İçeriğe geç

Kökler, Yollar ve Yitik Benler Kitap Alıntıları – Susanna Tamaro

Susanna Tamaro kitaplarından Kökler, Yollar ve Yitik Benler kitap alıntıları sizlerle…

Kökler, Yollar ve Yitik Benler Kitap Alıntıları

Nasıl bu kadar salak olabiliyorsun? diye bağırıyordum ona. Dünyanın vahşetini unutmak için sıraya dizilmiş dört sıra ağaç yetiyor mu sana?
Şehirler kuralları olmayan hayvanat bahçeleridir, güneş ışığında ortaya dökülen çılgınlığın yerleri.
Şehirde ise durum değişiktir; herkes kendisinin olduğundan farklı olabileceğine inanır; herkes yüce bir şeylerin peşindedir ve gündelik hayatı yaşamanın nasıl bir yücelik olduğunu anlayamaz.
Taşlar sadece yanardağlar patladığında yerinden oynarlar.
“Belki uzun süre kalınca her yer bir diğerine benzemeye başlıyordur; her birinin içinde belli sayıda insani karakter vardır ve insani karakterler nihayetinde çok da fazla değillerdir.”
“Kendi kendimi kandırıyor ve uykum varmış gibi yapıyorum; ışığı söndürüyorum, yüzümü yastığa gömüyorum ama bedenim daha da canlanıyor, var olmama konusundaki sınırsız olanağı içinde daha da acı çekmeye başlıyor.”
“Beni asıl rahatsız eden şey, sağır edici gürültünün arasında yalnızlığın o incecik temasını işitmekti; ama bunu asla kimseyle paylaşmadım. Anlaşılmamaktan korkuyordum.”
“İşte benim hayat tarzım: bir şeye varmak ve hemen sonra huzursuzca onu terk etmek.”
Bir an için derin bir kayboluş yaşadım;
Uzakta olduğumu, her hangi bir mekana ait olmadığımı, bunun geçici seyyahlığımdan değil, kaçınılması olanaksız bir kaderden kaynaklandığını biliyordum.
Bir an için derin bir kayboluş yaşadım uzakta; uzakta olduğumu, herhangi bir mekana ait olmadığımı, bunun geçici seyyahlığından değil, kaçınılması olanaksız bir kaderden kaynaklandığını biliyordum.
Kendimi her şey için inceden inceye sorguladıkça bedenimin tüm enerjisini çaldım; ta ki onu tümden kıvamsızlaştırana ve benliğimde yarı gölge yarı insan olduğuma ilişkin bir fikir oluşana kadar
Ben bir roman kahramanıyım, kendimi okuyamam.
Yapacak işlerin yoksa zamanın içinde yaşamak zor.
Beni asıl rahatsız eden şey, sağır edici gürültünün arasında yalnızlığın o incecik temasını işitmekti.
Kargaşanın ortasındaki hiç olmak tehlikeli bir hal almaya başlamıştı..
Ruhum hâlâ bir hayalperest.
Yapacak işlerin yoksa zamanın içinde yaşamak zor.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Ölüm duygusu bana ezelden beri eşlik eder.
Beni asıl rahatsız eden şey, sağır edici gürültünün arasında yalnızlığın o incecik temasını işitmekti; ama bunu asla kimseyle paylaşmadım. Anlaşılmamaktan korkuyordum.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Çocukluk ve yetişkinlik,yaşama veda edenler ve hayatta kalanlar,düşler ve gerçekler,korkular ve umutlar
Onun bakışlarındaki dinginliğin benim acımın çok çok üstünde olduğunu anlıyorum.
Sessizlik ve rüzgarın uğultusu. Duvarların ardına sığınmış hayat akıp gidiyor.
Ne güzedir çınarları kucaklamak!Birilerinin dünyanın kaotik dönüşü sırasında uzun ve düğümlü köklerini mis kokulu topraklara saldığını,dallarıyla kırları gölgelendirdiğini bilmek ne rahatlatıcı!
arada sırada ölümün kemiklerimi çatırdattığı, hafif bir soluk gibi içime sızdığı izlenimine kapılıyorum. bazen de, özellikle geceleri, derin mi derin bir yalnızlık duygusunun içinde yuvarlanıyorum
beni asıl rahatsız eden şey, sağır edici gürültünün arasında yalnızlığın o incecik temasını işitmekti; ama bunu asla kimseyle paylaşmadım. anlaşılmamaktan korkuyordum
işte benim hayat tarzım: bir şeye varmak ve hemen sonra huzursuzca onu terk etmek
Belirsizliklerden çekinirim.
Ölüm duygusu bana ezelden beri eşlik eder.
İşte benim hayat tarzım: bir şeye varmak ve hemen sonra huzursuzca onu terk etmek.
Pişmanlık yıllarını geride bırakan ben,coşku ve umursamazlık arasında gidip geliyorum.
Kargaşanın ortasındaki hiç olmak tehlikeli bir hal almaya başlamıştı; herhangi bir şeyle bağlantı oluşturamamış olduğumdan hayatımın ellerimin arasından kayıp gittiğini hissediyordum; bununla birlikte kendini yitiren tek kişinin ben olmadığım ve bütün dünyanın yönünü, hedefini yitirmiş olduğu duygusu beni vadide yuvarlandıkça büyüyen bir çığ misali kendi yıkımının içine çekiyordu.
Yani yalnızım, biraz kendi isteğimle biraz da tesadüfen.
İçsel olarak hayatım çatladı, artık şiddetli dürtüler hissetmiyorum, abartılı hareketler yapacak halim yok; bir yanımı kötü olana sunmaya, bir şekilde gölgelerin akrabası olmaya devam ediyorum.
Bir an için derin bir kayboluş yaşadım;
Uzakta olduğumu, her hangi bir mekana ait olmadığımı, bunun geçici seyyahlığımdan değil, kaçınılması olanaksız bir kaderden kaynaklandığını biliyordum.
Herkes yüce bir şeylerin peşindedir ve gündelik hayatı yaşamanın nasıl bir yücelik olduğunu anlayamaz.
İçsel olarak hayatım çatladı, artık şiddetli dürtüler hissetmiyorum, abartılı hareketler yapacak halim yok; bir yanımı kötü olana sunmaya, bir şekilde gölgelerin akrabası olmaya devam ediyorum.
Zamanımın büyük bir kısmını yalnızlık içinde geçiriyorum ve özellikle de bu nedenle konuşacak yabancı birini bulunca şelaleye döküyorum, kendimi ifade etmekten korkarmışım gibi kelimelerim birbirlerinin üzerine biniyor.
Ruhum hâlâ bir hayalperest.
Yapacak işlerin yoksa zamanın içinde yaşamak zor.
Bavulu yeniden yapmaya kalktığında küçülmüş olur; belki de giysiler yaşandıkça genişler.
Gündelik hayatın ölümcül gürültü patırtısı, ölümcül sessizliği, hüzünlü kehanetler sunmayan görünümlerin noksanlığı onu bir anda öldürebilir.
Hayatı her biçimiyle reddedeceğimi biliyorum çünkü onun her dokusunda sadece ölümü görüyorum.
Bu bir an sürdü ama benim hatıramda, sonsuzluğa doğru genişleyen bir zaman dilimi gibi göründü.
Kimi zaman kendimi insandan çok ağaç gibi hissediyorum. Acıya katılmam küçük eylemlerin somutluğunda değişim gösterdi; barda durup emeklilerle çene çalıyorum, uzakmış gibi görünen yerlerden kapıcının çocuklarına resimli kartlar gönderiyorum ama dünyadaki çatışmaları ya da şu partinin önderinin adını sorsalar utanç yüklü bir sessizliğe gömülüyorum.
Bizi birbirimize bağlayan huzursuzluktur.
Kendimi her şey için inceden inceye sorguladıkça bedenimin tüm enerjisini çaldım; ta ki onu tümden kıvamsızlaştırana ve benliğimde yarı gölge yarı insan olduğuma ilişkin bir fikir oluşana kadar.
“Doğanın zamanı yok etme gücü var.”
“Anneliğin bütün görevlerini yerine getirmişti; kaçınılmaz ödevini tamamlamış ama buna kendiliğinden hiçbir şey eklememişti.Böyle olunca ben,insan sıcaklığının değil,bir kavramın oğluymuşum duygusuyla büyüdüm.”
Duvarların ardına sığınmış bir hayat akıp gidiyor.
Hayat sonsuz bir yazdan başka bir şey değildi.
Bizi birbirimize bağlayan huzursuzluktur.
İşte benim hayat tarzım: bir şeye varmak ve hemen sonra huzursuzca onu terk etmek.
Ne var ki son zamanlarda derin bir sıkıntı yüreğimi kemirmeye başlamıştı.
Yapacak işlerin yoksa zamanın içinde yaşamak zor.
Çocuklukta egemen olan duygu acımasızlıktır.
Doğa kör iyiliktir, yozlaşmamıştır, insanın ilk ve elbette olumlu ruhudur. Ne tatlıdır serçeler, ilkbaharlarda kırları örten çiçekler nasılda bir güvencedir.
Çocuksu düşüncenin lütfu kaderin alçaklıklarını bilmemektir.
Sessizlik ve rüzgarın uğultusu; duvarların ardında sığınmış hayat akıp gidiyor.
Ne güzeldir çınarları kucaklamak! Birilerinin dünyanın kaotik dönüşü sırasında uzun ve düğümlü köklerini mis kokulu topraklara saldığını, dallarıyla kırları gölgelendirdiğini bilmek ne rahatlatıcı!
Göçmen kuşların kaderi gerçekten büyüleyici.
Mantığın inişli çıkışlı hali beni dehşete düşürüyor ve kimi zaman benim mantığımın da güneşin ışınlarıyla gözleri kör olmuş yaldızlı bir uçuçböceğini andırdığını yadsıyamam.
Icsel olarak hayatım çatladı, artık şiddetli dürtüler hissetmiyorum, abartılı hareketler yapacak halim yok; bir yanımı kötü olarak sunmaya, bir şekilde gölgelerin akrabası olmaya devam ediyorum.
Yirmi beş yıl boyunca beni yok saymak istediniz, ben de bunca yılı sizin bu yok sayışınızı, cehaletinizi sevmeyi hatta bundan haz almayı öğrenmeye harcadım.
Kendini akvaryumda gibi hissetmiyor musun? Sanki bizler balıkların yerine geçmişiz gibi! Acaba onlar hiç cam bir kürede duran insan görmüş müdür? Dışarıda adlarımız ve nereden geldiğimiz yazsaydı daha nazik bir davranış olurdu..
İşte benim hayat tarzım: bir şeye varmak ve hemen sonra huzursuzca onu terk etmek.
Yapacak işlerin yoksa zamanın içinde yaşamak zor.
Çocuksu düşüncenin lütfu kaderin alçaklıklarını bilmemektir.
Yapacak işlerin yoksa zamanın içinde yaşamak zor.
Fotoğraf çekmekten nefret ederim: Yakalanmış anların durağanlığı beni hep korkutmuştur.
İşte bavullarla yaşanan bir gizem ! Bavulu yeniden yapmaya kalktığında küçülmüş olur; belki de giysiler yaşandıkça genişler.
Hayatı her biçimiyle reddedeceğimi biliyorum çünkü onun her dokusunda sadece ölümü görüyorum.
Bizi birbirimize bağlayan huzursuzluktu.
Beni asıl rahatsız eden şey, sağır edici gürültünün arasında yalnızlığın o incecik temasını işitmekti ama bunu kimseyle paylaşmadım.Anlaşılmamaktan korkuyordum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir