Matt Ridley kitaplarından Kızıl Kraliçe kitap alıntıları sizlerle…
Kızıl Kraliçe Kitap Alıntıları
Don Symons, Sezgisel ve sağduyulu psikolojimiz, kapsam ve doğruluk yönünden herhangi bir bilimsel psikolojiyi fersah fersah aşar diye yazar. Horace Barlow, büyük edebi beyinlerin, neredeyse tanımları gereği zihin okuyabilen büyük beyinler olduğuna işaret eder. Shakespeare, Freud’dan çok daha iyi bir psikolog ve Jane Austen de Durkheim’dan çok daha iyi bir sosyolog idi. Bizler akıllıyız zira, olabildiğimiz kadarıyla doğal psikologlarız.
Beşeri bilimlerin içgüdüsel böbürlenmelerini ikna edicilikten tamamen uzak buluyorum, zira zoologlara karşı birçok cephede kaybetmişlerdir. Savladıkları iddiaları art arda çürütülen beşeri bilimciler, ilk etapta bu iddiaları asla ortaya atmamış gibi davranarak, attıkları geri adımları taktiksel bir havaya büründürmeye çalışmaktadırlar. Bilince dair neredeyse tüm tartışmalarda a priori olarak, bunun insana has bir özellik olduğu varsayılır. Oysa sıradan bir köpeğin rüya görebildiği, üzgün ya da mutlu olabildiği ve bireyleri tanıyabildiği, köpek beslemiş herhangi biri için aşikardır; köpeği şuursuz bir robot olarak tanımlamak sapkınlıktır.
Sarı saçın Avrupalılarca kumral ya da siyah saçtan daha güzel addedildiği eskiden beri bilinir. Antik Roma’da kadınlar saçlarını sarıya boyuyordu. Ortaçağ İtalya’sında, açık renk saç ve güzellik ayrılmaz bir bütündü; Britanya’da sarışın ve güzel sözcükleri eşanlamlıydı. Tıpkı kırlangıcın kuyruk flaması gibi, belki yetişkinlerde sarı saç cinsel olarak seçilmiş dürüst bir dezavantajdı.
Roberta Seid’in ifadesiyle, zayıflık 1950’lerde bir önyargı , 1960’larda bir söylence 1970’lerde bir tutku ve 1980’lerde bir din oldu. Tom Wolfe, modaya uygun bir forma girmek için kendilerini açlığa mahkum eden New Yorklu kadınlara atfen sosyal röntgen filmleri terimini ortaya atmıştır. Amerika’nın güzellik kraliçelerinin ağırlığı her geçen yıl istikrarlı bir biçimde azalmaktadır. Aynı şekilde Playboy’un orta sayfa güzellerinin de.
Freud, herhangi bir kanıt ortaya koymaksızın, insanların enseste yönelik arzuları olduğunu varsaymıştır. Freudcular, bu arzuların pek az insan tarafından ifade edilmesinin nedeni olarak bunların baskılanmış olmasını öne sürerler ki bu da Freud’un görüşlerini aksi ispatlanmaz kılar.
Cinsiyet eşitliğine inanmak adilanedir. Cinsel kimliğe inanmak yapılabilecek en tuhaf ve en gayri feminist şeydir.
Bu çelişkiyi fark eden feministler, bu konudaki çabalarının ceremesini çekmektedirler. Kışkırtıcı fikirleri ile tanınan, yazar ve edebiyat eleştirmeni Camille Paglia, feminizmin mümkün olmayan bir numarayı denemeye çalıştığını gören nadir insanlardan biridir: Bir taraftan erkeğin doğasını değiştirmeye çalışırken, diğer yandan kadının doğasının değişmez olduğu konusunda ısrar etmek. Paglia, erkeklerin gizli kadınlar, kadınların da gizli erkekler olmadığını ileri sürer. Uyanın diye seslenir Paglia. Erkeklerle kadınlar farklıdır.
Bu çelişkiyi fark eden feministler, bu konudaki çabalarının ceremesini çekmektedirler. Kışkırtıcı fikirleri ile tanınan, yazar ve edebiyat eleştirmeni Camille Paglia, feminizmin mümkün olmayan bir numarayı denemeye çalıştığını gören nadir insanlardan biridir: Bir taraftan erkeğin doğasını değiştirmeye çalışırken, diğer yandan kadının doğasının değişmez olduğu konusunda ısrar etmek. Paglia, erkeklerin gizli kadınlar, kadınların da gizli erkekler olmadığını ileri sürer. Uyanın diye seslenir Paglia. Erkeklerle kadınlar farklıdır.
Feminizmin merkezinde, çok az feministin kabullendiği bir çelişki vardır. Öncelikle erkek ve kadınların, her işe uygun olduğunu öne süremezsiniz ve dahası, o işler kadınlar tarafından yapılsaydı, farklı yapılıyor olurlardı. Dolayısıyla bizzat feminizm, eşitlikçi olmaktan uzaktır. Feministler, idarenin kadınlarda olması durumunda insani değerlerin daha baskın olacağını açıkça öne sürerler ve kadınların doğaları gereği farklı oldukları varsayımından yola çıkarlar. Eğer dünyayı, kadınlar yönetseydi, savaşlar olmazdı. Kadınlar şirketleri yönettiğinde, sloganları rekabet değil, işbirliğidir. Bunların hepsi cinsiyetçiliğe dair açık ve kati yargılardır. Öyle ki kadınların erkeklerden farklı kişilikleri ve doğaları vardır. Eğer kadınların kişilikleri farklıysa, bazı işleri erkeklerden daha iyi yapacakları, bazılarında da erkeklere kıyasla başarısız olacakları muhtemel değil midir? İşimize geldiği vakit farklılıklardan medet umup işimize gelmediğinde de onları inkar edemeyiz.
Erkek ve kadınların zihinleri farklıdır. Farklılıklar evrimin doğrudan sonuçlarıdır. Kadınların zihni çocuk doğurma ve yetiştirmenin ve bitkisel yiyecekleri toplamanın gereksinimlerine uygun olarak evrim geçirdi. Erkeklerin zihni, bir erkek hiyerarşisi içinde yükselmenin, kadınlar için savaşmanın ve aile için et sağlamanın gereksinimlerine göre evrim geçirdi.
Erkekler ve kadınların zihinlerinin farklı evrildiğine dair önerme, her sosyal bilimcinin ve politik doğruluğa önem veren her insanın lanetleyip aforoz ettiği bir düşüncedir. Buna karşın iki nedenden ötürü, ben bunun doğru olduğuna inanıyorum. Birincisi kurulan mantık kusursuzdur. Geçen iki bölümde ortaya konduğu gibi, evrim geçirilen uzun zaman süreçlerinde, erkekler ve kadınlar farklı evrimsel baskılara maruz kaldılar ve dolayısıyla başarılı olanlar, beyinleri bu baskılara iyi uyum sağlayan davranışları üretenler oldu.
Erkekler ve kadınların zihinlerinin farklı evrildiğine dair önerme, her sosyal bilimcinin ve politik doğruluğa önem veren her insanın lanetleyip aforoz ettiği bir düşüncedir. Buna karşın iki nedenden ötürü, ben bunun doğru olduğuna inanıyorum. Birincisi kurulan mantık kusursuzdur. Geçen iki bölümde ortaya konduğu gibi, evrim geçirilen uzun zaman süreçlerinde, erkekler ve kadınlar farklı evrimsel baskılara maruz kaldılar ve dolayısıyla başarılı olanlar, beyinleri bu baskılara iyi uyum sağlayan davranışları üretenler oldu.
Kanada’daki Mc Master Üniversitesi’nden Margo Wilson ve Martin Daly, insan kıskançlığı denen olguyu incelediler ve bulguların, evrimsel bir yorum getirmeye imkân tanıyacak yönde olduğu sonucuna vardılar. Kıskançlık insanın doğasında ve her kültürde mevcuttur. Antropologlar kıskançlığın mevcut olmadığı bir topluluğu bulmak için ellerinden gelen tüm çabayı harcamalarına ve böylece bunun habis bir sosyal baskı ya da patolojinin ürünü olduğunu kanıtlamak istemelerine rağmen, cinsel kıskançlık, öyle anlaşılıyor ki, insan varlığının kaçınılmaz bir unsurudur.
Wrangham’ın incelediği Afrika pigmelerinde, dedikodu çok yaygındı ve karısını bir ilişkiye girmekten yıldırmak için kocanın izleyebileceği en iyi yol, dedikodulardan sürekli haberdar olduğunu karısına söylemekti. Wrangham, dil olmaksızın bunun imkansız olduğunu da gözlemler. Dolayısıyla, cinsiyete dayalı işbölümü, çocuk yetiştirmeye dayalı evlilik kurumu ve dillerin icadı hepsi birbirine bağımlıdır.
Neredeyse hiçbir mesele doğacak çocuğun cinsiyetini seçmek kadar abartılı söylence ve eski bilgilerle dolu değildir. Hem Aristoteles hem Talmud kitabı, erkek isteyenlerin yataklarını kuzey-güney ekseninde yerleştirmelerini önerir. Anaksagoras’ın, cinsel ilişki esnasında sağ tarafa yatarak doğacak çocuğun erkek olmasını sağlamaya dair inancı o denli etkiliydi ki, yüzyıllar sonra bazı Fransız aristokratları sol hayalarını aldırmıştı.
Deniz salyangozu yaşamına erkek olarak başlar ve devinimi son bulunca dişiye dönüşerek bir kayaya yerleşir, bir başka erkek gelip kayaya yerleşen dişinin üzerine konar ve yavaş yavaş o da bir dişiye dönüşür; sonra üçüncü bir erkek de gelip yerleşir ve alt tarafları dişi üst kısımları da erkek on ya da daha fazla salyangozdan oluşan bir kule meydana gelinceye kadar bu devam eder.
AIDS’e neden olan ve HIV olarak bilinen virüs, insanın beyin hücrelerine bulaşır, fakat orada eylemsiz olarak kalır. Ama eğer, tümüyle farklı bir virüs olan sitomegalo virüsü halihazırda HIV bulaşmış bir beyin hücresine bulaşırsa, bu durumda HIV virüsü uyanır ve hızla çoğalır. Hastalık bulaşmış kişi ikinci bir bulaşıcı hastalığa yakalandığı taktirde, HIV’in süregelip AIDS’e neden olması olasılığını artıran nedenlerden biri budur. Yanı sıra, AİDS’in özelliklerinden biri de çoğumuzun vücudunun içinde durgun halde yaşayan ve normalde zararsız pnömosistis, sitımegalovirüs ve uçuk gibi her türlü bakteri ve virüslerin, AİDS’in ilerleme safhasında birdenbire zararlı ve saldırgan hale gelmesidir.
Rusya denen bir labaratuvarda yapılan komünizm adlı devasa bir deney bunu kanıtlamıştır. Toplumun Herkes gücü kadar katkıda bulunur, ihtiyacı kadar edinir ilkesine göre örgütleneceğine dair basit ve hoş önerinin felâket boyutlarda bir hayalcilik olduğu ortaya çıkmıştır, çünkü daha sıkı çalışma karşılığında hiçbir mükâfat vermeyen bir sistemle emeğinin meyvelerini neden paylaşması gerektiğine dair herkes ikna olmamıştır. Komünizm türünden zorunlu bir işbirliği, kimin gücü kime yeterse türünden bir meydan kavgası gibi, bireyin bencil ihtiraslarınca istismar edilmeye yatkındır.
Cinsellik hastalıkla ilişkilidir ve parazitlerden kaynaklanan tehditlere karşı mücadele etmek için kullanılmaktadır. Canlı varlıklar genlerini parazitlerin bir adım önünde tutabilmek için cinselliğe gereksinim duyarlar. Her şeye rağmen erkekler lüzumsuz değildir; erkekler – eğer bu bir teselli olacaksa – grip ya da çiçek virüsü sonucu çocuklarının yok olup gitmelerine karşı kadınların sigorta poliçesidir. Kadınlar yumurtalarına sperm katarlar, çünkü eğer bunu yapmazlarsa, ortaya çıkan bebekler genetik kilitlerini açan ilk parazite karşı aynı biçimde savunmasız kalacaktır.
Bazı bambular yalnızca 121 yılda bir çiçek açar ve bunu dünya üzerinde her yerde tam olarak aynı anda yapıp ardından ölürler. Bu onların yavrularına her türden avantajı bahşeder: Yavruların hayatta olan ve rekabet edecekleri ebeveynleri yoktur ve ebeveyn bambu bitkileri öldüğünde parazitler de yok olup gitmiş olur (Yırtıcı düşmanları da sorunlarla karşılaşır: Bambuların çiçek açması pandaları krize sürükler).
Birinci Dünya Savaşı 1914-18 yılları arasında dört yıllık süreçte yirmi beş milyon insanın ölümüne yol açtı. Ardından baş gösteren grip salgını aynı sayıda insanı dört ayda öldürdü. Bu, medeniyetin doğuşundan beri insan türünü kasıp kavuran bir dizi felaketin yalnızca son halkasıydı. İsa’dan sonra 165 yılında kızamık, 251 yılında çiçek hastalığı, 1348 yılında hıyarcıklı veba, 1492 yılında frengi, 1800 yılında ise verem, Avrupa’yı kırdı geçirdi. Bunlar yalnızca salgın hastalıklardır. Belirli bir yere veya gruba özgü, yaygın hastalıklar da çok sayıda insanı aldı götürdü. Tıpkı bitkilerin, sürekli böceklerin hışmına uğraması gibi, her hayvan da karınca sürüsü gibi kaynayan ve fırsat kollayan aç bakteri kitlelerini barındırır. Pek gurur duyduğumuz vücudumuzda insan hücrelerinde insan hücrelerinden çok bakteri hücreleri olabilir. Siz bu satırları okurken vücudunuzun içinde ve üstünde dünyadaki insan sayısından fazla bakteri mevcut olabilir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Su pireleri nesiller boyunca aseksüel yaşayarak varlıklarını sürdürür: Hepsi dişidir, kendileri gibi dişiler doğururlar, asla çiftleşmezler. Sonra yaşadıkları gölette pireler çoğaldıkça bazıları erkek doğurmaya başlar ve erkek pireler, göletin dibine bırakılan ve gölet yeniden suyla dolduğunda hayat bulan kış yumurtalarını üretmek üzere diğer dişilerle çiftleşir. Su pireleri, cinselliğin evrimin gerçekleşmesine yardımcı olmasının ötesinde akla yatkın bir sebebi olduğunu adeta kanıtlamak istercesine cinsel ilişkiye bir girip bir vazgeçerler. Eğer soyunu sürdürme niyetindeyse, bir su piresinin en azından belli dönemlerde cinsel ilişkiye girmesi zahmete değerdir.
Neden o adam o kadına aşık olmuştur? Çünkü kadın güzeldir. Güzellik neden önemlidir? Çünkü insanlar genelde tekeşli bir türdür ve dolayısıyla erkekler eşleri konusunda seçicidir; güzellik gençliğin ve sağlıklı olmanın göstergesidir ki bunlar da doğurganlığı ifade eder. O adam eşinin doğurgan olmasını neden önemser? Çünkü eğer önemsemezse genleri, doğurganlığı önemseyen başka erkeklerin genleri tarafından safdışı bırakılacaktır. Neden bunu önemser? Önemsemez ama genleri önemsermiş gibi davranır.
Kadınlar erkeklere değil, genelde erkekler kadınlara ulaşmak için rekabet halindedirler. Bunun geçerli evrimsel nedenleri ve yanı sıra açık evrimsel sonuçları vardır; mesela erkekler kadınlara oranla daha saldırgandır.
Sosyal bilimlerin neredeyse bütün alanlarında, Türlerin Kökeni’nin yayımlandığı 1859 yılı adeta hiç yaşanmamışçasına sürüp giden bir seyir vardır; bu gayet kasıtlı ve tasarlanmış bir gidişattır zira sosyal bilimler, insan kültürünün, insanın kendi özgür iradesinin ve buluşlarının bir ürünü olmadığını, aksine insan psikolojisinin toplumun bir ürünü olduğunu ileri sürer.
Dünyanın uzun sakallı bir adam tarafından yedi günde meydana getirildiğine ve dolayısıyla insan doğasının seçilim sonucu değil bir İlahi Zekâ marifetiyle tasarlandığına inananlara sadece yol ve zihin açıklığı diliyorum. Aramızda ortak tartışma zemini yok denecek kadar az zira varsayımlarınızın pek azına katılıyorum.
Neden cinsellik? Elbette insan doğasının, üzerinde bu kadar çok durulmuş, külfetli ve üremeye dayalı bu meşgalenin dışında da özellikleri vardır. Doğru, insan üremek üzere tasarlanmıştır; geriye kalan her şey amaç değil araçtır. İnsanlar varlığını sürdürme, yemek yeme, düşünme, konuşma ve benzeri eğilimleri kalıtım yoluyla edinirler. Fakat hepsinden öte, kalıtsal miraslarında üreme eğilimi vardır.
Bruce Ellis, erkekte kişiliğin önemli olduğuna ilişkin bulguyu özetlemiştir. Tekeşli bir toplulukta, erkek önemli bir mevkiye sahip olmadan çok önce kadın onu kendine eş olarak seçer ve erkeğin geçmiş başarılarına bel bağlamaktansa, gelecekle ilgili potansiyeline dair ipuçları aramalıdır. Hal ve tavır, kendine güven, iyimserlik, verimlilik, azim, cesaret, kararlılık, zekâ, hırs – bunlar, erkeklerin mesleklerinin zirvesine ulaşmasına neden olan kavramlardır ve kadınların bunları çekici bulması tesadüf değildir. Bunlar gelecekteki sosyal konumun ipuçlarıdır.
Ağlama kadın, hayır ağlama
—Bob Marley
Ah yok mu derdi, kadınların derdi
Yine ve yeniden tekrarlıyorum
Kalamazo’dan Kamçatka’ya
Erkeklerdir kadının derdi
—Ogden Nash/Kurt Weill
Her şey bir adamın, değerli bir parça balık ya da balı kısa bir ilişki karşılığında komşunun çekici karısı ile paylaşmasıyla başladı ve bir pop yıldızının Mercedes’ine bir manken atarak gezmesiyle devam etmekte. Balıktan Mercedes’e tarihte hiçbir kopukluk yaşanmadı: İster deriler ve boncuklar, ister saban ve öküz, isterse de kılıçlar ve kaleler aracılığıyla olsun. Zenginlik ve güç, kadınlara ulaşmanın, kadınlar ise genetik ebediyete ulaşmanın araçlarıdır.
Aynı şekilde, günümüz kadınının zihninin derinliklerinde aynı basit avcı-toplayıcı hesap cetveli vardır ve bu, pek değişime uğrayamayacak kadar yeni evrim geçirmiştir: Çocukların için yiyecek ve bakım sağlayabilecek bir koca elde etmeye çabala; bu çocukların birinci sınıf genlere sahip olmasını sağlayacak bir âşık bul. Eğer kadın çok şanslı ise bu adamların her ikisi de aynı kişi olacaktır. Her şey bir kadının kabiledeki en iyi bekâr avcı ile evlenmesiyle ve en iyi evli avcı ile ilişki yaşaması ve dolayısıyla çocukları için zengin bir besin kaynağını teminat altına almasıyla başladı. Zengin bir kodamanın karısının, büyüdükçe iri yarı koruma görevlisine benzeyen bir çocuk doğurmasıyla devam etmekte.
Aynı şekilde, günümüz kadınının zihninin derinliklerinde aynı basit avcı-toplayıcı hesap cetveli vardır ve bu, pek değişime uğrayamayacak kadar yeni evrim geçirmiştir: Çocukların için yiyecek ve bakım sağlayabilecek bir koca elde etmeye çabala; bu çocukların birinci sınıf genlere sahip olmasını sağlayacak bir âşık bul. Eğer kadın çok şanslı ise bu adamların her ikisi de aynı kişi olacaktır. Her şey bir kadının kabiledeki en iyi bekâr avcı ile evlenmesiyle ve en iyi evli avcı ile ilişki yaşaması ve dolayısıyla çocukları için zengin bir besin kaynağını teminat altına almasıyla başladı. Zengin bir kodamanın karısının, büyüdükçe iri yarı koruma görevlisine benzeyen bir çocuk doğurmasıyla devam etmekte.
Erkekler bakım, para ve gen sağlayıcı olarak istismar edilir.
Thomas Hardy’nin Tess D’urberville adlı romanında, düğün gecelerinde, Angel Clare yeni evlendiği karısı Tess’e, evlenmeden önce çok ceviz kırdığını itiraf eder. Tess de içi rahat bir halde, kendisinin de Alec D’urberville tarafından baştan çıkarıldığını ve ondan kısa ömürlü bir çocuk doğurduğunu anlatır. Tess karşılıklı işlenen günahların dengelendiğini düşünür.
Bağışlandığın gibi sen de beni bağışla! Ben seni bağışlıyorum, Angel.
Sen -evet bağışlıyorsun.
Fakat sen beni bağışlamıyor musun?
Ah Tess, bu durumda bağışlamak yersiz. Sen artık gözümde başka birisin;
Tanrım – böyle garip bir hokkabazlık nasıl bağışlanır!
Clare, Tess’i o gece terk eder.
Kadınlara kıyasla erkekler eşlerinin ihanetini daha fazla kafaya takar. Tarih ve hukuk bize uzun bir zamandır bunu göstermektedir. Birçok toplumda, kadının yaptığı zina yasadışıydı ve şiddetli cezalara çarptırılıyordu. Öte yandan kocanın yaptığı zinaya göz yumulup hafif bir cezayla geçiştiriliyordu. Birleşik Krallık’ta on dokuzuncu yüzyıla dek, mağdur bir koca tarafından zinacı aleyhine adli soruşturma başlatmak üzere dava açılabiliyordu. 1927 yılında Bronislaw Malinowski sayesinde, serbest cinsel yaşamları ile ünlenen Trobiriand Adası halkı bile zina yapan kadınları ölümle cezalandırıyordu.
Araştırmalar göstermektedir ki, insanlar tuhaf bir biçimde, adeta babalara güvence verircesine yeni doğan bebeği annesinden çok babasına benzetme eğilimindedir ve bunu belirtme olasılıkları en yüksek olanlar kadının akrabalarıdır.
Karısının değer vermediği bir adam tam da boynuzlanma tehlikesi içinde olan bir şahsiyettir, zira kadın çocukları için daha iyi bir baba arayacaktır. Hatta bu, sıradışı ve bugüne dek kafa karıştıran bir gerçeği, tecavüz kurbanlarının kocalarının travma yaşamaya ve eğer kadın tecavüz sırasında fiziksel olarak incinmemişse, kendilerine rağmen, karılarına içerlemeye eğilimli olmaları gerçeğini bile açıklayabilir. Fiziksel bir yara/darbe kadının direniş gösterdiğinin kanıtıdır. Evrim, kocaları, karılarının tecavüze filan uğramadığından ya da kendilerinin arandığından şüphelenecek ölçüde paranoyak olmaya programlamıştır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.