Stefan Zweig kitaplarından Kitapçı Mendel kitap alıntıları sizlerle…
Kitapçı Mendel Kitap Alıntıları
“ Tanrım , bir insan otuz altı yıl boyunca her gün aynı masada otursa , elbette orası onun evi olur. “
“ Fakat günümüz insanı kalpsiz. “
“ Tanrım, bu adamı kitapları dışında hiçbir şey mutlu etmemiş, hiçbir şey ilgilendirmemişti. “
“ Eğer rüzgâr , bastığımız yerlerde bizden kalan son izleri de yok edecekse, neye yarardı yaşamak ? “
“ Aklı olanın , şansı da güçlü olur. “
Yolunu bilen birinin şansı her zaman yaver gider.
Mendel için değerli bir kitabı elinde tutmak, bir erkek için bir kadınla randevulaşmak gibiydi. O anlar onun için platonik aşk geceleriydi. Kitapların onun üzerinde paranın asla başaramayacağı bir etkisi vardı.
İnsanoğlu onun ilgisini çekmezdi ve belki de insan tutkunlarından sadece birini tanırdı, gerçi bu tutku diğerlerinin içinde kesinlikle en insancıl olanıydı: gurur.
Eğer rüzgâr son izlerimizi de ayağımızın altından süpürüp atacaksa ne için yaşıyorduk?
Ama artık insanlarda kalp yok.
Ortak anılar her zaman bir bağ oluşturur ve sevgiyle anılan hatıralar iki kat güçlü olur.
Çünkü o, başkalarının dua ettiği, kumarbazların oyun oynadığı ve sarhoşların kendinden geçmiş bir halde gözlerini boşluğa diktiği gibi kendinden geçercesine okurdu, okumaya kendini öyle kaptırır, öyle kendini verirdi ki, onun okuyuşunu gördükten sonra başkalarının okumaları bana hiçbir anlam ifade etmez olmuştu.
Mendel’in kitaplardan oluşan o üst dünyasında savaş yoktu , bir şeyi anlamamak yoktu , sadece sonsuz bilgi ve sayılar , kelimeler , başlıklar ve isimler hakkında daha çok şey bilme isteği vardı .
Aklı olanın şansı da güçlü olur .
Dünyada tüm insanlar birbirine güvense polise, mahkemelere, hapishanelere ve hatta paraya gerek kalmaz.
Yarın kaygısı olmayan, sadece Tanrısına güvenerek yaşayan bir insanın bu kadar güçlü olabileceğini hiç tahmin edemezdim.
Bana hayatın en zor iki dersini vermiş olan insanı unutsaydım vefasızlık olurdu: Bu derslerden birincisi dünyanın en büyük gücüne, paranın gücüne boyun eğmemekti; İkincisi ise tek bir düşman edinmeden yaşayabilmekti.
Tanrım, bu adamı kitapları dışında hiçbir şey mutlu etmemiş, hiçbir şey ilgilendirmemişti.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Eğer rüzgâr, bastığımız yerlerde bizden kalan son izleri de yok edecekse, neye yarardı yaşamak?
Acı bir tat kapladı dudaklarımı, unutulmuşluğun acı tadı:
Nasıl ki bir gökbilimci tek başına her gece rasathanede teleskopunun minnacık yuvarlak merceğinden on binlerce yıldızı gözlemler, onların gizem dolu akışını, sürekli değişen karmaşık hareketlerini, sönüp gitmelerini, tekrar doğup ışıldamalarını incelerse, Jakob Mendel de kare masasında oturur, gözlük camlarının ardından, tıpkı yıldızlar gibi sürekli bir devinim içinde olan, hep yeniden doğan bir başka evrene, kitapların evrenine dalardı;
çünkü erkekler için bir kadınla karşılaşmak ne anlama geliyorsa Mendel için de değerli bir kitabı eline almak aynı şeydi.
Sahaf Mendel, gözünde gözlük, gür sakallı, siyah giyimli biriydi, okurken rüzgârda sallanan karanlık bir çalılık gibiydi.
Çünkü o, başkalarının dua ettiği, kumarbazların oyun oynadığı ve sarhoşların kendinden geçmiş bir halde gözlerini boşluğa diktiği gibi kendinden geçercesine okurdu, okumaya kendini öyle kaptırır, öyle kendini verirdi ki, onun okuyuşunu gördükten sonra başkalarının okumaları bana hiçbir anlam ifade etmez olmuştu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Aklı olanın şansı da güçlü olur.
Hatta diyebilirim ki, yaşamazdı da; yaşayan, yalnız, beyaz camların arkasındaki gözleriydi. Bu gözler onun gizemli ve verimli beyninin özünü durmaksızın kelimeler, kitap ve yazar isimleriyle besliyordu.
Dindar bir adam nasıl dua ederse, kumarbazlar oynadıkları oyuna nasıl tutkuyla sarılırlarsa, sarhoşlar bir saplantıyı nasıl takip ederse, o da o şekilde okurdu.
Çünkü belleğim pek gariptir; hem iyidir hem kötü; değişken olmakla beraber inanılmayacak kadar sadıktır; çoğu zaman, en önemli olayları yahut evvelce gördüğüm yüzleri, en derin uçurumlarına kadar götürüp saklar ve benim iradem, belleğimin bunları tekrar bana vermesine yetmez asla. Fakat en küçük bir ipucu, mesela resimli bir kartpostal, bir zarf üzerine karalanmış bir iki kelime yahut sararmış bir gazete sayfası, o hatıranın, oltaya yakalanmış bir balık gibi, bilinçaltının gizemli yüzeyinde çırpınmasına yeterli olur.
Bu kaybolmuş, kalbimin derinliklerine gömülmüş hatıraya erişmek pek mümkün değildi.
Fakat ne olursa olsun, ben burayı biliyordum; yirmi sene, belki daha fazla bir süre önce buraya mutlaka gelmiştim. Ruhumdan bir parça, eski benliğimden bir eser, döşeme tahtası aralığına gizlenmiş bir toplu iğne gibi burada bulunmaktaydı.
Uzun yıllar sonra başka bir yazar (Clive
James) Zweig’ın, hümanizmin tecessüm etmiş hali, canlı bir örneği olduğunu söyleyecekti. Yazık ki temsil ettiği hümanist değerler ölürken dünyada savaş cinneti, faşizm ve hoşgörüsüzlük hala sürüyordu.
James) Zweig’ın, hümanizmin tecessüm etmiş hali, canlı bir örneği olduğunu söyleyecekti. Yazık ki temsil ettiği hümanist değerler ölürken dünyada savaş cinneti, faşizm ve hoşgörüsüzlük hala sürüyordu.
Zweig’ın karakter yaratma ve karakterlerinin ruhsal gerilimlerini aktarma becerisini Freud’la olan dostluğuna ve onun kurucu teorisine borçlu olduğu hep söylenegelmiştir.
Birdenbire ortaya çıkan bu satın alma delisi şımarık insanlara karşı koymak imkansız.
Eğer rüzgar, bastığımız yerlerde bizden kalan son izleri de yok edecekse, neye yarardı yaşamak?
Varoluşumuzda özel ve güçlü olan her şeyin bir iç konsantrasyon ve delilik sınırında gezinen yüce bir saplantıyla başarılabildiği yolundaki büyük gizemin ilk kez farkına varmıştım.
Sürekli devam eden, yalnızca uyuduğu zaman kesintiye uğrayan sürekli bir düştü yaşamı.
Fakat yine biliyorum ki,kitaplar, insanları ölümden sonra da birleştiren ve bizi,unutmaya, hayatın bu en büyük düşmanına karşı koruyan biricik araçtır.
Eğer rüzgar, bastığımız yerlerde bizden kalan son izleri de yok edecekse, neye yarardı yaşamak
Fakat günümüz insanı kalpsiz.
ve her defasında aynı şeyi düşünüyorum: dünyada tüm insanlar birbirine güvense polise, mahkemelere, hapishanelere ve hatta Paraya gerek kalmaz.
Eğer rüzgar, bastığımız yerlerde bizden kalan son izleri de yok edecekse, neye yarardı yaşamak?
Mendel’in kitaplardan oluşan o üst dünyasında Savaş yoktu, bir şeyi anlamamak yoktu, Sadece sonsuz bilgi ve sayılar, kelimeler, başlıklar ve isimler hakkında daha çok şey bilme isteği vardı.
acı bir tat kapladı dudaklarımı, unutulmuşluğun acı tadı: Eğer Rüzgâr bastığımız yerlerde bizden kalan son izleri de yok edecekse, neye yarardı yaşamak?
erkekler için bir kadınla karşılaşmak ne anlama geliyorsa mendel için de değerli bir kitabı eline almak aynı şeydi. o anlar Onun için Adeta Platonik aşk geceleriydi.
inanılmaz bir saygıyla bu Ender bulunan parçanın sayfalarını çevirmeye başlar, her sayfayı tek tek açardı. böyle anlarda hiç kimseye onu rahatsız edemezdi, Adeta dua eden saf bir dindar gibi davranırdı; elinde bulunan esere bakmak, dokunmak, onu koklamak, tartmak gibi eylemlerin her birinde bir tören havası eserdi; dini bir olayın Kült haline gelmiş, birbiri ardına yapılması gereken aşamalarını yerine getirir gibi davranırdı.
Mendel’in üzerinde sadece kitapların bir gücü vardı, paranın ise asla.
yalnızca gözlüğünün ardındaki iki gözü yaşardı Ve o gizemli beynini sürekli kelimeler, başlıklar ve isimlerle beslerdi.
kitapların dışında bu garip adamın Dünya ile bir ilgisi yoktu; Çünkü onun için varlığın tüm olguları harflere döküldüğünde, bir kitapta toplandığında ve aynı zamanda her şeyden arınmış olduğunda başlıyordu.
Hemen her makam kararsız durumlarda önce bir tutanak hazırlar. Evet, bir tutanak her zaman iyidir. Yararı yoktur, fakat zararı da olmaz.
senin anlayacağın yaşamın anlamsızlığında yok olup gidiyoru.
Kitapların dışında bu garip adamın dünyayla bir ilgisi yoktu; çünkü onun için varlığın tüm olguları harflere döküldüğünde, bir kitapta toplandığında ve aynı zamanda her şeyden arınmış olduğunda başlıyordu.
Herkesin terk olmuş olduğu odanın ortasında, yanakları kızarmışz gözleri kapalı, başını kaldırmaya cesaret edemeyen bir çoçuk
– Çoçukken yaşadığımız sözde o şakaların yada tacizlerin büyüdükçe daha iyi anlıyorum bizi ne kadar kırdığını,üzdüğünü ve bizi kendimizden ettiğini. Stefan anılar insanları birbirine bağlar derken ne kadar haklıydı düşünüyorum. Bazı anılar vardır ki o insanın ölmesini hiç var olmamış olmasını dilersin.
Sen uslusun, çok nsziksin, aldığın terbiye ile onlara uyman zor. Böyle kişiler kaba olana, çok içene saygı gösterirler.
Ne güzel özetlemiş insanoğlunu. Bize saygı göstermeyene saygı gösterir, bizi sevmeyeni severiz. Onlardan olabilmek için ise kendimizden vszgeçeriz. Yazık !
ondan söz ederken birbirimizi iyi anlamış olduğumuzu fark ettim. Çünkü anılar insanları birbirine bağlar.
o anda ruhumun en derin yerine kadar utandım
O anda dudaklarımda bir acılık hissettim, unutulmuşluğun acısını. Biz niçin yaşardık, ayakkabımızın altından kalkan son tozları rüzgar her şeyimizi yok ettikten sonra ?
Kitapların dışında bu garip adamın dünyayla bir ilgisi yoktu; çünkü onun için varlığın tüm olguları harflere döküldüğünde, bir kitapta toplandığında ve aynı zamanda her şeyden arınmış olduğunda başlıyordu
…her geçen gün önlenemez bir şekilde monotonlaşmaya başlayan dünyamızda eşsiz olan her şeyin kıymeti daha da artıyor…
Eğer rüzgâr, bastığımız yerlerde bizden kalan son izleri de yok edecekse, neye yarardı yaşamak?
Onu [Sahaf Mendel’i] gözlemleyerek, varoluşumuzda özel ve güçlü olan her şeyin bir iç konsantrasyon ve delilik sınırında gezinen yüce bir saplantıyla başarılabildiği yolundaki büyük gizemin ilk kez farkına varmıştım.
Kitapların dışında bu garip adamın dünyayla bir ilgisi yoktu; çünkü onun için varlığın tüm olguları harflere döküldüğünde, bir kitapta toplandığında ve aynı zamanda her şeyden arınmış olduğunda başlıyordu.
Aklı olanın şansı da güçlü olur.
“Kitaplar, insanları ölümden sonra da birleştiren ve bizi unutmaya, hayatın bu en büyük düşmanına karşı koruyan biricik araçtır.”
“Ben mi deliydim, yoksa dünya mı çıldırmıştı? Heyecanlıydım ve bu soruya bir cevap bekliyordum.”
“Sabırsızlıkla yanan yüreğim birdenbire üşüdü.”
Çünkü anılar insanları birbirine bağlar.
İnsanların dürüstlüğüne güveniyordu. Yaptığı her iş karşılığında bir ücret alıp para biriktirmektense çevresinde ahlaklı, vicdanlı, sorumluluk sahibi insanlar, dostlar biriktirmeyi tercih ediyordu.
Fakat günümüz insanı kalpsiz.
Tanrım, bu adamı kitapları dışında hiçbir şey mutlu etmemiş, hiçbir şey işgilendirmemişti.
“Geçtiğimiz yollarda kalan son ayak izlerimiz, topuğumuzun yerden kalkmasıyla beraber rüzgârla süpürülüp gidecek olduktan sonra yaşamanın ne anlamı vardı?”
“Yarattığımız özgün ve üstün yapıtların hepsi, bir bilinçsel inadın, deliliğe yakın, tek kişi olma tutkusunun ürünüdür.”
Dünyada tüm insanlar birbirine güvense polise, mahkemelere, hapishanelere ve hatta paraya gerek kalmaz.