Marcianne Blevis kitaplarından Kıskançlık kitap alıntıları sizlerle…
Kıskançlık Kitap Alıntıları
Kıskançlık tıpkı bir röntgen filmi gibi kişinin temelden yoksun oluşunu dolayısıyla da kimlik yapısının üzerinde nasıl, bir o yana bir bu yana sallandığını ifşa eder.
Kıskançlık kişiyi, içinde bir yandan bir birey kimliği inşa etmeye çalışırken öte yandan kendini dış dünyadan soyutlanmış hissettiği çıkmaz bir yola, aslında var olmayan bir alana sokar. Kıskançlık korku ve terk edilme acısını hem gizler hem de ifşa eder; bu, kişinin kimliğinin kalbindeki bir çatlakla ilişkilidir.
Erkeklerin de kendi erkeklik sınırlarını keşfetmeye ve ardından dişilik alanında bir yolculuğa çıkmalarına izin verilmeli, hatta buna özendirilmeleri gerekir. Bir kadın ya da erkek olarak sevmenin bir tarifi yoktur. Ne kadın ne de erkek içinde arzuyu kontrol edebilmesini sağlayacak o olanaksız güce sahip olmasa da her biri kendince bünyesinde bu türden bir güç bulundurur. Kadın ve erkek ancak kendilerini o gelip geçici arzunun kollarına teslim ettiklerinde, o enfes ‘kendini ve birbirini yeniden keşfetme düşü’ nü yaşayabilirler.
Cinselliğimizin hâlâ tam olarak anlaşılamıyor oluşunda bir çelişki yok mu? İstisnasız olarak hormonlanmızca belirlenen bu alan dilin çabalarına karşın onun sınırlarının dışına taşar. Arkaik keyif ya da korkuları hazza dönüştürmek için fantezi gibi bir araç kullansa da, bunun da hiçbir zaman hakkını veremez. Dolayısıyla, cinselliğin bir kısmı vardır ki mekanik bir hâkimiyet altına alınamaz ve bu kısım karşısmda her insan yalnızdır. Ancak çelişkili olan, bu alanın, arzu endişesi aracılığıyla kişinin korkusunu hazza dönüştürebileceği bir yer de olabilmesidir.
Annenin simgesel değerleriyle özdeşleşme imkânından yoksun kalan George, erkekliği sonuna kadar yaşayıp keyfini çıkarmak yerine sadece onu taklit etmişti. Gerçek anlamda sevemeyen bu erkekler dişiye karşı haset ve kıskançlık besler ki bu da yansıtılan şekliyle onların sahip olmadıkları bir arzu özgürlüğünü temsil eder. İşte böylelikle kadınlara yönelik kıskançlık cehennemi bir kısır döngü halini alır.
kadının ne olduğunu göstererek, onun düşlerinde yasaklı olanla kendisininmişçesine içselleştirebileceği kısmı yaşatabilmesine olanak tanıma konusunda, babanınki kadar annenin alanı da belirleyicidir. Erkek kimliğini oluşturmakta olan çocuğun bütün dişi niteliklerinin dışlanması doğru değildir.
toplumun, kadının arzusunun da erkeğinki kadar çeşitli ve karmaşık olduğunu kabul etmesi hayati önem taşır. Dişi Eros ne kadar yadsınırsa, bir o kadar oğullarını hadım edici ya da habislikte buna eş değer şeylere yol açan anne figürleriyle özdeşleşecektir.
Haset, savunma maksadıyla imdada yetişir, kişinin benliğinden bir parça koparılmasına tepki olarak boy gösterir. Böyle baktığımızda bu türden bir savunma mekanizmasının neden insanı soyutlayıcı ve geriletici bir etkisi olduğunu anlayabiliriz. Bin bir rahatsızlıktan mustarip kıskanç kişiden farklı olarak, haset içindeki insan çözümsüz bir kimlik bunalımı kaynaklı acısının ağzını tıkayıp onu boğmaya çalışır.
Çocuk, ebeveynleri arasındaki cinsel deneyimleri fark eder ve kendinde henüz bu gücün olmadığını görüp, buna fena halde içerler fakat düşleri hep o karanlık odada olup bitenlere dair kurgularla kaplıdır. Yetişkinlerin cinsel hayatları, çocuğun gözü önünde sergilenmediği zaman, onun için sınırsız bir hayal kaynağına dönüşür. Anne ve babanın erotik açıdan mutlu olduklarından emin olduğunda çocuğun anlık kıskançlığı ve beraberinde dışlanmışlıktan doğan öfkesi de kaybolmaya yüz tutar.
Bir anne ve baba arasındaki erotizm onların oynadıkları rollere insani bir yön kazandırır, o zaman, mutlu ya da mutsuz, ama sıradan insanlara dönüşürler; her şekilde büyüleyicilikleri azalmış olur. Çocuk, öngörülebilir bir gelecekte bu cinsel imtiyazlara kendinin de kavuşacağını idrak eder. Ayrıca, zaten onun kıskançlığının asıl nedeni onun yetişkinlerin cinsel hayatından dışlanmış olması değldir. Aslında o zaten idrakinin sınırlarını aşan böyle bir cinsel ilişkinin parçası olmayı istemez. Onu yaralayan şey, ebeveynleri arasındaki erotizm yoksunluğudur. Gelecekte alacağı hazlara dair düşleri beslenmeyince kendini tecrit edilmiş hisseder. Bu durumda da erotik bedeni donmuş beklerken, o heyecanı kıskançlık feryatlarında arar.
Bir anne ve baba arasındaki erotizm onların oynadıkları rollere insani bir yön kazandırır, o zaman, mutlu ya da mutsuz, ama sıradan insanlara dönüşürler; her şekilde büyüleyicilikleri azalmış olur. Çocuk, öngörülebilir bir gelecekte bu cinsel imtiyazlara kendinin de kavuşacağını idrak eder. Ayrıca, zaten onun kıskançlığının asıl nedeni onun yetişkinlerin cinsel hayatından dışlanmış olması değldir. Aslında o zaten idrakinin sınırlarını aşan böyle bir cinsel ilişkinin parçası olmayı istemez. Onu yaralayan şey, ebeveynleri arasındaki erotizm yoksunluğudur. Gelecekte alacağı hazlara dair düşleri beslenmeyince kendini tecrit edilmiş hisseder. Bu durumda da erotik bedeni donmuş beklerken, o heyecanı kıskançlık feryatlarında arar.
Cinselliğimizin hâlâ tam olarak anlaşılamıyor oluşunda bir çelişki yok mu? İstisnasız olarak hormonlanmızca belirlenen bu alan dilin çabalarına karşın onun sınırlarının dışına taşar. Arkaik keyif ya da korkuları hazza dönüştürmek için fantezi gibi bir araç kullansa da, bunun da hiçbir zaman hakkını veremez. Dolayısıyla, cinselliğin bir kısmı vardır ki mekanik bir hâkimiyet altına alınamaz ve bu kısım karşısmda her insan yalnızdır. Ancak çelişkili olan, bu alanın, arzu endişesi aracılığıyla kişinin korkusunu hazza dönüştürebileceği bir yer de olabilmesidir.