İçeriğe geç

Kitapçı Dükkanı Kitap Alıntıları – Esmahan Aykol

Esmahan Aykol kitaplarından Kitapçı Dükkanı kitap alıntıları sizlerle…

Kitapçı Dükkanı Kitap Alıntıları

İnsan bir noktadan sonra, yaşadıklarından hangisinin kendi seçimi, hangisinin kendine dayatılanlar olduğunu ayırt edemiyor.
İnsan çoğu zaman sadece göreceğini tahmin ettiği şeyleri görüyor.
Son pişmanlık fayda etmiyor, kırılan kalpler iki tatlı sözle onarılmıyor.
İnsan tesadüfler sadece filmlerde oluyor sanıyor.
Ah ne şanslısınız, dedi bana gülümseyerek. Gördüğüm en güzel şehir İstanbul.
Ağzımın içinde kaç tane diş olduğunu bilmeden, gökteki yıldızları saymaya kalkışıyorum.
Aman, dedim. Bu konuya hiç girmeyelim. Güzelliğin önemsiz olduğuna kendimi inandırmaya başlamam gereken yaşa geldim.
İstanbul yorucu bir şehir, insan kalabalıktan bunalıyor. Burada yaşamak nasıl olur diye düşündüm de bu gün
Ertesi sabah kendimi bile şaşkınlığa düşürerek saat 9’da uyandım. Heyecan bana yarıyor.
Deliler gibi çalışarak cebi olmayan bir kefenle vaktinden önce mezara girmeye niyetim yoktu.
Bu sinema işinde para kazanan film yapmakla iyi film yapmak arasında doğru orantı yoktu; esasen, her şeyde olduğu gibi.
Aslında tek bir kusuru var, o da polisiye sevmemesi. Zaman içinde bunu da birlikte aşacağımızı düşünüyorum, o yüzden çok dert etmiyorum.
Duymazlıktan geldi. Bu erkekler böyledir işte, huzurlarını kaçıracak şeyleri duymazlar.
Disiplin ve başarı bir çok insan için baş başa giden iki kavramdır. Benim gibi tiplerse, ikisinden de nasiplerini alamadan hayatın bulanık sularında gezinip dururlar.
Evet, memur bey, bir sorun mu var, dedim, tamamen egosunu sarsmak maksadıyla, yoksa adamın en azından komiser olduğuna bire yüz bahse girebilirdim.
Neyse ki işimi seviyorum. Aslında on saat dükkana çakılıp kalmam gerekmediğinde daha çok seviyordum.
Dükkanın çevresinde deli gibi dönüyorum. Park yeri yok. Sabah sabah bu yarım saatlik park yeri arama turu iyice sinirimi bozuyor. Tüy diker gibi! Şurada cinnet geçirsem n’olacak? Bakkal, çaycı yardıma mı koşacak? Ayrıca koşsalar n’olacak? Cinnet minnet geçirmemeye çalışıyorum o yüzden.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Tabii, İstanbul gibi koskoca bir şehirde dedikoduları her dem taze tutmak da kolay değil. Bu yüzden, sokakta, işte, sevgilisiyle gittiği yemekte, hatta tiyatroda ve sinemada bile Türkler sürekli cep telefonuyla konuşuyor.
İstanbul yorucu bir şehir, insan kalabalıktan bunalıyor. Burada yaşamak nasıl olur diye düşündüm de bugün
Derken birbirimizi aramaz olduk. Hep öyle olur ya.
Selam çocuklar, bugün bomba gibiyim,
Şurada cinnet geçirsem n’olacak?
İnsan bir noktadan sonra, yaşadıklarından hangisinin kendi seçimi, hangisinin kendisine dayatılanlar olduğunu ayırt edemiyor.
Erkekler, kadınların aksine hiçbir şeyi salt iyilik adına yapmazlar, mutlaka kendilerince bir planları vardır.
İstanbullu bir şairin dediği gibi, İstanbul’u sevmeyen aşkı bilemez..
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Ah ne şanslısınız! Gördüğüm en güzel şehir İstanbul.
Aman, dedim. Bu konuya hiç girmeyelim. Güzelliğin önemsiz olduğuna kendimi inandırmaya başlamam gereken yaşa geldim.
İnsan bir noktadan sonra, yaşadıklarından hangisinin kendi seçimi, hangisinin kendine dayatılanlar olduğunu ayırt edemiyor.
İlla bir şey yapmak istiyorsan, yarın bana doğru düzgün bir kahve getir. Bulaşık suyu gibi bir şey veriyorlar. Bu özel sağlık sigortasına yıllardır neden bu kadar para veriyorum iyi bir kahve bile içemeyeceksem?
İstanbullu bir şairin dediği gibi, İstanbul’u sevmeyen aşkı bilemez
Ah ne şanslısınız, dedi bana gülümseyerek. Gördüğüm en güzel şehir İstanbul.
İstanbul yorucu bir şehir, insan kalabalıktan bunalıyor. Burada yaşamak nasıl olur diye düşündüm de bu gün
İnsan çoğu zaman sadece göreceğini tahmin ettiği şeyleri görüyor.
Son pişmanlık fayda etmiyor, kırılan kalpler iki tatlı sözle onarılmıyor.
Duymazlıktan geldi. Bu erkekler böyledir işte, huzurlarını kaçıracak şeyleri duymazlar.
Evinde bira olmayan bir Alman, teknik adamsız futbol takımına benzer.
İnsan tesadüfler sadece filmlerde oluyor sanıyor.
Ertesi sabah kendimi bile şaşkınlığa düşürerek saat 9’da uyandım. Heyecan bana yarıyor.
Evet, memur bey, bir sorun mu var, dedim, tamamen egosunu sarsmak maksadıyla, yoksa adamın en azından komiser olduğuna bire yüz bahse girebilirdim.
Polis memurlarına Komiser, Komiserlere Başkomiser, Başkomiserlere Sayın Emniyet Müdürüm diye hitap edilmesi gerektiğini ve bu hayali rütbelerin Emniyet’te bir sürü kapıyı açtığını keşfetmiş nadir insanlardan biriydim.
Disiplin ve başarı bir çok insan için baş başa giden iki kavramdır. Benim gibi tiplerse, ikisinden de nasiplerini alamadan hayatın bulanık sularında gezinip dururlar.
Aslında tek bir kusuru var, o da polisiye sevmemesi. Zaman içinde bunu da birlikte aşacağımızı düşünüyorum, o yüzden çok dert etmiyorum.
Selam çocuklar, bu gün bomba gibiyim. Kendinize dikkat edin, gibi abuk sabuk televizyon Türkçesiyle konuşuyor, ama olsun, televizyon seyreden herkes onu anlıyor.
Neyse ki işimi seviyorum. Aslında on saat dükkana çakılıp kalmam gerekmediğinde daha çok seviyordum.
Dükkanın çevresinde deli gibi dönüyorum. Park yeri yok. Sabah sabah bu yarım saatlik park yeri arama turu iyice sinirimi bozuyor. Tüy diker gibi! Şurada cinnet geçirsem n’olacak? Bakkal, çaycı yardıma mı koşacak? Ayrıca koşsalar n’olacak? Cinnet minnet geçirmemeye çalışıyorum o yüzden.
“İstanbul’u sevmeyen aşkı bilemez
Ağzımın içinde kaç tane diş olduğunu bilmeden, gökteki yıldızları saymaya kalkışıyorum, ne olacak?
Polisiye roman okumayı seven birinin polisiye roman satmayı da sevmesinden daha doğal ne olabilir?
İnsanların bireysel trajedilerinde, başkalarını da derinden sarsacak, yaşama inancını yitirtecek acıların olabildiğini daha küçük bir çocukken öğrenmiştim aslında. Hiçbir trajedinin bizim sandığımız gibi onu bizzat yaşayana ait olmadığını da Yine de
İnsan bir noktadan sonra, yaşadıklarından hangisinin kendi seçimi, hangisinin kendisine dayatılanlar olduğunu ayırt edemiyor.
İnsanın yüz hatlarına sinen hüzünler vardır; mimiklere yapışıp kalan, fotoğraflara yansımayan Hiçbir kremin, estetik ameliyatın gideremediği İşte öyle kopkoyu, karanlık, devasız bir hüzün
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir