İçeriğe geç

Kotlovan Kitap Alıntıları – Andrey Platonov

Andrey Platonov kitaplarından Kotlovan kitap alıntıları sizlerle…

Kotlovan Kitap Alıntıları

Zor bir durumla karşılaştığında: E, ne olmuş? derdi çoğunlukla. Yine de tarihsel olarak mutluluk gelecek.
Umuttan geriye sabır kalmıştı sadece.
Mutluluktan yalnızca utanç doğar!
Tüm dünyada, söylendiği gibi, efendiler ziftlenmeyi se­verler! Efendi, şıppadak kendine ev inşa edecek, siz­ler de bomboş arazide ölüp gideceksiniz.
Hayatın gerçeği­ni kendi karanlığında saklamış olan bu derin katmanlı dün­yanın, her şeyi unutarak ve çalışarak hakkından gelmek için, insanın daha uzun zaman yaşaması, bir hayatı olması gerekli..
Herkes bu dünyada hiçbir şeyin farkına varmadan yaşıyor ve her şeye katlanıyor, sanki biri ya da birileri, güven duygusunu içimizden çekip almış ve bu duyguyu bir şekilde kendine mal etmiş.
Evinizde küçücük bir çocuk yaşıyor, sizlerse küfürleşiyorsunuz. Oysa o, tüm dünyayı bü­tünlemek için doğmuştu..
İnsanlar düşünce olmadan anlamsızca hareket eder­ler!
Tüm dünyanın içinde beyhude yuvarlanıp duracaksın, o halde seni ben koruyacağım ve unutma­yacağım.
“Yaşamak istiyor musun?” diye sordu Çiklin.

“Yaşamanın bana bir faydası yok, yoldaş.” diye yanıtladı papaz mantıklı bir şekilde.

“Artık yaradılışın büyüsünü duyamıyorum: Ben tanrısız kaldım, tanrı insansız…”

Çiklin bayram eden halk kalabalığına uzun uzun baktı ve göğsünde iyiliğin huzurunu duydu; yüksek eşikten mehtabın uzak duruluğunu, donakalmış ışığın kederini ve kurulmasına onca emek ve eziyet harcanmış koca dünyanın uysal uykusunu görüyordu – hayata korkmadan devam edebilmek adına herkes unutmuştu o emekleri.
Hayatta mısın karnımın tokluğu ?
Ama bu ağaçlar benim etimdir, bırak şimdi acı çeksinler, toplumlaştırıp rehin düşseler daha mı iyi ?
Ölülerin acısını ya da kemiklerini gördüğümde neden yaşamam gerektiğini anlarım hep.
Sen, Kozlov, kendine bir prensip içat etmişsin, işçi kitlesini terk ediyorsun, güya öne geçeceksin! Meğer kökü dışarıda olan yabancı bir bitmişsin sen..
Genç yaşında duygusu hesapsız olanın sonradan aklı da bol olur.
Sivrisinek olarak doğsam daha iyiydi, akıbeti azdır.
Senin bu hayattaki işin sağlam kalmak, benimkiyse ölüp yer açmak !
Verimliliği artırmaktan neden çekiniyorsunuz? Sosyalizm sizsiz de idare eder ama siz onsuz boşa yaşar, boşa ölürsünüz.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Yapılar çoğaldıkça insanlar yaşadıklarını daha az hissediyor olmasın sakın ?
Hiçbir şeyin olmadığı fakat hiçbir şeyin de bir şeylerin başlamasına mani teşkil etmediği sessiz bir yeri duyumsuyordu.
Fikir yoksa insanların eylemleri anlamsızdır!
Kuyrukta olmaktan korkuyorsunuz. Kuyruk uçtur, o yüzden omuzlarına binmişsiniz !
Gece insanların üzerinde bulanık duruyordu; başka kimse tek laf etmedi, yabancı bir köyde bir köpeğin eski zaman sesiyle havladığı işitiliyordu yalnız, sanki daimi bir ebediyette yaşıyordu köpek.
Yaşamak istiyor musun? diye sordu Çiklin.

Yaşamanın bana bir faydası yok, yoldaş, diye yanıtladı papaz mantıklı bir şekilde. Artık yaradılışın büyüsünü duyamıyorum: Ben tanrısız kaldım, tanrı insansız

Bakıyorum da nefes alıyorsun?

Aklıma gelince çekiyorum içimi, dedi adam mecalsiz.

Ya unutursan?

Ölürüm o vakit.

Voşov uykusuz geçirdiği ve kuşkulara kapıldığı gecelerden korkuyordu; temel yaşam duygusu dünyada olması gereken bir şeyi arıyor, içten içe, toplu varoluşun bilinmezliğinden -uzak da olsa- bir kurtuluş umuyordu.
Acı veriyorsa geçmiş
? Bir tek burjuvalar ölmeli, yoksullar değil!
Çiklin duvar tuğlalarını okşadı, eskimiş meçhul bir eşyayı aldı mevtanın yanına koydu, iki adam dışarı çıktılar. Kadın ebediyen öldüğü yaşta kaldı.
Hangisi daha iyi peki – Krasin Buzkıranı mı Kremlin mi?

Onu bilmem, küçüğüm. Ben bir hiçim! dedi Çiklin ve bütün vücudunda hissetmeyi bilmeyen tek şey olan başını düşündü; hissedebilseydi güvenli bir yaşam sürmesi için çocuğa bütün dünyayı açıklardı.

Ve Safronov kitlelerin yoksul geriliğini açık seçik duyumsayarak, yorulmuşlardan birine sokuldu, uykunun kuytuluğunda kendinden geçti.
Sen kimin nesisin ki? diye sordu ihtiyar, ciddi bir ifade için saygılı yüzünü toparlayarak. Dalavereci mi, yoksa sadece burjuva – efendi mi?

Proletaryadanım ben, dedi Çiklin isteksizce.

Ha demek ki sen şimdinin çarısın. O zaman beklerim seni.

Geceleri emekçinin rüyasına neler girmez ki – kimi gerçekleşmiş bir umudı söyler, kimi kilden mezarda tabutunu sezer; fakat gündüzler aynı kambur vaziyette geçirilir – taze uçuruma yıkılmaz mimarinin ebedi, taştan kökünü dikmek için toprağı kazan vücudun sabrıyla.
Evi insan inşa ediyor, kendiyse perişan olup gidiyor. Kim yaşayacak o zaman?
Sanki biri ya da birileri, güven duygusunu içimizden çekip almış ve bu duyguyu bir şekilde kendine mal etmişti.
, başka türlü ne diye yaşanır bilmiyordu – ya hırsız olursun ya da devrime el uzatırsın.
Her temelden üstyapı kurulur mu? Yaşamsal malzemenin her üretimi insana marjinal ürün niyetine ruh verir mi? Peki ya üretim net tasarruf sağlanana değin geliştirilirse – dolaylı, beklenmedik ürünler meydana gelir mi ondan?
Barakanın yakınlarına gelen müzik yaşama ait birtakım özel sesler söylemeye koyuldu – herhangi bir fikir içermeyen ama duyurduğu sevinçli önseziyle Voşov’un bedenini keyiften titreten sesler. Beklenmedik müziğin telaşlı sesleri vicdan sızlatıyordu; yaşanan zamana kıymet vermeyi, umudun uzun yolunu yürüyüp ona nail olmayı, heyecan verici şarkının kaynağını keşfetmeyi ve ölüm karşısında beyhudeliğin kederinden ağlamamayı öneriyordu bu sesler.
Ne yapacaksın ki hakikati? diye sordu, suskunluktan kurumuş dudaklarını aralayan bir başka adam. Yalnızca aklına iyi gelecek, dışın yine beter kalacak.
Savaş görmemiş erkek, doğurmamış karı gibidir – alık alık yaşar.
, ne de olsa çocuklar taze bedende olgunlaşan zaman demekti,
Kuyrukta olmaktan korkuyorsunuz. Kuyruk uçtur, o yüzden omuzlarına binmişsiniz!

Devlet sana daldığın için fazladan bir saat vermiş, Voşov, eskiden sekiz saat çalışıyordun, şimdi yedi, susup yaşayacaktın! Eğer hepimiz aynı anda düşüncelere dalarsak kim eyleme geçer?

Fikir yoksa insanın eylemi anlamsızdır! dedi Volşov, düşünceli.

Yine yaşaması ve beslenmesi gerekecekti, bu yüzden fabrika komitesinin yolunu tuttu – lüzumsuz emeğini savunmaya.

İdare senin üretim sırasında durup düşündüğünü söylüyor, dediler fabrika komitesinde ona. Ne düşünüyordun, yoldaş Voşov?

Yaşam planını.

Voşov çuvalını kapıp geceye doğru yola çıktı. Sorularla dolu gökyüzü Voşov’un üzerinde yıldızların sancılı gücüyle ışıldıyordu ama şehrin ışıkları sönmüş, imkanı olan akşam yemeğini yemiş, uyuyordu. Voşov toz toprağa basa basa hendeğe indi ve uyuyup kendinden sıyrılmak üzere yüzükoyun yattı. Gel gör ki uyumak için zihne huzur, hayata güven ve çekilmiş derdin affı gerekliydi, oysa ki Voşov şuurunun kuru gerilimini duyarak yatıyor ve dünyaya bir faydası var mı yoksa onsuz da her şey gayet güzel yürüyüp gider mi bilemiyordu.
Burada, mutsuzluğunda boğulan dengesiz insanların arasında, Voşov kendini daha bir gamsız ve rahat hissetti.
Canı sıkılıyor köpeğin,sırf doğdu diye yaşıyor,aynı benim gibi.
Ne geziyorsun sen burada, ne diye yaşıyorsun? diye sordu bitkinlikten sakalı güç uzayan biri.
Yaşamıyorum ki, dedi Voşov, şimdi birçok insan tarafından hissedilmekten utanarak. Ben sadece düşünüyorum.
Korkma.Seni kimin korkuttuğunu şöyle ,onu geberteyim.

-Beni korkutan yüreğimin karışıklığı yoldaş ”

”Bu yaşayanlar insan mı sanıyorsun? Yok ya!Senin gördüğün sırf dış deri, insana varana kadar çok ekmek yememiz lazım bizim, ben asıl ona yanıyorum! ”
Fikir yoksa insanların eylemleri anlamsızdır!
-mesai saatleri dışında da düşünebilirdi-
Hayatın anlamını ve dünyanın oluşumuna dair hakikati ne yapacaktı, o hakikati sevinç ve eyleme dönüştürecek küçük güvenilir insan yoksa?
“Hakikat unutulmaz”
“İzin ver de kalan gecemizde acımıza yanalım, sonra istersen bir ömür neşeleniriz seninle!”
Genç yaşında duygusu hesapsız olanın sonradan aklı da bol olur.
“Sanki biri ya da az sayıda birkaç kişi içimizdeki inanma hissini sökmüş, ona el koymuş.”
Ruh ölmez,
Yabancılaşır. Kötünün iyi olduğunu dü­şünür. İçimizde sıkılır. Var olmayanı hayal eder ve asla var olma­yacak şeyleri vadeder.
Safronov, adamı rahat bıraksana, dedi Voşçov. Yaşamak zaten bize sıkıntı veriyor.
Tüm dünyada, söylendiği gibi, efendiler ziftlenmeyi severler! dedi. Efendi, şıppadak kendine ev inşa edecek, sizler de bomboş arazide ölüp gideceksiniz.
Hayatı ne diye boşa harcayalım, en iyisi bir şeyler yapalım. Hayvan değiliz, değil mi ya, şevk ve heyecanla yaşayabiliriz.
Dış görü­nüşün berbat da olsa, aklın yerinde olsun yeter.
Herkes bu dünyada hiçbir şeyin farkına varmadan yaşıyor ve her şeye katlanıyor.
Bana bak bürokrat, bir işçinin tek parmağı bile seni durdurmaya yeter, sense kalkmış şişiniyorsun!
Her şeyi hissediyoruz, kendimiz hariç.
Bu susmuş çocuğun başında şaşkınlık içinde duruyordu; öncelikle bir çocuğun duygusunda ve inançlı tecrübesinde de mevcut değilse, komünizmin şimdi dünyanın neresinde bulunabileceğini bilmiyordu. Hayatın anlamını ve dünyanın oluşumuna dair hakikati ne yapacaktı, o hakikati sevinç ve eyleme dönüştürecek küçük güvenilir insan yoksa?
Fikir yoksa insanların eylemleri anlamsızdır!
Baksana Çiklin, her tarafı kırlaşmış!
İnsanların arasında yaşadı, neticede kederden kırlaş mıştır işte.
Hepimiz tabutumuz olduğu için yaşıyoruz: Tabut bizim tek mülkümüz!
Kozlov bugün sabahleyin orta sınıftan bir kadına sevgisini duygusal olarak bitirmişti. Kadın, çok sevdiğine dair boşuna mektuplar yazmıştı ona, Kozlov, toplumsal görevi ağır bastığından, kadının okşayıcı sözlerle onu etkilemeye çalışmasını peşinen kabul etmeyerek çünkü daha çok soylu, etkin bir tip arıyordu- susmuştu. Gazetede postanenin iş kapasitesi ve özensiz çalışması üzerine bir yazı okuyunca bu sosyalist inşa sektörünü, kadının kendisine yolladığı mektupları durdurmakla güçlendireceğine karar verdi. Ve kadına son bir kart yazdı, aşk sorumluluğunu üzerinden attı:

Daha önce leziz yemeklerin olduğu masada,
Orada şimdi bir tabut duruyor!

Sürekli devinim halinde olan yaşam duygusu Çiklin’i üzüntüye sevk ediyordu, özellikle çocukken dibinde oturduğu ve mutlu olduğu çiti gördüğü zaman; oysa şimdi çit öne yatmış, üzerini boydan boya yosun bağlamıştı ve zamanın zorlamasıyla baskıdan kurtulan paslı çok eski çiviler dışarı fırlamıştı. Ne denli hazin ve gizemliydi: Çiklin büyümüş, duygularını bilinçsizce harcamıştı, uzak diyarlara giderek çeşitli işlerde çalışmıştı. Yaşlı çit ise onu hatırlayarak öylece hareketsiz duruyordu, önünden geçtiği ve şimdi gönüllerden ırak tahtalarını, mutluluğu yadırgayan elleriyle okşadığı saatleri bekliyordu.
Voşov tekrar kazmaya koyuldu, daha kazacak çok kil ve toprak kaldığını görüyordu – tüm varoluşun hakikatini karan llığında gizleyen bu sinmiş dünyayı unutuş ve emekle alt etmek için daha uzun bir süre yaşama sahip olmak gerekecekti. Belki de hayatın anlamını kafada icat etmek daha kolaydı – tesadüfen sezivermek ya da duygunun kederli akışıyla ona dokunmak mümkün olabilirdi.
Kapitalizm soyumuzu aptala çevirmiş
Yapılar çoğaldıkça insanlar yaşadıklarını daha az hissediyor olmasın sakın? diyordu Voşov inanmaya cüret edemeyerek. İnsan evi kurar – kendi yıkılıverir. Kim oturacak o zaman burada? diye şüpheleniyordu, bir yandan yürürken.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir