İçeriğe geç

Korku Öyküleri Antolojisi Kitap Alıntıları – Kolektif

Kolektif kitaplarından Korku Öyküleri Antolojisi kitap alıntıları sizlerle…

Korku Öyküleri Antolojisi Kitap Alıntıları

Bu, bir zehrin ilerleyişinin hikayesi, ruh ve sinir arasındaki karşılıklı etkileşimi tetikleyen ve duyuların beyinsel fonksiyonlarını iç ve dış olmak üzere ikiye bölen dokuyu felç eden bir zehir. Böylece doğaları zıt da olsa aynı amaca hizmet veren etkilerle, ölümlü ve ölümsüz olanlar zamanından önce birbirleriyle tanışıyorlar.
İnançlarıma karşı kendi kendimi bilgilerimle kandırıp boş bir cesaret elde ediyordum.
Ciddi şekilde yazı yazmaya girişen herkes bir şeyin bağımlısı olur çayın, kahvenin veya tütünün.
“Yaşamın başlıca amacı, acıyla da olsa duyumsamak, var olduğumuzu hissedebilmektir.”

~ Lord Byron

İnsanları, oldukları gibi kabul etmeliyiz, Nancy.
Kanında batıl inanç zerresi bulunmayan insan yoktur
Sadece korkaklar veya deliler kendilerini öldürür.
Daha fazla para gerek! Daha fazla para gerek!
Dünya yüzünde korkuyu kendi kalp atışlarından daha yakın olarak tanımayan bilinçli hiçbir varlık yok.
Pagani’nin Şeytan’ın bizzat oğlu olduğunu bilmeyen yoktu. Şeytana benzerdi, kutsallıktan uzak yaşantısına dair anlatılan şeytani söylentilerin bini bir paraydı.
Yalnızlık hareketli zihinler için kesinlikle tehlikeli.
Gerçek korku edebiyatında gizli cinayetlerden ve kanlı kemik parçalarından çok daha fazlası vardır. Bilinmeyenin ve dünya ötesi güçler karşısında duyulan ürküntünün soluk kesen ve açıklanamaz atmosferidir bu.
Sevdi, sevildi ve öldü
Onu delice sevmiştim!
İnsan neden sever? İnsan neden sever? Ne tuhaf insanın dünyada sadece tek varlığı görmesi, zihninde sadece tek bir düşünce, kalbinde tek bir tutku ve dudaklarında tek bir isim olması sürekli olarak üste çıkan, bir pınardaki su gibi ruhun derinliklerinden dudaklara yükselen bir isim, insanın durmadan tekrarladığı, aralıksız, her yerde, bir dua gibi fısıldadığı bir isim.
İnsanın içsel görüsü açıldığında, ki bu ruhuna aittir,bedensel duyularla görünür kılınamayan ve bir başka yaşama ait nice şeyler ortaya çıkar.
Çevremizdekilerden korkunç bir
biçimde etkileniyoruz.
Uzun bir süre yalnız kaldığımızda, etrafı hayallerle
dolduruyoruz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ah! Dehşetli ızdırabımı kim anlar?
Sevdi, sevildi ve öldü.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir eleştirmenin gözlemiyle o, bir hayalperestin korkunç kabuslarıyla lanetlenmiş nazik bir insandı.
Gerçek korku edebiyatında gizli cinayetlerden
ve kanlı kemik parçalarından çok daha fazlası vardır.
Bilinmeyenin ve dünya ötesi güçler karşısında duyulan
ürküntünün soluk kesen ve açıklanamaz atmosferidir bu.
Kendisi de yaşamı boyunca birçok acılar tatmak
zorunda kalmış olan Lord Byron şöyle der: Yaşamın başlıca
amacı, acıyla da olsa duyumsamak, var olduğumuzu
hissedebilmektir.
Sizden tek ricam, kendi vardığınız sonuçları bana kabul ettirmeye çalışmaktan kaçınmanızdır.
ifritler akıcı konuşurlar
Bu kibar, utangaç, ince adam hiç
şüphesiz kendini okumaya ve düşünmeye
vermiş biriydi, aramızda dolaşıp konuşsa da
tamamiyla bizden biri değildi.
alçak sesli, kesik bir kaval sesi, sanki kamış bir flütten çıkıyormuş gibi, yan taraftaki bir koruluğun derinliklerinden geliyordu ve hayvanın huzursuzca dolanmasıyla korudan gelen müzik arasında ince bir ilişki vardı.
“Ay ışığı tuhaf düşler kışkırtırmış bazen.”
Sonsuza dek yatabilen.. o ki ölü değildir,
Ve tuhaf çağlarda ilerledikçe ölüm dahi ölebilir
Sumentes calicem principis inferorum
Sabboth sarabi; bunu icenler Yaninda dunyevi olmayan cekilicik ve guzellikte bir eslikci bulur ve ruyalarin coskusundan öte bir zevkle ilk cennetten düşüş tekrarlanir.
Bana öyle geliyor ki o adam yarı yarıya
kör yani baktığı şeylerin yarısı karanlık geri kalanıysa doğaüstü bir parlaklık
ve canlılıkta, işin kötüsü, adam bildiğini okuyor. Ona anlatamıyorum..
Beni yok etmeye çalışıyorlardı, sadece bedenimi değil, bilhassa ruhumu, çünkü
bir insanı ya da ruhu yoketmek, cehennemdekilerin en büyük hazzıdır..
Kendisi de yaşamı boyunca birçok acılar tatmak zorunda kalmış olan Lord Byron şöyle der: Yaşamın başlıca amacı, acıyla da olsa duyumsamak, var olduğumuzu hissedebilmektir.
Sınırsız bir kainat ve sayısız boyutta her şey mevcut olabilir. Her şey gerçek ya da hayali olabilir. Kim bilir? Bunu söylemek bana düşmez. Kendin bul eğer yapabilirsen. Spekülasyon ve belki de daha fazlası için geniş bir alan var.
Dr. Trowbridge, eğer birisi sizi ömrünüz boyunca inceden inceye düşünülmüş bir zulümle ezseydi, eğer o adamdan yana bir tek güzel söz ya da sevecen bir hareket gördüğünüzü dahi anımsamasaydınız ve aynı kişi ansızın size iyilik yapmaya kalksaydı, en içten dileğinizi gerçekleştirmenizi mümkün kılsa ve hatta bunu yapmadığınız takdirde sizi cezalandırmakla tehdit etseydi, şüphelenmez miydiniz? İğrenç bir çeşit şakadan kuşku duymaz mıydınız?
Sinirler öfkeli köpeklere benzer. Kaçarsanız peşinize takılırlar. Karşı durarsanız sinerler. O yere geri dönmek zorundasınız.
( ) “Batıl inanca Yunanca bir isim ver, sonra da inan,” diye bir atasözü bile olmalı.
( ) Başlangıçta, gerçekten uyanık olduğumdan şüphe ederek, kısa zmaanda beni gerçekten uyanık olduğuma ikna eden bir dizi test yaptım. Şimdi, birisi rüya görüyorsa ve rüyasında rüya gördüğünden şüpheleniyorsa bu şüphe asla kendini doğrulamamazlık etmez ve rüya gören kişi neredeyse hemen uyanır. Yani Novalis, “Rüyamızda rüya gördüğümüzü görüyorsak uyanmaya yaklaşmışızdır.” derken yanılmamaktadır.
Eski bir metafizik yasasıydı bu; kötülüğün gerçek karşısında büzülmesi.
Olağandışılığın psikolojisi her zaman merakımı cezbetmişti.
“Şimdi dinle,” dedi. “Şimdi yapmamız gereken, hiçbir şey olmamış gibi hareket etmek, her zamanki alışkanlıklarımızı sürdürmek, yatmak ve sonra hiçbir şey hissetmemiş ve fark etmemiş gibi kalkmak. Bu tamamen bir zihin sorunu ve onları ne kadar az düşünürsek, kaçma şansımız o kadar artar. En önemlisi düşünmemek, çünkü düşündüğün şey gerçekleşir.”
Böylece ev dile getirilemeyen şu cümleyle lanetlendi: Daha fazla para gerek!
“Buna inanıyor musunuz?” diye sordum keşişe. “Bir fikrim yok,” diye yanıtladı ve ben devam ettim: “Bu dünyada bizim dışımızda başka varlıklar varsa, nasıl oluyor da bunu uzun zaman öncesinden beri fark etmedik veya neden onları siz görmediniz?” Yanıt verdi: “Var olanların yüz binde birini görüyor muyuz? Buraya bakın; işte rüzgar, ki doğadaki en güçlü kuvvettir, insanları yere yıkar, binaları uçurur, ağaçları kökünden söker, denizi su dağları gibi kabartır, uçurumları parçalar ve büyük gemileri kayalara fırlatır; öldüren, fısıldayan, iç çeken, kükreyen rüzgar hiç gördünüz mü veya görebilir misiniz? Buna rağmen, yine de vardır.”
Ölü adam yazmayı bitirince, yaptıklarına bakarak kıpırdamadan durdu. Arkama dönünce bütün mezarların açılmış, içlerinden ölü bedenlerin çıkmış olduğunu ve hepsinin mezartaşlarına akrabaları tarafından yazılmış olan satırları yok ederek, bunların yerine gerçekleri yazdığını gördüm. Hepsinin komşularına acı çektiren kötü niyetli, namussuz, iki yüzlü, yalancı, çapkın, belalı, kıskanç insanlar olduklarını, gördüm, o iyi babaların, o sadık eşlerin o erkek ve kadınların. Hepsi aynı anda, edebi ikametgahlarının sınırında, yaşarken herkesin habersiz olduğu veya habersizmiş gibi gözüktüğü gerçeği, korkunç ve kursal gerçeği yazıyorlardı.
Sadece sohbet türü bir mektup yazmaya isteksizliğin sizinle yazdığınız kişi arasındaki uzaklığın karesiyle orantılı olduğunu gözlemlemiş olabilirsiniz. Bu bir yasadır.
“Dünya” dedi, “kendi dar yarıçapının dışında kalan her şeyden gitgide daha çok kuşku duyar oldu; bilim adamlarımız da bu ölümcül eğilimim başını çekiyorlar. Deneylerle ispatlanamayan her şeye masal gözüyle bakıp dudak büküyoelar. Laboratuvarda ya da otopsi odasında teste tabi tutulamayan her şey onlar için yanlış. Hayaletlerden başka hangi batıl inanca karşı böylesine uzun ve inatçı bir savaşa girilmiş ki? Acaba hangi batıl inanç böylesine uzun süredir, bu kadar sıkı şekilde insanların zihnindeki yerini korumuş? Bana fizikte, tarihte veya arkeolojide bu kadar çok insanın şahitliğiyle desteklenen bir başka gerçek gösterim. Her iklimin, her çağın, her ırkın insanları inanmışlardır hayaletlere, eskilerin en materyalisti, tümü; oysa bu yüzyılın düşünürleri bu olguya çocuk masalı diye bakıyorlar. İkincil derecedeki kanıtlar onların terazisinde bir tüy kadar ağırlık etmiyor. Fiziğin çok değer verdiği sebep sonuç karşılaştırması, hayaletler sözkonusu olduğunda değersiz ve güvenilmez bulunuyor. Sözüne güvenilir şahitler, bir mahkeme önünde ne kadar etkili olursa olsun, bu konuda hiçbir işe yaramıyor. Bunu ilan etmeden önce duraksayanlar şarlatan olmakla itham ediliyor. Buna inananlarsa ya hayalperest, ya da budala.”
“İnsanın içsel görüsü açıldığında, ki bu ruhuna aittir, bedensel duyularla görünür kılınamayan ve bir başka yaşama ait nice şeyler ortaya çıkar ”
İnsanoğlunun en eski ve en güçlü duygusudur korku.
Korku, daha kendimizin birey olarak bilincine varmadan önce oradadır. Rahimda avuç içine kapanmış başparmak korkuyu hisseder.
Neyi gerçekten sevdiysen
ondan gayrısı boştur,
Neyi gerçekten sevdiysen
o senden ayrılmaz,
Neyi gerçekten sevdiysen
gerçek mirasın odur.
Eğer insanlar hakkında doğru bildiğim bir şey varsa,o da herkesin herkesi yargılayıp durduğudur. Hiç tanışmadıkları kişiler, ya da bir gazetede okudukları veya televizyonda gördükleri kişiler hakkında hemen şu ya da bu yargıya varırlar bu iyi bir adam, şu hasta ve kafadan çatlak birisi, şu kadın yaramaz ya da o kadın olduğundan farklı görünmeye çalışıyor gibi.İnsafsızlıktır bu.İnsanların yaptıkları şeyleri niçin yaptıklarını bilemezsiniz ve iyi bir kişi olmaya ve hiç kimseyi incitmemek için yolunuzdan ayrılmamaya özen gösteriyorsanız, diğerlerinin basitçe sizi rahat bırakmaları gerekir.
İnsanlar, eşlerini bulurlar, işlerini bulurlar, ev alırlar, çocuk yaparlar, dairelerini döşerler, eğitim görürler, elektrik tesisatının ya da badana yapmanın ya da büroyu ısıtmanın girdisini çıktısını öğrenirler ve kendileri için bir yaşam kurarlar. Bunların içlerinden birinin bile nasıl yapılacağına dair en ufak bir fikrim yok. İnsanlarla konuşamazdım, kadınlardan korkardım, beni tanıyabilecekleri ne bir lokantaya, ne bir kitapçıya, ne de başka bir yere ikinci kez gidebilirdim.Yol vardı benim için her zaman yol, buradan oraya,oradan başka bir yere.
Beyinlerimiz ne kadar zayıf ve ufak bir bilinmez karşısında ne kadar çabuk dehşete kapılıyor ve hataya düşüyorlar.Basitçe:’Anlamıyorum,çünkü nedenini bilmiyorum,’ demek yerine, hemen korkunç sırlar ve doğaüstü güçler hayal ediyoruz.
Korku, daha kendimizin birey olarak bilincine varmadan önce oradadır. Rahimda avuç içine kapanmış başparmak korkuyu hisseder.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir