İçeriğe geç

Kıyamet ve Ahiret Kitap Alıntıları – İmam Gazali

İmam Gazali kitaplarından Kıyamet ve Ahiret kitap alıntıları sizlerle…

Kıyamet ve Ahiret Kitap Alıntıları

Mezhepsiz kimse kendi, doğru yolu bulamaz,
etse herkesi taklid, bu da, doğru olamaz!
dinde âlim olmıyan, bir müctehid olamaz,

Rahmetini umarım, yoksa da, isti’dâdım,
sana güçlük mü var ey, keremi bol Allahım!

Rahmetin mücrîmedir, kusûrum pek çok benim,
edemem cürmüm inkâr, hâlim ma’lûmun Senin,
yüz karasıyle geldim, sürüyerek zincirim,

Rahmetini umarım, yoksa da, isti’dâdım,
sana güçlük mü var ey, keremi bol Allahım!

Yanılmış şimdi herkes, muhakkak ki hak Sensin,
gayrı yok, ibâdete yalnız müstehak Sensin!
abd-i âciz ne yapar, kâdir-i mutlak Sensin!

Rahmetini umarım, yoksa da, isti’dâdım,
sana güçlük mü var ey, keremi bol Allahım!

Zinâyı âdet edinen, fâiz ve yetim malı yiyenlerin ve mezhepsizlerin rûhları Cehennemde azâb içinde olurlar. Üzerinde kul hakkı bulunanların rûhları Cennete girmez.
Ey yârenler, ey kardeşler!
Ecel gele, ölem birgün.
İşlerime pişmân olup,
ah neyledim, diyem birgün.

Yanlarıma kona elim,
söz söylemez ola dilim.
Karşıma gele amelim,
netdim ise, görem o gün.

Üç parça bezdir kefenim,
yılan, çıyan yerler tenim.
Yıllar geçer, bilinmez yerim,
unutulup kalam birgün.

Kabre konurum yalnızca,
ne gün tanırım, ne gece.
Son ümmîd sendedir hoca.
sana teslîm olam birgün.

(Hiç kimse başkasının suçu ile cezâlandırılmaz!)

En’âm sûresi, yüzaltmışdördüncü âyeti

Birinci cihân harbinde, Osmânlı devletini eline geçirmiş olan (İttihâd ve Terakkî) komitacıları din câhili idi. İslâmiyyetden ve islâm terbiyesinden ve islâm ahlâkından mahrûm idiler.
Yükselmeğe sebebi olur, gam yime düşdüm diye,
Binâ ta’mir edilmez, benzemezse harâbeye.
(Allahü teâlâ bir kimseye nûr vermezse, o münevver olamaz!)

Nûr süresi kırkıncı âyet

(İnsanların en iyisi, insanlara fâideli olandır)
Kötü arkadaşla hiç görüşme,
O, zehrli yılandan da fenâdır!
Yılan alır insanın cânını,
O alır cânını, îmânını!
(Allah dışınıza bakmaz. Kalblerinize ve niyyetlerinize bakar)
(Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur)
Hadîs-i şerîf
Rehberden başka yokdur insanı çeken,
bir Rehber ara, ona sarıl pek muhkem!

Celâlüddîn-i Rûmî

Ne kadar çok içirsen de bana,
ateşim artıyor senden yana!

Hâce Muhammed Bâkî-billah

Kardeşim, bu yolun yokdur sonu,
çok gitsen de, yine yürümeli!

Celâlüddîn-i Rûmî

Evliyâyı avlıyan hayâlller bilirmisin nedir?
Hudâ bostanı güzellerinin görüntüleridir!
Hadîs-i şerîfde, (Her hastalığın şifâsı vardır.Kalbin şifâsı, Allahü teâlayı zikr etmekdir) buyuruldu.
Kendini yok bil, kemâl ancak budur,
Onda yok ol, kavuşmak, işte budur!
Hadîs-i şerîfde, (Birşeyi çok seven, onu çok anar) buyuruldu.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî,(mevlid okunan yerden belâlar,sıkıntılar gider) buyurmuşdur.
Bir hadîs-i şerîfde, (Biz görünüşe göre anlarız. Gizli olanları Allahü teâlâ bilir) buyuruldu.
(İnsan, evinde iken nelerden incinirse, kabrinde de onlardan incinir)
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hadîs-i şerîfde, (Kabr, yâ Cennet bahçelerinden bir bahçedir.Yâhud Cehennem çukurlarından bir çukurdur) buyuruldu.
(Yapdığınız işler, mezârdaki yakınlarınıza ve tanıdıklarınıza gösterilir. İşleriniz iyi ise, sevinirler. İyi değil ise, yâ Rabbî! Bunlara iyi işler yapmaları için kalblerine ilhâm eyle derler.)
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dünyâda birşeye kavuşmak için, diriler sebeb yapıldığı hâlde, ölülerin de, birşeye kavuşmak için sebeb yapılmasına bir dürlü inanmıyorlar.
Kur’ân-ı kerîmin ahkâmını öğrenmiyen ve hadîs-i şerîflere uymıyan kimse, câhil ve gâfildir.
(İnsanların kötüsü, iki yüzlü olanlardır. Ba’zılarına bir yüz ile, başkalarına, başka yüz ile görünür)
Uğursuz, la’in şeytândan,
hârikalar görünür her ân.
Girer kapıdan, hem bacadan,
beden, kalb, olur ona vatan.

Tesavvuf sözlerini anma!
Nûrdan, kerâmetden dem vurma!
Kerâmet, Hakka kul olmakdır,
gerisi, riyâ, ahmaklıkdır!

İnsanın rûhu bedenine âşıkdır. Ölüp, rûh bedenden ayrılınca bu sevgisi yok olmaz.Rûhun bedene olan bağlılığı ve çekmesi, öldükden sonra yok olmaz.
İzâ tehayyertüm fil-umûr,
feste’înû min ehlil-kubûr!

Ya’nî, işlerinizde şaşırdığınız zemân, kabrdekilerden yardım isteyiniz!

Bin seneden beri gelmiş mü’minlerin doğru yollarından ayrılarak sapıtmışlardır. Müslimânların doğru yoldan sapıtdıran zâlim devlet adamlarının da kimler olduğunu her mü’min bilmekdedir.
Muhammed bin Abdullah Tebrizi şafii (Mişkat) kitabında diyor ki Aişe radiyallahu anha buyurdu ki, Habeş padişahı (Necaşi) imana geldi. Kabri üzerinde her zaman nur parladığını çok kimseden işittim.
Hanzala ismindeki sahabi, Resulullah ile gazaya gitmek için acele etti. Gusül abdesti almaya vakit bulamadı. Şehit oldu. Kendisini melekler yıkadı. Bunun için (Gasil-ül Melaike) adı ile meşhur oldu.
(İnsan bilmediği şeylerin düşmanıdır)
(Sen sevdiğini hidâyete getiremezsin. Fekat, Allahü teâlâ, dilediğini hidâyete kavuşdurur)
Şimdi, Müctehid âlimlere sormak, dört mezhep imamlarına sormak demek olduğunu açıklayalım! Dört imamı taklid etmenin birinci vesikası: Eshab-ı kiramın asrından ve ondan sonraki asrdan, bu zamana kadar, bütün müslümanlar, bu dört imamı taklid etmişler. Bunlara itaat etmekte İcma hasıl olmuştur.
İmâm-ı Muhammed bin Hasen Şeybanî rahime-hullahü teâlâ (Akaid-i Şeybaniyye) manzumesinde, (Kabr azabı vardır. Kabr azabı, hem ruha, hem de bedene olacaktır. ) buyurdu. Ya’nî, kabrde nimetler ve azablar, ruha ve cesede birlikte olacaktır. Diriler bunu görmezse de, inanmak lazımdır. Gaybe iman etmek lazımdır. Buna inanmamak, kıyamet günü olan (ba’s) ya’nî, mezardan kalkmaya inanmamaya yol açar. Çünkü, ikisi de, Allahü teâlânın kudreti ile olmaktadır. Birine inananın ötekine de inanması akla uygundur.
Amel, insanı Cennete götürmez. Cennete gitmeye sebep olur. Bunun içindir ki, hadis-i şerifte, (Hiç kimse iyilikleri ile, ibadetleri ile Cennete girmez) buyuruldu. Senin için de böyle midir? Ya Resûlallah! dediklerinde, (Benim için de böyledir. Ancak Allahü teâlânın merhameti ile, ihsanı ile kurtulurum) buyurdu.
Ebüd-derda radiyallahü teâlâ anh buyuruyor ki, yaptığınız işler, ölülerinize gösterilir. Bununla sevinirler veya üzülürler.
Hadis-i şerifin ma’nası, dinin kaynağı dörttür: Kitab, Sünnet, İcma ve Kıyas.
İslam bilgileri, İslam ahlakı bir memlekette azalırsa, böyle zındıkların, sapıkların türeyecekleri belli bir şeydir. Bunları bahane ederek, mezhepsizliği savunmak yerine, bu bozuk işleri düzeltmek, yıkıcı değil yapıcı olmak icab eder. Müslümanlar arasında, kabir hayatına ve kabirde nimet ve azaplar olduğuna inanıp da, Peygamberlerin ve Evliyanın öldükten sonra, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olacaklarına inanmayanlar var. Yahud, Allahü Teâlânın yaratmasını düşünmeden yalnız onlardan isteniyor, onlardan şefaat istenmesi, dileklerin onlar vasıtası ile elde edilmesi, İslamiyette bildirilmemiştir diyenler de vardır. Böyle söyleyenler, kabr hayatına inanmayanlar kadar zararlı değildir. Bunlar, Kuranı Kerim’i ve hadis-i şerifleri bilmedikleri için yahut inad ederek böyle soyuyorlar.
Sual: Bazı işleri bir imama uyarak, başka işleri de, başka bir imama uyarak daha başkalarını da, üçüncü imama uyarak, başka işleri de dördüncü imama uyarak yaparsak dört imama da uymuş oluruz. Buna ne dersiniz?
Cevab: Böyle yapmak, dini oyuncak yapmak olur. Helal ve haram ortadan kalkar. Bu ise memnu’dur. Haramdır. Müslimdeki hadis-i şerifte (Münafık, iki koç arasında dolaşan koyun gibidir. Bir ona gider. Bir ötekine gider.) buyuruldu. Buhari’deki hadisi şerifte de, (İnsanların kötüsü, iki yüzlü olanlarıdır. Bazılarına bir yüz ile, başkalarına başka yüz ile görünür) buyuruldu. Bunlar, Tevbe suresinin otuz sekizinci ayetinde bildirilen kimselerdir. Bu ayeti kerimede mealen,(Nesi küfrde ziyan olmaktır. Kâfirler bununla aldatılır. Bir ayı helal sayarlar, başka sene ise bu ayı haram sayarlar) buyuruldu. Yani bir şeye bir yıl helal derler. Başka zaman da haram derler.
Hanefi alimlerinden İbni Abidin rahime hullahü teâlâ (Redd-ül Muhtar)kitabının ön sözünde diyor ki, İmam-ı Azam’ın büyüklüğünün şahidi, mezhebinin en çok yayılmış olmasıdır. Diğer mezheb imamları, Onun bütün sözlerini sened olarak almışlardır.
İslam âlimlerine göre, her peygamber şehid olarak ölmüştür.
Başka bir hadisi şerifte (Allahü teâlâ toprağın peygamberleri çürümesini haram etmiştir) buyuruldu. Bunun doğru olduğunu alimler söz birliği ile bildirmektedir.
Kabrde, hem ruha, hem de bedene nimet ve azap vardır. Buna, böylece inanmak lazımdır.
Peygamberlerin aleyhimüsselavatı vetteslimat diri olmaları şart değildir. Öldükten sonra da, Allahü teâlâ mucize ihsan eder. Bunun gibi, Veliler öldükten sonra da, Allahü teâlâ bunlara (Keramet) vermektedir. Hiçbir Veli, hiçbir Nebinin derecesine yükselemez.
Ehl-i sünnet âlimleri, yatarken ve otururken kıbleye karşı ayak uzatmağa mehruh dedi. Allahü teâlâ, Kâ’beyi tavaf etmeği ve tavafta temiz olmayı emr eyledi. Muhyiddin’i Arabi rahime-hullahü teâlâ buyuruyor ki, dualarının kabul olunduğunu söyleyen bir kimse, islamın edeblerinden bir edebi gözetmezse, çok kerametleri görülse de, ona inanılmaz.
Zaruret olmadıkça, başka mezhebe göre iş yapması caiz değildir. Büyük âlim Kasım’ın bildirdiği gibi, bir mezhebe göre amel edenin, bu mezhebden ayrılmasının caiz olmadığı söz birliği ile bildirilmiştir) diyor.
Hadis alimleri, hadis-i şerifleri inceleyip, sahihlerini ayırmak için yaratıldı. Tefsir alimleri, Kur’an-ı Kerim’in ma’nalarını doğru olarak anlayıp, bildirmek için yaratıldı. Bunların ikisi de, vazifelerini yapmak için çok çalıştı. Maksatlarına kavuştular. Fıkh alimleri de, Kur’an-ı Kerim’in ve hadis-i şeriflerin nasslarından ahkâm çıkarmak için yaratıldı.
Birçok ariflerin talebesine, (Allahü tealadan bir şey isteyeceğiniz zaman, benden isteyiniz! Allahü teâlâ ile aranızda, şimdi ben vasıtayım) dedikleri kıymetli kitablarında yazılıdır.
Resulullaha kolay ve doğru uyabilmek için ihlas lazımdır. İhlas ile yapılmayan ibadetler faydalı olmaz. Kabul edilmez. Kurb nimetine kavuşturmaz. İhlas elde etmek de, tasavvuf yolunda çalışmakla nasib olur. Görülüyor ki, tasavvufun bildirdiği vazifeleri yapmak, ibadetlerin ihlâsla yapılması ve kabul olması içindir.
Her mezhebte mübah olanları, kolay olanları araştırıp, bunları yapmaya, mezhepleri (Telfik) denir. Böyle yapan fasık olur.
Bir zaman gelecek, din alimi kalmayacak. Cahiller din adamı yerine geçirilerek bilmeden fetva vereceklerdir. Bunlar doğru yolda olmayacak ve herkesi, doğru yoldan çıkaracaklardır) hadisi şeriflerinde bildirilen sapıklardır.
(His organları ile duyulan duygular, temiz kalblere ve temizlenmiş nefslere de te’sîr eder)
Allah’ü teala faydalı olacağı zaman, Evliyasının harika göstermesini diler. Marifetleri işiten kötü kimselerin, bunları söyleyerek, kendilerini evliya imiş gibi göstermeleri, bu marifetleri lekeleyemez. Cevher çöplüğe düşerse kıymetten düşmez.
Uğursuz, la’in şeytandan,
harikalar görünür her an.
Girer kapıdan, hem bacadan,
beden, kalb, olur ona vatan.
Hamid-i Tavil diyor ki, Sabit Benani’yi rahime hullahü teala kabre koyup örterken bir tuğla düştü. Sabit Benani’nin kabrde namaz kıldığını gördük. Kızına sorduk. Babam elli sene hep gece namaz kılar ve seher vakitleri dua ederek, ya Rabbi! Peygamberlerden başka kullarına kabirde namaz kılmak nasib ettin ise bana da nasib et derdi, dedi.
Tasavvuf, ihlası arttırmak içindir. Tasavvuf yolunda rehber lazımdır. Rehber, on iki imam ve Abdülkadir Geylani ve bunlar gibi olanlardır.rahime hullahü teala .
Evliyalık, fena ve beka demektir. Yani, kalbi dünyaya düşkün olmaktan kurtarıp Allah’ü Teala’ya düşkün olmaktır. Evliyalık akıl ile ve düşünmekle anlaşılamaz. Evliyalık, Allah’ü Teala’ya yakınlık demektir. Mahlukarı düşünmeyi gönülden çıkaranlara ihsan edilir. Mahlukların düşüncesini gönülden çıkarmaya (Fena)denir. Evliyalığın bütün üstünlükleri islamiyete uymakla hasıl olur. Peygamberliğin üstünlükleri ise İslamiyet’in görünmeyen, herkesin bilemediği inceliklere de uyanlara verilir.
Keramet haktır. Keramet şirkten kaçıp kurtulmak, marifete kavuşmak, kendini yok bilmektir. Keramet ile istidracı birbiri ile karıştırmamalıdır. Keramet ve keşf sahibi olmak istemek, Allah’tan başkasını sevmek demektir. Keramet, kurb ve marifet demektir. Kerametin çok olması, Tasavvuf yolunda yükselirken pek ileri gitmek ve inerken inişi az olmaktandır. Keramet, yakini kuvvetlendirmek içindir. Yakin ihsan olunmuş velinin keramete ihtiyacı yoktur. Kalbin zikre alışması yanında, kerametin hiç kıymeti yoktur. Evliyanın keşfinde hata olabilir. Keşfin yeri kalptir.
Ruhların kabrleri ile bağlılıkları vardır. Bunun için kabir ziyareti müstehabdır. Kendilerine verilen selamı işitirler ve cevap verirler.
İnsanın ruhu bedenine aşıktır. Ölüp, ruh bedenden ayrılınca bu sevgisi yok olmaz. Ruhun bedene olan bağlılığı ve çekmesi, öldükten sonra yok olmaz. Ölünün kemiğini kırmak ve kabir üzerine basmak, hadisi şerifle, bunun için yasak edilmiştir.
Kötülük yaratılmasını isteyen, günâh kazanır.Bunun için, hep iyilik yapmayı düşünmeli, hep iyilik yapmayı istemeliyiz!
Allah adamları, mahluklara düşkün olanları beğenmedikleri gibi, mahluklara düşkün olanlar da, Allah adamlarını tanıyamaz ve beğenmezler. Allah adamları, mahlukların gizli şeylerini düşünürlerse, başkalarından daha iyi anlar.
Kıyâmet günü, herkes sevdiğinin yanında bulunacakdır.
Zeyneb binti Cahş radiyallahü anha validemiz pek sıcak günde vefat etmişti. Hazreti Ömer kurdurdu. Çadır uzun zaman kabir üzerinde kaldı. Bundan sonra, kabirler üzerine çadır, çardak, zamanla türbeler yapıldı. İslamiyette ilk tabut da yine Zeyneb validemiz için yapıldı. Hazretİ Ömer radiyallahü anh cenazeye mahremlerinden başkasının gitmesine izin vermemiş, Eshabı kiram bundan üzülmüştü. Esma binti Ümeys, (Habeş’te tabut gördüm. Cenazeyi örtüyor.) dedi. Bunun anlattığı şekilde tabut yapılıp bütün eshab ile birlikte giderek defnedildi.
Medine’i Münevvere’deki türbeleri mezhepsizler yıkmıştı. İkinci sultan Mahmut Han hepsini yeniden yaptırdı. Birinci cihan harbinden sonra, İngilizler burayı Osmanlılardan alıp, Abdülaziz’e verdiler. Tekrar hepsini yıktırdı. Mübarek binaları, hatta zemzem kuyusu üzerinde, Birinci Abdülhamid Han’ın yaptırmış olduğu sanat eseri binayı yıktılar. Resulullah’ın dünyaya teşrif ettiği mübarek evi de yıktılar. Yerine çarşı yaptılar.
Medine’nin bir tanecik (Baki) kabristanına ilk olarak Osman bin Mazun radiyallahu anh defnedildi. Resulullah (sav) bu süt kardeşinin kabrine mübarek eli ile büyük bir taş dikti. Kabr taşı dikmenin sünnet olduğu buradan anlaşılmaktadır.
Hadis alimlerinden Hafız Abdülazim Münziri rahime hullahü teala , (Kabrimi bayram yeri yapmayınız!) hadisi şerifi için, elinizden geldiği kadar sık ziyaret ediniz demektir, dedi. Yani (Benim kabrimi, yılda bir iki kere ziyaret etmekle bırakmayınız! Her vakit ziyaret ediniz.!) demektir dedi. (Evlerinizi mezarlık yapmayınız!) hadisi şerifi de, evlerinizi namaz kılmamakla mezarlığa benzetmeyiniz demektir dedi. Mezarlıkta namaz kılmak caiz olmadığı için, Abdülazim Münziri’nin sözü doğru olmaktadır. Alimlerin çoğuna göre, Kabr’i seadet’i ziyaret için, bayram günleri gibi belli zamanlar ayırmayın demektir dediler. Yahudiler ve Hristiyanlar Peygamberlerin mezarlarını ziyaret etmek için çalgılı, oyunlu toplantılar yaparlardı.
Zeyd bin sehl radiyallahü anh buyurdu ki bir gün, Resulullah’ın (sav) huzurunda oturuyordum. Mubarek yüzü gülüyordu. Niçin tebessüm buyurduklarını sordum. (Nasıl sevinmeyeyim? Biraz önce Cebrail aleyhisselam müjde getirdi: Allah’ü Teala buyurdu ki, ümmetinden biri sana bir salevat söyleyince, Allah’ü teala ona karşılık on salevat eder dedi.) buyurdu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir