İçeriğe geç

Konuşsam Sessizlik Gitsem Ayrılık Kitap Alıntıları – Yılmaz Odabaşı

Yılmaz Odabaşı kitaplarından Konuşsam Sessizlik Gitsem Ayrılık kitap alıntıları sizlerle…

Konuşsam Sessizlik Gitsem Ayrılık Kitap Alıntıları

O dağlar uçurum oluyorlar;
ölüyor ölüyorum da bu yaşamak bitmiyor.
~
uyruğun:dünya
dinin yok,dilin var
ve sonrasını ben bilirim
o silik duvar yazıları
bana kendimi anımsatıyor
ve güneyde bir portakal bahçesine düşerse hasretimiz
biz de her şeyi unutur,sevişmeye düşeriz
günahına ey uçurum çiçeği,günahına vurgunum!
görüşmeyeli ya sen nasılsın
adım,adresim durur mu defterinde?
bir of çeksen karşıki dağlar yıkılır

çekmiyorsun!

doğurmayı bilmeyen tek şeydir ölüm
her türküyü çalmaz bizim telimiz
y o l , g i d e n i n d i r
oysa
o,
bildiği kadar
ve bildiği gibi yaşardı
Tartılsam ağırlığımca hüzün gelirdim
Gün devriliyor kalbim, yaralı bir kuş gibi soluyor hayat.
Kaldırımlarda morarmış bir acıya gün devriliyor; dostlar ayakta!
“alıp başımı gitsem, bu yüreği salıp gitsem”
“nasıl anlatsam bilmem ki
acıya kefen biçilmiş gençliğimi”
“dön de gel a gülüm sırılsıklam sevdalara dol da gel!”
“Nasıl da inanıyorum, beni anladığına.” !
Bir off çeksen karşıki dağlar yıkılır!
Çekmiyorsun
tartılsam ağırlığımca hüzün gelirdim..
eski bir kazak gibi
giydirin çocukluğumu
yüzünü
yüzümde unutsana..
/şimdi çığlık
kanun hükmünde bir kararnamedir artık!/
çünkü kendimizden başka sığınacak sokağımız yok gibi..
ben bu rüzgârlara savruluyorum
sen hangi rüzgârlara ey uçurum çiçeği?
sustuğun
yerlere
sesimi,
haykırdığın
yerlere
yüzümü
taşımaktan
yorgunum..
yine atıldı uzaklığın düğümüne bir ilmek daha..
neler
neler gelip geçiyor bir sen kalıyorsun yalnızlığımda
kıyısız tufanımda, uykularımda
heceleyerek tükenebilir o en büyük yıkımlar
ve usulca bitebilir en uzun yolculuklar..
resmin rehindir gurbetimde
eksilmeyen
ve eğilmeyen bir çığlık gibi ömrümüz
ve hep uzak özlemler, yakın ağıtlar;
güne kırgın soluk güle gün ne ki..
hüzün, ömrünün öznesi
/yüreğinde kaçak özlemler taşıyan biri
kaçakçı bilinir mi?/
orada tüfekler yağlanır kerpiç damlarda
türkü kaçak
tütün kaçak
kaçak çay buğulanır şavkı vurur mağlara* ve korku ve umut ve can pusuda
pusuda yalnızlık
sessizliğin potasında büyür acılar
gün batıyor
gün batıyor bukağısı paslı bir sevinç oluyor yalnızlığım
/yalnız yüreğim üşüyor böyle uzaklıklarda
biliyorum yürekler de üşüyor../
ömrüm,
dol
renge
çiçeğe
uğultuya
günlerin kuytuluğuna akşamlar iner
gökyüzü dolanır yalnızlığıma
avuçlarımda yağmur sonrası toprak kokulu yalnızlığım
/çocuklar da üşüyor ortaçağlı acılarda
biliyorum yıldızlar da üşüyor/
şu benim yosunsuz, kumsalsız kıyısızlığım
Şimdi yüreğime su taşıyan sesini sessizlik çaldı.
Yüzünde gölgelenen o bayat hüzünle,
sesin ve gözlerin bana emanet kaldı
Yerde tank paletleri çiğner şiirimi;
bu yüzden, sırf bu yüzden

Bu yüzden tanımım yerdedir
ve en büyük tanrım yerde

O yerde!
Mitralyözler taradı gençliğimi / siz bilmezsiniz.
Tank paletleri çiğnedi şiirimi;
sevgimi, düşlerimi ve gülüşlerimi.
Hepsi yerdedir şimdi / siz bilmezsiniz

üşüyorum, ellerini ödünç ver.
Artık adın bir ayrıntıdır;
mevsimler eskidi, eskidi yollar
Beklemeyi unuttum
Şimdi göçebe aşklar,
takvimsiz ayrılıklar.
Konuştum,
yerli yerinde kanadı konuştuğum;
adını susmak koydum
Görüşmeyeli yorgunum
yıkık kentler kanadı sevinçlerimle.
Alnı özlemle dağınık bir akşam getirdim sana.
Sar, büyüt ellerinle, konuk et sıcaklığına;
konuk et, kanatları kanatılmış kuşlar getirdim sana.
/Ve şarkın kanayan bir gül gibi iner
savrulan sokaklarına ömrümün /
sesin sessizliğimde çoğalır gelir
ne zaman sevmeye dursam
doğrulup çoğaldı ayrılıklar
Gece darmadağın.
Parke taşlarıyla sevişiyor rüzgarlar.
Ne anlatır şu deli divane yağmur,
neleri götürür bizden?
Eksilip
yağmurlarla
neden sarıp sarmalarız bekleyişleri?
Aklım almıyor, apansız gidişleri;
hıçkırıkları, iç çekişleri.
Ve yürüdüm, ellerini tuttum sesin,
sessizliğin, bir de şiirin.
Yalnız yüreğim üşüyor böyle uzaklıklarda
biliyorum yürekler de üşüyor
Sen öyle güzel bir kitapsın ki öyle güzel sevmeyi öğretiyorsun
(herkesin bir feride’si vardır bilmez miyim
herkesin bir ayakkabısı gibi bir de şarkısı
herkesin bir kimsesi vardır ben bilmez miyim
bir de kimsesizliği )
Bizi zaman yenecek ve anılar kalacak.
Bu aşkın, nüshası rüzgarlarda,
Aslı bende kalacak.
Bizi hasret saracak,
Bulutlar çıldıracak.

Ayrılık başımı döndürüyor,
Kavuşmayı özlettin..
İntiharlar kuşandım,
Bu aşkı sen kirlettin.

Bizi zaman yenecek ve anılar kalacak.
Kısa bir öyküdür hayat,
Uğruna upuzun acılar çektiğimiz..
Kısa bir türküdür,
Bir kez daha söylemek için delirdiğimiz
Açın sayfalarını bir bir anılarımın;
eski bir kazak gibi
giydirin çocukluğumu
/şimdi parmaklıkların perdesi ışık
sevgilim
sevgilim
sevinci savrulmuş haldaş gözlerin…/
Gözlerin…
yıllanmış şarkılar kadar yalnız
.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir