İçeriğe geç

Komünist Kitap Alıntıları – Vedat Türkali

Vedat Türkali kitaplarından Komünist kitap alıntıları sizlerle…

Komünist Kitap Alıntıları

Lenin’in büyük bir özgüvenle söylediği şu ünlü sözü hiç unutmamak gerekir. “Tarihte varolmuş bir çok siyasal partiler batmıştır. Biz batmayacağız. Çünkü bizim yanlışlarımızı bulup saptayacağımız özeleştiri yöntemimiz var.” Lenin’in bu kale bedeni yapısı sözünü Stalin’de kullanmıştır parti tarihinde. Şunu da ekler Stalin “ Yunan Mitolojisi’nde yarı-tanrı Herakles, gücünü bastığı topraktan aldığı anladığı yenilmez sandığı devi, ayaklarını yerden keserek yenmiştir. Komünistlerde ayaklarını toprağa sağlam bastıkları, yani emekçi yığınlardan kopmadıkları süre yenilemeyeceklerdir.” Tüm eleştiri, özeleştir Komünistlerin emekçi yığınlardan kopmamaları doğrultusunda olmalıdır anlamına gelir bu sözler. Bunun vazgeçilmez koşulu emekçi yığınların tam bir sınıfsal özgürlük ortamına, tüm sorunların korkusuz, baskısız düşünülüp konuşulduğu, tartışıldığı bir gerçek demokratik topluma kavuşturulmalıdır. Toplumun yazgısına egemen partinin Marksist-Leninist ilkelere oturtulmuş tam özgür davranış biçimine önce kendi içinde yaşama geçirmesi gerekir. Demokratik Santralizim’den beklenen budur. İşler antidemokratik bürokratik santralizim’e dönüştürülmüş, merkezin başına da uyanıkların tapıp, taptırdığı biri yerleştirilmişse düşündüklerini açık yüreklilikle söyleyecek enayilerin sürgünü, kampını, cezaevini, celladı boyladığı bir ortam oluşur ki, öyle bir toplumda gerçek devrimcilerin gözü kara atılımları durumu daha da ağırlaştırır. Dalkavukların, ikiyüzlülerin, sahtekarların egemen olduğu böyle bir toplum bilim, teknoloji, üretim kalitesi açısından geri kalmaya yazgılıdır. Emekçi yığınlarının gerçek dostlarının ezildiği, sınıf düşmanlarının ödüllendirildiği çarpık bir yapı oluşur. Yetmiş yıllık Sovyet Sosyalist toplumdan Yeltsin’lerin Cheavrnadze’lerin, Aliyev’lerin kim bilir, daha kimlerin çıkması rastlantı değildir. Sosyalist toplumu içten içe kemiren Stalinzm olgusu budur.
altı ay” ceza verip ordudan çıkarmışlardı. Keşke ben de
öyle kurtulabilseydim askerlikten o zaman! Bir konuşmamda söylediğim gibi, yirmi yıl semtimize uğramadı bir daha Yusuf. Bütün aramalarımızı karşılıksız bıraktı. Onca yıl sonra ortalara çıkınca, iki yazar olarak dostça sürdü gene arkadaşlığımız. “Diretemez de sizlere kötülüğüm dokunur, yargılamada da gördüğüm alçak birilerinin durumuna düşersem, diye korktum!” dedi bir gün. Güvenmemiz
boşuna değilmiş Yusuf a!
Tutarlı antifaşist politik cizgi izleyen tek günlük gazete TAN’dı. Tüm ötekiiler, sırası geldi mi TAN’a dişlerini gösteriyorlardı, ya, “tutarlı” faşist çizgide yürüyen tek büyük
gazete de CUMHURİYET’ti. Faşist ideolojinin
ülkemizde mayalanmasında en etkin olmuş yayın
kuurumu CUMHURİYET’tir.
Hiçbiri yakınlık göstermedi; Haig de olmasa yapayalnız kalacaktım! Türk’ü sevmiyorlardı. Sonradan öğrendim; geçmişte Türklerce öldürülmüş yakınları vardı hepsinin. Haig’in de birçok yakını “Tehcir”de öldürülenler arasındaydı; çocukluğumuz birlikte geçti, hiçbir gün böyle bir tutumu olmadı onun. Bir gün ben, bizdeki azgın ulusalcılardan yakınırken, “Sizdeki bir şey mi; sen bizdekileri bir bilsen,” bilsen,” dediğini anımsarım.
İlk-ortaokul boyunca, okulda belletilenler doğrultusunda ateşli bir Kemalisttim. Babam namazında, orucunda, yobaz denecek ölçüde Müslüman, Kemalist reformlara tiksinerek karşı çıkan, şeriat yanlısı biriydi.
Bizde, sosyal demokrat geçinen partiler halka hiçbir şey vermedikleri için, kimi dinci partilerin halkça benimsenmesinde, salt dinsel inançlara bağlılıktan çok, halkın bu geleneksel dayanışma duygularını, mahallelerde kimi gösterişli yardımlarla ustaca sömürmeleri etken olmuştur.
Dalkavukların, iki yüzlülerin, sahtekarların egemen olduğu böyle bir toplum, bilim, teknoloji, üretim kalitesi açısından geri kalmaya yazgılıdır.
Hoca İslam’ın şartını sormuş, “İkidir,”demiş köylü; “ Köylüler çalışır, şehirliler yer!”
“Kitap rüzgar olmalıdır perdeyi kaldırmalıdır.”
Nazım Hikmet
“Diretemez de sizlere kötülüğüm dokunur, yargılamada da gördüğüm alçak birilerinin durumuna düşersem, diye korktum!” dedi bir gün. Güvenmemiz boşuna değilmiş Yusuf’a.
Sağır bir toplumda, umudun tek ışık olduğu o karanlık gizlilik döneminde
Ne bizim yangında ne de bu yangında, dar günlerde yardıma koşacağını okulda bellediğimiz Kızılay’ı (Hilaliahmer denirdi o günler) gören duyan olmadı!
Tutarlı anti faşist politik çizgi izleyen tek günlük gazete TAN’dı. Tüm ötekiler sırası geldiğinde TAN’a dişlerini gösteriyorlardı ya, tutarlı faşist çizgide yürüyen tek büyük gazete de CUMHURİYET’ti. Faşist ideolojinin ülkemizde mayalanmasında etkili olmuş yayın kurumu CUMHURİYET’tir.
Kapitalist kendisinin asılacağı ipi satan adamdır.
Yanlışa batık toplumumuzun tertemiz gençliğini, silah tekellerinin uzantısı mafyalarla gizli polis örgütleri ne kanlı oyunlara düşürdü, düşürüyor; biliyoruz, görüyoruz.
Emekçi yığınların desteğinden yoksun, kendi halkıyla bütünleşmemiş hiçbir devrimci atılımın, küçük burjuva serüvenciliğinden öteye geçip başarıya ulaştığı görülmemiştir.
Hacıbektaşlı, ilerici, uyanık, çok okuyan, dergileri izleyen, şiirler, öyküler yazan bir köy öğretmeniydi Sefer. Yeni evliydi. Kaynanasının çiftlik yöresindeki evine iç güveysi olmuştu. 4-5 yaş kadar büyüktü benden. Alevi-Bektaşi kökenli köycülüğü ağır basan bir devrimciydi! Hoca İslam’ın şartını sormuş, “ikidir” demiş köylü; “Köylüler çalışır şehirliler yer!” ondan duyduğum takılmalardandı bu. Köylülüğün sömürüsü, ülkenin en somut en acı en ağır basan olgusuydu ona göre.
Sansaryan Han’da, en üst kattaki Birinci Şube’nin penceresinden atmışlardı Basri’yi.
Eksisi artısıyla devrimci yolda yürümüş yiğit bir savaşçı diye düşünürüm hep Behice Boran’ı.
Ankara’nın en büyüğü Zeki Baştımar’dı o yıllar çünkü.
Bildiri için daktilomuz vardı.
Tkp’ye gizli çalışma yasak edilmiştir.
Yiğit, dört dörtlük çoşkulu bir komünistti Basri.
Sebilürreşatçılar uluyor
Bir tek sanrından senin hala
Hey koca Fikret bak ki nasıl korkuluyor!
Ne bizim yangında, ne de bu yangında, dar günlerde yardıma koşacağını okulda bellediğimiz Kızılay’ı (Hilal-i Ahmer denirdi o günler) gören duyan olmadı!
Üç ablam da okuldan alınmış, okutulmamıştı. Nedeni yoksulluk kadar, okulda başlarını açıp çizgiden çıkacakları korkusuydu.
Kitap rüzgar olmalı, perdeyi kaldırmalıdır.
-Nazım Hikmet
Hoca İslam’ın şartını sormuş, İkidir demiş köylü, Köylüler çalışır, şehirliler yer!
Hiçbir sınıfta tastamam kitaplarım da olmadı.
Komünist Memet beni de mi komünist yapıyordu?
Babam namazında, orucunda, yobaz denecek ölçüde Müslüman, Kemalist reformlara tiksinerek karşı çıkan, şeriat yanlısı biriydi.
Gerçek vatanseverler vatan haini sayılıp sırasında öldürülüyor, ülkemizi yabancılara, Amerikalılara haraç mezat devredenler vatansever diye dolaşıyor bugünTürkiyemizde. Emperyalizmin tüm dünyada uyguladığı yöntemdir bu.
Düşlerin, duyguların emekçisi olmanın kişiyi gülünç eden faturası!
Hacıbektaşlı, ilerici, uyanık, çok okuyan, dergileri izleyen, şiirler, öyküler yazan bir köy öğretmeniydi Sefer. Yeni evliydi. Kaynanasının Çiftlik yöresindeki evine iç güveyisi olmuştu. Dört-beş yaş kadar büyüktü benden. Alevi-Bektaşi kökenli, köycülüğü ağır basan bir devrimciydi! Hoca
islamın şartını sormuş, “ikidir” demiş köylü; “Köylüler çalışır, şehirliler yer!”
Kitap rüzgar olmalı, perdeyi kaldırmalıdır.
Köşe bucak saklamaya çalıştığımız kitaplardan epey şeyler öğrenmiştik gene de.
Biz batmayacağız, çünkü bizim yanlışlarımızı görüp saptayarak doğru yolu bulacağımız özeleştiri yöntemimiz var.
Dalkavukların, ikiyüzlülerin, sahtekârların egemen olduğu böyle bir toplum, bilim, teknoloji, üretim kalitesi açısından geri kalmaya yazgılıdır.
Komünistlerin kendi açık kimlikleriyle değil de Kemalist görünüm altında uyarı, inandırma, baskı yoluyla iktidarlara bir ölçüde benimsetip uygulattıkları olumlu işlerin tüm kazanımları Kemalistlerin artısına eklenmiş; komünistlerin yığınlara en aşağılık yalanlar, kara çalmalarla tanıtılması da güle oynaya sürdürülmüştür. Halk yığınlarının bilinç düzeyine, ülkenin düşünce yapısına, aldatıcı olduğu kadar da yıkıcı etkisi olmuştur bu olayın.
Katı toprağımızda solup giden ne devrimci düşler var daha kim bilir?
Sosyalist Sovyetler Birliği’nin yıkılması her şeyin bitmesi değildir, soluklanmak için bir ”ara verme ”dir belki de! Yitirdiklerinin bilincine varmaya başlayan emekçi yığınlarının aymalarıyla daha görkemli bir yapıyı, en demokratik biçimde daha temelli kurma dönemine geçmeleri, tarihsel akışın en doğal yoludur.
Gerçek vatanseverler vatan haini sayılıp sırasında öldürülüyor, ülkemizi yabancılara, Amerikalılara haraç mezat devredenler vatansever diye dolaşıyor bugün Türkiyemizde. Emperyalizmin tüm dünyada uyguladığı yöntemdir bu.
( ) dünyayı elinde tutma yolu olarak cinsellikten dinselliğe her türden en yüksek düzeyde saptırıcı öğretiler, kof ama çekici düşünce-sanat-edebiyat akımları üretiliyor bugün. Tüm medya olanaklarıyla kozmopolit bir evrensellik içinde yeryüzüne sürülen bu ağılı kültürün de bayıltıcı etkisiyle sınıflar arası savaş uyutulmaya çalışılıyor, kişiler, kurumlar satın alınıyor, ulusal kurtuluş kavgası yürüten ülkelerdeki kimi sınıflar, katmanlarla çıkar bağları güçlendiriliyor; bir terslik çıktı mı da, ortalık hiç acımaksızın gizli, açık kana bulanıyor. Bunun en somut, en acı örneklerini gene kendi ülkemizde görüyor, yaşıyoruz.
Emperyalistler arası çatışmalar, kendilerini de kurtaramayacakları nükleer yok oluş korkusuyla açık bir ”üçüncü dünya savaşı ”na dönüştürülemedi; ama finans saltanatının çizdiği yolda, tüm yeryüzünde tekeller arası sinsi, açık mafyatik vuruşmalarla gene her yan, her an kana bulanıyor. Cepheleri tüm yeryüzünü kaplayacak kadar oynak, adı edilmeyen bir ”üçüncü dünya savaşı ” içindeyiz. Metropollerdeki sınıf kavgasını uyuşturmayı bir ölçüde becerebilmiş emperyalist ülkelerin bugün de en korktukları şey, Asya’da, Afrika’da, Güney Amerika’da durmaksızın her gün bir biçimde patlak veren, ”halkların kendi yazgılarını belirleme ilkesi ”ne dayalı antiemperyalist, ulusal kurtuluş savaşlarıdır.
Yanlışa batık toplumumuzun tertemiz gençliğini, silah tekellerinin uzantısı mafyalarla gizli polis örgütleri ne kanlı oyunlara düşürdü, düşürüyor; biliyoruz, görüyoruz.
Bugünkü burjuva devlet düzenini, yeni bir toplum kurmak için kullanma yollarını, emekçi halklarla birlikte yeniden zorlamak da yararlı bir deneme sayılabilir. Her ülkenin kendi özgün koşulları olduğu gibi, bugünkü dünya da, her şeye karşın ne Paris Komünü döneminin, ne de Yirminci Yüzyıl sosyalist devrimlerinin gerçekleştiği dünya değildir. Baş döndürücü bilimsel teknolojik gelişmelerin dayatmasıyla emperyalist düzenin bataklığa saplandığı yeni bir dönemde, eski kutsal, toplumsal kurumlara bakışta yeni bilinç düzeylerine erişmiş kuşaklarla -eski denemeleri gözden kaçırmadan- yeni denemelere girişmekte yarar vardır.
Ayrıca unutmamak gerekir ki, reformist partilerin iktidarda emekçilere bir şeyler kazandırdıkları ülkeler dünya soygununu paylaşan tekellerin anavatanlarıdır; emekçilere verdikleri de geri bırakılmış başka ülkeler halklarının soygunundan, vurgunundan elde edilmiş artıdeğer, artıürün yağmasının parçacıklarıdır.
Partinin, liberal laçkalığa düşmeden, gerçekten demokratik özelliğini yitirmemesi için ille de yoldaşlarına sevecen bakan bir Lenin’in varlığı temel koşulsa, Lenin kolay çıkmaz tarihte! En ağır düşünce yanılgısına düşen arkadaşlarına, çok zorunlu durumda bile en hafifinden ceza uygulatan Lenin döneminde, savaş açılmış sınıflara hiçbir ödün verilmemiş, hiçbir gerçek devrimcinin de burnu kanamamıştır. Ancak yukarda değindiğimiz gibi, Lenin’siz de başka çözüm yolları olmalıdır bu sorunun.
Katı toprağımızda solup giden ne devrimci düşler var daha kim bilir?
Komünistlerin kendi açık kimlikleriyle değil de Kemalist görünüm altında uyarı, inandırma, baskı yoluyla iktidarlara bir ölçüde benimsetip uygulattıkları olumlu işlerin tüm kazanımları Kemalistlerin artısına eklenmiş; komünistlerin yığınlara en aşağılık yalanlar, kara çalmalarla tanıtılması da güle oynaya sürdürülmüştür. Halk yığınlarının bilinç düzeyine, ülkenin düşünce yapısına, aldatıcı olduğu kadar da yıkıcı etkisi olmuştur bu olayın.
Lenin’in Devlet ve İhtilal, İşçi Sınıfı İhtilali ve Kautski Mel’unu adlı kitaplarını okumamla Nâzım’ın, ”Kitap rüzgar olmalı, perdeyi kaldırmalıdır ” dediği oldu. Rüzgarlar esmeye başlamış, perdeleri sıyırıp açmıştı kafamda.
Emekçi halk, yaşamındaki somut olaylara bakar.
Yabani kapitalizmin bugün bizde yerine birşey koymadan çiğnemeğe zorladığı bu Müslümanca dayanışmalı yardımlaşmalar,ileri kapitalist ülkelerde sosyal demokrat uygulamalarla karşılanan insanlık gereksinimidir.
Emekçi halk, yaşamındaki somut olaylara
bakar.
Büyük kuramcı kasıntısıyla islam kaynaklı özelliklerin sınıflar arası
çatışmayı gevşetip halkın bilincini körelterek toplumu gerilettiği yargısına varırken o ilişkilerdeki bu insancıl yanın görülüp doğru değerlendirilmesi gerektiği de düşünülmelidir
Bizde, sosyal demokrat geçinen partiler halka hiçbir şey
vermedikleri için, kimi dinci partilerin halkça benimsenmesinde, salt dinsel inançlara bağlılıktan çok, halkın bu geleneksel dayanışma duygularını,mahallelerde kimi gösterişli yardımlarla ustaca sömürmeleri etken olmuştur.
Biz batmayacağız, çünkü bizim yanlışlarımızı görüp saptayarak doğru yolu bulacağımız özeleştiri yöntemimiz var.
Ne erken, ne de geç, kimse gelmedi.
Köşe bucak saklamaya çalıştığımız kitaplardan epey şeyler öğrenmiştik gene de.
Benmerkezci, coşkulu bir genç yüreğin sevecenlikle karşılanacak yazı özentileri.
İlk-ortaokul boyunca,okulda belletilenler doğrultusunda ateşli birKemalisttim. Babam namazında,orucunda,yobaz denecek ölçüde Müslüman,Kemalist reformlara tiksinerek karşı çıkan,şeriat yanlısı biriydi.Tüm ailem,çevrem de öyle. Üç ablam da okuldan alınmış,okutulmamıştı.Nedeni yoksulluk kadar, okulda başlarını açıp çizgiden çıkacakları korkusuydu.
Hoca islam’ın şartını sormuş, “ikidir,”demiş köylü; “Köylüler çalışır, şehirliler yer!”
Dünyamızı tehdit eden en büyük tehlike, milliyetçilik duygularıdır.
Kişilerin bir karar için düşüncelerini bildirirken, inandığı doğruyu değil, ‘kimden yana konuşursam başım belaya girmez’ kaygısıyla sırasında inançlarının tam tersini söylemesini önleyemedik!
Gam değil amma bu mülkün böyle elden çıkması
Gitgide zulmetmeye elde ahali kalmıyor!
Gençliğimin imge gücüyle düş dünyamı etkileyen en olaylardan biri olup kaldı, aralarından geçtiğimiz sokaklarda gezinen, öbek öbek yığılıp söyleyen o işçi kalabalığı.
Emekçi halk, yaşamındaki somut olaylara bakar.
Koşuşuyor günlerim
Derin bir uçuruma
Ve zaman ateş olmuş
Dökülüyor ruhuma

Gelen her yeni günüm
Kederler vere vere
Öyle bir gidiş ki bu
Korkunç dönemeçlere

Kitap rüzgar olmalı, perdeyi kaldırmalıdır.
Hoca İslam’ın şartını sormuş, “İkidir,” demiş köylü; “Köylüler çalışır, şehirliler yer!”
Kitap rüzgar olmalı, perdeyi kaldırmalıdır.
Kötü yanılmıştım.Katlanmaktan başka yol da yoktu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir