İçeriğe geç

Konuştuğumuz Gibi Uzaklara Kitap Alıntıları – Kürşat Başar

Kürşat Başar kitaplarından Konuştuğumuz Gibi Uzaklara kitap alıntıları sizlerle…

Konuştuğumuz Gibi Uzaklara Kitap Alıntıları

Bir kez yırtılan bilincin hiç durmadan sürüklenmesi, yüzler Ne çok şey eskidi diye düşünüyorum. Bir desenini buldum, eski, seni, özledim
Bütün güzel anların geride kaldığı bütün saatlerden nefret ediyorum, zamanın alay edercesine geçişinden, geride artık hep dönülemeyecek anlar bırakmasından
Yeryüzünde hiçbir düş ülkesi, bir düş alanı kalmayışı ne tuhaf.
Okumak istediğim ne çok kitap vardı
Üstünde durduğumuz toprağın altında ne çok ölü olduğunu düşünüyordum hep.
Bütün bu acıları uzaklara fırlatıp atmak için o oku kim verebilir bana şimdi?
bize yüreğimizdeki boşlukları, o boşluklara yerleşmiş acıları, bilinçten yüreğe, yürekten bilince giden yolların taşıdığı gizemli görüntüleri gösterecek bir makina yok.
Mutluluksa iz bırakmayacak kadar kısa ve çabuk geçiyor.
Söyleyecek kimse varsa selam söyle, eğer kaldıysa.
Ayaklarımızı üstüne basıp da döndüğünü bile hissetmediğimiz bu dünyaya hiç yakışmıyoruz biliyor musun?
Göğüs kafesimde, karın boşluğumda, atalarımızın kanıtlayıp tanımlayamadığı birşey vardı, sonsuzca büyümüş bir gözyaşı ya da hiçbir filmde, hiçbir deneyde görülmez bir yara.
Bir ülkenin, bir kıyının düzenli çizgisini ansızın bozan bir çıkıntıya benzettim kendimi – kendi yaşamım için – bir fazlalığa
Neden hep başkalarına kötülük edenlerin en iyi koşullarda yaşadığını anlamıyorum.
Bir pazar günü. Eski şarkılar. Bir harita çizmeye, senin, enlemlerin, boylamların içindeki yerini bulmaya çalışıyorum. Bu haritalar artık değişmiyor, biliyorsun yeryüzünde keşfedilecek bir toprak parçası kalmadı.
Oysa yaşamda bir araya gelmiş, bütünlenmiş, bir filmin, bir romanın yalancı kurgusunu taşıyan ne var ki? Bu yalnızca bizim aldanmamız, hiçbir şey bizi bir bütün, mükemmel bir biçim haline getirmez.
Bu çılgın kalabalıktan kurtulmak, onların girmediği bir köşe, bir ağaç altı bulmak mümkün müydü?
Herşeyiyle yaşansa belki güzel olacak bir ilişkinin yalnızca acılarını, imkânsızlıklarını, güçlüklerini yaşamak mı yıprattı herşeyi, bilmiyorum.
Yanımda taşıdığım küçük teybe sesleri, başkalarının konuşmalarını, sokak gürültülerini kaydediyorum, kimsenin sesi olmayan ve uyunamayan korkunç gecelerde dinlerim diye
Onu, söz verdiğim gibi aramayışımın hiçbir nedeni yok. Oradaydım, sürekli değişen, beni, bu yaşamı sürdürmem için başka görüntüler olduğuna inandıran, inandırmasını istediğim kentlerin /kaçışların sonuncusunda
Çok kısa bir süre önce zamanlar yeniden karıştı, sabah çok erken mi, gecenin başlangıcı mı? Hem ne fark eder, dedim. Bir ülkenin, bir kıyının düzenli çizgisini ansızın bozan bir çıkıntıya benzettim kendimi -kendi yaşamım için- bir fazlalığa Göğüs kafesimde, karın boşluğumda, atalarımızın kanıtlayıp tanımlayamadığı bir şey vardı, sonsuzca büyümüş bir gözyaşı ya da hiçbir filmde, hiçbir deneyde görülmez bir yara Çünkü bu büyülü kürede düz bir çizgideymiş gibi ilerlemezsen hep yaralanıyorsun. Yağmur yağıyor, çok fazla ses yok, büyük ve karmaşık bir kentteyiz, galiba güneşin çevresinde bir kez daha döndük. İyi yıllar.
Artık geri dönmeyeceğini biliyorum,o gece yanından çıkarken bana son kez baktığında da biliyordum.
Olmak istediğim yer burası değildi.
Artık geri dönmeyeceğim, sevdiğim, hep görmek istediğim, ne zaman düşünsem bu dayanılmaz dünyaya katlanmamı sağlayan bir anı bulduğum ölülerle,bir de yaşayan ama hiç görmek istemediğim insanlarla dolu bu kentte kalacağım. Herhalde çok üşüyerek,hep yanlız uyuyarak, bekleyerek
hiç kıpırdaman küçücük bir odada kalmak, onunla birlikte tavana bakmak istedim yalnızca ama yaşam buna bile izin vermiyor ve şimdi en olmak istemediğim yerdeyim.
Yeryüzünde hiçbir düş ülkesi, bir düş alanı kalmayışı ne tuhaf.
Gitmek istememin hiç bir nedeni yoktu.
Gitmek neye yarar?
Olmak istediğim yer burası değildi.
O gece yüreğime yerleşen çarpıntı bir daha hiç geçmedi.
Gitmek neye yarar?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir