Hikmet Hükümenoğlu kitaplarından Körburun Kitap Alıntıları sizlerle.
Körburun Kitap Alıntıları
Karşındakini yargılamayı bırakırsan ‘bana zarar verdi’ yargısından kurtulursun. ‘Bana zarar verdi’ yargısından kurtulursan zarar dediğin şeyden de kurtulmuş olursun.
İyi de ben güçlü filan değilim ki! Böyle vir vir vir konuştuğuma bakma. İnsan başka çaresi olmayınca öyleymiş gibi yapıyor.”
“Bazen insan, konuştuğu kişi daha ağzını açmadan neler söyleyeceğini bilir. Bilir ama duymak istemez.”
“Zaman çok enteresan bir şey… Bazen her şey durdu sanıyorsun, bu acı hiç geçmeyecek sanıyorsun ama zaman seni dinlemiyor. Kendi bildiğini okuyup yoluna devam ediyor.”
İnsan kalemini kaybeder, anahtarını kaybeder. Sonra da bulur. Babasını kaybetmez ki!”
Karşındakini yargılamayı bırakırsan, ‘bana zarar verdi’ yargısından kurtulursun. ‘Bana zarar verdi’ yargısından kurtulursan zarar dediğin şeyden de kurtulursun.
Düşmanından intikam almanın en iyi yolu, onun gibi davranmamaktır.
Aslında küslük değil. Bazı insanları tamamen hayatından silip çıkarırsın ya! Hiç tanışmamış olmayı dilersin. Ama artık çok geçtir, zamanı geri alamayacağına göre yapabileceğin tek şey öyle birisinin varlığını unutmaya çalışmaktır.
“İnsan kalemini kaybeder, anahtarını kaybeder. Sonra da bulur. Babasını kaybetmez ki ! O kadar saçma geliyor ki ! Nereye koyduğumu unuttuğum bir eşya gibi günün birinde karşıma çıkmayacak. Çünkü artık öyle birisi yok.”
“Neriman abla olacakları görmemek için kaçıp saklanmak istiyordu; fakat bir yandan da biliyordu ki eğer kaçarsa, başını öteki tarafa çevirirse ya da gözlerini yumarsa , bundan sonra utancından kimsenin suratına bakamazdı.”
“Anasız bir ev , ıssız bir geceye benzer…”
Ayaklarını korkuluklara dayayıp gözlerini kapadığı, güneşte kızışmış tahta sıraya yaslanıp sırtını ısıttığı, yüzüne sıçrayan damlacıklarla ürperdiği, denizin nasıl uçsuz bucaksız ve gökyüzünün ne kadar yüksek olduğunu düşündüğü o huzur dolu birkaç saat.
Hayatında bir daha kendini hiç o kadar hafif hissedemeyecekti.
Hayatında bir daha kendini hiç o kadar hafif hissedemeyecekti.
“Bazen hayal kırıklığı, kırılan hayallerin önemi ile ölçülmeyecek kadar çok canını acıtıyordu insanın.”
“Düşmanından intikam almanın en iyi yolu, onun gibi davranmamaktır.”
Düşmanından intikam almanın en iyi yolu , onun gibi davranmamaktır.
Çünkü çocukları da kendileri gibi olsun istiyorlar. Niye biliyor musun? İleride onları suçlamasınlar diye. Hesap sormasınlar diye. Onlar da korkak olsun ama korkak olduğunu bilmeyen korkaklardan olsun.
Kimi şeyler ölme telaşında, kimileriyse doğma telaşında.Doğmakta olanların bir parçası şimdiden ölmeye başladı ya da çoktan öldü bile.
Şimdi düşününce insanın bir dolu şeye içi acıyor. Çocuk olmanın en iyi tarafı bu sanırım, böyle şeyler düşünüp içini acıtmıyorsun.
Ben bu adada doğdum Meral Hanım, babam da bu adada doğmuş, onun babası da. Şu menekşeyi toprağından söküp başka toprağa ekseniz ne olur? Yaşar elbette, dayanıklıdır menekşe, böyle nazlı göründüğüne bakmayın. Ama bir daha asla çiçek açmaz. Yaprakları kalınlaşır, keçe gibi olur. Eğer toprak değiştirirken çok hırpalarsanız da kökleri çürür. Ben de bu toprağın kokusunu biliyorum, başka toprakta menekşe nasıl yetişir bilmem."
Kalabalık, bir kafesin içine tıkılıp günlerce aç bırakılmış, sonra da kafesten çıkarılmış çok kollu, çok bacaklı ama tek kafalı vahşi bir hayvana benzerdi. İnsanlar tek başlarınayken bile yeteri kadar acımasız olabilirken bir de birbirlerini coşturduklarında, birbirlerinden güç aldıklarında hiç iyi şeyler olmazdı.
İnsanın hakiki karakteriyle, kendisini birine beğendirmek için takındığı karakterin aynı olmadığını daha çocuk sayılabilecek bir yaşta öğrenmişti Hayri.
İnsan gözüyle görmediğine inanmaz derler ya, Meral için de Hayat mecmuasında yer almayan bir meselenin önemli olması söz konusu değildi.
Menderes, Vatan Cephesi diye bir acayiplik çıkarmıştı.Her gün haberlerde hükümet destekçisi olduğunu beyan eden vatandaşların isimleri okunuyordu. Haberlerin süresi yetmeyince sırf bu iş için özel bir program yayınlanmaya başladı. Osman Bey, sabahın köründen akşama kadar kulağını açıp ahbaplarından hangilerinin isimleri okundu hangilerinin okunmadı diye liste çıkarıyordu.
Ölüm tabii bir hadiseden başka bir şey değildir,tabii bir hadiseden korkmak da çocuklara hastır.
Hıyar acı mı? At öyleyse.Yolunda böğürtlen çalilari mi var?Etrafından dolan.Bu kadarı kâfidir.Yeryuzunde bunlar niçin var,diye sormaya kalkarsan akıllı kişileri guldurursun kendine.
Düşmanından intikam almanın en iyi yolu,onun gibi davranmamaktir.
…Küçültüyor insanı. Zaman çok enterasan bir şey… Bazen her şey durdu sanıyorsun ama zaman seni dinlemiyor.Kendi bildiğini okuyup yoluna devam ediyor. Fırıldak gibi dönüyoruz uzayda, sabahtan akşama kadar tepemizden binlerce bulut geçiyor. Bizim acımız da tasamız da çok ufak, çok önemsiz zaman için.
Beklemekle geçen, bazen neyi beklediğini bile anlayamadan geçen kaç yıl.
Sahip olduğun tek kıymetli şey umudun, onu da yitirirsen geriye ne kalır?
Kimi şeyler doğma telaşında, kimileriyse ölme telaşında. Doğmakta olanların bir parçası şimdiden ölmeye başladı ya da çoktan öldü bile. Ama bu sonsuz akış ve dönüşüm dünyayı sürekli yeniler, tıpkı hiç durmadan akıp giden zaman ırmağının sonsuzluğu yenilemesi gibi. Hiçbir şeyin tutunamadığı bu ırmakta hızla akıp giden şeylerin hangisine değer verebilir insan.
Doğru arkadaşlar, diplomadan daha faydalıdır.
Bazen insan, konuştuğu kişi daha ağzını açmadan neler söyleyeceğini bilir. Bilir ama duymak istemez. Çünkü duymak üzere olduğu şeyleri zamanında gayet güzel paketleyip sağlam bir sandığın içine kilitlemiş ve zihninin tavan arasında en karanlık köşeye saklamıştır. Şimdi tavan arasının kapısının açılacağını, içeriye ışık girmeye başlayacağını bildiği için duymak istemez.
Sabahları uyanır uyanmaz yapış yapış bir çaresizlik hissi bedenimdeki bütün hücrelere yayılıyor.
Tesadüf mü bu, yoksa sevdiğim insanları hep uzaklara mı kaçırıyorum?
Kalbi kırıktı, küskündü, affetmeyi beceremiyordu, öfkeliydi.
Aslında küslük değil. Bazı insanları tamamen hayatından silip çıkarırsın ya! Hiç tanışmamış olmayı dilersin. Ama artık çok geçtir, zamanı geri alamayacağına göre yapabileceğin tek şey öyle birisinin varlığını unutmaya çalışmaktır.
Bazen hayal kırıklığı, kırılan hayallerin önemi ile ölçülemeyecek kadar çok canını acıtıyordu insanın.
Zaman da bazı şeyleri insanın aklının gerisindeki en karanlık, en kuytu köşeye itiyordu.
Zalime boyun eğmeyecek kadar güçlü ol ama zalim olacak kadar güçlü olma, derdi mesela. Güce aşık olma, derdi. Güce aşık olursan o güç elinden gitmesin diye korkak olursun, korkaklığını gizlemek için de zalim olursun.
Bazen her şey durdu sanıyorsun, bu acı hiç geçmeyecek sanıyorsun ama zaman seni dinlemiyor. Kendi bildiğini okuyup yoluna devam ediyor.
Hayatı asla gerçekleşmeyecek bir şeyi bekleyerek geçmişti. Hayatını çalmışlardı.
Babamı kaybettim deyip duruyorum "….
"Insan kalemini kaybeder, anahtarını kaybeder. Sonra da bulur . Babasını kaybetmez ki ! O kadar saçma geliyor ki ! Nereye koyduğumu unuttuğum bir eşya gibi günün birinde karşıma çıkmayacak. Çünkü artık oyle birisi yok. "
"Insan kalemini kaybeder, anahtarını kaybeder. Sonra da bulur . Babasını kaybetmez ki ! O kadar saçma geliyor ki ! Nereye koyduğumu unuttuğum bir eşya gibi günün birinde karşıma çıkmayacak. Çünkü artık oyle birisi yok. "
Etrafında olup biten şeyleri gören kişi,aslında her şeyi görmüştür:Başı ve sonu olmayan zamanın içinde olmuş ve olacak olan her şeyi.Çünkü olanlar hep birbirleriyle ilişkilidir ve aynıdır.
Marcus Aurelius
Marcus Aurelius
Bazen insan,konuştuğu kişi daha ağzını açmadan neler söyleyeceğini bilir.Bilir ama duymak istemez.Çünkü duymak üzere olduğu şeyleri zamanında gayet güzel paketleyip sağlam bir sandığın içine kilitlemiş ve zihninin taban arasında en karanlık köşeye saklamıştır.Şimdi tavan arasının kapısının açılacağını,içeriye ışık girmeye başlayacağını bildiği için duymak istemez.
Bazen hayal kırıklığı, kırılan hayallerin önemi ile ölçülmeyecek kadar çok canını acıtıyordu insanın.
…acı çekiyordu ve ağrıyan bir dişi diliyle yoklar gibi aynı acıya sürekli geri dönüyordu.
Zaten roman okumak, işi gücü olmayan şımarık zenginlere göre bir iş değil miydi?
Bazen talihsiz kazalar en güzel sonuçları veriyordu. O yüzden çok fazla düşünmemeye ve şansına güvenmeye alıştırmıştı kendini.
Zaten roman okumak, işi gücü olmayan şımarık zenginlere göre bir iş değil miydi?
Zalime boyun eğmeyecek kadar güçlü ol ama zalim olacak kadar güçlü olma…Güce aşık olursan o güç elinden gitmesin diye korkak olursun, korkaklığını gizlemek için de zalim olursun.
… Belki hepimizin içinde iki tane, üç tane ses var ama bir tanesi hariç hepsini susturuyoruz. Sadece içimizde konuşuyorlar çünkü dışarıdan duyulursa bize deli derler diye korkuyoruz. Belki babannem susturamıyor o seslerden birini. Ya da susturmak istemiyor çünkü insanların ona deli demesi umurunda değil.
Ama şimdi kendi dünyası, annesinin dünyası ya da babasının dünyası diye farklı şeyler olmadığını anlamaya başlamıştı. Hepsi aynı korkunç dünyada yaşıyordu. Ve birazdan Altan’ı yakalayıp götüreceklerdi.
Meral için Hayat mecmuasında yer almayan bir meselenin önemli olması söz konusu değildi.
Bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır
çocukları da kendileri gibi olsun istiyorlar.niye biliyor musun?ileride onları suçlamasınlar diye.hesap sormasınlar diye.onlar da korkak olsun ama korkak olduğunu bilmeyen korkaklardan olsun.hayattaki tek gayesi,en kısa yoldan köşeyi dönmek olan çocuklar yetiştirmemi istiyorlar
buradan kalkıp Yunanistan’a gidenler sudan çıkmış balığa dönüyor.biliyor musunuz,bizim Rumlara orada Türk piçi diyorlarmış.oradan gelen Türklere de Rum dölü derler ya sizinkiler,aynı hep işte.Burada Rum Türk’ü olduğu için yabancısın.orada Türk Rum’u olduğu için yabancısın…
ne oldu bu 6-7 eylül zamanı?
”halkımızın içindeki barbarlık damarı patladı beyefendi!”öfkeden sesi titremeye başladı gelinin.”açgözlülükten çıldırmış bir vaziyette bu suçsuz insanların mallarına mülklerine saldırıp talan ettiler.evlerini bastılar.kadınlara kızlara şimdi burada ağzıma bile alamayacağım şeyler yaptılar.bunun mantıkla yahut vatan sevgisiyle izah edilebilir bir tarafı yok bence.bütün millet olarak utanmamız gereken bir hadisedir.
”halkımızın içindeki barbarlık damarı patladı beyefendi!”öfkeden sesi titremeye başladı gelinin.”açgözlülükten çıldırmış bir vaziyette bu suçsuz insanların mallarına mülklerine saldırıp talan ettiler.evlerini bastılar.kadınlara kızlara şimdi burada ağzıma bile alamayacağım şeyler yaptılar.bunun mantıkla yahut vatan sevgisiyle izah edilebilir bir tarafı yok bence.bütün millet olarak utanmamız gereken bir hadisedir.
Zalime boyun eğmeyecek kadar güçlü ol ama zalim olacak kadar güçlü olma, derdi mesela, Güce âşık olma, derdi. Güce âşık olursan o güç elinden gitmesin diye korkak olursun, korkaklığını gizlemek için de zalim olursun.
Oysa, Onur hata yapmaktan korkmayan öğrencileri olsun istiyordu. Onlara düştüklerinde ayağa kalkmayı, özür dilemeyi, bazen sıra arkadaşlarını çok sevmeseler de yan yana oturabilmeyi ve saygı duymayı öğretmeye gelmişti. Beyinlerine düşman korkusu yerleştirmek istemiyordu. Onun yerine, her birinin kıymetli olduğunu, özel olduğunu ve hayatın gayesini sırf bir şeyler bırakmak olduğunu anlatmak istiyordu.
Hiçbir şeyin tutunamadığı bu ırmakta hızla akıp giden şeylerin hangisine değer verebilir insan? Uçarken görüp gönül verdiği bir serçenin, ona sevdalanır sevdalanmaz kanat çırparak gözden yitip gitmesi gibi.
Bazen önündeki tek seçenek sıfır noktasına geri dönmek.
“Bazıları her şeyden bunalıp kırlarda, deniz kenarında ya da dağlarda kaçıp saklanabilecekleri bir yer ararlar. Sen de böyle şeylerin hayalini kurmaya başladın! Ama bu aptalca bir şey çünkü istediğin anda kendi içine çekilebilirsin; çünkü insanın çekilebileceği hiçbir yer, kendi içinden daha sakin, daha huzurlu olamaz.“
~Marcus Aurelius
İnsanlar eskiden okurdu, şimdi uyurgezer gibi dolanıyorlar. Okuyanlar yandı, biz de yanarız, diye korkuyorlar herhalde.
İnsanın çekilebileceği hiçbir yer, kendi içinden daha sakin, daha huzurlu olamaz."
“Ama sabahları uyanır uyanmaz yapış yapış bir çaresizlik hissi bedenimdeki bütün hücrelere yayılıyor.”
“Bu memlekette devrimcileri hiç sevmezler. Öğrenci örgütü üyelerini bile asar bu apartmanın sakinleri. Arka bahçedeki ağaçları gördün mü? Darağacı onlar.”
“İnsan kalemini kaybeder, anahtarını kaybeder. Sonra da bulur. Babasını kaybetmez ki!”
İnsan kalemini kaybeder, anahtarını kaybeder sonra da bulur. Babasını kaybetmez ki! O kadar saçma geliyor ki! Nereye koyduğumu unuttuğum bir eşya gibi günün birinde karşıma çıkmayacak. Çünkü artık öyle birisi yok."
“Nasıl anlatayım… Sinemaya gitmişsin, ışıklar sönmüş ama film bir türlü başlamıyor gibi. Karanlıkta öyle bekliyorsun.”
“Ay’da ne işimiz var, diye söylendi kendi kendine. Daha burada adam gibi yaşamayı beceremiyoruz, bir de gidip orayı da mı rezil rüsva edeceğiz?”
“Sadece onlar yokken evin içindeki boşluk, ayağınla itsen de usul usul yanaşan bir kedi gibi gelip inatla yapışıyordu göğsüne.”