İçeriğe geç

Koşmasaydım Yazamazdım Kitap Alıntıları – Haruki Murakami

Haruki Murakami kitaplarından Koşmasaydım Yazamazdım kitap alıntıları sizlerle…

Koşmasaydım Yazamazdım Kitap Alıntıları

”bunu gördükçe, sık sık, hayat hiç de adil değil diye düşünmeden edemem. birisinin çabalamadan elde edemeyeceği bir şeyi, başka birisi hiçbir çaba göstermese de elde edebilir. ”
Yürekte açılan yaralar, bir insanın bağımsızlığı karşılığında dünyaya ödemek zorunda olduğu çok doğal bir bedel.
”okul, işte öyle bir yerdir. okullarda bizim öğrendiğimiz en önemli şey, en önemli şeylerin okullarda öğrenilemeyeceği gerçeğidir. ”
fakat öyle bir yaşantıyı sonsuza kadar da sürdüremezsiniz. okul dediğimiz şeye gider, bir şeyleri özümser, sonra bırakıp yola devam edersiniz.
”yürekte açılan yaralar, bir insanın bağımsızlığı karşılığında dünyaya ödemek zorunda olduğu çok doğal bir bedel. ”
fakat onlar bilmiyorlar. kuzeydoğu yönünden kesintisiz esen alize rüzgarlarının Hawaii’yi ne kadar serinlettiğini, koya yüzmeye gitmenin insanı nasıl da mutlu ettiğini bilmiyorlar.
Okullarda bizim öğrendiğimiz en önemli şey, en önemli şeylerin okullarda öğrenilemeyeceği gerçeğidir.
Kabul edelim ki hayat temelde adaletsizdir. Burası kesin. Fakat adaletsiz bir yerde olsanız bile, orada bir tür adaleti bulabilme olasılığının varlığına inanıyorum. Bu, zaman ve zahmet gerektirebilir. Belki de harcadığınız zaman ve zahmetin boşa gitmesi sonucuyla karşılaşabilirsiniz. Böylesi bir adalette, arayışa girmeye yetecek değer bulabilmek, elbette herkesin kendine kalmıştır.
Ben temelde böyle düşünüyorum ve bugüne kadar bu düşünce paralelinde yaşadım. Kısmen, ortaya çıkan sonuç açısından bakıldığında, kendi arzumla yalnızlığı istemiş olabilirim. Özellikle benimki gibi bir iş yapan insanlar için, farklı derecelerde olsa da, kaçınılması güç bir rota bu. Fakat bu yalnızlık hissi, bazen şişeden fışkıran asit gibi, farkında olmadan insanın yüreğini kemiriyor, eritiveriyor. Bu tehlikeyi, kendimce (olasılıkla deneyimlere dayanarak) bildiğimi sanıyorum. İşte o yüzden de, bedenimi fiziksel olarak hareket ettirmeyi aralıksız sürdürmek, bazı durumlarda son sınırlarına kadar zorlamak yoluyla, içimde taşıdığım yalnızlığı ÇÜRÜTMEK, göreceli hale getirmek zorundaydım. Bilinçli olarak yapmaktan ziyade, önseziler yoluyla.
“Ben insan değilim. Sadece bir makineyim. Makine olduğuma göre hiçbir şeyi hissetmeme gerek yok. Yalnızca ilerlemeliyim.”
Ne kadar deneyim sahibi olursam olayım, yaşım ne kadar geçerse geçsin, nihayetinde her şey tekrardan ibaret.
Ömür dediğimiz otobanda sürekli sol şeridi işgal ederek koşmaya devam edemezsiniz.
Yarının ne getireceğini, yarın olmadan kim bilebilir?
Kabul edelim ki hayat temelde adaletsizdir. Burası kesin. Fakat adaletsiz bir yerde olsanız bile orada bir tür adaleti bulabilme olasılığının varlığına inanıyorum. Bu, zaman ve zahmet gerektirebilir.
Belki de harcadığınız zaman ve zahmetin boşa gitmesi sonucuyla karşılaşabilirsiniz. Böylesi bir adalette, arayışa girmeye yetecek değer bulabilmek, elbette herkesin kendine kalmıştır.
Şu dünyada anlam veremediğim çok şey var.
Sert duvarlara toslaya toslaya başımda yumrular oluştukça, hayatta kalabilmeyi sağlayan pratik püf noktalarını öğrendim işte.
Kabul edelim ki hayat temelde adaletsizdir.
benim daha çok yalnızlığı seven bir karakterim vardır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Dünkü kendimi biraz olsun geçebilmek; önemli olan işte bu.
Yazarlık gibi bir meslekte -en azından benim için geçerli olduğunu söyleyebilirim- yenmek ya da yenilmek yoktur. Satış rakamları, edebiyat ödülleri, gelen eleştirilerin iyiliği ya da kötülüğü bir ölçüt olabilir ama temel bir sorun olduğunu söyleyemem. Yazdıklarımın kendi belirlediğim ölçütlere ulaşıp ulaşmadığı her şeyden önemlidir ve bunu bozacak bir bahane de kolayca üretilemez. Başkalarına karşı birçok açıklama getirebilirim. Fakat kendimi kandıramam. Temelde, yaratan kişi dürtülerini kendi doğasından gelecek şekilde içinde taşır ve kendi dışında bir kalıp ya da ölçüt aramamalıdır.
önemli olan şey, başarısızlık ya da sevinçten, ne kadar ufacık bir şey olursa olsun, mümkün olduğunca somut olarak ders çıkartabilmektir.
Bir tecrübenin değeri başarı, sayılar, sıralama gibi sabit şeylerle ölçülmez; önemli olan bir eylemin içinde akışkan bir kavrayışa (elbette her şey yolunda giderse) ulaşmaktır.
Kendime özgü, inatçı, uyumlu olmaktan uzak, sık sık kafasına göre hareket eden, yine de sürekli kendinden kuşku duyan, sıkıntıyla karşılaşsa bile orada gülünebilecek, hatta gülünçlüğe yakın bir şeyleri bulmaya çalışan bir doğam var.
Bakışlarımı yöneltmem gereken yer, olasılıkla kendi içim. Kendi içime bakıyorum. Derin bir kuyunun dibine bakarmış gibi.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hiçbir şeye bağlı kalmaksızın, yalnızca istediğimi kendi yapmak istediğim şekilde yaptım. İsterse insanlar beni durdurmaya kalksın, kötü eleştiriler yapsın; kendi tarzımı değiştirmedim. Böyle bir insanın başkaları istedi diye kendini değiştirmesi mümkün olabilir mi?
Şansıma küsüp elde ettiklerimle yetinmek zorundaydım. Bu, hayatın gerçeklerinden biri işte, etkinliğin gücü ya da zayıflığı, tek başına bizim yaşantımızın değerini belirleyen bir standart olamaz.
kendimi biraz olsun nötr bir ruh haline çekmek zorundaydım. Hayatta kalmamın tek yolu bunu yapmak, diye içgüdüsel bir farkındalık yaratmıştım.
Ölene kadar 18 yaşında kalmak için 18 yaşında ölmekten başka yol yoktur.
Gökyüzü deyince, bir yandan vardır, ama bir yandan da yoktur. Gerçek bir kütle olduğu gibi, aynı zamanda gerçek bir kütlesi yoktur. Biz böylesi sınırlarını tartamadığımız bir kap içerisinde var olmayı öylece kabul eder, buna boyun eğeriz.
kendimi biraz olsun nötr bir ruh haline çekmek zorundaydım. Hayatta kalmamın tek yolu bunu yapmak, diye içgüdüsel bir farkındalık yaratmıştım.
Kendinizle ilgili değerlendirmelerinize bir gün gelip yeni unsurlar eklenir. Bunun sonucu olarak yaşamınızın manzarası, renkleri ve şekilleri dönüşüme uğrar. Az çok, iyi ya da kötü.
Yarının ne getireceğini, yarın olmadan kim bilebilir?
Kabul edelim ki hayat temelde adaletsizdir. Burası kesin. Fakat adaletsiz bir yerde olsanız bile, orada bir tür adaleti bulabilme olasılığının varlığına inanıyorum. Bu, zaman ve zahmet gerektirebilir.
Koşuyorum, öyleyse varım!
yazmak yoluyla elde ettiğim şeyleri, insanların önünde sesli olarak anlatmaya kalkınca, bir şeyler (önemli bir şeyler) yuvarlanıp düşüyormuş gibi bir hisse kapılıyorum. Sanırım bu tür bir eksikliği kabullenemiyorum. Aslına bakarsanız mümkün olduğunca kendi yüzümü halka açık yerlerde göstermek istemiyorum.
Fakat şöyle bir düşününce, böyle şişmanlamaya müsait bir bünyeyle doğmuş olmam, aksine belkide bir şanstır. Yani benim durumumda, kilomun artmaması için her gün sert sporlar yapmam, yiyeceklerime dikkat etmem, kendimi kontrol altında tutmam gerekiyordu.
Dehadan başka roman yazarı için neyin önemli bir nitelik olduğu sorulacak olursa, tereddütsüz odaklanma gücü derim.
Her günkü odaklanmayı altı ay, bir yıl, hatta iki yıl devamlı olarak sürdürebilme gücü, roman yazarı için, en azından uzun roman yazmayı hedefleyen yazar için gereklidir.
Odaklanma gücünden sonra da sürdürebilme gücü gerekir.
Odaklanma gücü olmazsa hiçbir şey başarılamaz.
Her gün kesintiye uğratmadan yazmaya devam edip zihninizi odaklayarak işinizi yapmanın, kendiniz olarak nitelendirdiğiniz insan için gerekli olduğu bilgisini vücut sistemine sürekli olarak göndermeniz, bunun belleğinize iyice yerleşmesini sağlamanız gerekir. Sonra azar azar bunun sınır çizgisini ilerletirsiniz. Hissedilmeyecek ölçüde azar azar, bu çizgiyi usulca ilerletirsiniz.
Masanın başında oturup zihninizi lazer ışını gibi tek bir noktaya odaklayarak, hayal gücünü hiçlik düzleminden yükselterek öyküyü doğurup, doğru sözcükleri tek tek seçerek, tüm akışı olması gerektiği yerde tutabilmek, işte böylesi bir işlem, sıradan insanların düşündüğünden çok daha fazla enerjiyi uzun zamana yaymayı gerektirir. İnsanın vücudu gerçekte hareket etmese bile resmen etiyle kemiğiyle çaba sarf ediyormuş gibi bir emek, vücudun içinde dinamik bir şekilde sergilenmektedir.
Genç ve deha sahibi olmak, sırtında kanat taşımakla aynı şeydir.
Koşmak, gerçekten bu konuda yardımcı olur, diye düşünüyorum. Her bireyin kendi sınırları içerisinde, az da olsa kendi içindeki enerjiyi yakarak yol alması.
Ne olduğunu anlamadan yaşanan bir on yıla kıyasla net hedefler belirlenerek dolu dolu yaşanan bir on yıl doğal olarak çok daha istenir bir şeydir.
uzun yaşayabilecek olmasam da en azından yaşarken dolu dolu bir yaşam sürmek isterim
Bazı süreçler, ne yapılırsa yapılsın, değişikliği kaldırmaz. Eğer bu süreçle birlikte var olmaktan başka çaremiz yoksa, bizim yapabileceğimiz şey, inatçı bir azimle kendimizi değiştirmek (belki de dönüştürmek). Bu, süreci kendi karakterimizin bir parçası haline getirmekten ibarettir.
Ne kadar deneyim sahibi olursam olayım, yaşım ne kadar geçerse geçsin, nihayetinde her şey tekrardan ibaret.
Okullarda bizim öğrendiğimiz en önemli şey, en önemli şeylerin okullarda öğrenilemeyeceği gerçeğidir.
Bir şeyi ne pahasına olursa olsun yapmaya karar verdiğimde, kendimi o işe tamamen vermeyince rahat edemeyen bir karaktere sahibim.
kendini öne çıkarma özelliğinden yoksun bir insana, bir şey olunca hemen kozasına kapanıveren bir insana, acaba kim sempati (ya da benzeri bir şey) besleyebilir ki?
Yürekte açılan yaralar, bir insanın bağımsızlığı karşılığında dünyaya ödemek zorunda olduğu çok doğal bir bedel.
Benim ben olmam, başka biri olmamam, benim için önemli bir servet.
Yalnızca çevremdeki manzarayı izleyip, kendimi bulmam yeterliydi. Bu hiçbir şeyle değiştirilmeyecek ölçüde değerli bir zaman dilimiydi.
Tek başına kalma arzusu, hiç değişmeden hep vardı içimde.
Sert duvarlara toslaya toslaya başımda yumrular oluştukça, hayatta kalabilmeyi sağlayan pratik püf noktalarını öğrendim.
Birileriyle bir şeyler yapmaktansa, tek başıma sessizce kitap okumayı, kendimi vererek müzik dinlemeyi severim. Tek başına olduktan sonra yapacak bir şeyler bulmak konusunda sıkıntım yoktur.
Hangi konuda olursa olsun bir başkasını yenmeyi ya da ona karşı yenilmeyi kafama takmam. Daha ziyade aklım kendi koyduğum standartları sağlamaya odaklanır.
Sürdürebilmek, ritmi kesmemektir. Uzun soluklu çalışmalar için bu önemli. Ritim bir kez belirlendikten sonra gerisi bir şekilde hallolur. Fakat çark belirli bir hızda dönmeye başlayana kadar, sürdürebilirlik üzerine iyice kafa yormak gerek.
koşarken, “Off! Başaramayacağım. Artık işim bitti! ” diye düşünecek olursanız, “acı” kaçınılması zor bir gerçektir, ama “işinin bitip bitmediğini” düşünmek nihayetinde kişinin kendi tasarrufundadır. Bu sözün maraton dediğimiz mücadelenin özünü yakaladığı kanısındayım.
Tam maraton bu kadar çetin bir mücadeledir işte, içinizden bir mantrayı sürekli tekrarlamadığınız sürece başarabilmeniz mümkün değildir.
Gerçek bir centilmen ayrıldığı kadından da, ödediği vergiden de konuşmaz diye bir söz vardır. Aslında bu kuyruklu bir yalan. Bunu az evvel ben öylesine uydurdum. Kusuruma bakmayın.
Benim ben olmam, başka biri olmamam, benim için önemli bir servet.
İki ayda 3 kilo verdim, karnımın etrafındaki hafif yağ tabakası da eriyip gitti. 3 kilo iyi bir rakam. Bir kasaptan 3 kilo et alıp elinizde taşıyarak eve kadar koştuğunuzu düşünün. Sanırım o ağırlığın gerçekte nasıl bir şey olduğunu anlarsınız.
Ben insan değilim. Sadece bir makineyim. Makine olduğuma göre hiçbir şey hissetmeme gerek yok. Yalnızca ilerlemeliyim.
Benim nabzımın atış sayısı normalde dakikada 50’den fazla değil.
Ruhun özellikleri, vücut yapısının oluşmasında etkili oluyordur.
Boş benzin deposu ile yol almaya devam eden bir araba gibi hissediyordum kendimi.
Ben aslında insanlarla iletişimi iyi olan birisi değilim. Bir yerlerde kendi özüme dönmem gerekiyor.
Uzun mesafe koşmak ya da yüzmek, benim için en uygun sporlardır.
Acı kaçınılmazdır, ama acı çekmek bir seçim meselesidir.
Okullarda bizim öğrendiğimiz en önemli şey, en önemli şeylerin okullarda öğrenilemeyeceği gerçeğidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir