İçeriğe geç

Kitap Dokununca Yüreğe Kitap Alıntıları – Ali Uçar

Ali Uçar kitaplarından Kitap Dokununca Yüreğe kitap alıntıları sizlerle…

Kitap Dokununca Yüreğe Kitap Alıntıları

İnsanlar gönül ambarıma girmiş en vahşi, en büyük farelerdir.
Özgün olabilmek olduğun gibi görünebilmektir. Duygularını gizlemek ve olduğun mevcudiyetten farklı görünmek, bunlar da sahtekârlıktır.
Ben dalı kırılmış bir meyveyim
İnsanlar gönül ambarıma girmiş en vahşi, en büyük farelerdir
Ne zaman yüreği kararmış biriyle karşılaşsam kitaplara sarılırdım, o karanlıkta kaybolmamak, ruhumu aydınlatmak için.
Koşman gereken yerde koşmazsan geride kalırsın. Durman gereken yerde durmazsan yalnız kalırsın. Yürümen gereken yerde yürümezsen zamanlama problemi yaşar, bir önceki şıkların ikisinide yaşayabilirsin
Bizi öldürmeyen şey güçlendirir!

NİETZSCHE

Hiçbirimiz hayatta karşı suçsuz değiliz! Bazen yaptıklarımızla,bazen de yapamadıklarımızla suçluluk duyabiliyoruz.
Tıpkı elimde tuttuğum Aldous Huxley’ nin Cesur Yeni Dünya kitabında yazdığı gibiydim:Eğer farklıysan yalnızlığa mahkum oluyorsun. Yalnızlara acımasız davranıyorlar.
Bir mum diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez

MEVLANA

Hiç bir fikir o fikre inanan son kişi ölene dek yıkılmaz!
Neden iyiler hep böyle zamansız göçüp giderlerdi?. Ve onlar olmadan bu dünya neden hála dönmeye devam ederdi?
Aşkı ölümsüz kılan şey sevginin büyüklüğü küçüklüğü değildir, ona olan sadakattir.
İnsan sevdiği birinin, hele ki en sevdiğinin gözlerinin önünde yavaş yavaş eridiğini görünce ve onun için hiçbir şey yapamayınca çektiği acıyı hiçbir acıyla tarif edemezsin Dünya üzerindeki hiçbir işkence aleti, hiçbir işkence yöntemi bu kadar acı veremezdi
Bazen konuşamadığımız kelimeleri kitaplara söyleriz; onlar konuşur, biz dinleriz.
Şimdi seninle göz göze gelebilmek var,
Sessizce anlatmak,
Gözce dinlemek,
Tebessümle karşılık vermek
Şimdi seninle el ele tutuşmak var,
Geçmişe gökyüzü çekmek,
Yarınlara adımlamak,
Şimdiye koşturmak
Gönüllere yazılmış dizelerin kapaklara ihtiyacı olmaz çünkü onlar kalp kapakçığını kullanırlar.
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Dünya dediğimiz yer sınav kâğıdıdır, bizim yaptıklarımız ve yapmadıklarımız da bu kâğıdın mürekkebidir, Allah bizleri bu kâğıda akıtılacak en güzel sözcüklerden oluşturan mürekkebe vesile etsin.
Kaybedecek hiçbir şeyim kalmadı. Ben yaşamayı düşlediğim gün kaybettim her şeyimi.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Haklıysan korkma, Hakk seni koruyacaktır.
Ya bu bedene girmiş ruh benim değildi ya da bu ruhun üzerine giydiği beden bana ait değildi.
Özgün olabilmek olduğun gibi görünebilmektir.
Ve kitaplarla yıkıyordum insanların kirlettiği ruhumu..
Dünyada ne kadar çok önem veriliyor bu düzen denilen saçmalığa!
Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkûm oluyorsun. Yalnızlara acımasız davranıyorlar.
Müzik insan ahlâkını arındıran en büyük ilimdir.
İnsanlar gönül ambarıma girmiş en vahşi, en büyük farelerdir.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Yazabilmek büyük bir cesaret ve büyük bir akıl ürünüdür, aynı zamanda sabır işidir. Her yıl okullarda milyonlarca öğrenci yazı yazmayı öğrenir, derslerini ezber yapar fakat önemli olan ezber yapmak değil; okuduklarını, öğrendiklerini hatta gözlemlediklerini zihnine yazmaktır. Unutma! İyi bir yazarın kafası aynı zamanda iyi bir ‘saklama kabı’dır. O saklama kabında biriktirdiklerindir önemli olan.
Bir şairin yaşadıklarını bilmek ya da bir kitabın yazılış hikâyesini bilmek o kitaba daha farklı bir anlam katıyor.
Okumak anlamak, anlamlandırmak değil midir?
Keşke gözlerimizden düşen yaşların sebebi sadece soğanlar olsa.
Ne zaman yüreği kararmış biriyle karşılaşsam kitaplara sarılırdım, o karanlıkta kaybolmamak, ruhumu aydınlatmak için.
Kader dediğimiz yazgı öyle gariptir ki daha siz kaderinizi yenilediğinizi zannederken gözyaşlarınızla tekrar yazgılandığını görürsünüz.
Insan kırıla kırıla budanır .Büyümek, acıyla tazelenirken gülümseyebilmektir..
Bir mum diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.
Bir kitapta önemli olan kaleme alınan duyguları okula geçirebilmek, karakterlerin duygularını okura hissettirebilmektir.
Neden iyiler hep böyle zamansız göçüp giderlerdi ? Ve onlar olmadan bu dünya neden hala dönmeye devam ederdi ?
Bir yazarın kaleminin kuvvetini yaptığı betimlemeler belirler ; eğer ayarını iyi yapamazsan , aşırıya kaçarsan kitap okurun elinde lastik gibi süner ve sonuna gelmeden rafa kaldırılan kitaplar arasında yerini alır. Bunun tam tersi olduğu durumlarda yani betimlemelerin az veya yetersiz olduğu durumlarda ise bu defa okur tatsız tuzsuz bir yemeği zorla yemeye çalışır gibi hisseder kendini. Esas nokta ise kurgudur ve şunu hiçbir zaman unutma ; kurgu bir kitabın iskeletidir ve ve iskeleti sağlam olmayan hiçbir kitap okurun gözünde ayakta duramaz.
Bir kitap yürüye dokununca , işte o zaman başarıyı yakalar , işte o zaman yazılanların anlamı olur.
Artık kurulan her hayalin , pes edilmediği sürece gerçekleşeceğine inanmaya başlamıştım..
Kaleminle yüreğin arasındaki bağ
Aşkı ölümsüz kılan şey sevginin büyüklüğü küçüklüğü değildir , ona olan sadakattir evlat.
.. hiçbir şey çürüdükçe insanın geçmişi kadar ağır kokmaz.

Üzerinden ne kadar uzağa gidilirse gidilsin , yine hatırlanan en yakın zaman çocukluktur.

Huzura gebe her insanın canı mutlaka yalnızlık çeker. Yalnızlıksa özgürlük hissi verir.

Kafesi büyütmeyi özgürlük sanıyoruz.

Bazen konuşamadığımız kelimeleri kitaplara söyleriz ; onlar konuşur , biz dinleriz.
Hayallerimiz çoğu zaman dış etkenlerin müdahalesiyle etkisiz bir durumda kalıyor maalesef.
Kütüphanelerde bir kitabı ait olmadığı rafta görürsen bunun iki sebebi vardır. Ya yanlışlıkla oraya konulmuştur ya da kitabı okuyan kimse başkaları almasın diye farklı bir rafa koyar ve kütüphaneden kitap alıp evine götüremiyorsa gelip gittikçe kitabı okur.
Yüreğin bedeninde olduğu sürece aşkından kaçamazsın evlat !
Duygular senin en büyük silahındır Cihan. Önemli olan yarınları düşünerek onları nasıl kullanman gerektiğini bilmen.
– Tüm bunlara nereden başlıyoruz hocam ?
+ Sevmekten Koşulsuz , kayıtsız sevmekten En başta içindeki insanı sevmekten ve sana seslendiği zaman sesine kulak vermekten.
Şimdi seninle göz gör gelebilmek var ,
Sessizce anlatmak ,
Gözce dinlemek ,
Tebessümle karşılık vermek
Şimdi seninle el ele tutuşmak var ,
Geçmişe gökyüzü çekmek ,
Yarınlara adımlamak ,
Şimdiye koşturmak
Başkasının günlerce konuşarak anlatamayacağını birkaç kelimeyle nasıl da anlatmıştı !
Keşke gözlerimizden düşen yaşların sebebi sadece soğanlar olsa.

Bir sözüyle soğana olan bakışımı değiştirmişti.

Gönüllere yazılmış dizelerin kapaklara ihtiyacı olmaz çünkü onlar kalp kapakçığını kullanırlar.
Ve gözyaşları birbirine karışan iki insanın arasındaki bağı hiçbir bağla kıyaslayamazsınız.
Bazen kulaklarımızı duymak istemediğimiz şeyleri öyle bir kapatır , duymayı özlemle beklediğimiz seslere öyle bir açarız ki yanı başımızda top patlasa duymayabilir fakat etrafımızda dolanan bir kelebek kanat çırpsa kanat seslerini duyabiliriz.
.. , hiç ödenmeyecek bir minnet borcuyla..
İyi bir vicdan en rahat yastıktır.
– Brentano
Ben sevdiklerimi hep yıldızlara benzetmişimdir , o yüzden masada bir sürü yıldız görüyordum fakat bugün farklı olan bir şey vardı , masada bir de güneş vardı
. çünkü insanlar zamanla inandıkları şeyleri görmeye başlarlar.
Neredeyse beraatına günler kalan bir mahkumun mutluluğu sarmıştı beni.
– İnsan ne için yaşar Dayı ?
+ Uçurumlarda açan en nadide çiçeğe ulaşabilmek için.
– Sadece bu yüzden mi düşer ?
+ Hayır ! Uçuruma gelince tüm çiçekleri koparmak isterken.
Koşman gereken yerde koşmazsan geride kalırsın. Durman gereken yerde durmazsan yalnız kalırsın. Yürümen gereken yerde yürümezsen zamanlama problemi yaşar bir önceki şıkların ikisini de yaşayabilirsin.
– Tercih etmediğimiz bir yolda yürümek için neden güçlenmek zorundayız ?
+ Hayat bizim seçimlerimizle tercihlenir.
Hiçbirimiz hayata karşı suçsuz değiliz ! Bazen yaptıklarımızla , bazen de yapmadıklarımızla suçluluk duyabiliyoruz.
. , sohbetinizle yüreğimize zenginlik kattınız
Hem manalı bir tebessüm okunur dudaklarında.
Tabi o zamanlar gaz lambasının titrek alevinde gölge oyunları oynardı ruhlarımız.
kanayan içini gözlerinde bastırabilmek
Dayı da tıpkı Haldun Hoca gibi kucak açıyordu varolmayan mevcudiyetime ve ikisi de bir kimlik kazandırma uğraşı içerisindeydi hayallerime.
.. yaşadığınız hayattan sıkılınca ve artık kaybedecek bir şeyleriniz olmadığını hissettiğiniz zamanlarda yaşamınız üzerine oynamaya başlarsınız bu kumarı , bu zarların en büyüğü ve en son atılanıdır ,
kaybetme korkusu yaşamadığınız hiçbir şeyin aslında sizin için pek de bir önemi yoktur.
İnsanoğlunda bir şeylerin değeri , onu kaybetme korkusu yaşadığı oranla aynı orantıdadır.
Bir şeyin artık değersizleştiğini fark ettiğinizde zarınızı onun üstüne atarsınız çünkü yeni değerini onu kazanmak ve kaybetmek arasındaki haz belirleyecektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir