, iyileşse de izleri kalır bir şekilde.
Küçük adamların büyük ülkesi burası
Hiç yaya geçidinde durup izledin mi ?
Genelde yayalar bekler ve arabalar geçer. Sonra boş bir anını yakalayınca, yayalar büyük bir acele ve panikle koşarak soluğu karşı tarafta alırlar. Bunu kimse sorgulamaz, garipsemez. Karşı da çıkmaz.
Neden?
Çünkü bu ülkede buna alışmışızdır. Çünkü mantıken bu ülkede güçlü olanın borusu öter. Güçsüz olan ikinci sıradadır ve haddini bilmeli, sırasını beklemelidir. Sesini çıkarmamalıdır. Haklı olan elinde gücü tutandır. Bu hiyerarşiye herkes uyar, uymayan ise garipsenir, dışlanır, cezalandırılır. İşte yaya geçidi bu ülkede bu mantığın küçük bir yansımasıdır. Adamın arabası var. O üstte.Sen ise sıradan bir yayasın. Sana mı durup yol verecek yani?
Hiçsin sen. O ise arabalı. Para vermiş, en lüksünden almış. Artık ondan iyisi var mı bu menlekette?
Seni kızdıracak kadar güçlü mü sokaktan geçen her insan? Duygularını kontrol edecek kadar güçlüler mi?
Hayır! Ancak sen izin verirsen öyleler. Seni kızdırdıklarını düşünmen zihnindeki bir yanılsama.
Gerçek olan şu: Sen buna izin verdiğin için seni kızdırabiliyorlar. Buna karar veren dahi sensin. Kimse senden izinsiz seni yönetemez.
İnsanlar çoğu zaman kendi cehennemlerini kendileri yaratmıyorlar mıydı zaten ?
Sen baban değilsin! Sırf onun oğlu olman seni onun gibi yapmıyor. Sen sensin! Kimsen o sun sen !
Sessiz bir baskı var herkesin üzerinde.İçten içe kemiriyor hepimizi bu. Bizi ikinci bir yüz yaratmaya, başka davranmaya, yapmacıklığa itiyor Kendimiz olmamızı engelliyor, yasaklıyor adeta. Kimse kendini, hayat görüşünü, yaşam şeklini, düşüncesini özgün bir şekilde ifade edemiyor bu toplumda.
Boş alanlar lazım hayatta Nefes alacak alanlar Özgürleşecek alanlar Kendinden dahi özgürleşeceğim alanlar
Boş alanlar lazım bu hayatta. Nefes alacak alanlar. Özgürleşecek alanlar. Kendinden dahi özgürleşeceğin alanlar.
Maksat, her defasında ebeveynle davranış kalıpları aynı olan kişiyi bulup, onunla çatışarak ve bu çatışmayı kazanarak aslında anne babanın onlara yaşattıklarını bir nevi aşma niyetiydi. Bu benzer profili kendi haklılığına ikna etmek, bilinçaltlarında anne babayı da kendi haklılıklarına ikna etmekle eşdeğerdi. Böylece kendilerini kabul ettirmiş oluyorlardı. Her çatışma travmanın bir tekrarı, simülasyonu gibiydi.
Karakterin yoksa, bir hiçsin bu hayatta! Ve karakterin nasılsa sen de öylesin hayatta!
Küçük adamların büyük ülkesi burası! Tutmuşsunuz köşe başlarını sömürüyorsunuz var gücünüzle!
Ve inanç aşılması çok güçlü bir duyguydu.
İnsan bir kez bir şeye inandı mı geri dönmesi çok zor olabiliyordu.
İnsanlar yanlış inançlar nedeniyle kendilerine ve başkalarına çok büyük zararlar verebiliyorlardı. Ve hâlâ her şeyin doğru yapıldığını düşünüyorlardı.
İyileşse de izi kalacak şekilde yaraladım
Bazen kafamızda duyduğumuz ve kendi sesimiz sandığımız bir içses aslında annemize ya da babamıza ait olabiliyordu. Psikoloji bunu üstteki ses olarak açıklıyordu. Farklı kuramlar da farklı tanımlıyordu bu sesi.
Ev böyle boş ve sadeyken ne kadar ferahlatıcı ne kadar da rahat Boş alanlar lazım bu hayatta Nefes alacak alanlar Özgürleşecek alanlar Kendinden dahi özgürleşeceğin alanlar
Aklınızı kaybetmenize neden olacak şeyler vardır ya da kaybedecek aklınız yoktur.
Sessiz bir baskı var herkesin üzerinde. İçten içe kemiriyor hepimizi bu. Bizi ikinci bir yüz yaratmaya, başka davranmaya, yapmacıklığa itiyor… Kendimiz olmamızı engelliyor, yasaklıyor adeta. Kimse kendini, hayat görüşünü, yaşam şeklini, düşüncesini özgün bir şekilde ifade edemiyor bu toplumda…
Anormal bir duruma gösterilen anormal bir tepki normal bir davranıştır.
Adalet insanoğlunun ihtiyaç duyduğu bir duygu. Bu duyguyu ondan alırsanız ya da onu bu duygudan mahrum bırakırsanız inanın ölebilir üzüntüsünden.
Dürüstüm çünkü ben! Dürüst yaşıyorum! Bir insanı soylu yapan tek şey budur!
Jung’un da dediği gibi: Dışa bakan rüya görür, içe bakan uyanışlar yaşar.
Karakterin kaderindir
Bu ülkenin sorunu bu zaten. Sınıf farkları, keskin statüler. Kendini üstün, alttakini küçük, değersiz, önemsiz görmeler. Hiyerarşi.
Biraz kendi dünyamda kendimle baş başa kalmak istiyorum. Kendimle yani.
Kapalı kalmak istiyorum.
Jung’un da dediği gibi: Dışa bakan rüya görür, içe bakan uyanışlar yaşar.
“Eğer gerçeği arıyorsan her zaman zafer peşinde olmamalısın. Ve gerçeği de bulduğunda artık mağlup olmaktan korkmana gerek kalmaz.”
– Epiktetos
“Eğer gerçeği arıyorsan her zaman zafer peşinde olmamalısın. Ve gerçeği de bulduğunda artık mağlup olmaktan korkmana gerek kalmaz.”

– Epiktetos

Bir türlü istediği haliyle var olamıyordu… Kendi gibi olamıyordu yani… Başkalarına sempatik gözükmek için başkası gibi davranıyordu.
Hayatta daha neye ihtiyacı olur bir insanın, aslında bilmiyorum… Bana yük gibi gelmeye başlayan, kalabalık, yorucu bir ilişkinin ardından; bu azlık güzel… Ev böyle boş ve sadeyken ne kadar ferahlatıcı ne kadar da rahat… Boş alanlar lazım bu hayatta… Nefes alacak alanlar… Özgürleşecek anlar… Kendinden dahi özgürleşeceğin alanlar…
Bir insanın en büyük hakkı, kendi olabilme hakkıdır.
Yaralar,hele ki derin yaralar,iyileşse de izleri kalır bir şekilde..
“Boş alanlar lazım bu hayatta… Nefes alacak alanlar… Özgürleşecek alanlar… Kendinden dahi özgürleşeceğin alanlar…”
Hayat devinim dolu. Biri giderken biri geliyor..
İçe bakan rüya görür, dışa bakan uyanışlar yaşar.
Boş alanlar lazım bu hayatta Nefes alacak alanlar Özgürleşecek alanlar Kendinden dahi özgürleşeceğin alanlar
Boş alanlar lazım bu hayatta Nefes alacak alanlar Özgürleşecek alanlar Kendinden dahi özgürleşeceğin alanlar
Herkes kendi geçmişiyle nerden geldiğiyle yüzleşmeli Böylece özgür kalır insan! Gerçeklerle yüzleşirse özgür kalır ancak!
İyi ve üstün hissedebilmeniz için yeterince eğitimsiz yoksul adam var bu ülkede! Bu üstünlük duygusu yetiyor size! Çok iyi ve üstün hissediyorsunuz bizlerin varlığını seyrederek. Ve bu sizi aptallaştırıyor.
Önemli olan insanın şahsiyetidir. Paralı biri, gayet şahsiyetsiz de olabilir aynı zamanda. Ama bir bakmışsınız parasız, eğitimsiz, hor görülen bir adam, etraftaki herkesten daha şahsiyetlidir. Daha dürüst ve namusludur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir