Stephen King kitaplarından Korku Ağı kitap alıntıları sizlerle…
Korku Ağı Kitap Alıntıları
Freud a göre şeytan hepimizin bilinçaltında yatan devasa bir kimlikti
Seni besleyen kimse, Tanrın odur.
“Uyuduğu zaman dertlerini unutuyordu. Hiç rüya gördüğü yoktu.”
Ağlamamanın değeri buydu işte. Ağlamak, içinde ne varsa bunu yere işemekten farksızdı.
Ama her şey hava karardıktan sonra daha gerçek görünüyor, değil mi?
Ama sonbahar, her zaman olduğu gibi, eylül ortasında yazın kıçına tekmeyi bastıktan sonra, çok özlediğin eski bir arkadaş gibi bir süre orada kalacaktır. Bu eski dost en sevdiğin koltuğa oturup piposunu yakacak ve öğleden sonrayı seni son gördüğünden beri yapmış olduklarını tatlı bir dille anlatarak geçirecektir.
Seni seviyorum.
Bir vampir elini kolunu sallayarak bir adamın evine girip onun kanını ememez. Hayır. Mutlaka davet edilmesi lazım.
Ben sadece emirleri uyguluyordum. Beni halk seçti.
Ama halkı kim seçti?
Ama halkı kim seçti?
Mark Twain’e göre, bir roman, yazarının hayatında hiç yapmadığı şeylerin itirafı gibiymiş
Turistlere her şeyi satabilirsiniz. Boston’dan veya New York’tan gelenlere bir çuval inek boku bile satabilirsin, yeterkk çuval eski olsun.
Eğer bir korku kelimelere dökülüp seslendirilmezse, onu yenemezdin.
Mark Twain’e göre, bir roman, yazarının hayatında hiç yapmadığı şeylerin itirafı gibiymiş.
Farklı yönlere giderken ikisi de hayatlarının tesadüfen ne kadar doğal bir șekilde çakıștığını düșünmeden edemediler.
Çok içten ve feci bir ağlamaydı. Ruhunun derinliklerinden geliyordu.
İçinde çirkin sahneler olmayan hiçlik güzeldir.
Sabahın üçünde kan yoğunlaşır, akışı yavaşlar ve uyku ağırlaşır. İnsanın ruhu ya böyle bir saatte habersiz olmanın rahatlığı içindedir ya da büyük bir çaresizlik içinde debeleniyordur. Bunun ortası yoktur.
Neyin doğru olduğunu bilirsen özgür olursun.
Nedense bıkıp usanmadan aynı romanı okurdu annesi; Mark ise sonunu bildiği kitabı okumaktan nefret ederdi.
Üzülmü canım, o zaman yedi yaşındaydın. Nice sular geçti köprünün altından, yirmi beş yıl geçti. Her yer değişmiştir, insanlar gibi.
Bazı şeyler ölümden daha kötüdür.
Sanatı yargılamanın tek yolu ahlaktır. Toplumca kabul edilmiş şeyleri işleyen sanat, popüler sanat olmaktan öteye gidemez.
Birbirimizin aklındaki gizli kalmış şeyleri bilseydik, hepimiz korku içinde yaşardık.
“Bak ve beni gör, cılız adam. Senin şömine önünde bir kitapla birkaç saat geçirdiğin gibi yüzyıllar geçiren Barlow’a bak. Bak ve elindeki sefil sopayla öldürmeye çalıştığın, gecelerin bu muhteşem yaratığını gör. Bana bak, yazar bozuntusu. Ben insan hayatlarını yazdım ve mürekkep olarak kan kullandım. Bana bak ve ümidini kes!”
Her yazar her kitabında misafir karakter olarak kendini dahil eder.
Bu evin gerçekten de kötü olduğunu düşünüyorum. Geçmişteki sakinlerine kederden başka bir şey sunmamış.
Bazı insanlar ölmez, dedi fısıltıyla. Bazı insanlar alacakaranlık gölgelerinde yaşayarak O’na hizmet ederler.
Ben yaşlı bir adamım ve bir zaman gelecek, rüya falan kalmayacak.
Bir New York’ludan daha ahmak biri varsa, o da New Jersey’lidir.
İçinde çirkin sahneler olmayan hiçlik güzeldir.
Bana bak, yazar bozuntusu. Ben insan hayatlarını yazdım ve mürekkep olarak kan kullandım. Bana bak ve ümidini kes!
Daha önce onu kimin durdurmayı denediği ve başaramadığı umurumda değil; isterse Hun imparatoru Attila olsun. Ben şansımı deneyeceğim.
Tatlı sulara gelene kadar acı suların içinden geçmek zorundayız.
Sizin kilisenizin ayinlerini daha kimse tanımazken, benim ayinlerim çoktan beri vardı. Buna rağmen, sizi hafife almıyorum. İyiliğin olduğu kadar kötülüğün yollarında da bilgeyim.
Bir kitabın farklı bir ilk basımı gibiydi, ama cildi hiç bu kadar buruşuk olmamıştı.
Ben sadece emirleri uyguluyordum. Beni halk seçti. Ama halkı kim seçti?
Kamboçya’yı bombalayan uçaklar, İrlanda veya Ortadoğu’daki savaşlar, polis katliamları, yoksul kesimin ayaklanmaları bunun gibi milyonlarca kötülük her gün dünyanın üstüne kara sinekler gibi üşüşüyor.
Sıradan insanlar roman yazarlarının onlara yakıştırdığı kadar doğaüstü olaylara temkinli bakmazlar. Bu konu üstünde duran çoğu yazar aslında ruhların, iblislerin ve umacıların varlığına karşı sokaktaki adamdan daha kapalı görüşlüdür. Lovecraft ateistti. Edgar Allan Poe yarım yamalak deneyüstücüydü. Hawthorne ise sadece geleneksel anlamda dindardı.
Sana bir hikâye anlatayım. Bunun doğru olduğuna yemin etmem, ama doğruluğuna inandığıma yemin ederim.
Çöplerimi çöplüğe kendim götürmeyi severim. Hem pratik oluyor hem de kendimi yoksul fakat mutlu bir proleter gibi hissetmemi sağlıyor.
Kitaplarla kafayı bozmuş yaşlı bir öğretmen, çocukluk kâbuslarını saplantı haline getirmiş bir yazar, korku filmleri ve dergileriyle vampir efsaneleri konusunda lisans yapmış bir oğlan çocuğu Ve ben? Gerçekten inanıyor muyum buna? Paranoyak fanteziler bulaşıcı mı oluyor?
Aspirinin LSD’nin kimyasal bileşimine çok benzer olduğunu biliyoruz, ama biri baş ağrısını tedavi ederken neden diğeri başın içini çiçeklerle dolduruyor? Bunu anlayamamamızın bir nedeni, beyni gerçekten tanımamamız.
Küçük kasabalarda çok az iyilik vardır. Çoğunlukla, içine biraz kötülük serpiştirilmiş kayıtsızlık vardır; bazen kasıtlı kötülük de olur.
Bu ülke hayret verici bir paradoks gibi. Başka ülkelerde bir insan her gün tıka basa yemek yerse şişmanlar, uykucu ve domuz gibi olur. Ama bu ülkede elinize ne kadar çok geçerse o kadar daha saldırgan oluyorsunuz.
Paranoyak fantaziler ve kötülük hayal etme sendromu bir gecede oluşmaz. Bunun gelişmesi için belli bir zaman gerekir. Bunların özenle sulanması, bakım görmesi ve beslenmesi lâzımdır.
Şeytan işiymiş, Tanrı’nın işiymiş, kasabanın umurunda değildir.
Kasaba karanlığı tanımıştı. Ve karanlık yeterliydi.
Kasaba karanlığı tanımıştı. Ve karanlık yeterliydi.
Burada hayat yoktur, sadece güneşin yavaş yavaş ölüşü vardır; bu nedenle kasabanın üstüne kötülük çöktüğü zaman, bunun gelişi neredeyse mukadderat gibi görünür. Sanki kasaba kötülüğün gelmekte olduğunu ve hangi şekli alacağını biliyor gibidir.
İnsanlar tıpkı sümük, dışkı, el tırnağı imal ettikleri gibi kötülüğü de imal edebiliyorlar. Ve bu hiç yok olmuyor.
Tabii canavarlar vardı; altı ülkede parmakları termonükleer tetiklerin üstünde olan insanlar canavardı. Uçak korsanları, toplu katliam yapanlar, çocuk tacizcileri. Ama bu değil. İnsan neyin ne olduğunu bilmeli.
Eğer böyle devam edersem, bütün günlerimi uyuyarak geçireceğimi düşündüm. İnsan öldüğü zaman böyle yapar.
Bana bak ve ümidini kes!
Karanlık, beni burada yakalama.
Bence insanlar telepati, önsezi veya altıncı his gibi şeylere kolayca inanırlar, çünkü onlara bir maliyeti yoktur. Buna inanmak geceleri uykularını kaçırmaz. Ama insanların yaptıkları kötülüklerin onlardan sonra da yaşadığı fikri çok daha sarsıcıdır.
Dünyada çok kötü insanlar bulunuyor, tam anlamıyla kötü insanlar. Bazen bunlar hakkında bir şeyler duyarız, ama çoğu zaman onlar işlerini karanlıkta görürler.
Bulutsuz ve serin bir günde telefon tellerinden tuhaf bir uğultu duyulur; sanki içinden geçen dedikodularla titreşir gibidir ve bu benzersiz bir sestir -uzaya uçan insan sesleri
Mark Twain’e göre, bir roman, yazarının hayatında hiç yapmadığı şeylerin itirafı gibiymiş.
Her yer değişiyor. İnsanlar gibi.
Amerika’da insanların kaybolması en az beyzbol kadar yaygın bir hadise. Otomobil eksenli bir toplumda yaşıyoruz. İnsanlar iki üç yılda bir pılıyı pırtıyı toplayıp başka şehirlere taşınıyorlar. Bazen de yeni adreslerini duyurmayı unutuyorlar. Özellikle de batakçılar.
Televizyonunuzu kapatın, daha iyisi okuma ışığınız dışındaki bütün lambaları da söndürün. Loş ışıkta vampirler hakkında konuşalım. Sanırım sizi onların varlığına inandirabilirim, çünkü bu kitap üstünde çalışırken ben inanmıştım.
Emniyet kemerini bağlayıp direksiyona hikayenin geçmesine izin vermek işte hikaye anlatımı budur. Hikaye anlatımı nefes almak kadar doğaldır; bunu planlara dayanarak yazmaksa, suni teneffüs yapmanın edebi versiyonudur.
Toplumca kabul edilmiş şeyleri işleyen sanat, popüler sanat olmaktan öteye gidemez.
Birbirimizin aklındaki gizli kalmış şeyleri bilseydik, hepimiz korku içinde yaşardık.
Eğer bir korku kelimelere dökülüp seslendirilmezse, onu yenemezdin.
Tek başına. En korkunç kelime. Cinayet bunun yanında hiç kalır. Cehennem de bunu tam karşılamayan bir eşanlamlı kelimedir.
Durgun sular derin akar.
Küçük kasabalarda skandal her an patlamaya hazır bir şekilde pusuda bekler.
Bir insan Tanrı’yı yüreğinden çıkarırsa, onun yerini Şeytan alır.
Bir insan Tanrı’yı yüreğinden çıkarırsa, onun yerini Şeytan alır.
Bazı şeyler ölümden daha kötüdür
Tatlı sulara gelene kadar acı suların içinden geçmek zorundayız