İçeriğe geç

Kızlarıma Mektuplar Kitap Alıntıları – Emre Kongar

Emre Kongar kitaplarından Kızlarıma Mektuplar kitap alıntıları sizlerle…

Kızlarıma Mektuplar Kitap Alıntıları

Para bireyin insan gibi yaşayabilmesi için gerekli olan bir kaynaktır. Ama bir insanın, para kazanmak için bütün insani değerleri reddetmesi, yalana, dolana, zorbalığa, rüşvete, yolsuzluğa, hırsızlığa, uğursuzluğa, başvurması kabul edilebilir bir durum değildir.
Sıradışı olmanın sırrı, insanları rahatsız eden çarpıcı kişilik özelliklerinde değil, günlük yaşamın küçük ayrıntılarında saklıdır.
Zeki insan başkalarının deneyimlerinden yararlanmasını bilen insandır.
İyi insan, başkalarının sevinciyle sevinen, üzüntüsüyle de üzülen insandır.
Kötü insan, başkalarının üzüntüsüyle sevinen, sevinciyle de üzülen insandır.
Kıskançlık, pek çok kişinin öne sürdüğü gibi, erkeğin, sevdiğini başkasına kaptırma korkusundan ya da rekabet duygusundan değil, sadece ve sadece ilkel bir egoizmden kaynaklanır.
Akıllı insan, bireysel özgürlüklerinin sınırları ile, toplumsal denetimlerin egemenliklerini iyi dengeleyebilen insandır.
Evreni anlamak onu anlamaktan, onu anlamak ise evreni anlamaktan geçer.
İnsan evrenin yarattığı bir mucizedir. İnsanı algılayan insan, evreni de en iyi biçimde özümlemiş ve onunla bütünleşmiş olur.Evreni en iyi algılayan insan kendi hemcinslerini de en iyi özümleyen, onlarla en iyi bütünleşen insandır.
Kelebek insanlar ya da kelebek ilişkiler, genellikle kendi iradeleriyle gelir ve yine kendi iradeleriyle uçup gider.
insan ilişkilerindeki başarı danışmaktan ve dinlemekten geçer
rüyalarımda yıllarca onun ölmemiş olduğunu, bir gün saklandığı uzak bir kentten eve döndüğünü gördüm.
İnsanları seveceksiniz.
Ama karşılıksız seveceksiniz.
Çünkü insanoğlu çiğ süt emmiştir.
Çünkü insanoğlu vefasızdır.
Çünkü siz insanları severken, onlar size her türlü kötülüğü ve kalleşliği yapacak.
Çünkü sevginize aynıyla karşılık beklerseniz mutlaka düş kırıklığıyla karşılaşacaksınız:
Hem de hemen bugün, bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür gün, ama bir gün mutlaka, hem de çok yakında.
Kendimizden başka kimseye güvenmeseydik, her şeyi bizzat kendimiz yapmaya ve denemeye kalksaydık, bugün belki hâlâ durmadan tekerleği yeniden icat ediyor olurduk.
“Zeki insan başkalarının deneyimlerinden yararlanmasını bilen insandır.”
Dünyada sizden yana olduğunu kesin olarak bildiğiniz insanların sizi eleştirmesi kadar güzel bir şey var mı?
İnsan gerçekten âşık olduğunda, karşısındakinin gerçek yüzünü pek göremez, onu hep bir bulut arkasında, çirkinlikleri törpülenmiş, güzellikleri ise abartılmış bir siluet olarak algılar.
Örneğin sizinle birlikte hiç gökkuşağı seyretmedik.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsan, birey olarak da “insanlık” olarak da zamanın ve mekânın sonsuzluğunun kesiştiği herhangi bir noktada, bir hiç, bir sıfırdır.
Unutmayın, kelebeği kelebek yapan, güzelliği ve hafifliği yanında, vazgeçilmez özgürlüğüdür. Onu çiçekten çiçeğe uçuran özgürlüğü.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsan karşısındakini konuşarak değil, dinleyerek ikna eder.
Bilmek, yapmak için yeterli değildir.
Yaşamın keyfini çıkarmak, insanın kendi kendini eğiterek öğrenebileceği bir sanattır.
Aynen lezzetli bir lokmanın bir anda lup diye yutulması ile, uzun uzun çiğnenmesi ve tüm tadının bilincine varılması arasındaki fark gibidir doruğu bi an ya da bir süreç olarak algılamak.
Akıllar pazara çıkmış,herkes gitmiş kendi aklını beğenip almış
İnsanları seveceksiniz. Ama karşılıksız seveceksiniz. Çünkü insanoğlu çiğ süt emmiştir. Çünkü insanoğlu vefasızdır. Çünkü siz insanları severken, onlar size her türlü kötülüğü ve kalleşliği yapacak. Çünkü sevginize aynıyla karşılık beklerseniz mutlaka düş kırıklığıyla karşılaşacaksınız: Hem de hemen bugün, bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür gün, ama bir gün mutlaka, hem de çok yakında.
Sevgili kızlarım,
Biliyorsunuz, kelebek doğadaki en güzel yaratıklardan biri. Son derece güzel, son derece zarif. Yine biliyorsunuz, kelebeğin ağırlığı hemen hemen hiç yok. İşte ben kelebek gibi olmak dediğimde, doğanın bütün
güzelliklerini ve zarafetini kendinde toplamış, ama karşısındakine hiçbir yük getirmeyen bir insanı ya da bir ilişkiyi kast ediyorum.
Dilerim, bir kelebek bir gün sizin de omzunuza konar. Ve dilerim, siz onu kaçırmazsınız.
Ya da dilerim, bir gün yüreğine kelebek gibi konacak bir insanla karşılaşırsınız.
Ve dilerim o insan, ruhuna konan bu kelebeği, hoyratça bir omuz silkişiyle kaçırmaz.
Zeki insan başkalarının deneyimlerinden yararlanmasını bilen insandır.
Ben, dostum olduğunu söyleyenlerden yaşamımın en büyük kazıklarını yemiş biri olarak, hala dostluğa inanıyorum ve ona büyük bir önem veriyorum.
İşte sevgili kızlarım, ben diyorum ki, erkek egemen bir toplumda genç kızların sevme ve âşık olma özgürlükleri bile sınırlanmıştır.
Sevgi hiç kuşkusuz,duyguların en güzeli,aşk ise en yücesidir.
İnsanlara ve yaşama gülümseyin, ama size her gülümseyene de kanmayın.
Böylece hem güzelliğinize güzellik katar, hem de düş kırıklığına uğramamış olursunuz.
Hiç kuşkusuz, güzellik, yakışıklılık, görülenden çok, bakanda oluşan bir duygudur.
Sevgili kızlarım,
Biz, sizleri, insanlıktan nasibini alamamış mahlukların malı olasınız diye değil, eğer isterseniz, çağdaş ve uygar insanlarla, eşit koşullarda yuva kurabilesiniz diye büyüttük.
Evlenmek istemezseniz, ya da uygun bir eş bulamazsanız, ömrünüzün sonuna dek bekar da yaşayabilirsiniz.
Yaşamı, gökkuşağı etkisi’nin mucizevi iklimi içinde bir armağan olarak algılayanlar ise, kendi cennetlerini bu dünyada inşa etmiş kişilerdir.
Yaşamı taşınmaz bir yük gibi görenler, kendi ürettikleri bir cehennemde yaşar.
Bence kadınlarımız, kızlarımız evlenip evlenmeme ya da seçecekleri eş konusunda veya evlilik içi cinsel ilişkilerde, tercihlerini özgürce kullanma hakkına sahip olmalıdır.
Oysa, bırakınız evlenmeyi ya da cinselliği, yemek konusunda bile, yüzyıllardır, erkekler kadınları ezmektedir.
İnsan ne derece özgürdür, özgür irademiz sandığımız şey, aslında genlerimizin belirlediği içgüdülerimizden ve çevremizin koşullandırdığı alışkanlıklarımızdan ibaret değil midir?
Her ev ayrı bir dünyadır ve kim bilir o dünyalarda ne sevinçler, ne üzüntüler, ne tür olaylar ve duygular yaşanıyordur.
Kıskançlığın ve kıskançlığa dayalı şiddetin altında sevgi de yok, aşk da yok. Sadece erkek bencilliği, kadını kendi malı olarak görme ilkelliği var.
“Zeki insan başkalarının deneyimlerinden yararlanmasını bilen insandır.”
Her ev ayrı bir dünyadır ve kim bilir o dünyalarda ne sevinçler, ne üzüntüler, ne tür olaylar ve duygular yaşanıyordur
Bilmek, yapmak için yeterli değildir.
Yaşamın keyfini çıkarmak, insanın kendi kendini eğiterek öğrenebileceği bir sanattır.
Yürüyerek acıyı azaltıyor, mutluluğunuzu artırıyorsunuz.
Gökkuşağı etkisi, bir insanın bir güzellik mucizesi, bir renk cümbüşü, bir duygu seli, yeni dinmiş yağmurun bıraktığı duru temizliğin üzerine doğan güneşin göz kamaştırıcı ışıltısı ile oluşan gökkuşağıyla karşılaştığı zaman algıladığı bir duygudur.
Akıllı insan, bireysel özgürlüklerinin sınırları ile, toplumsal denetimlerin egemenliklerini iyi dengeleyebilen insandır.
Cennet de cehennem de insanın içindedir. Yaşamı taşınmaz bir yük gibi görenler, kendi ürettikleri bir cehennemde yaşar.
nişanlılık dönemlerinde yaşanan sorunlar, aslında sonradan yaşanacak olanların çok hafifi, çok bastırılmış halidir.
Unutmayalım ki, şair ne niyetle yazmış olursa olsun, okuyanın, ya da dinleyenin alacağı çok çeşitli ve çok farklı izlenimler, bir sanat yapıtının zenginliğini oluşturur.
Okul üniformalarının kişiliklerinizi ezmesine izin vermeyin.
İnsanlar melek değildir.
İnsanlar kelebek de değildir.
İnsanlar, iyi ve kötü yanlarıyla, doğanın ve çevrenin onlara verdiği güzellikleri ve çirkinlikleriyle birlikte insandır.
Siz hiç kıskandığı için eşini ya da sevgilisini öldüren kadın ya da kız duydunuz mu Türkiye’de?
Hayır değil mi?
Çünkü kadın eşini ya da sevgilisini kıskansa bile, bunu cinayet nedeni olarak görmüyor.
Ama gazeteler ve televizyonlar, erkek katillerin kıskançlık cinayeti haberleriyle dolu.
Neden?
Çünkü, erkekler, kadınlara, kızlara, mal muamelesi yapıyor da ondan.
Babam zekâyı, iç güdülerimiz ve alışkanlıklarımız bir duruma uyum sağlamaya yetmediği zaman işe karışan ve o duruma uyum sağlamamızı olanaklı kılan yetimiz, olarak tanımlamıştı.
Dünyada sizden yana olduğunu kesin olarak bildiğiniz insanların size eleştirmesi kadar güzel bir şey var mı?
Kimsenin kimseyi önemsemediği, herkesin tatmini, kendi başarılarında değil, çevresindekilerin başarısızlıklarında aradığı bir toplumda, başka insanları önemseyen bir kişilik hiç kuşkusuz sıradışıdır.
Roman okumaya önem veren kaç arkadaşınız var?
Ya müzik?
Peki çiçeklere ve kelebeklere düşkün kaç arkadaşınız var çevrenizde?
Sevgili kızlarım,
Biz, sizleri insanlıktan nasibini alamamış mahlukların malı olasınız diye değil, eğer isterseniz çağdaş ve uygar insanlarla eşit koşullarda yuva kurabilesiniz diye büyüttük.
Yemek içmek ve uyumak ne denli doğal ve normal ise cinselik de o denli doğal ve normaldir. Bunu hiç unutmayın, kendinizden, cinselliğinizden, doğanın insan neslinin devamını sağlamak için içinize yerleştirdiği cinsel dürtülerinizden, sakın ama sakın utanmayın.
Sonsuzlukta birey olarak bir hiç ama sizlerin babasi olarak bir evren kadar zengin olan babanız.
İnsan gerçekten âşık olduğunda, karşısındakinin gerçek yüzünü pek göremez, onu hep bir bulut arkasında, çirkinlikleri törpülenmiş, güzellikleri ise abartılmış bir siluet olarak algılar.
Zeki insan başkalarının deneyimlerinden yararlanmasını bilen insandır.
Ne yazık ki tarım toplumlarının kültürlerinin altında yatan tek tanrılı dinler de, ister Musevilik olsun, ister Hristiyanlık, ister Müslümanlık, kadının bu ikinci sınıf kimliğini pekiştirmişlerdir.
Bir yandan onu şeytan gibi, günaha çağıran bir mahluk olarak görmek ve gösterme, bu yüzden de peçe ve çarşaf içine sokmak, öte yandan toplumsal ve hukuksal olarak, mahkeme tanıklığından, aile içi ilişkilere ve miras hukukuna kadar, erkeğin yanında aşağı bir durumda tutmak, ne yazık ki, tarım toplumlarının erkek egemen kültürünün tek tanrılı dinler tarafından da desteklenen bir özelliği olmuştur.
Duygularını dışavurmayı zayıflık sayan babalar, özelliklede erkek olmakla duygusallığı bağdaştırmayan insanlar, çok yanlış bir inancın kurbanı olurlar. Bunlar, çocuklarını ne kadar sevdiklerini söyleyemezler.
Asık suratlı durmayı babalığın gereği sayarlar.
Bana göre,yaşamın kendisi bir mucizedir.Örneğin,yaşamla bağınızı oluşturan,duygu ve düşüncelerimize biçim ve yön veren beş duyumuz,kendi içlerinde ayrı ayrı birer mutluluk pınarıdır.
İnsanları sevin ve onlardan karşılık beklemeyin.
Kendinizi aptal yerine koymadan sevmenin tek yolu budur.
Yaygın inanışın tersine, dostluk; yaşam boyu en zor yakalanan ilişkidir.
Cennet de cehennem de insanın içindedir. Yaşamı taşınmaz bir yük gibi görenler, kendi ürettikleri bir cehennemde yaşar.
Ya duygular?
Sevgi, aşk, güven, dostluk?
Tabii öbür yanda, kin, nefret, öfke ve kıskançlık.
Bütün bunlar ölümlü insanın, ölümsüz duyguları değiller mi?
Mutluluğu, gelecekte ya da yaşamın olağanüstülüklerinde değil, günlük yaşamın olağanlıklarında aramayı öğren
Unutmayın, sıradışı olmanın sırrı, insanları rahatsız eden çarpıcı kişilik ozelliklerinde değil, günlük yaşamın küçük ayrıntılarında saklıdır.
İşte bugünkü toplumda yaşanan en büyük kirlilik, en tehlikeli değer yozlaşması, ne pahasına olursa olsun para kazanmak iyidir anlayışının egemen olmasıdır.
Gerçek dostluk kolay yaşanan bir olay değil. Ne yazık ki günümüzde pek çok yüzeysel ilişki, geçici tanışıklık veya menfaate dayalı arkadaşlık, dostluk diye tanımlanıyor ve gerçek dostluğa yazık ediliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir