İçeriğe geç

Kökler ve Dallar Kitap Alıntıları – Arif Nihat Asya

Arif Nihat Asya kitaplarından Kökler ve Dallar kitap alıntıları sizlerle…

Kökler ve Dallar Kitap Alıntıları

&“&”

Dedin; Kemal Fedai, bu içli kitapta
Ne acılar konuşturmuş, ses ses ve dil dil.
Ben, dedim. Evlat,
Vatanında gurbet çeken, yanlız o değil!
Size, dünyânıza göre değildim;
Lâkin, yaşamaya me’mur edildim.
Ey sanatım, sen de nurdan dokunabilsen;
Geceleri, ışıksız da okunabilsen!
Ve sen farkında mısın ki
Gülümsemenin bile ayrı üslûbu var!
Tarihlere, destanlara yol bulabilsem
Hiç durmadan, düşünmeden geri giderdim…
Buna şaşma, ki geçmişte yaşamayı ben
Gelecekte yaşamaya tercih ederdim!
Yan ey yüreğim, yan:
yakamaz yanmayan!
Bir dev ki ben zavallıya ikrâmın, ey kader,
İlân-ı harb eder gibi ilân-ı aşk eder.
Bir millet var: düşmandan çekmediğini
Dosttan çeken!
İyisin, hoşsun dediler… Hayır, iyi değilim ben.
Bu dünyanın, bu zamanın, istediği değilim ben.
Taşıp yirmi yaş dilekleriden
Ufuk Ufuk süzülen
Bir gemiyim ben…
Rüzgarsız kalabilirim,
Yelkensiz olabilirim..
Bayraksız olamam!

Ölürsem taşım, yazım
Kaygı olmasın yakınlarıma..
Bir şey istemem,
Yeter ki ay doğsun mezarıma!
Taşsız olabilirim,
Yazısız kalabilirim;
Bayraksız olamam!

Bir kadeh ki ömrü,
Meze beklemekle geçti…
İçiyor, içiyor dediğiniz adam
Yıllar yılı, böyle içti.

Geceyle gündüz gibi
Koymuşlar sıraya…
Sofrasında rakıyla meze
Gelmedi bir araya.

Bense bıraktım içkiyi..
Şimdi içiyorum rüyada…
Ne yapalım, şerefine içilecek
Kimse kalmamış dünyada!

Ay uyudu… yıldızlar uzakta…
Kaldık şu kara toprakta
Lâmbalarımızın isine!

Penbesini vermezse şafak
Âşık ne yakıştıracak
Sevgilisine?

İklim iklim, sağa sola, ileri geri
Bulutları süren süvari
Beni almaz mı terkisine?

Haydi, gidelim: nereye
Olursa olsun yolculuk!
Ve sen, farkında mısın ki
Gülümsemenin bile ayrı üslûbu var!
Secdeye kapanmalı;
Kalkmamalı secdeden:
Mâdem -er geç- gitmek var,
Böyle gitmeli giden!
Kitablar var herkese, her çeşidde, her çaptan…
İçlerinde sevgine karşı sevgi bulursun;
Çarpan bir yürek çıkar cansız sandığın kabdan!
Adresimi sorarsan,
<Bedbaht ile bahtiyar arasında!..>
Gitgide büyür, küçükken
Bir öpücükle geçen acıları!
Ve sen, farkında mısın ki
Gülümsemenin bile ayrı üslubu var…
Ey san’atım, sen de nurdan dokunabilsen;
Geceleri, ışıksız da okunabilsen!
Gitgide büyür, küçükken
Bir öpücükle geçen acıları!
Hor görenler benim -aslında- şiirden dilimi,
Söylesinler bana: May hart" ile "Gönlüm" bir mi?
Bizce bilinmese de
Yaşayıp yaşamadığı,
İnsan vardır göçünce
Cennet’lerin paylaşamadığı!
Bir duvar saatiyim ben,
Çoktan durmuş…
Artık, ne deseler yalan!
kıydı kıyan, oldu olan!
Demek, gidiyorsun… kalan
Ne yürüyebilen böcek,
Ne uçabilen kelebeksiniz…

Kaderiniz bu, sizin:
Buluşamayacak iki çiçeksiniz!

Havada kokularınızı birbirlerine
Katarak sevişeceksiniz!

Ve sen, farkında mısın ki
Gülümsemenin bile ayrı üslubu var!
Hayli yüksek de olsalar senden,
Tanırım bin sesin içinde seni!
Yemeği soğutmak; ateşi canlandırmak,
Alevi söndürmek…
Ama, en tatlısı, bir küçüğün
Kağıttan fırıldağını döndürmek!
Geçmişe dalarak Havva Ana’nın
Oğlu diye düşünürüm kendimi…
Derim, ki: Gerçekten ondan doğsaydım
Habil mi olurdum, yoksa Kaabil mi?"
Bekliyen bir arabaya
Götürülüyor esirler;
Bindirilecekler diye mi
Sevindin? Koşabilirler!
Yan, ey yüreğim, yan:
Yakamaz yanmıyan!
Yaklaşınca filemi
Yakmasaydı ateşi
Canlı canlı, sofranıza
Getirecektim güneşi.
Yükseklere götürüyor
Merdiven’ler ayakları…
Ben de çıkacaktım, temiz
Olsaydı basamakları.
Sabunla elini, yüzünü,
Vücudunu yıkamalısın
Ve işin bittikten sonra
Sabunu yıkamalısın!
Ateşi, abur cubur atılmazsa, yanmaz mı?
Ocağın bu çörçöpten midesi bulanmaz mı?
Secdeye kapanmalı;
Kalkmamalı secdeden:
Mâdem -er geç- gitmek var.
Böyle gitmeli giden!
Yavru acısı bu acı..
Ki yüreğine işledi…
Koşup, kaatil arabanın
Lastiklerini dişledi.
Pek acıklı oluyor
Seni çiğ çiğ yerim!" demesi..
Demek, ne ateşi var zavallının,
Ne tenceresi
Burada ne yapıyorlar böyle?"
Diye söylenmez mi!…
Dedim: "seramik pişiriyorlar."
Dedi: "çiğ yenmez mi?"
Ben artık gidiyorum.. bir
Diyeceğin var mı çocuk?
Yiyeceğin, içeceğin,
Giyeceğin var mı çocuk?
Dolaşıp koca dünyayı
Kanad kanad, adım adım,
Her yüzde seni aradım.

Bakıyor, acıyorlardı;
Bulacaksın!" diyorlardı…
Bulamadım, bulamadım!

Görüp yüzler, tenler okşadığımı
Ölüler kıskanır yaşadığımı.
Bir ses var: ninni söyler bize,
Vurulalım diye, uyurken!
Bir millet var: düşmandan çekmediğini
Dosttan çeken!
Bir kapı var: engerekler yetiştirip
Sokaklara döken;
Bir kabus var: Ben bulutum!" deyip
Üstümüze çöken!
Ova, şerrimizden halas olunca
Kozalar, pamuklar ipeklendi mi?

Tabanlarımızdan “el’aman!” diyen
Asfaltın karası, çiçeklendi mi?

Dedikodumuzla, Tanrı akşamı,
Sofralar, ballanıp böreklendi mi?

Arıları vızır vızır işleyen
Fesat kovanları, peteklendi mi?

Çala çırpa yahut yalıya yuta
Birkaç karın daha göbeklendi mi?

Şimdi ne alemde hürriyet yolu;
Koşuldu mu, yoksa emeklendi mi?

Adı sanı ağza alınmayacak
Büyükler, yerlerden eteklendi mi?

Köşede “yıkıldım, yıkılacağım…”
Diyen bir ev vardı.. desteklendi mi?

Bizden bucak bucak kaçan yüreksiz,
Biz uzaklaşınca yüreklendi mi?

Peşimize düşen çifte yılanlar.
Dönüp koltuğunda çöreklendi mi?

“Melekgirmez” derler bir bucak vardı;
Biz yolcu olunca meleklendi mi?

“İyisin, hoşsun!” dediler…
Hayır, iyi değilim ben..
Bu dünyanın, bu zamanın
İstediği değilim ben:
Ağızlar yalan söylüyor!
Kitabımı yırtmışsın..
Kitabım senin paçavran değil,
Dinlemesini bilen anlar sözümden
Çıldıran değil, saldıran değil, kuduran değil!
Sanmayın öyle uzaklarda O’nu..
Kendisinden boşalan yerdedir O.
Yaylası bildim, inanın,
Edirne’yi Adana’nın.
Damarlarımda buluştu
Suyu, Tunca’yla Seyhan’ın!
Sevinsin açıp soran, alacağı cevabdan:
Kitaplar var herkese, her çeşidde, her çaptan…
İçlerinde sevgine karşı sevgi bulursun;
Çarpan bir yürek çıkar cansız sandığın kabdan!
Küçülsün, bacım, küçülsün
Bizi hor gören büyükler!
Yükselin, yükselin, ey Toros’lar, ey
Şu mavi göklerin basamakları!
“Nerdesin ey tarih!” desen, gözüne
Serdengeçtilerin koşusu gelir.
“Hani torunum?”der şehit ruhları;
Sana bir imtihan kaygusu gelir..
………………………………
Cevap verememek korkusu gelir.
Mihrabında bir teravi kılmaya
Denizler ardından yolcusu gelir.
Bilsen ki bağrında kanar bir yara
Yarasını sarmak arzusu gelir.
Mahya olmak için Sultanselim’e
Göklerden yıldızlar ordusu gelir.
Kubbeler menekşe, şerefler gül…
Mermerlerinden çiğdem kokusu gelir.
Dağa taşa, kurda kuşa
Sağlıklar dile… gidelim!
Dağlar pınar pınar, yayla yayladır;
Meşe ordu ordu, çam alayladır..
-İster erkek, ister kadın-
Çocuğuyum bu vatanın
Ve gazada can borcuyum…
serhatte kale burcuyum…
Susuz olabilirim,
Uykusuz olabilirim,
Bayraksız olamam!
Sizlere Üçler, Yediler",
Bizlere "Kırklar " dediler..
Daha çoğuz, daha çoğuz!
Son gözde, sultan oldu bugün; sahneler saray..
Şahane bir yaz akşamı, teflerde doğdu ay.

Bir memleket kıziyle, ne hoştur yürek yürek,
Ey şanlı türküler, sizi birlikte söylemek!

Tellerde sevgiler ötüşürken cıvıl cıvıl,
Birden, nöbet çalar gibi mehterleşir fasıl.

Dur, dinle yolcu, dillere destan türküyü;
Sazlarla söylemekte Perihan, bu türküyü!

Uçmak için doğup
Yelkenini yerlerde sürümek…
Yaratılmak açıklar için,
Sonra, koylarda çürümek!
Burda hangi kapıyı
Çalsan kapalı..
Oynamaya geliyorsan
Oyuncaklar da pahalı!
Bilirim, duman savurmakta da
Bir hayli eskidir o;
Ben deyim on", sen de "yirmi yıllık
Tiryakidir o."
Size, dünyanıza göre değildim; lakin, yaşamaya me’mûr edildim.
Size, dünyanıza göre değildim; lakin, yaşamaya mecbur edildim."
Ve sen, farkında mısın ki
Gülmenin bile ayrı bir üslubu var!"
Ve sen, Farkında mısın ki ?
Gülümsemenin bile ayrı bir üslubu var.!
“Leyla” denen o çöl kızı, Mecnun’u -her gece-
Kendinde buldu nuruna bir gölge katmadan;

Leyla tadiyle mestti Mecnun, ömür boyu,
Leyla’yı tatmadan!

Rü’ya değil, masal değil -ey söz ve ey şiir-
Diller bu hale “aşk” desinler uzatmadan!

Alemde vardı aşk,
Yolcum, henüz, güzelliği Allah yaratmadan!

Ey şiir söyleyenler, şiir yazanlar;
Sanmayın şi’ri satranç gibi bir oyun:
Onda kelimeleri, istediğiniz
Değil, istedikleri yerlere koyun!
Size, dünyanıza göre değildim;
Lakin, yaşamaya me’mur edildim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir