Bartolomé de Las Casas kitaplarından Kızılderili Katliamı kitap alıntıları sizlerle…
Kızılderili Katliamı Kitap Alıntıları
..bir Fransisken papazı, cellatların izin verdiği kısa süre içinde ona elinden geldiğince kraldan ve Hristiyan inancımızdan bahsetti. Şu anda duyduklarına inanması halinde Rabbine kavuşup ebediyen acı ve eziyet çekmek üzere cehenneme gideceğini söyledi. Kral Hatuey kısa bir müddet düşündü ve papaza, Hristiyanların bahsettiği cennete gidip gitmeyeceklerini sordu. İyilerin gideceği cevabını alınca fazla düşünmeye gerek görmeden cevabı yapıştırdı ve şayet durum buysa o zaman cehenneme gitmeyi tercih ettiğini, böylece bir daha o acımasız hayvanları görmeyeceğini söyledi.
bana kulak verin, bu tanrıyı çevremizde tutarsak ona el uzatmak için bizi öldürürler.
hadi tanrıyı şu nehre atalım.
hepsi kabul etti ve altınları civardaki büyük bir nehre attılar.
hadi tanrıyı şu nehre atalım.
hepsi kabul etti ve altınları civardaki büyük bir nehre attılar.
Avrupalı komutanlardan biri, bütün adanın en yüce reisinin eşine tecavüz edince bütün o utanç verici süreç başlamış oldu. İşte o zaman yerliler Avrupalıları topraklarından kovmanın ve silaha
sarılmanın yollarını düşünmeye başladılar. Ama silahları hem saldırı hem de savunma için dayanıksız ve etkisizdi.
sarılmanın yollarını düşünmeye başladılar. Ama silahları hem saldırı hem de savunma için dayanıksız ve etkisizdi.
Her şey Avrupalıların yerli kadınları ve çocukları hem hizmetçi olarak hem de aşağılık isteklerini tatmin etmek için yanlarına almalarıyla başladı. Sonra, yerli halkın özgür iradesiyle kendilerine sunduklarından tatmin olmayan Avrupalılar, yerlilerin kendi alın terleriyle ürettikleri yiyecekleri almaya başladılar.
Kölelerin mallarla takas edildiğini öğrenen gemi kaptanları bölgeye geldiler. Cani ve adamları yerlileri; şarap, yağ, sirke, tuzlu domuz eti, giyim eşyaları bir at veya ihtiyaç duyulabilecek her şey karşılığında takas ettiler. Bir adam elli ile yüz genç kız arasından en beğendiğini seçmeye davet ediliyor, sonra seçilen kız, bir arroba ağırlığında şarap, yağ, sirke veya tuzlu bir domuz karşılığında o adama teslim ediliyordu.
Ara sıra da olsa yerliler bir Avrupalıyı öldürdüğünde ( ki kendilerine karşı işlenen suçların büyüklüğü göz önüne alınırsa buna hakları da vardı ), İspanyonlar kendi aralarında gayri resmi bir anlaşma yaparak öldürülen her Avrupalı için yüz yerlinin idam edilmesine karar veriyorlardı.
Hispaniola adası, Avrupalıların gelişine şahitlik eden, halkı toptan ödürülen, toprakları yakılıp yıkılan ve boşaltılan ilk adaydı.
Yeni İspanya, 1517’de keşfedildi ve bölgenin yerli halkına İspanyollar tarafından büyük zulümler yapıldı ve bir kısmı öldürüldü. 1518’de Hristiyanlar bölgeye yerleşme bahanesiyle halkı soymaya ve öldürmeye başladılar. O yıldan itibaren (şu anda 1542 yılındayız), bu Hristiyanların yaptığı büyük haksızlıklar, insafsızlıklar, beklenmedik şiddet eylemleri ve kanlı barbarlıklar giderek arttı, bu eylemleri gerçekleştirenler içlerindeki Yaradan korkusunu, bütün sevgi ve haysiyet duygularını kaybettiler.
Hıristiyanların tanrısını altın yerine koyup İspanyollar’ın kendilerine zarar vermemesi için saygıdan etrafında dans ettikten sonra
Kral Hatuey
“Bana kulak verin
Bu tanrıyı (Hıristiyanların tanrısını) çevremizde tutarsak ona el uzatmak için bizi öldürürler. Hadi tanrıyı şu nehre atalım.”
Hepsi kabul etti ve altınları civardaki büyük bir nehre attılar.
“Hükümdarlık tahtında oturan bir kral, gözleriyle bütün kötülükleri dağıtır.”
Kadınları öldürmek insafsız ve iğrenç bir davranıştır.
Hükümdarlık tahtında oturan bir kral, gözleriyle bütün kötülükleri dağıtır.
Avrupalı komutanlardan biri, bütün adanın en yüce reisinin eşine tecavüz edince bütün o utanç verici süreç başlamış oldu. İşte o zaman yerliler Avrupalıları topraklarından kovmanın ve silaha
sarılmanın yollarını düşünmeye başladılar. Ama silahları hem saldırı hem de savunma için dayanıksız ve etkisizdi.
sarılmanın yollarını düşünmeye başladılar. Ama silahları hem saldırı hem de savunma için dayanıksız ve etkisizdi.