İçeriğe geç

Kitap Hırsızı Kitap Alıntıları – Markus Zusak

Markus Zusak kitaplarından Kitap Hırsızı kitap alıntıları sizlerle…

Kitap Hırsızı Kitap Alıntıları

İnsan türünü sürekli abarttığımı ve küçümsediğimi açıklamak istedim;nadiren gerçekten tartabildiğimi. Ona aynı şeyin nasıl hem bu kadar çirkin hem de bu kadar görkemli, kelimelerin nasıl hem bu kadar lanetleyici hem de bukadar zekice olabildiğini sormak istedim.
Ama ağzımdan bunların hiçbiri çıkmadı.
Yapabildiğim tek şey Liesel Meminger’e dönmek ve gerçekten bildiğim tek gerçeği söylemekti. Bunu kitap hırsızına söyledim, şimdi de size söylüyorum.
ANLATICIDAN SON BİR NOT
İnsanlar benim lanetim.
Bir insan benimki gibi bir kalbe sahip değildir. İnsan kalbi bir çizgiyken benimki daire biçimindedir ve doğru zamanda doğru yerde olmak konusunda kusursuz bir yeteneğim vardır. Bunun sonucu olarak, insanları hep en iyi ve en kötü durumlarında bulurum. Hem güzelliklerini hem çirkinliklerini görürüm ve ikisinin nasıl aynı yaratıkta olabildiğini merak ederim. Ancak onlarda da benim kıskandığım bir şey var. İnsanlar ölecek kadar akıllılar.
“Öylece oturup yeni dünyanın seni kabullenmesini bekleyemezsin. Ortaya çıkıp bir parçası olman gerekir; geçmişteki hatalarına rağmen.”
“Kalbim çok yorgun.”
“Ve bir kez daha, bir fırsatın hemen diğerini getirdiğini, riskin daha fazla risk yarattığını, hayatın daha fazla hayat doğurduğunu ve ölümün de daha fazla ölüm demek olduğunu bana kanıtlayacaktı. Bir açıdan bu yazgıydı.”
Veda ediyordu ama bunun farkında bile değildi.
Üç dil birbirine karışıyordu. Rusça, Almanca ve mermice.
“İnsanların hayatlarında dönüm noktaları vardır. Sanırım özellikle de çocukken.”
İnsan, mutluluğu çalabilir miydi? Yoksa bu da aşağılık bir içsel insan hilesi miydi?
O yıl gerçekten sürekli dolaşmam gerekiyordu: Polonya’dan Rusya’ya, oradan Afrika’ya ve tekrar geriye. Hangi yıl olursa olsun böyle dolaşmam gerektiğini düşünebilirsiniz, fakat bazen insan ırkı, işleri biraz hızlandırıyor.Cesetlerin ve kaçan ruhların sayısı artıyor. Genellikle birkaç bomba bunun için yeterli oluyor. Ya da gaz odaları, uzaktan gelen silah sesleri Bunların hiçbiri işi bitirmezse, en azından insanların yaşam düzenlerini bozuyor ve her yerde evsizleri görüyorum. Yıkılmış şehirlerin sokaklarında dolaşırken sık sık peşimden geliyorlar. Ne kadar meşgul olduğumu bile anlamadan onları da götürmem için yalvarıyorlar. “Sizin de zamanınız gelecek,” diyerek onları yatıştırmaya ve arkama bakmamaya çalışıyorum. Bazen, “Ne kadar çok çalıştığımı görmüyor musunuz?” demek geliyor içimden. Ama bunu asla yapmıyorum. İşimi yaparken içimden şikâyet ediyorum ve bazı yıllarda ruhlar ve cesetler sadece artmakla kalmıyor, sayıları katlana katlana yükseliyor.
KÜÇÜK BİR GERÇEK
Ben orak falan taşımıyorum.
Sadece hava soğuk olduğunda siyah kukuletalı bir pelerin giyiyorum.
Beni uzaktan tanımanızı sağlayan kuru kafaya benzer bir yüzüm de yok.
Gerçekte nasıl göründüğümü bilmek ister misiniz?
Size yardım edeyim.
Ben devam ederken siz kendinize bir ayna bulun.
Hepsinin yüreği ağızlarındaydı. Liesel susturmak için kendi kalbini yutabilirdi ama tadı pek hoş değildi.
“Ama arada bir yıldızlar sadece birkaç dakika için bile olsa biraz parıldamaya cüret ederlerdi. Öyle gecelerde biraz daha uzun kalıp beklerdi.”
“İnsanlar bir günün renklerini sadece başlangıcında ve bitişinde izler, ama bence bir günün her birinin farklı anlarla geçip giden çok çeşitli tonlar barındırdığı gayet açık. Tek bir saat içinde binlerce farklı renk olabilir.”
“Gerçekten neşeli olabilirim. Dost canlısı olabilirim. Uyumlu olabilirim. Şefkatli olabilirim. Ama benden nazik olmamı istemeyin. Nezaketin benimle bir ilgisi yok.“
Sanırım insanlar küçük yıkımları izlemekten hoşlanıyor. Kumdan kaleler, kağıttan evler, böyle başlıyorlar. Asıl büyük yetenekleriyse işleri büyütebilmeleri.
Ölümün bile duyguları var.
Hoşçakal Manyak Futbolcu
İnsanların hayatların da dönüm noktaları vardır.
Burası buzdolabı gibi.
Ailendeki biriyle ilgili sızlanman, eleştiri de bulunman normaldi ama başka birinin bunu yapmasına asla izin vermezdin. Böyle zamanlarda ailenin destekler ve sadakatini gösterirdin.
+şartların çok elverişsiz olduğunun farkındayım.
-Hic yoktan iyidir
Kimdi bu insanlar?
İnsan her zaman dileğini elde edemez.
Kişinin korktuğunu kabullenmesi korkaklık mıydı peki?
Biri kitap hırsızıydı.
Diğeri gökyüzünü çalmıştı.
Birinin söyledikleriyle gerçekten olanlar genellikle iki farklı şeydir, Rudy
Çoğu acı hikayesinde olduğu gibi, her şey derin bir mutlulukla başlamıştı.
Kalbim çok yorgun
Liesel yolun kenarına çökerek hıçkırıklara boğuldu. Olanlar bu noktaya getirmişti.
Ve bir kez daha, bir fırsatın hemen diğerini getirdiğini, riskin daha fazla risk yarattığını, hayatın daha fazla hayat doğurduğunu ve ölümün de daha fazla ölüm demek olduğunu bana kanıtlayacaktı.
İnsanların hayatlarında dönüm noktaları vardır. Sanırım özellikle de çocukken.
Kalbinin derinliklerinde bir yerde bir kaşıntı vardı, fakat kaşımamaya dikkat ediyordu. Ortaya çıkabilecek şeylerden korkuyordu.
Gözleri acı rengiydi ve kuş kadar hafif olmakla birlikte, bacaklarının taşıyamayacağı kadar da ağırdı.
Bunu biliyordu ama, biliyor olması kabul etmek zorunda olduğu anlamına gelmiyordu.
Yirmi Dört Yaşındaydı Ama Hâlâ Hayal Kurabilirdi.
Aslında kitabın neyle ilgili olduğu önemsizdi. Asıl önemli olan, taşıdığı anlamdı.
Bir insan benimki gibi bir kalbe sahip değildir. İnsan kalbi bir çizgiyken benimki daire biçimindedir ve doğru zamanda doğru yerde olmak konusunda kusursuz bir yeteneğim vardır. Bunun sonucu olarak, insanları hep en iyi ve en kötü durumlarında bulurum. Hem güzelliklerini hem çirkinliklerini görürüm ve ikisinin nasıl aynı yaratıkta olabildiğini merak ederim. Ancak onlarda da benim kıskandığım bir şey var. İnsanlar ölecek kadar akıllılar.
Sanırım insanlar küçük yıkımları izlemekten hoşlanıyor. Kumdan kaleler, kâğıttan evler, böyle başlıyorlar. Asıl büyük yetenekleriyse işleri büyütebilmeleri.
Beni kurtaran şeylerden biri de oyalanmak. Bu aklımı başımda tutuyor. Zamanın uzunluğuna bağlı olarak dayanmama yardımcı oluyor.
İnsanların hayatlarında dönüm noktaları vardır. Sanırım özellikle de çocukken.
Acısından kurtulamayınca onu benimsemişti.
İnsanlar benim lanetim
Görüyorsunuz ya!
Ölümün bile duyguları var.
Sizi alçaklar, diye düşündü. Sizi güzel alçaklar.
Beni mutlu etmeyin. Lütfen, beni umutlandırıp bütün bunlardan iyi bir şeyler çıkabileceğini düşündürmeyin. Çürüklerime bakın. Şu sıyrıklara bakın, içimdeki sıyrıkları görüyor musunuz? Gözlerinizin önünde büyüdüklerini, içimi aşındırdıklarını görüyor musunuz? Artık hiçbir şey için umut istemiyorum. Max ‘in hayatta ve güvende olması için dua etmek istemiyorum. Ya da Alex Steiner ‘in.
Çünkü dünya onları hak etmiyor.
Hitler’in yönetiminde geçen onca yılda kimsenin Führer’e benim kadar sadakatle hizmet etmediğini söylesem yalan olmaz sanırım. Bir insan benimki gibi bir kalbe sahip değildir. İnsan kalbi bir çizgiyken benimki daire biçimindedir ve doğru zamanda doğru yerde olmak konusunda kusursuz bir yeteneğim vardır. Bunun sonucu olarak, insanları hep en iyi ve en kötü durumlarında bulurum. Hem güzelliklerini hem çirkinliklerini görürüm ve ikisinin nasıl aynı yaratıkta olabildiğini merak ederim. Ancak onlarda da benim kıskandığım bir şey var. İnsanlar ölecek kadar akıllılar.
Anlaşılan salağın tekisin. Ama tarzı olan bir salak.
Acısından kurtulamayınca, onu benimsemişti.
Orası da Acı çekmek için gayet güzel bir yer.
Sokaklar delinmiş damarlara döndü..
Liesel kelimeleri okuyamayan kitap hırsızıydı
Mermi patlatmak yerine espri patlamayı seviyorlardı..
Üç dil birbirine karışıyordu.Rusça
, almanca ve mermice.
Bana göre savaş, sizden imkânsızı başarmanızı bekleyen yeni patronunuz gibidir. Omzunuzun tepesinde durup sürekli aynı şeyi tekrarlar: “Bitir, bitir.” Dolayısıyla daha çok çalışırsınız. İşi bitirirsiniz. Ama patronunuz size teşekkür etmez ve daha fazlasını ister.
Yüzünüze bir tokat yedikten sonra gülümsediğinizi düşünün. Sonra da bunu günde yirmi dört saat yaptığınızı.
Bir Yahudi’yi gizlemek böyle bir şeydi.
“İnsanlar bir günün renklerini sadece başlangıcında ve bitişinde izler, ama bence bir günün her birinin farklı anlarla geçip giden çok çeşitli tonlar barındırdığı gayet açık.”
Biri kitap hırsızıydı.
Diğeri gökyüzünü çalmıştı .
Ölümün bile duyguları var.
Beni kurtaran şeylerden biri de oyalanmak. Bu aklımı başımda tutuyor. Zamanın uzunluğuna bağlı olarak dayanmama yardımcı oluyor.
“Suçlu olabiliriz ama tamamen ahlaksız değiliz. ”
”Hafıza,ruhun katibidir. ”
Bunu kim söylemiş biliyor musun?
Aristoteles diye bir adam.
Bana bir iyilik yapar mısın?
Bana gününü anlatır mısın?
Dışarısı nasıl?
– Bulutlu.
– Hayır,hayır.
Kendi kelimelerinle anlat.
Gözlerin konuşabilseydi ne derlerdi?
– Soluk bir gün.
Her şey bir bulutun ardında sıkışmış kalmış.
Ve güneş güneşe benzemiyor.
– Neye benziyor?
– Gümüş bir istiridyeye.
Liesel, bir aileye ait olan herkesin sahip olduğu bir haktan yararlanmaya çalışıyordu. Ailendeki biriyle ilgili sızlanman, eleştiride bulunman normaldi ama
başka birinin bunu yapmasına asla izin vermezdin. Böyle zamanlarda aileni destekler ve sadakatini gösterirdin.
Sanırım insanlar küçük yıkımları izlemekten hoşlanıyor. Kumdan kaleler, kâğıttan evler, böyle başlıyorlar. Asıl büyük yetenekleriyse işleri büyütebilmeleri.
Sadece renkleri fark etmekle kalmayan, aynı zamanda da onlarla ilgili konuşan bir adamı sevmemek zordu.
İnsan verdiği söz kadar değerlidir Liesel
Kelimelerden hem nefret ettim hem de onları sevdim ve umarım onları doğru yazmışımdır.
Kelimeler senin olsun ..
Gözlerin konuşabilseydi,
Ne söylerlerdi ?
Üç dil birbirine karışıyordu. Rusça, Almanca ve mermice
İnsanlar bir günün renklerini sadece başlangıcında ve bitişinde izler, ama bence bir günün her birinin farklı anlarla geçip giden çok çeşitli tonlar barındırdığı gayet açık. Tek bir saat içinde binlerce farklı renk olabilir. Bulutumsu maviler, mat sarılar. Çamurlu karanlıklar
İnsan mutluluğu çalabilir miydi? Yoksa bu da aşağılık bir insan hilesi miydi?
Emin olabilirsiniz, kadının bir kalbi vardı.
Hem de insanların sandığından çok daha büyüktü.
İnsanlar ölecek kadar akıllılar.
Himmet = Cennet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir