İçeriğe geç

Klein ve Wagner Kitap Alıntıları – Hermann Hesse

Hermann Hesse kitaplarından Klein ve Wagner kitap alıntıları sizlerle…

Klein ve Wagner Kitap Alıntıları

“Sevmek ne harikulade bir şeydi!”
“Denemeye değerdi, her şeye karşın bir kez daha denemeye. Kim bilir, belki de yaşam katlanılamayacak gibi değildi.”
“Önemli olan ne varsa ruhunda barındırıyordu insan, dışarıdan kimse ona el uzatamazdı. Yeterki kendisiyle savaşa tutuşmasın, kendi kendisiyle sevgi ve güvene dayalı bir yaşam sürsün, o zaman her şey yapılabilirdi.”
“Bir şeyi sevebilmek – ne büyük kurtuluş!”
“ Her şey onun kendi içinde büyümüş, kendi içinde dünyaya gözlerini açmıştı, yazgı onun kendi yüreğinde serpilip büyümüştü, suç ve başkaldırı, kutsal görevlerin bir kenara itilişi…”
Вы ведь не морфинист?
siz morfin bağımlısı değilsiniz dimi ?
[ yeni bir kelime ]
размышление – это тоже такая отрадная вещь, которая утешает и помогает жить. Но не всякое размышление. О нет, есть такое размышление, что это сущая мука, сущее безумие. Есть размышление, которое мучительно роется в одном и том же и ни к чему, кроме тошноты, страха и отвращения к жизни, не приводит. Надо искать другое размышление, надо учиться другому размышлению. Размышление ли оно вообще? Это состояние, расположение духа, которое всегда длится лишь какие-то мгновения и от усилия размышлять только пропадает. В этом вожделенном состоянии приходят озарения, воспоминания, видения, фантазии, знания особого рода.
Ama neye yarardı bu belkiler?
Her şey kuşkuyu davet ediyor, her şey belirsizlik içinde yüzüyordu.
Yaralayıp incitmeden ya da onun tarafından yaralanıp incitilmeden karısını sevemez miydi? Onun yakasını bırakmayan lanet miydi bu? Yoksa genellikle böyle miydi? Herkesin başına gelen bir şey miydi bu? Bütün sevgilerde durum böyle miydi?
Sevmek ne harikulade bir şeydi!
Anıların saldırısı işkenceye dönüştü giderek
” Hayır, sevilmek mutluluk değildir. Sevmeye gelince, işte budur mutluluk!
” Konuşmak her şeyi yanlış anlamanın, her şeyi bir sığlık ve boşluk içine sürüklemenin kesin yoludur. – Çünkü beni anlamak istemiyorsunuz, kendinizi de ayrıca. İstediğiniz tek şey, size yöneltildiğini hissettiğiniz uyarıdan yakanızı kurtarmak. Gereken etiketi bulup beni bir yere yerleştirmek, böylece hem uyarının, hem benim yüzüme kapıları kapamak. Suçlu ve akıl hastası gibi sözlerle yapmayı deniyorsunuz bunu, durumumu ve ismimi öğrenmeye kalkıyorsunuz. Ne var ki, bütün bunlar insanı anlamaktan uzaklaştıran bir kandırmacadır; çünkü hepsi, sevgili hanımefendi, kötü biçimde anlamanın yerine konulan bir şeydir, anlama isteğinden, anlama gereğinden bir kaçıştır daha çok.
Klein bir yandan dansı izlerken bir yandan yaşamının gerilerde kalmış pek çok yılına dönüp baktı karanlık bir tünelden içeri bakar gibi. Tünelin öbür başında yitirilmiş hazine, gençlik, güçlü ve yalın duygular, mutluluğa inançla yöneliş, yeşillikler ortasında güneş ve rüzgârda ışıl ışıl parıldayıp duruyordu – ve bütün bunlar yine tuhaf denecek kadar yakınındaydı, bir adım ilerisindeydi yalnızca; bir büyüyle çekilip beriye alınmış, aynalarda yansıtılmıştı.
Acaba kız bir hedef miydi kendisi için, bir yazgı mıydı?
düşünme denen şey de insanı avutup teselli ediyor, içini rahatlatıp yaşamasına katkıda bulunuyordu. Ama her düşünce değil kuşkusuz! Asla değil! Bir düşünce de vardı çünkü, işkence demekti, cinnet demekti. Bir düşünce de vardı, değişmesi olanaksızın içinde eşinip durarak insana yapmadığını koymuyor, tiksintiden, yılgıdan başka bir şey sağlamıyor, insanı hayatından bezdiriyordu.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Peki, ne buldu kendi içinde? Karmaşa ve uyumsuzluk!
Arna neye yarardı bu belkiler?
Ne kadar yoğun biçimde düşünmeye çalıştıysa, o kadar sonuçsuz kaldı düşünmesi
Ama her zamanki şey yine tekrarlandı: Yalnızlık ve çaresizlik içinde oturup durdu
Bir gerilim içinde doğrulup oturdu yatakta, durumuna ilişkin duyguları sonuna kadar yaşayıp tüketmek, bu duygularla artık işini bitirmek istedi.
Acımasızca içindeki duygularının eline düşmüştü, hepsi de çirkin, üzüntü veren, onur kırıcı duyguların, karısına karşı kin ve nefretin, kendi kendisine acımanın, çaresizliğin, açıklamalara, kendini bağışlatacak, kendisi için teselli
oluşturacak nedenlere duyduğu gereksinimin eline.
Ama bir yumak gibi birbirine dolanmış bu anımsama ve düşünceleri tel tel ayırıp yerli yerine oturtmak anlatılmaz ölçüde güçtü.
Üstesinden gelemedi pek, başı sanki camdandı ve telaşlar, yorgunluklar, uykusuzluklarla oyulmuştu içi.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Sanki beyni bir kaleydoskoptu da yabancı bir el görüntüleri dilediği gibi
değiştirmekteydi.
İnsanın daha önce bir kez gördüğünü anımsar gibi olduğu, ama gerçekte kendisiyle hiç ilgisi olmayan manzaralar. Bütün bunlar gurbeti oluşturuyordu işte
Her şey yabancıydı, güzel ve biraz da anlamsız
Friedrich Klein, sonunda kendini trende buldu; her şeyin yolunda gidip hiçbir aksiliğin çıkmayışından hala hayretler içinde, oturduğu yere yığılıp kaldı adeta.
“Yaşlılık ile gençlik, Babil ile Berlin, iyi ile kötü, vermek ile almak arasında bulunan tek şey dünyayı ayrımlarla, çeşitli değer yargılarıyla, acıyla, kavgayla, savaşla dolduran tek şey insan usu, tek şey henüz bilmelerden uzak, henüz Tanrıdan uzak yaşayan gençliğin o toy, atılgan ve acımasız usuydu.”
“…uzun sürmüş, tatsız, kuru bir evlilikte pes etmiş biri, mahcup, ama masumiyetten uzak, istekli, ama vicdanı rahatsız biriydi.”
“Aldığını sanıyor, ama verdiğini bilmiyor, yalnızlığından kaçıp bana sığınıyor, ama benim yalnızlığımı hiç sezmiyor!”
“…bir şeyi sözcüklerle düşünmek ve anlatmaya çalışmak yanlıştı, umutsuzca bir çabaydı. Yapılması gereken, sadece gönül kapılarını açık tutmak, sadece hazır beklemekti; o zaman her şey, o zaman bütün dünya ardı arkası kesilmeyen bir alay halinde Nuh’un gemisinden içeri dalar gibi insanın ruhuna dolar, o zaman insan bunları ele geçirir, bunları anlar, bunlarla yek vücut olurdu.”
“Sizi sevmemi umursamayabilirsiniz. Sevilmek bir mutluluk sayılmaz çünkü. Her insan kendi kendisini sever, yine de binlerce kişi yaşam boyu acılar içinde kıvranır. Hayır, sevilmek mutluluk değildir. Sevmeye gelince, işte budur mutluluk!
“Konuşmak her şeyi yanlış anlamanın, her şeyi bir sığlık ve boşluk içine sürüklemenin kesin yoludur. – Çünkü beni anlamak istemiyorsunuz, kendinizi de ayrıca.”
“…yaşam katlanılacak gibi değildi artık. Ama yine de katlanmak istiyorum, hatta seviyorum yaşamayı, onca eziyet çektirmesine karşın seviyorum.”
“…suçlunun yaptığı, içindeki bir şeyi eyleme dönüştürmektir.”
“Önemli olan ne varsa ruhunda barındırıyordu insan, dışarıdan kimse ona el uzatamazdı. Yeter ki kendisiyle savaş durumunda olmasın, kendi kendisiyle sevgi ve güvene dayalı bir yaşam sürsün, üstesinden gelemeyeceği bir şey gösterilemezdi.”
“Ne arıyordu burada, bu şen şakrak insanlar arasında? Onların içinde yeri yoktu.”
“Bir kimsenin yardımına koşan, bir kimseyi avutup yaşamını kolaylaştıran pek az şey vardı dünyada; bu pek az şeyi bilip tanımak da önemliydi. İçtiği şarap da biriydi bunlardan, güneyin havası ve toprağı ise bir öteki.”
“Yazgı denilen şey, artık biliyordu bunu, herhangi bir yerden çıkıp gelmiyor, insanın kendi içinde yeşerip büyüyordu.”
“…yaşamının en ateşli iki isteği yerine gelmişti: Güneye karşı duyulup çoktan unutulmuş özlem ve evlilik yaşamının köleliğiyle pisliğinden kaçıp özgürlüğe kavuşmak için duyduğu, her zaman içinde saklı tutup açığa vurmadığı güçlü arzu.”
“İnsanın daha önce bir kez gördüğünü anımsar gibi olduğu, ama gerçekte kendisiyle hiç ilgisi olmayan manzaralar. Bütün bunlar gurbeti oluşturuyordu işte…”
Konuşmak her şeyi yanlış anlamanın, her şeyi bir sığlık ve boşluk içine sürüklemenin kesin yoludur. Çünkü beni anlamak istemiyorsunuz, kendinizi de ayrıca. İstediğiniz tek şey, size yöneltildiğini hissettiğiniz uyarıdan yakanızı kurtarmak. Gereken etiketi bulup beni bir yere yerleştirmek, böylece hem uyarının, hem benim yüzüme kapıları kapamak. Suçlu ve akıl hastası gibi sözlerle yapmayı deniyorsunuz bunu, durumumu ve ismimi öğrenmeye kalkıyorsunuz. Ne var ki, bütün bunlar insanı anlamaktan uzaklaştıran bir kandırmacadır; çünkü hepsi, sevgili hanımefendi, kôtü biçimde anlamanın yerine konulan bir şeydir, anlama isteğinden, anlama gereğinden bir kaçıştır daha çok.
Önemli olan ne varsa ruhunda barındırıyordu insan, dışarıdan kimse ona el uzatamazdı. Yeter ki kendisiyle savaş durumunda olmasın, kendi kendisiyle sevgi ve güvene dayalı bir yaşam sürsün, üstesinden gelemeyeceği bir şey gösterilemezdi.
“Düşünmek istediği şeyi bir türlü düşünemiyordu; düşüncelerine söz geçiremiyor, düşünceleri canlarının istediği yönde akıp gidiyordu, özellikle de kendisine eza veren sorunlar çevresinde dönüp dolanıyor, onun karşı koymasını umursamıyorlardı.
Yazgı denilen şey, artık biliyordu bunu ,herhangi bir yerden çıkıp gelmiyor, insanın kendi içinde yeşerip büyüyordu.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir