İçeriğe geç

Köpekleşmenin Tarihi Kitap Alıntıları – Nihat Genç

Nihat Genç kitaplarından Köpekleşmenin Tarihi kitap alıntıları sizlerle…

Köpekleşmenin Tarihi Kitap Alıntıları

On yıllar geçse de, on tane ev değiştirsem de, mutfaklar aynı mutfaktır, oturma odaları aynı, anneler nasıl kurmuşsa öyle yaşarlar!
Yaşama saygı göstermeyenler, ölüme de göstermezler. İçeride kafaları demir çubuklarla kırılır. Öldürülen çocukların anneleri, çocuklarının mezarlarına bir avuç toprak atma hakkına sahip ola­maz, insanlar ölülerine sarılamazlar. Polis gömer onları.
Oysa biz yoksul insanlarız, bir sarılmayla da doyarız.
Ne oldu da coşkumuz derin bir nefrete dönüştü.
Sanayileşen Batı, bilimsel bilgiyi üretirken, biz, eğitim diye di­ye, büyüklere saygı, onların sözünden çıkmamak, onların yolun­dan yürümeyi ürettik.
Nasıl oldu da bir gecede on dokuz şehzade boğdurulup Sarayburnu’ndan
çuvallar içinde karanlık sulara atıldı. Nasıl oldu da
Plevne’nin düz ovasında on askere siyah kepekten ancak bir kara
ekmek düştü. Bir kurtlu bakla çorbası, birkaç acı ve çürük zeytin.
Nasıl oldu da üç kıtayı fetheden cins Arap atlarından yaralıları taşıyacak
bir topal katır, bir sütçü beygiri kalmadı.
Tema Vakfı Başkanı, Demirel’in elinden ödül alıp ormanlarımızı kurtarıyor. Ilgaz Dağları’nın tomruklarını siyasilerin alıp nasıl kullandığını bilmeyen yok. Tema Vakfı Başkanı, Demirel’in elinden sadece ödül almıyor, artık Demirel gibi konuşuyor; erozyonun önünü yaptığımız çalışmalarla alıyoruz, Hilton salonlarında ağırlandıkça, ödüller aldıkça konuşmaların şekli değişiyor. Salaklık işin başından belliydi. İnsansız ve siyasetsiz bir çevre anlayışı buraya kadar. Fon ayırarak, duyuru, broşür, toplantı Paralar toplanarak üstesinden gelinebileceğine inanıyorlar. Ağaç günlük bakım, özen ister, suni ormanlarla hiçbir ülke erozyonu önleyemedi. Tema Vakfı ısrarlar siyasetten korkuyor. Ormanları yağmalayan medya ve siyasetin ünlü kelli felli patronlarına henüz tek bir laf etmiş değiller. Ancak, yol kenarlarında ağaç sulayıp, birtakım bilmiş gösterişli projeler hazırlayıp bu köklü zihniyeti değiştirebileceklerini sanıyorlar, bu zihniyet, sağcı zihniyetin ta kendisi, insanı değiştirmeden çevreyi değiştiremezler. Şu anda ülkemizde bir bok yapıyorum havası yaratıp hiçbir bok yapamayan Tema Vakfı Anadolu’da kökleşmiş, çürümüş zihniyetin kendisi, para toplamaktan, ödül almaktan başka bir işe yaramıyorlar. Ne sanayinin devlerine laf dokundurtabiliyorlar ne de bildiri ve duyurularında ağlayıp sızlamaktan başka bir şey biliyorlar. Ortalığa atlamışlar, bu kadarı bizde de vardı, ağlayıp sızlayıp ödül almak, bunları biz zaten yüz yıldır yapıyorduk, size neden ihtiyaç duyalım
Kahpelere, patrona, medyaya, ideolojilerine, devlete meydan okumanın insan ruhunun ve yoksulların ve sahipsizlerin en büyük karnavalı olduğunu bilemeyecekler!
İşte okuyun borsa dergilerini. Mum kadar zekası yok iş adamlarının güneşi istiyorlar, dağları veriyorsun, çoban kadar zekaları yok, yaylaları istiyorlar, sahilleri veriyorsun, balık kadar zekaları yok, ufukları istiyorlar. Ev dolar, araba dolar, tatil dolar, arkadaş dolar, çocuğu dolar, hayalleri dolar. Koskoca nehirleri, körfezleri kirleten, koskoca denizkeri kirleten onların bu hayalleri değil mi? Gölleri çürüyor ülkenin binlerce kayıp insan, annelerin yüreği çürüyor? Bu kokuyu kimse duymuyor?
Kendini bile tıraş etmekten aciz, beceriksiz erkekler, köy kahvelerinde yağlı sakallarına gülsuyu sürüp oturdular! Menderes geldi, Özal gitti, bu ağır miskinlik, tembellik değişmedi. Dünyanın en çok berberi bizim şehir ve kasabalarımızda vardı
Bin yıl, eşyaya ait bilgi bilimden sayılmadı. İş, cihaddan sayılmadı. Dergahlar ruh atelyeleri , tarikatlar ruh fabrikaları oldu. Üretmek değil boyun eğmek, sormak değil susmak, çalışmak değil karın tokluğu, tarih değil mitoloji, insan değil kul, piyasa değil köleler oldu. Ne oldu? Toprağın üstünde canlı, bedenlerin içinde ruh kalmadı.
Mezhepler, polis amirleri, atamayla gelmiş üst kurumlar, İngilizce aşkınız, acenta kafanız, yabancı marka dergileriniz, marka sevdanız Hangi siyaset, hangi sosyoloji kitabının kapağını açarsanız, işte bunlardır: SÖMÜRGE KÜLTÜRÜ Doya doya beslenin!..
Düşüncesi olmayan insanların ellerinde yalnız babadan, dededen kalma gelenekler, kılıçlar, silahlar vardır.
Son elli yılın Hürriyet ve Milliyet gibi gazetelerinin başyazılarını tarayın, içlerinde bir tanecik olsun Süleymaniye’ye uğramış, avlusuna girmiş, ya da ne bileyim turist gibi olsun bir yazı yazılmamıştır.
Aynı köşelerde Paris, Amerika seyahatleri hayranlıkla anlatılmıştır.
Biz bu ülkeyi sevmiyorsak bu ülkede işimiz ne? Amerika’dan başka bir halk mı getireceğiz! Ya da Süleymaniye minarelerinden insanlar, köprüden atladığı gibi atlamıyorlar diye haber ve ruh değeri taşımıyor mu?
Mustafa Kemal bu topraklara operayı değil, bu topraklardaki insanlara beste yapar gibi tarla sürmeyi öğretti! Mustafa Kemal bu topraklardaki insanlara kuru incir, üzüm, tütün, pamuk üretmeyi, satmayı, ürünlerin diliyle konuşmayı öğretti. Mustafa Kemal buğday başaklarıyla yoksul bir halkın kaderini değiştirmeyi öğretti!
Muhafazakarların tarihsel aptallığı, 19. asrın yalı-konak hayatında şekillenen müziği, mimariyi, estetiği geleneğin özü şeklinde kavramış olmalarıdır.
İki yüz yıldır eğitim dedik, ancak büyük-küçük, usta-çırak, hoca-mürid ilişkisi ruhlarımızı öyle bir istila etti ki, bilimsel bir metni, bir ürünü aşmak, çoğaltmak, yenilemek için eleştiri yapmayı, o ürünün sahibi insanlara hakaret etmek, küçük düşürmek şeklinde anladık.
Oysa biz yoksul insanlarız,
Bir sarılmayla da doyarız
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bölüşerek sevişmek isteyenleri dinsiz kafir deyip zindanlarda çürüttüler.
Siyasal şiddetin iki kaynağı vardır: Ya insanlar kendilerini çok haklı hissederler ya da kendilerini tüm haklardan yoksun hissederler.
Bugüne kadar bulundukları gazete, dergi, televizyon, kurum
vs. hiçbir eleştiri getirmeyen İslamcı aydınlar, artık, bir
iktidar halinde kimi, neyi, nasıl eleştirebileceklerdir? Eleştiremeyeceklerse,
nasıl değiştirebileceklerdir?
Dürüstlük, adamım tutmak, cemaatini korumak, yani
köpeklik değildir
İslamcı aydınlar Çölün Kör Şarkıcılarıydı. Önlerinde ne
duvar vardı, ne de bet seslerini bir eleştiren. Siz iyi mani
düzüyorsunuz, siz iyi çığırıyorsunuz deyip, gazetelere, televizyonlara
getirtilip oturtturuldular
Kitaplar nedir ki, binlerce ölü yazar. Ne elektrik faturasından anlıyorlar, ne dolmuş parasından
– Kitaplar nedir ki, binlerce ölü yazar!
Ne elektrik faturasından anlıyorlar, ne dolmuş parasından
Ne tuhaftır, çok eskiden dilenciler para istemezdi. Bir
parça ekmek-bir lokma ekmek diye dilenirlerdi ve para isteyenler ayıplanırdı. · Ve dilencilerin yiyecekleri kadar, taşıyacakları kadar dilenmesi uygundu. Sonra dilenciler de değişti.
Şimdi de geleneğe uyup bir parça ekmek diye dileniyorlar
ama bir parça ekmeği kimse beğenmiyor.
Bu topraklarda yaşadığım müddetçe, her defasında yüzlerine
tükürerek bağıracağım: Demokrasi bir uzlaşma rejimi
değil, bir yenişememe durumudur. Batıda demokratik kültürü, hoşgörü, sevgi değil, haklarına tutkuyla bağlı, sınıfının
ve insan olmanın haklarını asla unutmayan, asla affetmeyen
ve bunları dergilerinde, meydanlarda, inatla yılmadan
savunan insanlar inşa etmiştir. Mahatma Gandi, Nelson
Mandela., Martin Luther King, bu tutkunun insanlarıdır.
Halkevinin çalışına bölümlerinden birinin adı Köycülük
şubesiydi. Üyelerinin köylere gitmesi şöyle dursun, tek köylünün oraya.gelmesi akla bile gelecek bir şey değildi. O zaman halk kavramının içine köylü kavramı girmiş değildi.
Ne tuhaftır, çok eskiden dilenciler para istemezdi. Bir
parça ekmek-bir lokma ekmek diye dilenirlerdi ve para isteyenler ayıplanırdı. · Ve dilencilerin yiyecekleri kadar, taşıyacakları kadar dilenmesi uygundu. Sonra dilenciler de değişti.
Şimdi de geleneğe uyup bir parça ekmek diye dileniyorlar
ama bir parça ekmeği kimse beğenmiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir